Nurettin DEMİRTAŞ
Körfez Savaşı, iki dünya savaşından sonra tarihin en geniş askeri koalisyonu ile yürütülen bir savaştı. Koalisyonda 37 ülke yer almıştı. Öbür tarafta sadece Irak’ın bulunması, bu durumun yeni bir dünya savaşının başlangıcı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılması sağlanmış, bu anlamda Körfez Savaşı sonuçlanmış fakat zamanla bu savaşın aslında 3. Dünya savaşının başlangıcı olduğu anlaşılmıştı.
3. Dünya Savaşı tanımlaması yapılmadan mücadele güçlerinin kendini doğru bir stratejik konumlanmaya kavuşturması da mümkün değildi. PKK’nin yaptığı budur ve bu sayede mücadelesini başarıyla sürdürmeyi bilmiştir.
Değişen durumlar
Savaşın geldiği aşamada bazı önemli değişimler vardır.
Sovyet sistemi dağıldığı zaman, ABD tarafından “Yeni Dünya Düzeni”nin kurulacağı iddia edilmişti.
O gün bugündür süren savaşı ABD ve müttefikleri ne tam kaybetti, ne de kazandı. Tamamen kaybetmiştir demek için savaşın bitmiş olması gerekir fakat savaş sürüyor. Kazanmadığı da ortadadır. Sadece Afganistan’dan geri çekilme değil, savaşın çeşitli aşamaları da bunun kantıdır.
Savaşın en kritik aşaması 9 Ekim 1999 komplosuydu. Komplo, İmralı esaretini yarattığı halde tümüyle kazanmadı.
Komploya rağmen istediklerine ulaşamayınca, savaşın yeni bir evresine geçiş için 11 Eylül saldırıları dönüm noktası olmuştu.
11 Eylül sonrasında savaş daha farklı bir düzeye tırmanmış, Afganistan ve Irak işgalleri gerçekleşmişti. Sırada “Büyük Ortadoğu Projesi” temelinde “demokratik ortaklar” yaratmak vardı.
Sonuç: Milyonlarca can kaybı, tüm bölgede kaos; hepsi aynı kefede değerlendirilemeyecek isimler olan Bin Ladin, Saddam ve Kaddafi’nin katledilmesi dışında başka bir değişime yol açılmadı.
Bu nedenledir ki savaşın bugüne kadarki dönemi, kazanan ve kaybedenin net olmadığı bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. Savaş bitmemiş ancak ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte yeni bir aşamaya geçilmiştir.
Tüm güçlerin muhasebe yapması gereken bir aşamadayız.
ABD bugüne dek uyguladığı askeri ağırlıklı konseptin, belirli sonuçlar açığa çıkardığını, fakat bunların köklü dönüşümlere yol açmadığını ve kalıcı olmadığını görmüştür.
Değişimin nedenleri ve Türkiye
Şimdi değişim yapmalarının temel sebebi şudur: Sosyal, kültürel, ideolojik planda ABD kaybetmiştir. Öte yandan can kayıpları ve dışarıya akıtılan milyar dolarlar Amerika toplumunda artık kabul görmüyor.
Artan Çin rekabeti de önemli bir rol oynuyor. Bu durum savaşın bundan sonraki seyri için temel motivasyonu oluşturmaktadır.
ABD dünyayı çok aşırı germişti, şimdi bundan vaz geçiyor, gevşetiyor. Savaşın yükünü paylaştırıyor ve gücünü Çin karşısında daha derli toplu hale getiriyor.
Bu yeni evrede Türkiye’nin stratejik konumu eskisi kadar önemli olmayacaktır. AKP’nin bitiş gerekçelerinden biri de budur.
AKP’nin geleceği yoktur
AKP, Rusya kozunu kullanarak iktidarını uzatmaya çalışsa da, rezervlerinin çoğunu tükettiği için şimdi muhalefeti iç savaşla tehdit etmektedir. Fakat böylesi bir çatışma sadece muhalifleri kapsamaz, kendi içinde de iplerin kopmasına ve asıl büyük çatışmanın iktidar bloğu içinde yaşanmasına yol açabilir.
Bu tehditler fiiliyata dönüşürse bumerang etkisi yapabilir ve AKP etrafında toplananlar da birbirini vurabilir. Zaten bu sürecin fitilini Sedat Peker çekti.
Muhalafet tedbirli olmalı, fakat korkmamalıdır. AKP gidicidir. 20 yıl önce “AKP geçicidir, birkaç yıl sonra iktidardan düşer” diyenler yanılıyordu. Bugün de “AKP daha uzun süre iktidarda kalacak” diyenler yanılıyor.
Doğru tutum ve konumlanma kazandırır
Şimdi çok hızlı hamleler ve denemelerle elindeki son fırsatları kullanıp tutunmaya çalışsa da, yıldızı parlayan değil, can çekişen bir AKP var karşımızda.
Aradığı fırsatların dış destekçisi en fazla Almanya’dır.
Angela Merkel’in ziyareti böyle bir anlam taşımaktadır. Almanlar Türkiye pazarının bir kısmının Rusya’ya kaptırılmasını önlemek için çabalıyor. AKP bundan yararlanacaktır. Fakat buradan elde edeceği fayda AKP’yi ayakta tutmaya yetmeyecektir. Asıl stratejisi muhalefeti bölmektir.
AKP ipleri elinden kaçırdığına göre yapacağı şey fitne-fesattır, oyunbozanlıktır, kaos çıkarmaktır.
Buna fırsat vermeyecek duruş, muhalefetin bugün kazanmış olduğu stratejik konumu sürdürmesidir.
HDP stratejik partidir
HDP, açıkladığı demokrasi deklarasyonuyla stratejik konum kazandı. Diğer muhalefet ise 6 partinin bir araya gelmesiyle bu konumu elde etti. Şu aşamada bu konumları korumaları çok önemlidir.
Kürt özgürlük hareketi açısından ise şöyle bir stratejik konum vardır: 20 yıldır uluslararası komployu sonuca götürmekle görevlendirilmiş olan AKP karşısında büyük bedeller pahasına direniş sürdürülmektedir.
3. Dünya Savaşı sürerken, AKP olmadan Türkiye’de nasıl bir tablo yaşanacağı, Türkiye’nin bu savaşın neresinde olacağı yeni dinamiklere bağlıdır. Bu dinamikler bugün itibariyle 6 parti, artı HDP şeklinde görünmektedir.
6 partiden kaçının blok içinde kalacağı belli olmasa da, artıdan sonrası yani HDP, konumunu koruyacaktır. Blokta bir arada kalanlarla tek büyük ittifak gücü HDP olacaktır.
Bu konumlar korundukça, bundan sonra Türkiye’de HDP’siz yeni bir iktidar olasılığı zayıftır. HDP en azından ana muhalefet partisi konumunda olacaktır.