Tarihde çok büyük trajediler vardır; aradan çok uzun bir zaman geçse bile insanlık bunları utançla, hüzünle, acıyla hatırlar. II. Dünya Savaşı öncesinde başlayan ve bütün savaş dönemi boyunca devam eden “Yahudi Soykırımı’nın” faili dönemin Alman Nazi Partisi’dir; fakat bu utanç bütün Almanlara aittir ve onlar da bunu hiç inkar etmediler.
Hamburg sokaklarında gezerken kimi zaman kaldırım taşlarının arasında yere sabitlenmiş üzerlerinde; Ad, soyad, doğum tarihi, ölüm tarihi ve isimleri yazan kişilerin nerede öldürüldüklerini yazan sarı bir plaket görürsünüz. Almanya’da bunlara “Stolpersteine” yani “Tökezleme Taşı” deniyor.
Neredeyse her sokakta bunlardan bir veya bir kaç tanesine rastlıyorsunuz; bir kent ona rengini ve ruhunu veren insanlarının önemli bir kısmını ölüme göndermiş veya onlar ölüme götürülürken diğerleri buna sadece seyirci kalmış.
Bundan daha büyük utanç olur mu?
Almanya’da büyük bir barbarlık yaşandı ve bunda bütün Almanların eşit olmasa da bir nebze payı var. Hitler-Nazi Almanyası döneminde sadece Yahudiler değil, birçok muhalif Alman da yaşamını yitirdi, sürgüne gitmek zorunda kaldı.
Fakat buna rağmen II. Dünya Savaşının hemen sonrasında kendiyle yüzleşmek zorunda kalan Alman toplumu sadece Nazileri değil, Alman olmanın kendisini eleştiri konusu yaptı. Nazilerle hiç bir zaman ilişkisi olmamış Almanlar bile bu eleştirinin ve utançın muhattabı oldular.
Bu boyuttaki kitlesel bir soykırımda kimse kendini dışarıda tutamaz; katliama mutlaka bizzat katılmış olmak da gerekmez, göz yummak, görmemezlikten gelmek, yokmuş gibi davranmak da suç olmasa bile büyük bir kusurdur.
Soykırımın hiç bir mazereti olmaz; hiç kimse mağduru zalim göstererek soykırım sorumluluğundan kurtulamaz. Almanlar “Yahudiler de şunları bunları yaptılar” diyerek kendi yaptıklarını örtbas etmeye çalışsalardı modern Almanya’yı asla kuramazlardı…
Bütün dünya Almanya’nın Covid-19 ile mücadelesinde ortaya koyduğu başarıdan, sağlık sisteminin ne kadar güçlü olduğundan bahsediyor. Kimse bunun tesadüf olduğunu söyleyemez. Alman toplumu “Yahudi Soykırımı’nda” kendi payını kabul ederek çok önemli bir şey yapmış, kendini bir bütün olarak sorgulamıştır. İşte bugünkü Almanya bu sorgulamanın sonucudur.
Türkiye ise tam tersini yaptı; Ermeni Soykırımını örtbas etmek için elinden gelen her şeyi yaptı. ‘Ermenilerin çok kötü insanlar olduklarına ve Türklere büyük kötülükler yaptıklarına toplumu inandırmaya çalıştı. Halbuki devleti ve Ordusu olan Ermeniler değildi; hiçbir toplum istese bile devleti ve ordusu olmadan başkasına bu kadar büyük kötülük yapamaz.
“24 Nisan 1915” 250 Ermeni aydınının Osmanlı Devleti tarafından gözaltına alınarak İstanbul’dan Ankara’ya sürüldüğü ve bir çoğunun öldürüldüğü gündür. Tarihçiler bu günü daha sonra bir milyondan fazla insanın katledildiği sürecin başlangıcı olarak görürler.
Katliam iki aşamada gerçekleştirildi; ilk aşamada sağlıklı genç erkek nüfus toptan veya askere alınarak orada öldürüldü, ikinci aşamada ise kadın, çocuk ve yaşlılar ölüm yürüyüşü koşullarında Suriye Çölü’ne sürüldü.
Türkiye 23 Nisan’ı kutlarken, ısrarla 24 Nisan’ı unutturmaya çalışmaktadır. Halbuki uygar bir Türkiye 24 Nisan’ı hiç bir zaman unutmayarak kurulabilinirdi. Türkiye 24 Nisan’la yüzleşebilseydi, muhtemelen Zilan, Dersim ve günümüzde devam eten Roboskî gibi katliamlar da yaşanmazdı.
Türkiye Kürt sorununda barışçıl bir çözüme inansaydı; yeniden bir kez daha kendiyle yüzleşme olanağını yakalayabilirdi; fakat Maalesef bu şansı da iyi değerlendiremedi.
Erdoğan Rejimi inkarda, imhada ısrardır, bu da bütün Türkiye’yi büyük bir uçuruma doğru sürüklemeye devam ediyor.