KASIM ENGİN
1 Mayıs 1886 günü, hemen tüm sanayi merkezlerinde; New York, Philadephia, Şikago, Louiseville ve Baltimore de 200 bini aşkın işçi genel greve gitti. Ve Şikago da 80 binden fazla işçi yürüyüşe geçti, miting ve gösterilerde 8 saatlik işgününün vurgulandığı konuşmalar yapıldı.
İşçilerin bu topyekûn isyanı işverenlerin ve kapitalistlerin tepkisini çekti. Chicago’da greve çıkan 40 bin işçinin eylemini bastırmak için, saldırılar düzenlendi. İşverenler grev kırmak için sokak çeteleriyle anlaştı. Sokak çeteleri bir taraftan işçilere saldırıyor, bir taraftan da grev kırıcılığı yapıyordu. Grevci işçilerle sokak çeteleri arasında çıkan kavga sırasında polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 4 işçi yaşamını yitirdi.
Genel grevin ve bu eylemlerin daha da yaygınlaşmasından korkan burjuvazi, silahlı resmi güçlerinin yanı sıra ajan-provokatörler tutarak saldırıya geçti. Ne kadar da bugünlere benziyor! 3 Mayıs günü Mc Cormic fabrikasının önünde toplanan işçiler greve katılmayan diğer işçilere çağrı yaparken, bu silahsız işçilerin üzerine ateş açıldı ve bir işçi öldürüldü. İşçiler bu kanlı saldırıyı protesto etmek için toplandılar ve miting kararı aldılar.4 Mayıs gün işçiler daha güçlü bir gösteri düzenlediler.
Mitingin bitmesine yakın, sayıları birkaç yüzü bulan polis miting alanına girdi. Hemen ardından, nereden geldiği belli olmayan bir bomba polislerin bulunduğu yere düştü. Bize hiçte yabancı gelmeyen olay ve senaryolar! Bomba atıldıktan hemen sonra miting yeri tam bir savaş alanına döndü. İşçiler kurşun yağmuruna tutuldular. 4 işçi, 7 polis öldü ve pek çok işçi de yaralandı. 8 işçi önderi sendikacı ve yüzlerce işçi tutuklandı.
Hükümet ve işverenler, işçi eylemini kolay kolay içlerine sindiremiyordu. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı. İşçiler idam cezasına çarptırıldı. Dördünün cezası infaz edildi. Egemenlerin halen uygulaya geldikleri yöntemleri terk etmediklerini görmek ve emekçiler olarak halen onların kazdığı kuyulara düşmek ne kadar da acınası!
Enternasyonal 1889’da Paris’te düzenlediği kongrede Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890’dan başlamak üzere 1 Mayıs’ı “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul etti. Bu kadar yıldır resmi kutlanan bir emekçi bayramı halen alavereyle dalavereyle insanımıza yutturuluyor.
Kimlerdi bu infaz edilenler? Hangi özelliklere sahipti? Neden bu kadar bilinçlice bu insanlara saldırdılar? Niçin halen bu şehitleri anıyoruz?
Çok fazla uzağa gitmeden kısa özce anlatarak ne kadar bize, size ve tüm dünyadaki az buçuk namus sahibi ve direnişçi insana benzediklerini belki de aynı mayadan geldiğimizi onların sözlerinden göreceğiz.
Dünyanın her yerinde hükmedenler, iktidar odakları, egemen rejimler, sömürgeciler, işgalciler her zaman karşıt direnişler geliştiğinde münferit, ipini koparan, anarşist, kuralsız, mahkûm, eşkıya, şaki ve son dönemlerde de terörist diye nitelendirmişlerdir. Ne var ki böylesine büyük yalan dolanlara rağmen birçok insan inanmış, direnişçilerin, isyancıların, fedailerin birazda bize benzedikleri, biraz da bizim mayamızda oldukları ve tabii ki biraz da içimizde dile getiremediğimiz isyanları dile getirdiklerini göreceğiz.
Belki de tek farkla; oda biraz daha fazla cesaret sahibi olmalarıdır. Onlar gidilmesi gereken yolda hiçte kellerini sakınmamışlardır. Onlar bir nevi kelle koltukta halkların, bizlerin, gelecekteki çocukların özlemleri için yola çıkarken bireysel çıkar peşinde koşmadılar. Ezilenlerin sesi olmak için, gelecekte oluşacak olan daha aydınlık ve adaletli günler için bir adım daha ileride yürüdüler. Hani var ya şairin; devrim bir maratonsa o ilk yüz metreyi en iyi koşandın misali. Onlar maratonun ilk yüz metresini en iyi koşanlardı.
Kimdi bu idam edilen 4 insan?
August Spies (1855–1887) ,Spies, Almanya’da doğmuş ve 1872’de Amerika’ya göç etmiş 1875’de sol siyasetle ilgilenmeye başlayan biri.
Asılırken söyledikleri son sözler: Eğer bizi asarak… Tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu arzulayan, (kurtuluşu) bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız -eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurda, burda veya orada, arkanızda -ve önünüzde ve her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz. Öyle bir zaman gelecek ki; bizim suskunluğumuz, sizin bugün ipe çektiğiniz, seslerden daha güçlü olacaktır.
Adolph Fischer (1858–1887) ,Fischer, Almanya’nın Bremen eyaletinde doğmuş ve 1873’de Amerika’ya göç etmiş, Arbeiter Zeitung gazetesinde dizgici olarak çalışan.
Ve idam edilirken söyledikleri: Ölüme mahkûm edilmemi protesto ediyorum, çünkü cinayet işlemedim. Ancak sosyalist olmam sebebiyle öleceksem bir sözüm yok.
George Engel (1836–1887), 1873 yılında Almanya’dan Amerika’ya göç ve sosyalizmle ilgilenen biri.
Asılırken söyledikleri: Hakları yalnız imtiyazlı olanlara göre ayarlayan ve işçilere hiç hak tanımayan hükümete karşı kim saygı duyabilir? Böyle bir hükümete saygım yok benim
Albert R Persons, 1848 – 1887,Texas’daki Yeniden İnşa hükümeti için çalıştı. Daha sonra Chicago’ya giderek, işçi hareketinin liderlerinden birisi.
Ve asılırken söyledikleri: Bu ülkenin yasalarına karşı gelmedim. Ne ben ne de arkadaşlarım Amerikan halkının herhangi bir yasal hakkını ihlal etmedik. Konuşma özgürlüğüne, basın özgürlüğüne toplanma özgürlüğüne tecavüz edilmeyeceği hakkını savunuyoruz. Anayasanın tanıdığı öz savunma hakkını savunuyoruz ve Amerikan halkının çok pahalıya kazandığı bu haklarının elinden alınmasına karşı çıkıyoruz.
Bütün dünya biliyor, suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
Ve daha dokunaklı olarak ölmeden önce çocuklarını yazdığı oldukça dokunaklı son mısralar da şöyle; “Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne gözyaşlarım damlıyor… Bir daha hiç karşılaşmayacağız. Ah, sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babacığınız. Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi. Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü başkalarından öğreneceksiniz. Babanız özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum… Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı, uyanık ve neşeli olun… Anneniz!… O kadınların en yücesi, en şereflisidir. Onu sevin, sayın ve öğütlerine uyun… Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocukları için ölen birçok kişinin ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum.
Yavrularım, elveda…” Babanız: Albert R. PERSONS
Evet, yeni bir 1 Mayıs’a doğru gidiyoruz. Hepimizin bu yaratılmış efsanesine yabancı olmadığımız ortada. Bugün Kürdistan da her gün her gün onlarca böyle kahramanlık örneğini yaşıyoruz. Ve daha da önemlisi bu idam edilen her bir kahramanın ne kadar da bize benzediğini gördükçe insan biraz daha moral alıyor, güç alıyor ve bir arkadaşın deyimiyle cesaret alıyor.
Evet, 1 Mayıslarda meydanlara aynen bu idam edilen dört bize benzeyen güzel insan gibi katılacağız, haykıracağız. Onlar dün adalet, eşitlik, özgürlük ve refah derken biz bugün aynısını belki de biraz daha fazlasını söyleyerek meydanlarda coşalım.
Evet, bu güzel 1 Mayıs’ı en coşkulu bir şekilde kutlarken geleceğin aydınlık yarınları için “Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi” ve işte ölümden yaşamayı yaratmak için bu güzelim bahar havasında hep birlikte dağlarda olalım. Yaşamayı uğruna ölecek kadar seviyoruz diyenlerin anılarına sahip çıkmak için dağlara diyoruz.
Dağların aşkıyla halkların 1 Mayıs’ını en içten dileklerimizle şimdiden kutluyoruz!
Yaşasın 1 Mayıs!