AŞKIN SOSYOLOJİK DEĞERLERİ, İLKELERİ NELER OLABİLİR?
Aşkın gözü, yürek gözüdür. Gerçek aşk yürek gözü ile görür, hisseder, bilir ve yapar.
AŞK;
Harekete geçiricidir, ayaklandırır, eylemcidir, mücadelecidir. Gerektiğinde Ferhat gibi dağları deler geçer.
Bir kendini tanıma sürecidir, kendini ikiyle, üçle, bir çoğuyla, toplumla, doğayla, evrenle her defasında yeniden tanımlama, oluşturma sürecidir. Tek bir birey olarak cinsler karşısında, toplum, doğa ve evren karşısında dışsal, yalnız bir duruş değil, tüm bunları yüreğinde taşıma gücünü yaratarak çoğul bir birey olarak varlığını ortaya koyma duruşudur. Bu, aşksal bir duruştur, BİR’de çokluğu yaratacak yürek genişliğiyle kendini hep yeniden yaratma ve yeniden tanıma eylemidir.
Oluşturucudur, yaratıcıdır, bu nedenle hep heyecanlı ve coşkuludur. Varlığın temeli olduğu gibi, bilincin de temelidir.
Hep zirvelerdedir, başarma, zafer duygusuyla eş güdümlü hareket eder. Aşkla, coşkuyla, heyecanla girişilen bir işin başarılmaması gibi bir ihtimali yoktur. Aşklı iş, güzel, zarif ve zaferlidir.
Bencil değildir, paylaşımcıdır, çoğaltıcıdır, vericidir, toplumsaldır.
Sahiplik yoktur, aşkın kulu-kölesi ya da egemeni yoktur. Hiyerarşiyi kabul etmez. Bu nedenle AŞK isyankardır, başı her daim diktir. Teslim olmaz, teslim almaz, boyun eğmez.
Alış-veriş değildir, alınıp satılmaz. Aşk, enerjinin maddeyi, ruhun bedeni aşma eylemidir, bu nedenle maddeye takılmaz.
Belirlenimci-pozitivist değildir, kuantumiktir. Parça ve bütün, tekillik ve evrensellik ilişkisini, kuantumdaki olasılıkları, rastlantısallıkları ve bunlarla bağlantılı seçme özgürlüğünü Aşk’tan daha iyi ne anlatabilir ki? Bireyden evrene doğru, evrenden bireye doğru geliş-gidiş, Aşk’tan başka ne ile izah edilebilir? Mikro kozmos olarak insanın ve makro kozmos olarak evrenin birbirini içermesi ve kapsaması evrensel AŞK’ın bir tezahürü değil midir?
Ölçüsüz ve sınırsız değildir, ancak bu ölçü ve sınırlar da bizim hiyerarşik zihniyetlerimizin algıladığı cinsten ölçü ve sınırlar değildir. Yeni oluşumların ihtiyaç duyduğu kadarıyla var olan ve sürekli kendini yenileyen-aşan ölçü ve sınırlardır.
Bilinçsiz değildir, zirveleşmiş bilinç yoğunlaşmasıdır, bu nedenle yarattığı aydınlanma ile çok iyi görür ve gördürtür.
Bir’den ikiye, iki’den çok’luğa, toplumsallığa, doğasallığa, evrensele gidişin zorlu ama hazlı, heyecanlı, coşkulu yolunda görkemle yürüyebilme gücünü açığa çıkarmaktır.
Yaratmaktır, oluşturmaktır, başarmaktır. Yaratmanın, oluşturmanın, başarmanın hazzını çok’lukla paylaşmaktır. Baştan çıkarıcılığı en çok da bu yönünden kaynaklıdır aslında. Çağımızda salt dış görünüş ve güzellik baştan çıkarıcılıkla özdeşleşmiş, fakat bu çarpıtılmış bir anlayıştır. Baştan çıkarıcılık aslında yeni bir oluşuma doğru giderken eski akıldan çıkma ve yeni bir akıla doğru gitme anlamındadır. Yoksa çokça algılandığı gibi akılsızlaşma anlamında aklın başından gitmesi değildir.
Farklılaşma, çeşitlenme güdüsünün itici gücüdür. Ötekiyle, ötekilerle kaynaşarak çoğullaşmanın, bu anlamda farklılaşmanın, çeşitlenmenin kendisidir. Aynılıkla, teklikle fark yaratmak, çeşitlik yaratmak mümkün değildir. Aşk aynılığı ve tekliği aşmanın teşvik edici gücüdür. Bu nedenle aşk demokratiktir.
Güzele, iyiye, doğruya, sevgiye giden yoldur, bir eylem yoludur, oluşturma yoludur, çeşitlendirme ve özgürleşme yoludur. Bu nedenle Aşk ahlakidir, politiktir.
Aşk neredeyse güzellik de oradadır, güzellik neredeyse Aşk da oradadır. İkiz kardeştirler. Bu nedenle Aşk aynı zamanda güzelleştiricidir, çekicidir.
Çelişkiler yumağıdır, bilmece gibidir, gizemlidir, sırlarla doludur. Peşinden koşturur, yorar, zorlar, ter döktürür, göz yaşı döktürür, her şeyini adarsın, ama her adımında daha çok uzaklarda olduğunu hissedersin. Ama yine de koşarsın peşinden. Önceleri çömez aşıksındır, maddesine çarparsın, ama peşinden gitmeyi bırakmadıkça aşık değil AŞK olunması gerektiğini öğrenmeye başlarsın. İşte Leyla’dan Mevla’ya giden AŞK yoluna, o zorlu ama bir o kadar da güzel o yola koyulursun. Bu yolda gerçek insan vardır, hakiki kadın ve hakiki erkek vardır. Bu yolda su damlasında bile kendini, evreni görme bilinci ve aydınlığı vardır. Bu yolda tüm varlıkların farklılığında, güzelliğinde, var oluş anlamında BİR olma ile eşitleşme, kendini her varlıkla sentezleyerek yeniden yaratma anlamında özgürleşme ve bil cümle varlığın iradesini tanıyarak demokratikleşme vardır. Bu kavramlar kuru siyasi kavramlar değildir, yaşamsal kavramlar ve bağlantılardır.
İşte aşk bu anlamda sosyolojik bir hakikattir. Aşkın bu sosyolojik karakteridir ki;
Kara sevdanın ve kör güdülerin kör ettiği gözleri gördürtür. Yanlışa, kötüye, yalana, sahteye, anlamsızlığa, zulme ve iktidarcılığa karşı isyana kaldırır.
Güdüsellikle vicdandan, ahlaktan koparak her türlü felakete yol açan erkek egemen katliamları önler. Öz savunmasını muazzam yaptırır. Her türlü engele, baskıya, zora ve şiddete rağmen örgütler ve mücadele ettirir.
Zihni, düşünceyi, duyguları, gözleri, güdüleri, nefsi arındırır, temizler. Utanmadan, korkmadan, çekinmeden dimdik ışıltılı gözlerle bakmayı sağlar.
Yaşanılır bir yaşamı, yaşanılır bir toplumu, yaşanılır bir kadını-erkeği yaratır, açığa çıkartır.
Doğanın ve evrenin mükemmeliyetini bize hissettirir, onunla BİR olmanın o inanılmaz enerjisini bize kazandırır. İşte bu enerjiyle neşe yaratır, coşku ve heyecan yaratır.
Bizden öncekilerle, bizimle ve bizden sonrakilerle bağları hep güçlü tutturur, hep onlarlaymış gibi bir duyguyu bize yaşattırır. Tarihi, günü ve geleceği ŞİMDİ’de kaynaştırır, oluşturur ve özgürlük anlarını yaratır.
Bu köleci, kulcu, patroncu, egemenci, otoriter, totaliter, faşist devlet sistemlerine ve ilişki biçimlerine son verecek ilhamı, gücü, aklı, duyguyu, sistemleşme anlayışını kazandırır.
Aşk güçlü bir suyun akışı gibidir, su aktıkça aktığı yerleri temizler, arındırır gider. Aşk suyunu ne kadar güçlü akıtırsak, beş bin yıllık uygarlığı ve beş yüz yıllık kapitalist sistemi de o kadar aşar ve kendimizi, yaşamımızı, ilişkilerimizi, toplumları o kadar arındırırız. Ve tabii ki çağımızı aydınlatırız.
Buraya kadar AŞK kavramını, hem cinsler arası ilişki boyutuyla ve hem de bunu aşan boyutlarıyla anlayabildiğim oranda anlatmaya çalıştım. Buradan sonrasında bu AŞK kavramının daha çok cinsler arası ilişkideki ifadesini anlatmaya çalışacağım.
Devam edecek: AŞKIN TOPLUMSAL İÇERİĞİ İLE ÖZGÜR EŞ YAŞAMLAR MI? YOKSA İKTİDAR İÇERİĞİ İLE KARILIK VE KOCALIK MI?
Çiğdem DOĞU