KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Stêrk Tv’de yayınlanan özel programda Kürdistan gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için dünyanın birçok ülkesinde eylemler yapıldığını ama bunların yeterli olmadığını belirten Sozdar Avesta, “Her yerde bir direniş var ama tüm bunlar yeterli değil. Çünkü faşizm hala varlığını sürdürüyor. Faşizm yıkılmadığı ve sistemi dağılmadığı sürece bu mücadele, bu direniş sonuç almayacaktır. Bunu çok iyi biliyoruz. Bu yüzden açıklamalar, kampanyalar yeterli değil. Ne yapılmalı peki? Özellikle Bakur’da ve Türkiye’de AKP-MHP faşizminin sona ermesi için daha fazla örgütlenilmeli, daha fazla eylemler yapılmalı ve toplum kendini daha fazla savunmalıdır” dedi.
Gazetecilere yönelik siyasi soykırım operasyonlarına değinen Avesta, Erdoğan hükümetinin gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek için gazetecileri tutukladığına işaret etti. Özgür basın geleneğinin çok büyük bedeller ödeyerek bugünlere geldiğine dikkat çeken Avesta, tutuklanan her gazetecinin yerine birilerinin geçmesi gerektiğini söyledi. Gazetecilerin kalemlerinin, kameralarının, mikrofonlarının yerde bırakılmaması gerektiğine vurgu yapan Avesta, özellikle gençlerin bir muhabir gibi, sunucu gibi basın çalışmalarına katılması gerektiğini ifade etti.
Haziran ayında şehit düşen PKK’nin öncü kadrolarından Zeynep Kınacı (Zîlan), Sema Yüce, Filiz Yerlikaya (Gulan) ve KCK Başkanlık Konseyi üyesi Diyar Xerîb’i (Helmet) anan Sozdar Avesta, bugün HPG ve YJA Star gerillalarının Zap, Avaşîn ve Metîna’da şehitlerin çizgisinde mücadele ettiğini belirtti.
KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta’nın Stêrk Tv’de yayınlanan röportajı şöyle:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit devam ediyor. Tüm dünyada şu an birçok ulus, sendika, örgüt ve sosyalist hareketler Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için eylem halinde. Yine dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında da Kürt halkı aynı taleple eylemlerini sürdürüyor. En son Gemlik yürüyüşü yapıldı. Bakur ve Türkiye halkı tüm zorluklara rağmen yürüyüşe katıldı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle insanlığın ve kadınların onurunu savunan, onların özgürlüğü için mücadele eden İmralı direnişini selamlıyorum. Sizin de belirttiğiniz gibi dünyanın birçok yerinde Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için çeşitli atılımlar yapılıyor. Hem imza kampanyası hem, hem özgürlük nöbeti hem de basın açıklamaları ile farklı eylemler yapılıyor. Bu eylemlere katılan herkesi selamlıyor, saygılarımı iletiyorum ve eylemlerinden dolayı kendilerini tebrik ediyorum. Şüphesiz bu eylemler çok değerlidir. Rêber Apo 50 yıldır aralıksız bir şekilde özgürlük yürüyüşünü sürdürüyor. Yokluktan bu aşamaya geldi. Dünyada yaşanan krizlerden kurtulmanın tek yolu Rêber Apo’nun geliştirdiği felsefe, ideoloji ve düşüncedir. Bu yüzden insanlık değerlerine, özgürlüğüne, kapitalist modernite sistemine karşı geliştirilen alternatif sisteme sahip çıkıyor. Bundan dolayı Rêber Apo sıradan bir insan değil.
Hem Kürt halkı hem de özgürlükten yana olan dünya halkları da böyle görüyor. Bu yüzden faşist Erdoğan ve Bahçeli, bu gerçeği tersine çevirmek ve İmralı’da Rêber Apo’yu nefessiz bırakmak istedi. 20 yıldır bütün çabaları bunun için. Bundan dolayı herkes bilmelidir ki bu tecrit Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halklarına yöneliktir. Bu yüzden kapitalist modernite sistemi tüm insanlığı tecrit altına almak istiyor. Ortadoğu’da bunun yürütücüleri Türk devleti, faşist Erdoğan-Bahçeli ve işbirlikçileri Barzani ailesidir. İmralı tecridi de bu konseptle devam ediyor. Rêber Apo’nun tek sözünün dışarıya ulaşmasını istemiyorlar. Rêber Apo’nun sözlerinden, felsefesinden, gücünden, toplum üzerindeki etkisinden korkuyorlar. Tüm saldırıların nedeni budur.
Gemlik yürüyüşü önemli bir eylemdi. Bu vesile ile yürüyüşe katılan herkesi selamlıyorum, mücadelelerini tebrik ediyorum. Özellikle de kadın katılımcılar, vekiller, gazeteciler, işçiler çok önemli bir tavır geliştirdi, özgür bir irade ortaya koydu ve faşizme boyun eğmediler. Gemlik yeni bir atılımdır. Düşman İmralı’daki tecrit ve gerillaya yönelik saldırılarla sonuç almak istedi ama Gemlik yürüyüşü 8 Mart ve Newroz’da ortaya çıkan atılımın devamı oldu. Milyonlarca insan açık bir şekilde Rêber Apo’ya özgürlük istedi. İnanıyorum ki Gemlik yürüyüşünün devamı gelecektir. Kürdistan halkı, “Her yer İmralı, her yer direniş” sloganları ile özgürlük yürüyüşüne katılmalıdır. Rêber Apo’yu bu şekilde İmralı’da tutmak artık mümkün değil. Bu mücadele Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanana kadar devam edecektir. Ne AKP-MHP faşizmi, ne Barzani ihaneti ne de diğer komplocu güçler, hiç kimse Rêber Apo ile halkın bağını koparamaz. Rêber Apo’nun felsefesinden, düşüncesinden etkilenenler bu tecridi parçalayacak ve Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü kaçınılmaz kılacaktır.
Tecridin artık tüm halkları etkilediğinin farkında olan toplum bu durumun sona ermesi için mücadele halinde. Faşist iktidarın baskılarına ve zulmüne karşı verilen bu mücadele sizce yeterli midir?
Özellikle Britanya, Meksika başta olmak üzere birçok ülkede işçi sendikaları, emekçiler, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için kampanyalar geliştiriyorlar. Yine PKK’nin ‘terör’ listesinden çıkarılması ve Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için imza kampanyaları yapıyor. Her yerde bir direniş var ama tüm bunlar yeterli değil. Çünkü faşizm hala varlığını sürdürüyor. Faşizm yıkılmadığı ve sistemi dağılmadığı sürece bu mücadele, bu direniş sonuç almayacaktır. Bunu çok iyi biliyoruz. Bu yüzden açıklamalar, kampanyalar yeterli değil. Ne yapılmalı peki? Özellikle Bakur’da ve Türkiye’de AKP-MHP faşizminin sona ermesi için daha fazla örgütlenmeli, daha fazla eylemler yapılmalı ve toplum kendini savunmalıdır. Varlık ve yokluk savaşını verdiğimiz bir süreçteyiz.
Önümüzdeki sene Lozan antlaşmasının 100. yılı. Türk devleti tekçi, İttihat ve Terakki zihniyeti ile bir kez daha Kürt halkını kimliksiz, yurtsuz, demokrasi ve özgürlük haklarından mahrum bırakmak istiyor. Kürt halkı da bu durumun bir kez daha yaşanmaması için en üst seviyede mücadele etmelidir. Kimin elinden ne geliyorsa bu süreçte yapmalıdır, yarın geç olabilir. Sadece Bakur’da değil Kürdistan’ın 4 parçasında ve yurtdışında halkımız, “Dem dema azadiyê ye” atılımı çerçevesinde her alanda mücadelesini sürdürmelidir. 2022 yılının 6 ayını geride bıraktık. Bu 6 ayda amansız bir mücadele ortaya çıktı. 15 Şubat, 8 Mart, Newroz, yapılan yürüyüşler, eylemler, atılımlar çok önemlidir. Bir kez daha bu eylemlerde yer alan, direnen, mücadele eden herkesi selamlıyoruz. Mücadelenin yükseltilmesi ve sonuç alınması için hepimiz üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz.
Türkiye’de siyasi soykırım operasyonları da devam ediyor. En son gazetecilere yönelik siyasi soykırım operasyonu yapıldı. Gerçeği anlatan herkes faşizmin hedefi oluyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP-MHP faşizmi varlığını Kürt halkına yönelik soykırım üzerinden sürdürmek istiyor. Özellikle direnişçi, demokrat, solcu, aydın, toplumun vicdanı ve sesi olan güçleri hedef alıyor. Son günlerde saldırılarını daha çok özgür basına ve HDK gibi kurumlara yönelmiş durumda. Saldırıların sebeplerinden biri, bu süreçte özgür basınını sesini kesmek. Türk devleti pratiklerinden, yaptıkları katliamlardan, gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuyorlar. Dürüstlükten, demokrasiden, özgürlükten korkuyorlar. Kendileri karanlık bir güç olduğu için her şeyin karanlıkta kalmasını istiyorlar. Özgür basına yönelik saldırıları bu şekilde ele alabiliriz.
Gözaltına alınan basın çalışanları, “hiç zaman boyun eğmeyeceğiz, direneceğiz ve özgür basın geleneğini sürdüreceğiz” duruşu sergilediler. Özgür basın Türkiye’de özellikle de Kürdistan’da büyük bedeller ödedi. Bu saldırılar ilk değil. 30 yıl önce Kürt toplumunun aydıını, yazar Apê Musa, hakikatleri gün yüzüne çıkardığı için katledildi. Yine onlarca özgür basın çalışanı katledildi, yüzlercesi gözaltına alındı, tutuklandı ve hala zindanda olanlar var. Düşman kendi sözleri dışında bir söz duymak istemiyor. Zaten şu an çıkarmak istedikleri sosyal medya yasası da hakikatlerden ne kadar korktuklarını gösteriyor. Kürdistan ve Türkiye halkları özgür basına sahip çıkmalıdır. Emeklerine, miraslarına sahip çıkmalı, işlerinin iptal edilmesine izin vermemeli. Herkes tutuklanan gazetecilerin yerinin hemen doldurmalıdır. Başta genç kadınlar ve erkekler. Herkes bir muhabir gibi, sunucu gibi basın çalışmalarına katılmalıdır. Öyle bir çalışın ki, faşist zihniyet bir kişiyi tutuklandığında yerine geçebilecek 50 kişi olduğunu bilsin. Bu hareket bu şekilde geliştirildi.
Bugün nasıl bir gerilla şehit düştüğünde başka yoldaşı silahını yerde bırakmayıp intikamını alıyorsa, özgür basın çalışanlarının da bu şekilde kalemleri, kameraları ve mikrofonları yerde bırakmamalıdır. Bu yapıldığı zaman inanıyorum ki bir daha özgür basına bu şekilde saldıramayacaklar. En son Başûr’da 185 gazeteci özgür basına sahip çıktı. Sadece Bakur’da değil, Başûr’da, Rojava’da, yurtdışında herkes özgür basının sesi olmalıdır. Gemlik Yürüyüşü vardı, gerillanın büyük direnişi ve İmralı direnişi devam ediyordu. Bunların gündem olmasını istemedi düşman, bundan dolayı özgür basını susturmak istedi.
Geçtiğimiz sene tam da bu ayda özgürlük çizgisinin şehitlerinden HDP çalışanı sevgili Deniz Poyraz İzmir’de katledildi. Yani özgür basına yönelik saldırılar da bu konsepttedir. Katlediyorlar, yakıyorlar, tutukluyorlar. Deniz Poyraz’ın katili de ‘Kim varsa hepsini öldürecektim’ diyordu. Sülo’nun bu faşist çeteleri de baskın yaptıkları binalarda kim varsa tutuklamak ve katletmek istiyor. Artık çetelerini pratiğe geçirmek istiyorlar. Bütün bunlara rağmen Gemlik Yürüyüşü her yere yayıldı, yine gazeteciler en önden haberlerini yaptılar. Herkes bu şekilde tutum sergilemelidir.
Bir tarafta halkın, bir tarafta da gerillanın direnişi var. Zap, Metîna ve Avaşîn’de savaş devam ediyor. Türk devleti ve KDP ihanetine karşı özgürlük gerillaları direnişlerini sürdürüyorlar. Son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerillanın Zap, Avaşîn ve Metîna’da verdiği direnişi anlatmaya çalıştığımızda acaba nasıl dillendiririz diye düşünüyoruz. Belki de insanlık tarihinde ilk defa böyle bir şeye şahitlik ediyor. Şüphesiz tarihte faşizme, diktatörlere, soykırım ve işgallere karşı mücadeleler gelişmiş ve insanlık çok büyük bedeller ödemiş, şehit vermiş, göç etmiş. Sadece biz değiliz ama 21. yüzyılda, Ortadoğu’da ve böyle işgalci, soykırımcı bir düşmana karşı böyle bir direniş yaşanmadı. Bu vesile ile kutsal direnişte yer alan Zap, Metîna ve Avaşîn mevzilerinde mücadele eden YJA Star ve HPG gerillaları şahsında tüm gerillaları selamlıyor, sevgilerimi iletiyorum, direnişlerini kutluyorum.
Düşmanın gerillaya karşı yürüttüğü savaş insanlık dışıdır. Düşman Ermeni Soykırımının da yaşandığı Nisan ayında her yıl işgal operasyonları başlatıyor. 17 Nisan’da arkasına savaş basınını da alarak KDP işbirliği ile gerilla alanlarına saldırı başlattılar. Dünyaya artık bitireceğiz, mesajı vermek istediler. Zaten operasyonun adını ‘Kilit’ yaptılar. Yani ‘artık onları oraya kilitleyeceği, Kürt ve Kürdistan yok olacak’ dediler. Amaçları, hedefleri büyüktü. Kendilerini buna ikna da etmişlerdi. KDP’yi de yanlarına aldılar. Ama kilitleri daha ilk gün paramparça oldu. Gerillanın direnişine, özgür iradeye çarptılar. Özellike YJA Star gerillaları şahsında özgür kadın iradesine çarptı. Bu yüzden işgal operasyonu amacına ulaşmadı. Takip ettiğimiz kadar Türk devleti verdiği kayıpların yüzde ikisini bile açıklamıyor. Çok büyük kayıpları var. Helikopterle indirmek istediği fakat indiremediği bazı askerlerinin akıbeti hala bilinmiyor, arazide mi öldüler belli değil.
Birkaç gün önce HPG Merkez Karargah komutanlarından Haki Armanc, “Aydınlar, gazeteciler, insan hakları savunucuları neden bu askerlere ne olduğunu, nerede olduğunu sormuyor” dedi. Onlarca askerin akıbeti belli değil. Bundan dolayı düşman Zap, Avaşîn ve Metîna’da ilerleyemiyor. Çamura batmış durumda. Bu da büyük bir direniş sonucu oldu. Çok onurlu şehadetlerimiz de oldu. Metîna, Zap ve Avaşîn’de şehit düşen tüm arkadaşları saygı ile anıyor, anıları önünde saygı ile eğiliyorum. Hepsi halkımızın, insanlığın şehitleridir. Halkımızın gönlünde yer edinmişler. Gerilla bugün yürüttüğü mücadele ile tüm dünyaya, kadınlara ve bölge halklarına umut oluyor.
GERİLLA KANINI DÖKEREK KÜRDİSTAN’I SAVUNUYOR
Haklarına sahip çıkan, teslimiyeti, ihaneti yenen, gücü ile mücadeleyi geliştiren özgürlük hareketi ve gerilladır. Bu şekilde Kürdistan’ı savunuyorlar. Bugün en büyük ayıbı yaşayan, en büyük ihanet içinde olanlar, kendisini her anlamda düşmana teslim eden KDP, Barzani ailesidir. Bundan utanmalılar. Gerilla karşısında ne yaşıyorlar. Gerilla kanını dökerek karış karış Kürdistan’ı savunuyor ama onlar Kürdistan’ın tüm sınırlarını açarak Türk devletine peşkeş çekiyorlar. Barzani ailesinin ihaneti olmasaydı düşman hiç bir zaman Başûrê Kürdistan topraklarına giremezdi. Buna karşı halkımızın tepkisi var ama daha fazla tavır almalılar. Gerillaya sahip çıkmalılar. Artık Devrimci Halk Savaşı dönemindeyiz. Halkın tamamı, 7’den 70’e herkes bu direnişteki yerini almalıdır. Gerilla üzerine düşen görevi yapıyor. Ama gerillanın mücadelesi de bir aşamaya kadardır.
Bütün yükü gerillaya bırakıp, ‘Gerilla bizi özgürleştirecek, bizi savunacak’ diyerek kimse kendini kandırmasın. Herkes elini vicdanına ve bu şekilde sürece yaklaşmalıdır. Gerilla üzerine düşen görevi yerine getiriyor. Bu yüzden halkımız her alanda gerillanın sesi, nefesi olmalı ve KDP’nin ihanetini yenilgiye uğratmalıdır. Faşist Türk devleti kimyasal silah, nükleer silah kullanıyor ve her anlamda gerillayı nefessiz bırakmak istiyor. Savaş basını ve KDP çeteleri utanmadan bir başarıymış gibi gerillanın maskelerine el koydu. Bu da Kürtleri kimin yok etmek, kimin özgürleştirmek istediğini bir kez daha gösteriyor. Bunun iyi görünmesi lazım. Halkımız her yerde gerillaya nefes olmalıdır.
Haziran ayı kadının fedai çizgisinin ortaya çıktığı bir aydır. Şehit Zîlan, Sema, Gulan öncülüğünde özgür kadın kişiliği ortaya çıkıyor. Bugün de YJA Star gerillalarının direnişinde bu tutumu görüyoruz. Bu konuya ilişkin hislerinizi öğrenmek istiyoruz.
Haziran ayının hakikatini anlamalıyız. Sembol olmuş onlarca şehidimiz var Haziran ayında. Heval Zîlan, Sema ve Gulan Haziran ayında şehit düştü. Bu 3 arkadaş da kadın özgürlük mücadelesinin öncüleridir. 3 yoldaşı saygı ile anıyorum. Bu arkadaşların emeklerine sahip çıkmak hepimizin görevidir. Her arkadaş döneminde eylemlerini hangi ruhla, cesaretle, kahramanlıkla yapmış bunu anlamalıyız. Bu yönde bazen eksiklikler, yanlışlıklar oluyor. Bu arkadaşları tek tek ele aldığımızda ve mücadele içindeki yaşamlarına baktığımızda her arkadaşın kendi döneminde tarihi bir rol üstlendiğini görüyoruz. Eylemleri özgürlük hareketinde yeni bir çıkışa vesile olmuştur. Rêber Apo da arkadaşların eylemlerine bu şekilde yaklaştı. Bu arkadaşlar mücadelemizde sembol oldular.
1996 yılında Rêber Apo’ya karşı saldırı yapıldığında heval Zîlan bunu hissetti. Rêber Apo’ya yönelik saldırıların önü nasıl alınır diye düşünmeye başladı. Tarihimizde ilk defa fedai çizgisini kaçınılmaz kıldı. Bunu nasıl yaptı? Rêber Apo çizgine yoğunlaşarak, Kürdistan tarihine yoğunlaşarak, kadın hakikatine yoğunlaşarak. Bu şekilde düşmanın Önderliğe yönelik saldırılardan sonuç almaması için büyük eylemini gerçekleştirdi.
Heval Sema 1998 yılında hem zindanda hem de dışarıda komplonun geliştiğini gördü. Dışarıda Önderliğin fiziki olarak yok edilmesi hedeflenirken, zindanda da hareketimizin içinde sahtekarlıkla Rêber Apo’nun çizgisini tersine çevirmek ve sahte önderler çıkarmak istediler. Bu tehlikeyi gören heval Sema, büyük bir mücadele verdi ve Rêper Apo’ya meşale oldu. Açık bir şekilde, ‘Gökyüzünde nasıl ki iki güneşe yer yok, bizimde tek güneşimiz var’ dedi.
Özel gerilla güçlerinde ilk örgütlenenlerden biri komutanımız heval Gulan’dı. Her üç arkadaş da Rêber Apo’nun etrafında kenetlendi. Bu arkadaşların mücadelesini iyi öğrenmemiz lazım. Bu arkadaşlar Rêber Apo’yu yalnız bırakmadı. Hakikat yolunda onunla birlikte yürüdüler. Nasıl ki heval Sakine Cansız özgürlük mücadelesinin başından sonuna kadar aralıksız bir şekilde mücadele ettiyse, Haziran ayında şehit düşen arkadaşlarımız da bu mücadelenin sembolü oldular. Düşmanın Rêber Apo’ya yaklaşmasına izin vermediler.
DAİŞ ÇETELERİ KARŞISINDA DİRENENLER KÜRDİSTAN KADINLARIYDI
Rêber Apo da bu arkadaşların intikamını almak ve kadın mücadelesini kaçınılmaz kılmak için kadın partisini kurdu. Dünyada tektir. Partiya Azadiya Jinên Kürdistan (PAJK) bugün Zîlan, Gulan, Bêrîtan, Semaların çizgisinde tüm kadınların umudu oldu. Bugün en güzel ve direnişçi kadınlar PAJK’ın içinde yer alıyor. Zap’ta, Metîna’da, Avaşîn’de, Botan’da, Kobanê’de, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Şengal’de, Rojhilat ve Bakur’un tüm alanlarında direnenler kadın özgürlük çizgisinde olanlardır. Kim DAİŞ’i yendi, sistemini dağıttı. Kobanê’de DAİŞ’i yenilgiye uğratanlar da Zîlan, Gulan, Bêrîtan, Semaların çizgisindeler. YPJ, YJŞ de bu cevher üzerinde gelişti. Gücünü, bilincini, sistemini bu çizgiden aldılar.
Herkes DAİŞ çeteleri karşısında direnenlerin Kürdistan kadınları olduğunu gördü. YPJ Kuzey ve Doğu Suriye’de, YJŞ Şengal’de, DAİŞ çetelerinin karşısında direnişin, özgürlüğün sembolü oldular. Şüphesiz bunlar Zîlanların, Bêrîtanların, Semaların çizgisinde örgütlenen kadınlardır. Bunu çok iyi bilmemiz ve mücadeleyi yükseltmemiz lazım.
Bugün Kürdistan’da katliam var, soykırım var, tutuklama var, göç var, kadınları kaçırma, tecavüz etme var, faşizmin hükmünü sürdürdüğü her yerde aşk ihanet içerisindedir. Aşk, sevgi, yoldaşlık, nefes almak yoktur orada. Bunu görülmesi lazım. Haziran ayında şehit düşen arkadaşlar buna karşı durdu. Yani özgür bir yaşamı önümüze koydular. Bêrîtanlar çizgisinde kadın ordusu kuruldu ve savunmasını yapıyor. Kadınlar savunma gücüdür. Bugün Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da direnenlerin hepsi Bêrîtanların, Semaların, Zîlanların, Gulanların çizgisindedir. Heval Gulan bu savaşta şu an yer alan onlarca gerillaya bizzat eğitim verdi. Bugün görüyoruz ki onlar da heval Gulan çizgisinde mücadele ediyorlar. Fedai komutan şehit Savaş Maraş da heval Gulan’ın arkadaşıydı. Onu da saygı ile anıyorum.
KCK Başkanlık Konseyi Üyesi heval Diyar Xerîb (Helmet) de Haziran ayı şehididir. Heval Helmet’i de saygı ve hürmetle anıyorum. Helmetlerin çizgisinde her zaman mücadele etmeye devam edeceğiz. Faşizmin, işgalin Kürdistan’da başarılı olmasına müsaade etmeyeceğiz. İhanete, işgale karşı mücadeleyi yükseltmek görevimizdir. Halkımızı da buna davet ediyoruz.
18 Nisan’da Irak devleti ordusunu Şengal’e gönderdi. Daha önce de kısa çatışmalar yaşanmıştı. Ardından diyalog yolu ile bir çözüm üretmek istediklerini söylediler ama şu an bir sessizlik var. Bu sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an Irak’ta çok fazla sıkıntılar yaşanıyor. Büyük bir siyasi krizden geçiyor Irak. 10 Ekim 2021 yılında bir seçim yaptılar. Seçimin üzerinden 7 ay geçti, hala bir hükümet kuramadılar. Irak’ta yaşanan kriz ve kaosun bazı sebepleri iç sorunlar olabilir ama Irak’ta huzurun olmamasının temel nedeni, dış güçlerin müdahalesidir. Bunun öncülüğünü yapan da AKP-MHP ve işbirlikçileri KDP’dir. Irak’ı bu krizde bırakanlar da onlar. Türk devleti ve KDP’nin baskısı ile Irak büyük bir yanlışlık yaptı. Türk devleti ve KDP baskılarla Irak ordusunu Êzidî halkına saldırması için Şengal’e gönderdi. Irak ordusu ve Şengal Savunma Güçleri (YBŞ/YJŞ) arasında çatışmalar çıktı. Her iki taraftan da yaşamını yitirenler oldu. Çatışma uzun sürmedi ama şehadetler yaşandı. Çatışmanın ardından basına da yansıdı, diyalog yolu ile sorunların çözümü için bir araya gelindi. En doğrusu da budur.
Êzidî halkının kimse ile bir sorunu, savaşı yoktur. Kimsenin malını, evini, toprağını işgal etmemiştir. Kendi toprağında, katliamlar yaşadı, hala yaraları kanıyor, hala esirleri düşmanın elinde, hala göçmenleri dışarıda. Irak devleti Êzidî toplumuna karşı savaşla bir şey elde edemeyeceğini biliyor. Umut ediyorum ki bu hatalarını anlamış ve ders çıkarmışlardır. Êzidî halkı kendi kendini yönetmek istiyor. Savunma gücü olmalı, Irak’a tarafından savunma güçleri, güvenlik güçleri ve siyasi iradeleri tanınmalı. Kendi topraklarında Irak’ın diğer vilayetleri gibi yaşamak istiyorlar. Ama hassasiyetleri var. 74 defa soykırımdan geçirilmiş bir halktır. Bir inanç kültürü var. İnancını yaşatmak istiyor. Diğerlerinin içinde yok olmak istemiyor.
Buradan çağrıda bulunuyorum; Irak Êzidî toplumu için nasıl bir çözüm istiyorsa gidip Êzidî toplumu ile tartışmalıdır. Êzidî halkına yönelik yeni fermanların önünü açacak 9 Ekim Anlaşması ile çözüm olmaz. Erdoğan ve KDP’nin içinde olduğu bu anlaşma Êzidî halkının yok edilmesi demektir. Bu yüzden 9 Ekim Antlaşmasını ortadan kaldırın ve Êzidî halkı ile, savunma güçleri ile yeni bir anlaşma hazırlayın. Êzidî halkımız da şunu iyi bilsin ki, zorluk çekmeden hiçbir şey elde edilmiyor. Büyük zorluklardan da geçebilirler, ki kimse Êzidî toplumu kadar zorluklardan geçmemiştir ama ortaya çıkan iradeye de güvenmelidir. Êzidî halkının kazanımları var, onurunu savunuyorlar. Özellikle annelerin, gençlerin, halkın direnişi çok kutsaldı. Savaşçıları ile birlikte direndi. Bu da sadece DAİŞ çetelerinin ve Türk devletinin saldırılarına karşı değil, nereden saldırılırsa saldırılırsın kendilerini savunacaklardır. Êzidî halkı bu temelde örgütlenirse, birlik olursa inanıyorum ki Irak da bunu kabul edecektir. Halkımız da her yerde örgütlenmeli ve mücadelesini sürdürmelidir.
Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik de tehditler var. En son faşist Erdoğan Minbic ve Til Rifet’ı hedefi gösterdi. Bunun dışında her gün Kuzey-Doğu Suriye toprakları Türk devletinin saldırılarına uğruyor. Siz bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Kuzey-Doğu Suriye halkı bu saldırılara karşı nasıl bir duruş sergilemeli?
Bu gerçeği görmemiz gerekir. AKP-MHP içeride çok zor bir durumda. Siyasi bir kaos ve kriz yaşıyor. Bunun sebebi de Kürdistan halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesidir. Şimdiye kadar Türkiye’de 50 yıldır, PKK’nin çıkışından bu yana sorunların büyümesi, demokrasi, özgürlük adına bir şeyin bırakılmaması ve son olarak AKP-MHP iktidarının tek adam rejimini inşa etmesi özgürlük mücadelesi karşısında düştükleri çaresizliktendir. Kürt sorunu çözülmediği taktirde Türkiye’de hiçbir sorun çözülmez. Dışarıda da hiçbir Kürt’ün kazanımı güvende değildir. Bunu bilmemiz lazım.
Şu an Kuzey-Doğu Suriye’de yaşanan devrimin hangi şartlarda ortaya çıktığını herkes biliyor. Kadınlar öncülüğünde gerçekleşen devrimin ardından DAİŞ çetelerini devreye koydular. DAİŞ çeteleri Kuzey ve Doğu Suriye’de yenilgiye uğratıldı. Sadece Kuzey ve Doğu Suriye’yi değil tüm insanlığı DAİŞ çetelerinden korudular. İnsanlık YPG-YPJ, QSD ve özgürlük gerillasına borçludur. Bu güçler savaştı ve DAİŞ’i yenilgiye uğrattı. Bu yüzden içeride sıkışan faşist Erdoğan bundan kurtulmak, erken seçime gitmek, iktidarını kalıcılaştırmak için Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırmak istiyor. Ama güçlü olduğundan dolayı saldırmıyor. Ukrayna-Rusya savaşından faydalanarak Kuzey-Doğu Suriye’ye saldırmayı hedefliyor. Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî, Bab, Cerablus ve İdlib Türk devleti tarafından işgal edilmiş durumda.
Bu tehditler sıradan görülmemelidir. Faşisttir, diktatördür, yine Rusya, NATO ve Amerika kendi çıkarlarına bakıyor. Saldırıya izin verirler mi, vermezler mi kimse bunlara kulak asmamalı. Bilinmelidir ki çıkarları her şeyin üstündedir. Buna karşı QSD’nin ve Demokratik Özerk Yönetimin de açıklamaları vardı. İnanıyorum ki açıklamalarındaki gibi bir duruş sergileyeceklerdir. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’deki gibi bir durum tekrarlanmamalı. Eğer düşman Rojava topraklarına saldırırsa yeni yerler işgal etmesine izin vermeyin, hatta işgal ettiği yerleri de elinden alın. Bunun imkanları da var. Kuzey-Doğu Suriye halkının tecrübesi var, artık bu düşmanını iyi tanıyor, direnme olanakları çok fazla. Bu şekilde sokak sokak, köy köy, şehir şehir örgütlenmelidir. Bu şekilde sadece Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê değil tüm Suriye topraklarını düşmandan temizleyebilirler.
SURİYE DEVLETİNİN AÇIKLAMALARI ÖNEMLİ
Suriye devletinin de bazı açıklamaları oldu. “Türk devleti topraklarımızı işgal etmeye kalkarsa topraklarımızı savunacağız” açıklaması yapıldı. Bu önemlidir. Çünkü Suriye topraklarını işgal ediyor Türk devleti. Suriye rejimi de artık düşmanı-dostu kim görüyor. Eğer biraz akıllıca hareket ederse, artık Suriye’nin eski Suriye olmadığı gerçeği ile yaklaşırsa, Demokratik Özerk Yönetim ile projeler geliştirirse sadece Kuzey-Doğu Suriye’nin değil tüm Suriye topraklarının güvenliği sağlanmış olur. Kürt ve Arap halkı arasında Kuzey-Doğu Suriye’de, Şengal’de gelişen ittifak bütün Ortadoğu için bir harita oluyor.
Faşist Erdoğan ve Türk devleti bu ittifakı yok etmek ve bölgede halklar arasında düşmanlık yaratmak istiyor. Kuzey-Doğu Suriye halkının bu bilinçte olduğuna inanıyorum. Sadece tehditleri değil, yaşanacak saldırıları da boşa çıkarabilirler. Bu temelde halkımıza, dostlarımıza, aydınlara, sanatçılara, kadınlara, gençlere, enternasyonalistlere, çağrıda bulunuyorum; DAİŞ karşısında ortaya çıkan birlik ruhuyla AKP-MHP faşizmine ve KDP’nin ihanetine karşı durun, özgür Kürdistan’a sahip çıkın, Kürdistan’ı koruyun.