Ahlaki ve politik toplumun güvenlik politikası

0
239

Öz savunmayı canlıların varlıklarını korumak için gösterdiği doğal bir refleks etki-tepki olarak ele almak tek başına yeterli olmaz. Bu temel özelliklerle birlikte insan türünün gelişim seyrine bu minvalde bakmak faydalı olacaktır.

İnsan türünü diğer varlıklardan ayıran en temel özellikleri şu şekilde sıralamak mümkündür; düşünce, konuşma, tasarlama, alet yapma, toplumsallaşma, anlamı oluşturma vb.. İnsandaki bu özelliklerin gelişimi milyon yıllara varan uzun bir evrim sürecinin sonucu olarak gelişti.

Toplumsallaşmayı, insan türü için önemli bir öz savunma mekanizması olarak ele almamız gerekiyor. Bilinçli biraradalığı ifade eden toplumsallaşma, insan türünün varlığını sürdürebilmesi için olmazsa olmaz bir anlamı ifade etmektedir. Toplumsallaşma, insanın her türlü saldırı ve yaşam güçlüklerini karşılamada en temel yaratım olmuştur.

Önder APO, insanlığın gelişim seyrinde “toplumsallığı insan türünün varlık koşulu” olarak değerlendirir. Devletçi iktidarcı sistemin gelişmesi beraberinde şiddet ve zor anlayışını hakim kılmıştır. Sınıflı topluma geçiş ile beraber insanın cinsini sömürmesi, doğayı, hayvanları ve tüm insani değerleri sömürmesini koşullamıştır. Birey veya toplumlar için zorunlu savunma savaşı dışında hiçbir savaş türünü mubah göremeyiz. Devlet-iktidar zihniyetiyle yürütülen savaşlar her zaman için topluma felaket ve kötülük ve yıkımı getirmiştir. Zor olgusuna (savaşa) başvurmak ancak varlığını, özgürlüğünü, onurunu korumanın başka bir yolu kalmadığında bir anlam ifade eder. Bu anlamda, tarihten günümüze kadar yürütülmüş olan ve yürütülen devrimci halk savaşlarının özünde öz savunmayı ifade ettiğini belirtebiliriz.

Gönümüz koşullarında kendini var etmenin mihenk taşıdır öz savunma. Her birey, toplum, grup, sistem veya canlının öz savunma mekanizması olmadan kendini sürdürebilmesi mümkün gözükmemektedir. Onun için de hayatın her alanında ve anında özgürleşmenin aktif mücadelesini vermek, özgürlük bilincinin sürekliliği içinde yapısal ve anlamsal boyutuyla koruyabilmenin mücadelesini süreklileştirmek önemli.

İnsan türü ve toplumunun öz savunma olmadan kendini ayakta tutamayacağını ifade eden Önder APO, şu tespiti yapıyor:

“İnsan türünde savunma biyolojik olduğu kadar toplumsaldır. Biyolojik savunma her canlı varlıktaki savunma güdüleri tarafından yerine getirilir. Toplumsal savunmada ise, topluluğun tüm fertleri ortaklaşarak kendini savunur. Savunma topluluğun asli bir işlevidir. Onsuz yaşam asla sürdürülemez.

Canlılar dünyasının öz savunmasından çıkarabileceğimiz diğer önemli bir sonuç, bu savunmanın sadece varlıklarını korumaya yönelik olmasıdır. Kendi türünden, hatta başka türlerden varlıklar üzerinde hâkimiyet kurma ve sömürgeleştirme sistemleri yoktur. İlk defa insan türünde hâkimiyet ve sömürge sistemleri geliştirilmiştir.”

Öz savunmayı “ahlaki ve politik toplumun güvenlik politikası” olarak da tanımlayan Önder APO, şöyle diyor: “Kendini savunamayan toplum ahlaki ve politik vasfını kaybeder. Toplum ya sömürgeleşmiştir, eriyip çürümektedir; ya da direniştedir, ahlaki ve politik vasfını yeniden kazanmak ve işlerliğe kavuşturmak istemektedir. Öz savunma, bu sürecin adıdır. Unutmamak gerekir ki, tarihsel-toplumlar uzun süredir sınıflı ve iktidarlı olup, daha uzun süre bu özelliklerini korumak isteyen güçler olacaklardır. Bu güçler varlıklarını korumak için tüm güçleriyle direneceklerdir. Dolayısıyla öz savunma yaygın bir toplumsal talep olarak uzun süre toplumun gündeminde önemli bir yer tutacaktır.”

‘KÜRTLER İÇİN BÜYÜK ÖNEMDE’

Üniter devlet ve tekçi zihniyet adına dayatılan çok boyutlu soykırım politikaları karşısında Kürt halkı için öz savunmanın hayati önemde olduğuna dikkat çeken Önder Apo, şu belirlemede bulunuyor: “Kürtler açısından öz savunma yaşadıkları somut koşullara göre tarih boyunca hep büyük önem taşımıştır. Neolitik devrimi en derinlikli ve uzun süreli yaşayan toplulukların birinci elden ardılları oldukları için hep saldırılara maruz kalmışlardır. Sümer uygarlığından günümüzdeki hâkim uygarlığın son hegemon gücü ABD’ye kadar sayısız uygarlık gücünün aynı bölgeye ve topluluklara dolaylı ve direkt saldırıları hiç eksik olmamıştır. Resmi modernitenin son dört yüz yıllık tarihi; çok etnisiteli, çok kültürlü, farklı siyasi oluşumlu, öz savunmalı toplumu ‘homojen ulus’ adına bir nevi soykırıma tabi tutma eylemidir.”

Kapitalist modernite ile Kürtlerin sadece özgürlüklerinin değil, varlıklarını da yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Önder Apo, savunmasız kalan toplumun neyle karşılaşacağını şu şekilde ifade ediyor: “Siyasi sınırlar içinde ‘tek dil’, ‘tek ulus’, ‘tek vatan’ yaratma program ve eylemi, o sınırlar dahilindeki diğer diller, uluslar ve vatanların inkâr ve imhayla karşılaşmalarına yol açmıştır. Kürtler zorla bölündükleri tüm vatan parçalarında, ulus-devletler tarafından inkâr ve imha sürecine alındılar. Hegemon güçler tarafından desteklenen ulus-devletler Kürtleri ve Kürdistan’ı tasfiye etmeyi temel politika bellediler. Yetersiz kalan öz savunma direnişleri kırılınca, sıra toplumun çökertilmesi ve çözdürülmesine, asimile edilerek tasfiyesine geldi.”

Savunmasız bir halkın sorgulama gücünün olmayışı vahim sonuçları doğurur. Kendiliğinden kopuşun bu denli kolay olduğu bir halkın modern toplumlara, ulus-devlet toplumlarına has bir biçimde vatanını, ekonomisini, özgür yaşamını ve kimliğini savunmasını beklemenin nafile bir çaba olduğuna vurgu yapan Önder APO, “Emperyalizm ve sömürgecilik hep savunmasız toplum ve bireyler oluşturma peşindedir. Tüm gücüyle bunu gerçekleştirmeye çalışır. Kürtlerin durumu söz konusu olduğunda durum daha da vahim bir hal alır. Kürtler sadece toplumsal varlığını, vatanını ve özgürlüğünü savunamaz durumda bırakılmamışlar, aynı zamanda kendilerinden korkan, kaçan ve utanan bir konuma düşürülmüşlerdir” diyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here