27 Kasım’a Giden Yolun Taşları Ankara’da Döşendi -1 Metin ASLAN

0
949

PKK’nin resmi olarak 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır’ın Fis köyünde yapılan kuruluş kongresiyle tarih sahnesine çıktığı biliniyor. Ama kuruluş öncesi süreç hak ettiği gibi yeterince bilinmemektedir. Oysa her şeyin olduğu gibi bir hareketinde ilk doğuş zamanı ve ilk adımları o hareketin geleceğini tayin eden özünün biçimlendiği süreçlerdir. Bir bakıma rüşeym süreci, ortaya çıkmaya çalışan yeni şeyin DNA şifresinin örüldüğü süreçtir. Ve bu onun ne kadar yaşama sarılacağını, yaşamakta ısrar edeceğini, yaşadığı olaylar, ilişkiler, olanaklar, olanaksızlıklar, zorluklar, kolaylıklar zaman ve zamanın ruhu karşısında nasıl tepkiler vereceğini de anlayabilmemizi sağlar.

Hatırlayalım; PKK’yi terörist örgüt olarak ilan etmemiş, ona karşı savaşta doğrudan veya dolaylı olarak yer almamış bir tek dünya hegemonik gücü, işbirlikçi ulus devlet yoktur. PKK’nin kendi içinde yaşanan kimi ihanetleri, kopuşları, karşı örgütlenmeleri de buna dahil etmek gerekir. Ama bütün saldırılara rağmen PKK yenilmez bir harekettir. Bunun bir sırrı olmalı.

Bu sırrı anlayabilmek için hareketin ilk zamanlarına bakmak gerekir. PKK’nin geçmişini bilmeden bu sır anlaşılamaz. Bunun ötesinde onun bugününü ve muhtemel geleceğini de anlayamayız, öngöremeyiz. Yanılırız. Kuşkusuz yanılmak ve yanıltmak insancadır ve insan doğasına yabancı değildir. Ama yanılanların tesadüfler dışında anlamlı bir başarısı olmaz. Ve bir toplum, bir halk kendisini yanıltanlarla uzun, çileli ve ateşten yolculuklara asla çıkamaz. 

Bununla neyi anlatmak istediğimizi gelin PKK hareketinin ilk doğuş sancılarını çektiği günlere giderek, hayatın içinden izlemeye çalışalım.

Urfa’nın çok kapalı kır-köy yaşamı içinden adeta dişini tırnağına takarak kendisine hiç de çekici gelmeyen geriliklerden güçlenerek sıyrılıp kurtulmak için didinen bir çocuk,  öğretmen ve imam bütün köy ahalisinin dikkatini çeker. Adı Abdullah ÖCALAN’dır.

Öğrencilik yıllarının her basamağında üstün başarılar göstererek nihayet İstanbul Hukuk Fakültesini kazanır. Ama onun gözü Siyasal Bilgiler Fakültesindedir. Zira çözümleyebildiği kadarıyla ülkede ve dünyada yaşanan bütün sorunlar, ancak politika aracılığıyla, doğru ve sağlam politik güçle çözüme kavuşturulabileceği düşüncesindedir. Siyaseti, Siyasal Bilgiler Fakültesi ortamında daha yakından ve doğru görebileceği sezgisi güçlüdür.

O günlerde dünya ve Türkiye konjonktüründe devrim rüzgarı oldukça güçlü esmektedir. Bütün dünyayı saran 68 gençlik hareketinin, Vietnam ve Küba devriminin sıcaklığı kendisini de sarmıştır. DDKO’yu yakından izler. Bu hareketin yetersiz, çapsız ve zaaflı olduğu izlenimini edinir. Fikir Kulüpleri Federasyonu içinden çıkıp devrim yapmak isteyen Mahir Çayan ve hareketi daha çok ilgisini çeker.

Bu koşullarda tek tercihle girdiği yeni üniversite sınavını Türkiye üçüncüsü olarak kazanır ve hayalini gerçekleştirir. Artık Türkiye devrimci gençlik mücadelesinin nabzının güçlü attığı SBF kampüsündedir.

Siyasal Bilgiler öğrencisi olarak Kızıldere’de on yoldaşıyla birlikte yaşamını yitiren Mahir Çayanların katledilmelerini protesto etmek için geliştirilen boykotta yer alır. Bildiri dağıttığı için Mamak Askeri Cezaevine düşer. A. Öcalan THKP-C’nin sempatizanı olarak girdiği mahpusta, Denizlerin idama götürülüşlerine tanık olur. 

Yedi aylık bir mahpusluğu boyunca okuma, araştırma, inceleme, dinleme gücünü ayağa kaldırarak daha donanmış olarak mahpustan çıkar. Okuma, araştırma, inceleme, dinleme, gözlemleme eylemi onda bir alışkanlık olarak sürmektedir. Zindandan çıktığında da kesintisiz böyle yaşamaya öncelik verir.

12 Mart faşizmi karşısında yenilmiş olan Türkiye Devrimci Gençlik Hareketi ve Kürt solunun içine düştüğü durumdan yeni bir çıkış yapabilmesi, şehitlerin ideallerinin gerçekleştirilmesi kafasına taktığı iki temel sorundur. Yoğunlaşmaları onu bütün devrimci güç ve grupların geniş bir devrimci cephe hareketi formunda birliğini sağlamak gerektiği noktasına getirmiştir. Bütün iyi niyetiyle bunun büyük çabasını sergiler. ADYÖD başkanlığına da bu çerçevede adaylığını koyar ve kazanır. İkna gücünü harekete geçirerek tek tek her grupla ilişki geliştirmeye özen gösterir. Ancak görüştüğü Türk ve Kürt sol gruplarından hiçbir olumlu yaklaşım görmez. Hatta Siraç BİLGİN gibi bazı kişilikler “Sosyalizm fikrini Kürdistan’a ulaştırmaya çalışırsan ayaklarını kırarız” diyerek onu tehdit eder.

Hayal ettiği gibi bir devrimci cepheyi inşa edilebilmenin, verili koşullarda mümkün olmadığını gördükten sonra nihayet kendi grubunu kurmaya karar verir. Yani başka bir çıkış yolu kalmadığı için Başkan Apo kendi grubunu kurma kararına gider. Bu gerçekler bugün bile hala pek çok çevre ve kişi tarafından bilinmemektedir.

Yaptığı bütün okumalar onu Kürdistan’ın bir sömürge olduğu ve bundan kurtuluşun ancak doğru-devrimci bir ulusal kurtuluş mücadelesiyle mümkün olduğu sonucuna ulaştırır. Bu düşünce temelinde kendi grubunu kurma kararını, on-on beş kişilik bir Kürdistanlı öğrenci grubuyla Ankara Çubuk barajında açıklar. Sanki pikniğe çıkmış bir grup öğrenci süsü vererek yaptığı bu ilk gizli toplantıda katılımcıları çerçevesini çizdiği davaya davet eder.

Bir taraftan sınav affını değerlendirerek bir üst sınıfa geçmek için çalışırken diğer taraftan da kendi grubunun ideolojik inşa çalışması için kafa patlatır. Bir yandan dokuz dersi bir çırpıda geçmeyi başarırken diğer yandan etrafındaki arkadaşlarını eğitir, okuma-araştırma çalışmasının içine çeker. Haki KARER ve Kemal PİR gibi Karadenizli ev arkadaşları en yakın çalışma arkadaşlarıdır. Araştırmalarında ulaştığı sonuçları ilkin onlarla paylaşır, tartışır. Türk devletini çok iyi çözmüştür. Karakterini bilmektedir. İlk fırsatta başına bir iş getirebileceğini bilir. Bu nedenle ulaştığı sonuçları devrimci kamuoyu ile paylaşma ve tartışmaya açarak mal etme ve yitip gitmemelerini garantilemek ister. Bu amaçla 1975 baharında Ankara İnşaat Mühendisleri Odasında bir seminer örgütler ve Kürdistan Tarihi, Kürt toplumunun sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal durumu hakkında beş saat süren bir sunum yapar.

Grup kendisine Kürdistan Devrimcileri adını verir. İleri sürdüğü ideolojik kimlik özellikle emekçi-yoksul Kürt öğrenci gençliği içinde hızla yayılır. Kürt meselesi kısa sürede bütün gündemlerin önüne geçer ve en fazla tartışılan konu başlığı haline gelir. Önderliği, çağ, tarih, devlet, toplum okumaları temelinde illegal örgütlenmeye çok büyük bir önem verir. Ve legal dernek ve dergi çalışmalarına mesafeli yaklaşır.

Düşünceyi ikna temelinde insandan insana yaymayı esas alan Kürdistan Devrimcileri, sağlam karakterli olmayanları kendilerine yaklaştırmaz.

Aynı yıl içinde Kemal PİR, bir grup bağımsız devrimci tarafından Ankara’nın Tuzluçayır mahallesine davet edilecek, kendisinden teorik-ideolojik eğitim konusunda yardım talebinde bulunacaklardır. İşte PKK’nin Tuzluçayır’dan çok sayıda Türk kökenli kadro çıkarmasının öyküsü böyle başlar. Hareketin ilk şehidi A. Doğan Yıldırım başta olmak üzere, Şahin Kılavuz, Gürcan Özcan, Haydar Altun, Asker Demir, Mehmet Toprak, İbrahim Bilgin, Doğan Kılıçkaya gibi pek çok şehidimizi, Kemal PİR’in bu çalışmasının doğrudan ve dolaylı sonuçları olarak gelişen katılımlar olarak saygı ve minnetle anmak gerekir.

Belirtmek gerekir ki Kürdistan Devrimcilerinin ilk bildirisi, ilk şehidi A. Doğan Yıldırım’ın 1976 yazında Ankara’da şehit düşmesi üzerine bizzat Başkan Apo tarafından kaleme alınır. Grup henüz rüşeym halinde olduğundan, dikkatleri üzerine çekmemek için yazılan bu ilk bildiriyi imzasız olarak korsan basıp dağıtır. 

Grup üyelerinin en dikkat çeken yanı okuma, araştırma, inceleme merak ve tutkusu kadar ciddiyetleri, olgunlukları, her şeylerini ikirciksiz paylaşmaları, riskli işlere -her birinin diğerini korumak için- kendisini önermesi, yaşam tarzında (giyim-kuşam, oturuş-kalkış, üslup-hitapta) sadelik ve netlikleri, cesaret, fedakârlık ve azim konusunda neredeyse sınırsız örnek olmaları herkeste saygı uyandırır. Özellikle kendi aralarındaki sevgi ve saygıya dayanan yoldaşlık ilişkileri çok ilgi çeker. Yine halkın “kötü alışkanlık” olarak gördüğü alışkanlıklarla aralarına koydukları ciddi mesafe diğer dikkat çeken özellikleridir.

1976 baharına gelindiğinde teorik-ideolojik kapasitesi yüksek bir avuç kadroya ulaşan grubuyla Dikmen’de bir toplantı düzenleyen Başkan Apo, dünya, bölge ve Türkiye’de siyasal durum değerlendirmesinin ardından grubu bekleyen görevler hakkında tartışma açacak ve artık ülkeye dönüş zamanın geldiği değerlendirilecektir. Toplantıda yer alan grup üyeleri “Kürdistan’a dönmeli ve kendi halkımızı, gençliğimizi örgütlemeliyiz” kararına ulaşır. Önder Apo; “Peki okullarınız ne olacak” diye sorar. Arkadaşları hep bir ağızdan “Bırakırız” der. Önder Apo, olanaksızlıklardan, bu işin zorluklarından, risklerinden söz ettiğinde göğüslemeye hazır olduklarını ifade ederler. Ve ülkeye dönüş kararı böylece kesinleşir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz