19 Temmuz, Dünya Devrimler Tarihinin Yeni Bir Miladıdır

0
388

Leyla Mazlum

Rojava, dünyanın unuttuğu, adının tarihten silinmeye çalışıldığı, kendisi olsa da adı olmayan ve parçalanmış bir ülkenin en küçük bölgesiydi. Kürdistan zaten hayal ile hakikat arasında bir direniş mevzisiydi. Anı anına büyük bedeller vererek yüz yıldır can çekişiyor, ölmemek için büyük bedeller veriyordu. Parçalanmıştı ve bulunması imkansıza yakın olan dört yapraklı yonca misali dört parçaya bölünmüştü. Kürdistan’ın en küçük parçası Rojava Kurdistandı. Rojava Kürdistan halkı da parçalanmışlığın başından devrim sürecine kadar, kendini devrimin ana merkezi görmemişti. O ancak kendi küçük parça olması oranında devrime, Apoculara ev sahipliği yapmış, dostluk temelinde kendi konumu elverdiğince, Önderliğin büyük emekler vererek ilmek ilmek dokuduğu devrimi ve devrimcileri oluşturma, inşa etme amacına hizmet ediyordu.

Önder Apo Kuzey ve Doğu Suriye’de 20 yıl yaşadı, insanlarla birebir konuştu, görüştü. Onlarla yaşadı, devrimi, Kürt insanını, tarihi tartıştı. Anaları, çocukları, öğrencileri, aydınları, melleleri, işçileri, çiftçileri tanıdı, gördü. Büyük Kürdistan devriminin tüm çalışmalarını buradan yürüttü. Burada Kürdistan gençlerini eğitti, dönüştürdü ve devrime hazırladı. Kürdistan devrimini dünyaya taşıracak hazırlıklar yaparken en küçük parçadaki tarihsel toplumsal emeğin yoğunluğunu gördü, tarihsel yapıların taşlarına dokundu. Tarihi yaratanların emeğini en derinden hissetti ve bu emeği özgürlükle taçlandırmanın hayallerini kurdu, planlarını yaptı.

Herkesin nazarında Kürdistan ne Fransaydı ne de Rusya. Rojava Kürdistan’ın şehirleri de ne Paris ne de Moskovaydı. Ancak, Önder Apo dünya direnen insanlığının devrimlerini en derinden anlayan, eksikliklerini tamamlayarak yaşamanın kararlılığında olan tarihsel bir kişilikti. Paris Komünü ve Ekim devriminin mirasını esas alarak onları daha öteye taşımanın kararlılığındaydı. Rojava Kürdistan’ı Paris’ten ve Moskova’dan öteye taşıyacak bir önder olması, Rojava Kürdistan’ın kaderini, daha o zamandan değiştirdi. Önder Apo gerçeğine baktığımızda ülkeleri yaratanların insanlar olduğunu, tarihsel insanların hem ülke hem insan hem de tarih yarattığını görüyoruz. Kürdistan bunun ispatıyken Rojava Kürdistan’ı bunu dünyaya duyuracak bir bahar, bir şenlik boyutuna taşıyan somutluk oldu.

Paris komünü, Ekim devrimi ve tüm dünya insanlık devrimleri, direnen insanlık tarihini yaratarak ve aynı şekilde direnen toplumsallığı da bugüne taşıdı. Bugün bu mirası 19 Temmuz Rojava Kurdistan devrimi sürdürüyor. 19 Temmuz devrimi büyüyerek Kuzey ve Doğu Suriye demokratik özerk yönetim devrimine dönüştü ve kendini dünya devrimler tarihine yazdırdı. Dünyaya kendini duyurdu. Dünyada şüphesiz çok güzel ve anlamlı olaylar gelişmeler var. Ancak tüm dünya insanlığının bu yaşananları duyması, yüreğinde hissetmesi, etkilenerek onunla yürümesi mümkün olmuyor. Bu tarz bir duyurma, bu tarz bir dünya sınırlarına ulaşma, yaşanan olayların gücünden, içeriğinden, enerjinin büyüklüğünden, anlamın yüceliğinden geliyor.

Önder Apo İmralı zindanına alındığında “milyonlarca insanı bu hücreye nasıl sığdırabilirsiniz?” diye sormuştu. İşte bu sorunun cevabı ile Rojava Kurdistan devriminin küçücük bir toprak parçasından tüm dünyaya yayılması aynı diyalektiğin sonucudur. Rojava Kurdistan devrimi fiziki olarak dünyaya yayıldığı gibi, daha fazla anlamsal olarak tüm dünyaya yayılarak dünya insanlığına mal olmuştur. 

19 Temmuz artık dünya devrimler tarihinin yeni miladıdır. Tüm dünyadan devrimcilerin akın akın geldiği, dünyanın uzak bir köşesinden gençlerin ütopyalarını gerçekleştirmek için yola çıkıp tüm engelleri aşarak ulaştığı ve dünya egemenlerinin tüm geriliklerine karşı savaştığı, direndiği bir dünya devrim arenasıdır Rojava Kürdistan. Arena olması büyük bedeller sonucunda, on binlerce şehit vererek kendini var etmesinden ileri gelmektedir.

Rojava Devrimi gerçekleştiğinde Kürtler, Bakurê Kurdistan’dan akın akın geldiler. Kimi yıllarca savaştı, kimi şafağı göremeden anlam denizine karıştı. Başurê Kurdistan büyük bir ülke bilinciyle kendini yollara vurarak devrim sahasına koştu. Başurê Kurdistan’da yaratılan inançsızlığı ve anlamsızlığı Rojavayê Kurdistan’da doğan güneşin silip tertemiz edeceğine inançla yüreğini avuçlarına alıp koştu Başurlu gençler. Rojhilatê Kurdistan büyük hamle ruhuyla, dağlara vurdu kendini. Bugün hala Kürdistan’ın birbirine uzak dağlarında, medya savunma alanlarında, hatta Kürdistan’daki başka örgütlerde dahi, Rojava devrimine katılmak için yola çıkan, ancak kimi durumlar sebebiyle ulaşamamış olan gençlerin olduğunu, onların yola çıkış anılarındaki tılsımlı Rojava sözcüğünü duyarız.

Kürtler yalnız değildi, en güzeli de buydu. En anlamlısıydı. Çünkü bölge ve dünya halklarından insanların devrime koşması, henüz anlamı yüreğinde yaratamamış olan Kürtleri dahi utandırıyor, uyandırıyor ve ayağa kaldırıyordu.

Arapların, Türklerin, Ermeni ve Süryanilerin, İspanyolların, İngilizlerin kanı döküldü aynı toprağa. Şüphesiz fikirlerin buluşması önemlidir, ancak dökülen kanların buluşması, ailelerin çocuklarının son anlarını yaşadığı topraklara yürek bağlayarak anlam yüklemeleri öylesine olamaz. İnsan gerçeğinin yaşam belirtisi ve yaşam akışı olan kanını bir toprağa vermesi, o toprakla kardeş olması, kan bağı kurmasıdır nihayetinde. Bunun büyük anlamı vardır ve bu anlam tarihsel toplumun belleğinde büyük anlamlar yaratarak kendini kalıcılaştıracaktır.

Rojava Kürdistan devrimi, yaşanmışlıkları kadar devrim teorileri anlamında da dünya düşünce hayatının gündemine taşıdı ve kendini tartıştırdı. Komün tarzının, komünal demokratik toplum sisteminin, devlet dışı yaşam inşasının sistemleşmesinin bir örneği olarak sosyalizme yeni pencere açtı. Sosyalizmin kendini yenileyerek özgür yaşam umudu olmasını güncelleştirdi. Bunun birkaç boyutu vardır.

1-Rojava devrimi, devlet dışı bir toplumsal sistem inşasıdır. Bundan dolayı kapitalizm karşıtıdır, bundan dolayı demokratiktir ve bundan dolayı da ahlaki politik temelde gelişen tarihsel toplumsallığın son halkasıdır.

2-Rojava devrimi, devletin silahlı ve bürokratik kurumlarına- güçlerine rağmen toplum bireylerinin kendi öz savunmasını yaparak 3.çizgi temelinde demokratik yöntemlerle demokratik özerk yönetimi inşa etmesidir. Devrimin ilk döneminde en fazla dil, eğitim, kültür, ekonomi, öz savunma konularında atılan adımlar bunu gösterir. 19 Temmuz devrimi işte budur. Devrime sistemli soykırım saldırılarının olması sonraki yıllara denk gelir. Devrimin en az kanlı olan dönemi, devrimin ilk dönemleridir. Belli çatışmalar da olmuştur ancak sonuçta devlet, sınırlı kurumlara, devlet binalarına çekilmiştir. Toplum, kendini yönetme ısrarında başarılı olmuş ve devlet dışı kalmayı başarmıştır. Devrimci güçlerin kontrolüne geçen bölgelerde demokratik özerk yönetim ilan edilmiş, Kobanê, Efrin ve Cizire kantonları oluşturulmuştur.  

3-Devrimin sonraki yılları farklı bir seyir aldı. Statüsüzleştirilen bir ülke ve ülkesizleştirilen bir halk olarak Kürtlerin yaptığı devrim salt Kürtleri değil Süryani, Ermeni, Arap ve Türkmenleri de kapsadı ve giderek bölge devrimi olma, dünyayı yanına alarak yelken açma gücü gösterdi. Şüphesiz bu durum kapitalist uygarlığı zehirleyecek, yok edecek keskinlikte bir hayat iksiriydi. Zira kapitalist modernite, toplumları parçalayarak kendini var edebiliyordu. Toplumu bütünleştirerek büyüyen devrimin bölge ve dünya egemenlerinde yarattığı korku, bölgedeki gericilikle birleşerek devrim karşıtı bir soykırım saldırısına dönüştü. DAİŞ, 2014 yılında hilafet ilan ederek Rojavayê Kürdistan’a saldırdı. Bundan sonrası devrimin ilanı ve kurulmasından daha fazla korunması eksenine kaydı. Bu durum, devrimin derinliğine sistem inşasını etkiledi. 19 Temmuz devrimi DAİŞ karşısında gelişen direnişle alev topuna dönüşerek tüm dünyaya ışıklarını yansıttı. 

4-Devrimin tüm dönemlerinde, bölgesel ya da küresel gericiliklere karşı kazanılan her zafer, kapitalist modernitenin temel karakteri olan erkek egemenliğine büyük darbe vurdu. Her kazanım da aynı zamanda kadın özgürlüklü yaşam inşasının zeminini hazırladı. Devrim, DAİŞ’in erkek faşizmi temelindeki saldırılarından önce de kadın özgürlükçü karakterdedir. DAİŞ ve sonrası durum, bunun çok kanlı ve olaysal boyuta taşınması olduğu kadar, büyük direnişle büyük emek verilmesi, başta Kürtler olmak üzere tüm bölge halkları kendi toplumsallıklarındaki en erkeksi yanları da DAİŞ kalıntılarıyla birlikte öldürerek, kadın eksenli bir toplumsal inşanın adımlarını atması olmuştur. Bu anlamda, 2014 ve sonrası, bölgesel olarak erkekliğin öldürülmesi eylemi olmuş ve devrimin evrenselleşmesi de bu kapsamda somutlaşmıştır. Devrimin bu dönemi, Kürdistan halkının varoluş refleksini göstererek, kendi olmadaki resmini yaratmıştır. YPJ kuruluşu ve direnişi bu anlamda büyüktür, önemlidir. Rojava devriminin kadın özgürlükçü karakteri kazanmasında kadın ordusu kurmanın büyük rolü vardır. Ancak daha belirleyici olan, Önder Apo paradigmasının kadın özgürlükçü karakterinin, dünya egemenliğinin erkek egemenlikli baskısı-soykırımcılığı ve kadın kırımcılığı karşısında direnmesi ve toplumun özgür yaşamasının koşullarını yaratmasıdır.

Rojava devrimi bugün Kuzey ve Doğu Suriye devrimine dönüşmüştür. Kendini demokratik Suriye’yi kurmaya ve demokratik Suriye’de yaşamaya aday gören bir zihniyet olarak var olmuş, giderek toplumsal sisteme dönüşmüştür. Devrim, 19 Temmuz 2012’den bugüne geçen yıllar boyunca hata ve eksikliklerine rağmen yarattığı özgür toplumsallıkla sürmektedir. Zira özgür toplum, hiç hata yapmayan değil, hatalarından ders çıkararak sistem inşasını gerçekleştiren toplumdur. Bu anlamda devrim bir an yanıp sönen bir heves, kalkışma olmamış, kurumlaşarak kendini inşa etmenin büyük direnişi olmuştur. Bastırılan bir isyan değildir, devrimdir. Tüm topluma mal olan, yıktığının yerine kuran, kurduğunu koruyan, koruduğunu nesne ya da özne haline getirmeden, özgür varoluş olarak yaşamsallaştırmış bir kolektif anlam yaratmıştır. Bundan dolayı başından bugüne kadar dünya egemenliğinin devrimi yutma, kendi içinde eritme saldırılarıyla karşı karşıya kalmakta ve direnmektedir. 19 Temmuz devriminin direnişi, salt egemenler ve saldırganlar karşısında değil, devrime ve DAİŞ karşıtı savaşa güzellemeler yapıp demokratik özerk yönetimi resmi olarak tanıma gücünü gösteremeyen ülkeler karşısında da sürmektedir.

Devrim halklar nezdinde meşrudur. Kendi demokratik özerk sistemini kurmuştur ve bunu sürdürmektedir. Buna rağmen devrimi boğma çabaları kadar bitirme ve maniple etme saldırıları da demokratik özerk yönetimin meşru olarak kabul edilmemiş olması gerçeğine paralel olarak sürmektedir. Bundan dolayı da demokratik Suriye halkının olmadığı zeminlerde Suriye’nin demokratikleşmesi adı altında Suriye’nin paylaşılması ve hamiliği tartışılmakta ve bu yolla çözümsüzlük derinleştirilmektedir. Efrin’e yapılan saldırı ve bu saldırılar karşısında Türk faşizmine göz yumulması, Türk sopasıyla Kürtleri korkutma ve Kürtleri sınırlama-tecride alma saldırısıdır. Hatta Türkleri faşizmi ve soykırımı derinleştirmeye teşvik ederek Kürtleri tecride alma ve devrimi boğma saldırısıdır. Aynı şekilde Serekaniyê, Gire Spi saldırıları da devrimi boğma ve devrimcileri dize getirme, devrim yapan topluma diz çöktürme saldırısıdır. Sıradan çete saldırıları değildir. Yine sadece Türk devletinin kendi başına getirdiği faşist saldırılar da değildir. Zaten devrimin gücü çete saldırılarını çoktan yenecek büyüklüktedir. Yine Türk faşizminin saldırılarına karşı koyacak güçtedir. Ancak NATO ülkelerinin Türk devletini durdurmaması, tersine önünü açması, teşvik etmesi ve adeta arenada Kürdistan devriminin parçalanışını izleme tutumları devrime darbeler vurmayı amaçlamıştır. Bu saldırılar sonrasında devrimle ilan edilen kantonların bir kısmı Türk faşizmi tarafından işgal edilmiş, Türk faşizmi hamiliğindeki denetimindeki paralı ordulardan oluşan çeteler alana getirilmiş ve bu yolla kantonlar arası ilişkiler koparılarak devrimin hayat damarları koparılmak istenmiştir. Aynı şekilde, özerk yönetim denetimindeki alanlarda bulunan sınır kapılarının kapatılarak Türk faşizminin satın aldığı çetelerin hakimiyetindeki bölgelerde bulunan kapıların BM yardımlarının girişi için kullanılması, BM de dahil AB ülkeleri ve ABD-Rusya da dahil, tüm egemen güçlerin, özerk yönetimin tecrit edilmesinde büyük payı olduğunu görmek gerekir. Tecrit öylesine gelişmemekte, dünya egemenliğinin devrimi boğarak, halkı kendine muhtaç etme amaçları temelinde gelişmektedir. Önderlik üzerinde uygulanan tecrit de salt Türk faşizminin karar alıp uyguladığı bir tecrit değildir. Yaptırım ya da karar denilen yaklaşımlarla, devrim tecride alınmış, Önder Apo üzerinde uygulanan ağırlaştırılmış tecrit tüm halkımıza uygulanmıştır.

Bu anlamda Kuzey ve Doğu Suriye halkları da Önder Apo üzerindeki tecridin kendileri üzerinde uygulandığının, faşizm yıkılıp tecrit kırılmadan, Önderliğin fiziki özgürlüğü sağlanmadan devrimin garantiye alınmayacağının da derin bilincindedir. Yine DAİŞ döneminde kimi askeri destekler sunarak DAİŞ’i terörist ilan ederek DAİŞ karşıtı savaşta belli rol oynasalar da dış güçlerin halkımızın demokratik özerk yaşamına karşıt oldukları, nihayetinde çözüm adı altında ortaya çıkan devrimsel gücün dünya ve bölge egemenlerine teslim olmasını bekledikleri, teslimiyet dayattıkları da halkımız tarafından bilinmektedir. Bundan dolayı da dış güçlere dayanan anlayış ve yaklaşımların da çözüm getirmeyeceği, tersine halkımızı çözümden uzaklaştıracağı bilinmektedir.

Yine Rojava halkımız bilmektedir ki, Rojava devrimine başta Bakur olmak üzere tüm Kürdistan parçaları varlık yokluk refleksiyle katılmış ve büyük bedeller vermiştir. Bakur Kürdistan halkı sınır tellerini tırnaklarıyla yıkarak Rojava’ya geçmiş ve savaşa katılmıştır. Bugün binlerce Bakurlu Kürt gencinin mezarı Kobanê, Dêrik, Qamişlo şehitliklerindedir, Efrin’de mezarsız binlerce şehidimiz vardır. En küçük parça olmasına rağmen büyük bedellerin verildiği Rojava devrimi, Kürdistan toplumu için ne kadar önemliyse, salt Rojava’daki çözümün, özünde tek bir parçadaki çözümün gerçek çözüm olmadığını da bilmek ve bu konuda yanılmamak gerekir. Bu durum en fazla da Bakurê Kürdistan için geçerlidir. Bakurê Kürdistan, Kürtler üzerindeki soykırımın merkezidir. Bundan dolayı Bakur devrimi olmadan, Rojava’da kazanılacak mevzilerin özgür toplumsallık için yetmediği, yetmeyeceği, Bakur devriminin gerçekleşmesinin Rojava devriminin garantisi olduğu da bilinmelidir.

Kuzey ve Doğu Suriye halkları bu bilinçle, egemenlerin tüm saldırılarına, katliamlarına, özel savaş oyunlarına rağmen kadınlar ve gençler öncülüğünde devrimi büyütme, kurumsallaştırma, inşayı derinleştirme kararlılığındadır. Bu anlamda demokratik özerk devrimi bu tecritten kurtarmak; başta Efrin, Serekaniyê ve Girê Spî olmak üzere işgal edilen Kürdistan şehirlerinin özgürleştirilerek demokratik özerk alanların birleştirilmesinden geçer. Kuzey ve Doğu Suriye’nin demokratik özerk yönetimi ancak bu temelde tecritten kurtulabilir, ancak bu şekilde dünya egemenliğinin devrimi yutma saldırılarından kurtularak kendini kendi coğrafyasıyla ve sistemiyle garantiye alabilir.

ANHA

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here