PAJK Zindan Komitesi’nden Gulê Amed, KCK tarafından 12 Eylül tarihinde startı verilen “Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı” hamlesi ve zindanlarda yaşanan baskı ve direnişe ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kürtlere dönük inkar imha ve tasfiye konseptinin salt bir parçada değil, dört parçada uygulandığını söyleyen Zindan Komitesi’nden Gulê Amed, bu saldırılara KCK’nin 12 Eylül’de başlattığı “Tecride Faşizme ve İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı” hamlesi ile cevap verilmesi gerektiğini belirterek, “Bu tarihi final hamlesinin başarısı için şunun da çok iyi bilinmesi gerekiyor. Faşizm bugün sadece gerillaya dönük başlattığı askeri operasyonlarla ya da Başur, Rojava işgalleriyle veya HDP’ye yönelik geliştirdiği siyasi soykırım operasyonları ile sınırlı kalmıyor.
Direnişin olduğu her yere, her mekana, herkese saldırıyor. Bugün Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalarla binlerce tutsak iradesi kırılarak teslim alınmak isteniyor. Her gün zindanlarda yaşanan onlarca hak ihlali basına yansıyor. Neredeyse her hafta bir hasta tutsak tedavi edilmediği için şehit düşüyor. Özcesi faşizm halkımıza, mücadelemizin her alanına olduğu gibi zindanlara da vahşice saldırıyor. Dolayısıyla faşizmin olduğu her yerde direnmek bir devrimcinin en temel görevi olmaktadır. Faşizme karşı bu direniş hamlesini zindanlardaki on binlerce tutsak daa sahiplenip hamleye gücü oranında katılacaktır” dedi.
PAJK Zindan Komitesi’nden Gulê Amed ile yapılan röportajın bir kesiti şöyle:
2012 ve 2018 yıllarında zindanlarda geliştirilen direniş hamleleri vardı. Öyle görünüyor ki bu hamle de onların devamı niteliğindedir. Yeni hamle zindanlara nasıl yansıyor?
Kürtlerin tarihi zalim Dehaklara karşı geliştirilen mücadeleler ve direnişler tarihidir. Şüphesiz bu mücadele ve görkemli direnişlerin geliştiği alanlarında biri de zindanlar olmaktadır. Zindan direniş geleneğinin en önemli direnişlerinden biri de 2012 büyük zindan direnişidir. Bu direnişin geliştirilmesine neden olan da tıpkı daha önceki direnişlerde olduğu gibi halkımıza dönük geliştirilen baskı ve katliamlar, Önderliğimiz üzerindeki ağırlaştırılmış tecrittir. Faşist Türk devleti 2009’da ‘KCK Operasyonları’ adıyla siyası soykırım operasyonlarını başlatmış, Kürt halkı ve temsilcileri tutuklanarak zindanlara atılmış, 90’lı yılları aratmayan faili meçhul cinayetler yaşanmaya başlanmış, siyasi partiler kapatılmış, Kürtler ve Kürtlük adına ne varsa yok edilmek, bitirilmek istenmişti.
9 yoldaşımızın şehadeti ile tecrit politikasında gedik açan bu direniş, Önderliğimizin çağrısıyla sonuçlanmıştır. Bunları neden ifade ediyoruz. Çünkü bugün final hamlesi olarak tanımladığımız ‘Tecride Faşizme İşgale Son Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ hamlesi iç içe birbirinden bağımsız olmayan her biri bir öncekinden beslenerek artan direniş halkalarına yenisinin eklendiği yeni bir halka yeni bir hamledir. Ve inanıyoruz ki zaferi kesinleştirecek, Önderliğimizle buluşacağımız günlerin müjdesini veren, en önemlisi bütün direnen kesimlere direnerek kazanılabileceğini gösterecek olan bir hamle olacaktır.
BİNLERCE TUTSAK TESLİM ALINMAK İSTENİYOR
Tabi bu tarihi final hamlesinin başarısı için şunun da çok iyi bilinmesi gerekiyor. Faşizm bugün sadece gerillaya dönük başlattığı askeri operasyonlarla ya da Başur, Rojava işgalleriyle veya HDP’ye yönelik geliştirdiği siyasi soykırım operasyonları ile sınırlı kalmıyor. Var olmakta ısrarın, direnişin olduğu her yere, her mekana, herkese saldırıyor. Bugün Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalarla binlerce tutsak iradesi kırılarak teslim alınmak isteniyor. Her gün zindanlarda yaşanan onlarca hak ihlali basına yansıyor. Neredeyse her hafta bir hasta tutsak tedavi edilmediği için şehit düşüyor. Özcesi faşizm halkımıza, mücadelemizin her alanına olduğu gibi zindanlara da vahşice saldırıyor. Dolayısıyla faşizmin olduğu her yerde direnmek bir devrimcinin en temel görevi olmaktadır. Faşizme karşı bu direniş hamlesini zindanlardaki on binlerce tutsak da sahiplenip hamleye gücü oranında katılacaktır.
İran devletinin Rojhilat Kürdistanı’na dönük politikaları var. Çok sayıda siyasi tutsak idamla yargılanıyor. Hamlenin bir ayağı da Rojhilat oluyor ve sloganı “İdamlara Son Demokrasi Zamanı” bu konuda neler söylenebilir?
Başta da belirttiğimiz üzere Kürtlere dönük inkar imha ve tasfiye konsepti salt bir parçada değil dört parçaya bölünmüş ve her parçanın bağlı olduğu ulus devlet yapılarınca da en vahşi şekilde uygulanmaktadır. Bunlardan biri Rojhilat Kürdistanı. Kürdistan’ın ikinci büyük parçası olup İran ulus devlet rejiminin Kürtlere dönük en sinsi politikaları uyguladığı bir alan olmaktadır. Bugün yaşadığımız yüzyılda dünyanın birçok ülkesinde idam cezaları kaldırılmış idamlar bir insanlık suçu olarak kabul edilmektedir. Ama maalesef insanlığın en büyük ayıplarından biri olarak kabul edilen idam cezaları Kürtler söz konusu olduğunda, İran gibi anti demokratik bir ülkede uygulanmaktadır. Demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden bahsederek kendisini bu değerlerin sahibi görüp uyguladığını iddia edenler her gün Kürt gençleri idam edilirken sessiz kalmaktadırlar. Şüphesiz dışarıdan bunun önüne geçilmesini beklemek büyük bir yanılgı olur.
Bu sorunu iki temelde ele almak gerekir. Birincisi, bugün Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere bakıldığında her ne kadar İran Şiiler üzerinden birçok ülkeye müdahale edip sıcak savaş alanlarını bu alanlarda (Suriye, Irak, Lübnan vb.) yaygınlaşmasını sağlamaya çalışsa da demokratik bir şekilde rejim değişikliğine gitmezse, gelişen siyasal konjonktürde çok fazla direnemez. Hepimiz ekonomik ambargonun, koronavirüs salgının, anti demokratik uygulamaların salt Kürtler açısından değil İran’daki bütün kesimler açısından bir rahatsızlık yarattığını, halkın rejime karşı büyük bir rahatsızlık duyduğunu bilmekteyiz. Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesini halkın dış güçlere öfkesini örgütleyip durumu kendi lehine çevirmeye çalışsa da sonrasında gelişen siyasal gelişmeler bu durumu aleyhine çevirmektedir. Halk tabanından doğru büyük bir rahatsızlığın olduğu, halkın demokrasi, eşitlik, ekonomik refah beklentisinin olduğu bu durumun devam etmesi dahilinde ülkede büyük bir krizin çıkabileceği riski bulunmaktadır.
Dolayısıyla bütün sorunların çözümünde demokrasiyi geliştirmek elzem olandır. Şüphesiz ulus devletin karakterinde olduğu gibi İran ulus devlet rejimi de kolay kolay değişmemekte ısrar edecektir. Burada önemli olan rejimi değişime zorlamaktır. Buradaki güç şüphesiz demokrasi lehine halkların demokratik konfederal birliği olmaktadır. Bu nedenle başta Rojhillat’taki halkımız olmak üzere bütün muhalif kesimler birleşerek idamlara, ötekileştirilmeye, anti demokratik uygulamalara karşı örgütlenmeli, örgütlenirken güçlü bir direniş çizgisini geliştirmelidirler. Çünkü hamlenin başarısı demek, “Demokratik İran, Demokratik Özerk Kürdistan” demektir. Hamlenin başarısı insanların düşüncesinden dolayı yargılanmadığı, idam edilmediği bir ülkedir. Yine hamlenin başarısı kadınların özgür eşit koşullarda mücadele ettiği, kendi sistemini kurduğu, örgütlendiği dolayısıyla kadınların kendini yakmadığı, intihar etmediği, muta evliliği adı altında fuhuşa sürüklenmediği, salt kadın hakları dediği için tutuklanıp yargılanmadığı bir yaşam bir düzen demektir.
Son olarak kamuoyuna çağrınız nedir?
Dolayısıyla tüm kamuoyuna çağrımız da bu temeldedir. “Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan, Demokratik Ortadoğu Birliğinin” yolu faşizmle mücadeleden geçmektedir. Bu temelde toplumun bütün farklı muhalif sesleri bir araya gelmeli, faşizme karşı ortak bir cephe oluşturarak mücadeleyi büyütmeyi esas almalıdırlar. Bilinmelidir ki faşizmi yenilgiye uğratacak olan anti faşist cephe ve anti faşist direniş olacaktır.