İnsanlık varoluşundan bugüne evreni anlamaya çalışmasıyla, bir hakikat arayışı olagelmiştir. Ve insan, toplumsal olmasının yanında tarihsel bir varlık olduğu artık bir hakikat olarak ortada durmaktadır. Bu açıdan bakılınca bireyin doğumdan ölüme geçen yaşam evresinde, yaşamın kendisi bireyin tarihi olurken, aynı süre içerisinde kendisinden önce başlamış olan ve zamanın işlemesiyle bir evrensel tarihe sahiptir. Ve bilim, olguları ele alırken her olgunun kendi zaman ve mekanı içerisinde ele alınmasını salık verir. Bu haliyle insanlık bir zamanın yarattığı bir tarihe yani bir toplumsal hafızaya sahipken, öte taraftan bir mekanla yani doğayla kurduğu bütünsellikle kendini anlamlı kılabilmektedir.
Bu noktadan çıkışla Mezopotamya içinde Amed, onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış, her uygarlığın da bıraktığı izleri hala barındırmaktadır. Dünyanın her tarafından insanların gelip ziyaret ettiği ve bir kent insanın dahi dışarıdan bir misafiri gelince götüreceği tek yer olarak akla gelen Amed Surları hep ilgi çeker olmuştur. Bir halklar ve kültürler mozaiği olan Amed, tarihi, sanatsal ve mimari yapısıyla 5 bin yıl önce yapılan Surlar; yıkılan bunca uygarlıktan sonra hala ayakta kalma savaşı vermektedir. Öncelikle birçok kez rant uğruna özüne ve tarihsel dokusuna uygun olarak yapılmadığı sebebiyle restorasyonların durdurulmasından sonra çatışmalı süreçle beraber bugün adeta yıkılma seviyesine gelmiş surlarla karşı karşıyayız.
Bundan sonrasında yıkılan evlerin ve göçertilen insanların yeri olan surlar ve çevresi acele kamulaştırma ile kentin ilk yerleşim yeri olan muhitler, taşeronlara peşkeş çekilmekle kalınmadı, yapılan evlere biçilen fahiş derecede fiyatlar; evlerinden göçertilen insanlara burada tekrar ev sahibi olma şansını dahi vermemektedir. Bunların yanında Mimarlar Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Şehir Plancıları Odası ve UNESCO’dan teknik bir heyetle 4 yıldan sonra yasaklı olan sokaklara girerek ortaya koyduğu rapora göre 49 adet tescilli yapıya dair taş kalmadığını, 100’e yakın tescilli sivil mimari örneği yapıların büyük bir tahribata uğradığını ortaya çıkardı.
Aynı süreçte 2015’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş Amed Surları, Kültür Bakanlığı’nın surlar ve çevresiyle beraber birinci dereceden korunma bandına alınmasıyla 2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Yasası içerisine girmektedir. Bu konuda Kültür Bakanlığı herhangi bir adım atmazken, “Millet Bahçesi” projesi ortaya atılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ’nin açtığı ihaleyle beraber Surlar ve Hewsel Bahçeleri arasına beton yol dökülürken, istinat duvarı örülmüş, araç trafiğine açılan bölge ağaçlandırma ve sulama için tesisat döşemesinde bulunulmuştur. Sonrasında Diyarbakır Kültürü Varlıkları Koruma Kurulu’na yapılan bir başvuru ile ilgili bakanlık ve TOKİ’nin projenin izinsiz yapıldığını ortaya çıkardı.
Bunlar yaşanırken aynı zamanda tarihsel doku, mimari yapı hiçbir şekilde dokunulmaması gereken surlara son haliyle balkon yapılmıştır. Yine kentin TMMOB Mimarlar Odası basın açıklamasında bulunmuş ve gerçeği gözler önüne sermiştir, bu konuda yine görüş belirten Sur Platformu, UNESCO’ya vereceği raporla da kamuoyuna deklere etmiş bulunmaktadır. Son dönemde Surların belli bölgesinden taşların alındığı ve piyasada satıldığı ortaya çıktı, ayrıca Sur duvarları ve burçlar üzerinde işlenmiş güneş, yıldız, kaplan sembolleri yerlerinden oynatılmıştır. Bu konuda da çokça gündeme gelmesine rağmen ilgili kurumlar sessizliğini korumakta ve engelleyici olabilecek önlemler alınmamıştır.
Bunlar yaşanırken geçmiş uygarlıkların el emeğiyle yapımı yaklaşık 350 yıl sürdüğü iddia edilen Surlar birkaç sene içinde, birkaç sermaye ve muktedir çevrelerce yok edilmekle karşı karşıya kalması yaşanılanın en derin acı özeti olarak önümüzde durmaktadır. Surlardan bahsedince ve tarihi yapısı dile gelince akla Hasankeyf gelmektedir, Hasankeyf de 12 bin yıllık ayakta kalan bir yapıyken sadece birkaç sene içerisinde bugün sular altında kalmaya günbegün yaklaşmaktadır. Bu haliyle başta da belirttiğimiz gibi bir kent ve bütünüyle içinde yaşadığımız doğaya karşı herhangi bir tahribat, talan eylemi aslında yok edilen bir hafıza ve toplumsal belleğin kendisidir.
Vahap IŞIK/Yeni Yaşam Gazetesi