Uluslararası komplo ile 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye getirilen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde (DGM) adil yargılanmadığına karar veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) idam cezasına karşı verdiği ihtiyati tedbir kararının üzerinden 21 yıl geçti. İhtiyati tedbir kararı veren AİHM, Öcalan’a uygulanan “mutlak tecrit” konusunda ise, sessizliğini koruyor. Avukat, aile ve telefon hakkı yıllardır sistematik bir şekilde engellenen Öcalan ise, “mutlak tecrit” ile idam arasındaki benzerliği “ikisi de idamdır, sadece yöntem farklıdır” sözleriyle vurgulamıştı.
Avukat Eyüp Duman, AİHM’in İmralı tavrını MA ajansına değerlendirdiği konuşmasında, 21 yıl önce idama karşı ihtiyati tedbir kararı veren AİHM’in “yavaş yavaş yok etme” anlamına gelen tecrit konusunda ikiyüzlü davrandığını söyledi.
KİŞİYE GÖRE YAKLAŞIM
1999 yılında idamın durdurulması için bölgede bulunan baro başkanları ile dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve uluslararası kuruluşlara dilekçe yazdıklarını belirten Duman, AİHM’in zaman zaman tecridi tespit etmesine rağmen çıkarları doğrultusunda Türkiye’ye yaptırım uygulamadığını söyledi. Anayasa’nın 90. Maddesi’ne göre, Türkiye’deki her makam, mevki ve yargı organının AİHM’in kararlarına uymak ve gereklerini yerine getirmek zorunda olduğunu anımsatan Duman, AİHM’in tecridin kalkması konusunda vereceği bir karara Türkiye’nin uymak zorunda kalacağına dikkat çekti. Duman, “Uluslararası kuruluşların menfaate dayalı ilişkiler içinde bulunmalarından kaynaklı böyle bir karar vermediler. Döneme, sürece ve yasaların uygulandığı kişiye göre farklı bir yaklaşım gösteriyorlar. Öcalan’a uygulanan tecride hassas davranmıyorlar. Zaman zaman heyetler geliyor, tecrit olduğu yönünde tespitlerde bulunuyorlar fakat herhangi bir baskıda bulunmuyorlar. Bu baskı muhakkak uygulanmalı” dedi.
ÖCALAN’A ÖZGÜ İNFAZ TEDBİRİ
“Ceza İnfaz Kanunu’nda; ceza ve güvenlik tedbirlerin infazına ilişkin kurallar, hükümlünün ırk, din, dil, mezhep, milliyet, cinsiyet, felsefi inanç, milli ve sosyal köke ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri, ekonomik güçleri ve toplumsal konularında ayrım yapmaksızın ve hiç kimseye ayrıcalık tanımaksızın uygulanır. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı herhangi bir uygulamada bulunamaz” diyen Duman, Öcalan’a yönelik tecridin kanunun her satırına aykırı olduğunun altını çizdi. Duman, “Burada Sayın Öcalan’a uygulanan kişiye özgü bir ceza infaz tedbiridir. Dolayısıyla Türkiye’deki yasalara ve uluslararası yasalara aykırı teşkil etmektedir. Kendisine özel bir cezaevi tahsis edilmiştir, tutuklulara tanınan haklardan yoksun bırakılmıştır. Uzun süredir avukatları ve yakınlarıyla görüşme durumu yerinde olmayan sebeplerle gasp edilmiştir” dedi.
‘İDAM YERİNİ TECRİDE BIRAKTI’
İçerisinde tutulduğu koşulları zaman zaman analiz eden Öcalan’ın, İmralı Sistemi’ne dair; “Tecrit durumunun ağırlaştırılması zaten idam anlamına gelmektedir” tespitine değinen Duman, şöyle dedi: “İnfazın herkese eşit uygulanması gerekiyor. Bir insanı uzun bir süre tek başına tutarsanız, kişilerden tecrit ederseniz o kişinin bütün organları zayıflar. Tecrit yavaş yavaş çürütme ve yok etmedir. Başka bir insan olsa; o duruma dayanamayabilir. İdamın ortadan kalkması AB’ye üyelik çerçevesinde gerçekleşti. Bu yerinde bir karar fakat idamın yerini tecride bırakması, insan haklarına aykırı.”
Son günlerde dillendirilen “hukuk reformu” tartışmalarına da değinen Duman, “Türkiye’de her reform söylemi ortaya atıldığında ürkerim. Reform söz ile değil pratikte ortaya konulur. Nitekim son günlerde yüzlerce gözaltı yapıldı, avukatlar gözaltına alındı. Savunma işlevsiz hale getirildi. Reform yapılacaksa tecridin ortadan kaldırılması lazım; yoksa hiçbir reform inandırıcı olmaz” diye belirtti.