ABD/AB ilişkilerinde ‘yeni dönem’

0
608
(From L) US President Donald Trump, German Chancellor Angela Merkel and French President Emmanuel Macron attend a ceremony at the Arc de Triomphe in Paris on November 11, 2018 as part of commemorations marking the 100th anniversary of the 11 November 1918 armistice, ending World War I. (Photo by BENOIT TESSIER / POOL / AFP) (Photo credit should read BENOIT TESSIER/AFP via Getty Images)

Donald Trump’ın iktidarını kaybetmesi dünya ve bölge siyasetinde çok önemli dönüşümlerin önünü açacak gibi duruyor. ABD’de daha önce de başkanlar koltuklarını kaybettiler ve yerine yenileri seçildi.

Trump ve Biden’ın yarıştığı başkanlık seçimlerinde Amerikalılar tercihlerini sadece yeni bir başkandan yana yapmadılar, burada daha önemli bir şey yaşandı. Amerikalılar nasıl bir Amerika’da ve dünyada yaşamak istediklerine karar verdiler.

Amerikalıların bu kararı dünyanın geri kalanı tarafından da çok hızlı algılandı. Yeni seçilen başkan daha görevine başlamadan birçok ülke, çevre, firma, parti, sendika, sivil toplum kuruluşu bundan sonrasına ilişkin hazırlıklarını bu yeni duruma göre yapmaya başladılar bile.

Bunun en önemli işaretlerinden birini AB/Türkiye ilişkilerinde yaşadık. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin bir kısmı Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in tartışmalı sularında sürdürdüğü sondaj faaliyetlerinden dolayı cezalandırılmasını istiyordu.

Fakat AB liderleri, zaten zorda olan Türk ekonomisini daha fazla zorlamamak için; yaptırımları Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleriyle bağlantılı kişi ve kurumlara dönük listesinin genişletilmesi ile sınırlandırdılar.

Hatta sadece bununla yetinmeyip, kararların uygulanmasını da önümüzdeki Mart ayına ertelediler. Fakat burada çok ilginç bir şey daha yaşandı; AB liderleri Türkiye’ye karşı alınacak tedbirler konusunda ABD ile eşgüdüm içinde hareket edeceklerini duyurdular.

AB liderlerinin özellikle ABD’nin yeni yönetimi ile birlikte çalışmakta bu kadar istekli olmasının hem bölgemiz hem de dünya için çok özel bir anlamı var. Türkiye ve Erdoğan açısından asıl yaptırım bu ifadede gizli.

Trump’ın “Amerika first!” yaklaşımı Amerika’nın kendi içine çekilmesi anlamına geliyordu, Bu ise Türkiye ve Rusya gibi ülkelere alan açtı. Erdoğan’ın Libya’dan Suriye’ye kadar bu kolay hareket etmesi, Rusya’nın Ortadoğu’da daha görünür hale gelmesi Trump’ın “Amerika first!” yaklaşımı nedeniyle olmuştur.

Söz konusu yaklaşım Çin, Rusya, İran ve Türkiye gibi ülkelere alan açarken ABD’nin geleneksel müttefiklerini uluslararası gerilimlerde yalnız bırakmıştır. ABD’nin aktif katılımı olmadan ne AB kurumsal olarak ne de tek tek AB ülkeleri kendileri açısından hayati önemde olan sorunların çözümüne yeterince katılamadılar.

Sonuçta kaybeden kısa vadede AB ülkeleri olurken, kazanan ise Türkiye, Rusya, Kuzey Kore ve Çin gibi ülkeler oldu. Amerika ise bu tutumun kendisi açısından uzun vadede ortaya çıkaracağı hasarı ancak çok sonra anlayabildi.

Gelinen noktada ABD olmadan AB ülkelerinin kendileri açısından çok önemli olan birçok sorunu tek başlarına çözemeyecekleri ortaya çıktı; fakat aynı zamanda AB ülkelerinin aktif desteğinden yoksun ABD’nin de dünya liderliği iddiasını uzun süre sürdüremeyeceği de ortaya çıkmış oldu.

Koşullar biraz İkinci Dünya Savaşı sonrasını anımsatıyor. Savaştan yenik çıkmış Avrupa ülkeleri tek başlarına ABD ve Sovyetler Birliği ile baş edemeyeceklerini anlamışlardı; ya birlikte var olacaklar, ya da hep birlikte sıradan ülkelere dönüşeceklerdi.

Onlar ikincisini seçti, bundan dolayıdır ki; Almanya, Fransa ve diğer AB ülkeleri hala dünyanın sayılı ekonomilerinden birisi olmaya devam ediyorlar. Şimdi aynı şey ABD açısından geçerli; devasa ekonomisi ve ordusuna rağmen ABD bir süre sonra Çin’le rekabet edemeyecek duruma gelecek. Hele bir de zaman içinde güçlü bir; Çin/Hindistan veya Çin/Rusya ittifakı gerçekleşirse o zaman ABD’nin dünya liderliği tamamen tartışmalı bir hale gelir.

ABD’nin AB ülkeleri ile ilişkileri işte bu nedenden dolayı çok önemli; fakat buna rağmen Trump ABD’yi NATO’dan çıkarma isteğini açıkça sözleyecek kadar ileri gitmişti. Bu durum dünyadaki bütün dengelerin değişmesi anlamına geliyordu.

Beklenti yeni ABD yönetiminin ve AB’nin hasar alan ilişkilerini yeniden düzenleme ve fabrika ayarlarına geri dönmeye çalışmaları. Her iki taraf bu isteklerini kamuoyu önünde güçlü bir şekilde ifade ediyorlar. Bu tutumun Türkiye ve Kürdistan’a da güçlü yansımaları olacak!

Biz de bunu şimdiden ön görüp, hazırlıklarımızı buna göre yapmalıyız!

Cafer TAR/yeni özgür politika

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz