8 Mart dünya emekçi kadınlar günü kutlanıyor. İnsanın tarihin derinliklerinden gelip toplumsallaşması kolay olmadı. Doğaya karşı mücadele, var olma ancak toplumsallaşmayla mümkündü. İlk toplumsal birimler çok küçük de olsa ortak yaşam, birbirini tamamlamayla gerçekleşebildi. İnsanlaşma ve toplumsallaşma birbirini var eden olgulardır. Tecrübe, emek ve akıl geliştikçe insanlaşma ve özgürleşme de gelişti.
Gelişmenin en büyük devrimi neolitik dönem aynı zamanda özgür gelişmeden bir sapma, tarihsel bir kırılma, toplumsal bir parçalanma yani sınıflaşmanın ortaya çıkışına da yol açtı, zemini oldu. Toplumsal yarılmanın egemenlik ve sınıflaşmanın ilk kurbanı da kadınlar oldu. Tarihte egemenlik kadın üzerinden başlayarak toplumsallığa ağır bir darbe indirdi. Kapitalist modern sistem içinde egemenlik olgusu toplumun bütün alanlarına sirayet etti. Tarihte görülmemiş bir biçimde egemenlik aracı olan ulus devletler toplumun bütün gözeneklerine sızdı. Devlet sistemi içinde tüm bireyler numaralandırılarak nasıl düşüneceğine, nasıl eğitileceğine ve nasıl yaşayacağına karar verir hale gelindi. İlk egemenlik altına alınan, köle sınıf kadınlardı. Günümüzün renkli reklam dünyasına, yasaların önündeki eşitlik söylemlerine rağmen yine dünyanın en fazla ezilen ve sömürülen sınıfı kadınlardır.
Baskı ve sömürünün olduğu yerde mutlaka özgürlük arayışları ve mücadeleleri de olacaktır. Kadınlar da yaşamın her alanında baskı ve sömürüye karşı arayışlarını, mücadelelerini sürdürmüşlerdir. 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak kararlaştıran II.Enternasyonal’da kadınların direnişinden esinlenmiştir. 1850’lerde Amerika’da kadınların ağır sömürüye karşı meydanlara inmesi ve buna katliamla karşılık verilmesi egemenlerin insana bakışının da en açık göstergesidir. Ayrıca sınıf mücadelesinin gelişmesi, örgütlenmesi, uluslararası boyutlara ulaşması günümüz dünyasının bir gerçeğidir. Toplumlar eskisi gibi kapalı, izole yaşamıyorlar. Küreselleşme sadece sermayenin, meta dolaşımının sınırlarında kalmıyor. Aynı zamanda düşünceler, örgütleme ve mücadele yöntemleri de dünya çapında gelişiyor. Toplumlar, birbirinden haberdar oluyor ve etkileşim düzeyi artıyor.
1970’lerde gelişmeye başlayan Kürdistan devrim hareketi büyük bir kadın örgütlenme ve özgürlük alanı açtı. Kürdistan gibi din, aşiret, feodal yapıların üzerine sömürgeci ve egemenliğin eklenmesi de kadına nefes aldırmadığı bir ortamda büyük bir özgür kadın hareketinin yaratılması mucizevi bir gelişmedir. Kürdistan devrimi dörde bölünmüş suni sınırları fiiliyatta ve düşüncede parçaladı. Kürdistan dörde bölünmenin çok ötesinde parçalanmış. Sömürgeci sistemler Kürt toplumu üzerinde istedikleri gibi oynadılar. Asimilasyon kurumlarının geliştirilmesi, internet ve televizyon gibi araçlarla yoksulluk, göçe zorlama politikalarıyla Kürdistan’ın her ailesi parçalandı. Kürt toplumu dört parçada da tam bir yıkıma, dağıtılmaya ve toplum olmaktan çıkarılmaya çalışıldı. İşte bu ağır baskı, toplumsal yıkım ortamında dünyanın öncü, dinamik ve bilinçli kadın hareketi yaratıldı. Kürdistan’da kadınlar askeri alandan diplomasiye, siyasal partilerden bütün toplumsal alanlarda kendi kimliğiyle, mücadelesi ve iradesiyle yerini almış durumdadır. Dünya kadın hareketinden ve devrimlerden etkilendiği kadar bugün dünyadaki mücadeleleri de etkileyen bir seviyeye geldi. Saraların, Bêrîtan ve Zîlanların şahsında büyük bir direnişin ve toplumsallaşmanın öncülüğünü yaptılar. Kadın örgütlenip devrime katıldığı oranda bütün toplumsal kesimleri de etkileyip harekete geçiriyor. Ne kadar bilinç o kadar örgüt, ne kadar örgüt o kadar güç ve etki anlamına geliyor. Etki ve gücün yoksa açık ki, dikkate alınmazsın.
Üç gün önce ağır İmralı tecridi yine toplumsal bir mücadeleyle kısmen de olsa delindi. İmralı’daki sistem bilindiği gibi tamamen savaş ve Kürt sorununa yaklaşım çerçevesinde oluşmuş. Türk devleti Kürt hareketini tasfiye etme, savaşı yaymayı tırmandırdıkça ilkin İmralı’dan başlar. Kürt halkının iradesi, bilinci gemlenmeye çalışılır. Kürt halkı da direndikçe ancak bu durdurulabilir ya da kırılabilir. Önder Apo yaptığı aile görüşmesinde güç olursanız var olur ve kendinizi koruyabilirsiniz vurgusunu yine yaptı. “Türkiye’de Kürt sorunu ve Ortadoğu krizi için çözüme varım” dedi.
Dikkat edilirse dünyadan bu kadar tecrit edilen ve yaşamı tehdit altında tutulan bir insan yüksek bir güven duygusuyla halkına ve insanlığa hitap ediyor. Ona bu güveni veren ulaştığı bilinç, biriktirdiği deneyim, halkına ve hareketine olan güvenidir. Sömürgeci ve emperyalist egemenlerin onu sistemin dışına attığı, çarmıha gerdiği biliniyor. Ama O, bu sisteme sığmıyor, halkına ve insanlığa dayanıyor. 8 Mart etkinliklerine de denk gelen bu görüşme doğal olarak özgürlük mücadelesine, kadın hareketine moral kazandıracaktır. Önder Apo’nun belirttiği gibi her alanda diğer halklar ve ezilenlerle birleşik bir mücadele örgütlenirse, güç olunur ve yeni mevziler kazanılır.