KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Stêrk TV’de yayınlanan özel programda Şengal’e yönelik kirli planlar ve Bağdat ile Hewlêr hükümetleri arasında imzalanan anlaşmaya ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
KDP ile Irak hükümetinin Şengal üzerine yaptığı anlaşmayı yeni ferman olarak değerlendiren Avesta, anlaşmanın Êzidî halkı nezdinde yok olduğunu belirtti. Özellikle Başur ve Irak’daki siyasi partilerin anlaşmaya karşı net bir tutum sergilemeleri gerektiğini vurgulayan Avesta, “Siyasi partiler ya ‘biz onlarla değiliz’ diyerek bir tutum göstermeli, ya da ‘evet biz de bu anlaşmayı kabul ettik’ demeliler ki halk da onların kim olduğunu, hangi safta yer aldıklarını bilmeli” diye konuştu.
Anlaşmayı yapanların, Şengal topraklarını savunan YBŞ-YJŞ ve Asayiş güçlerini ‘meşru’ görmemesine sert tepki gösteren Avesta, “Asıl meşru olmayan güç, DAİŞ çeteleri Şengal’e saldırdığı zaman Êzidî halkını bırakıp arkasına bile bakmadan kaçanlardır. Eğer Şengal’deki güç meşru değilse, o zaman Hewler’deki, Süleymaniye’deki, Selahaddin’deki güçler de meşru olamaz. YBJ, YJŞ ve Êzîdxan Aşayişi güçleri emek vererek kazanımlar elde ettiler ve sonuna kadar da topraklarını savunacaklardır. Kimse onlar üzerinden hesap yapmasın. Êzidî kadınlarını, çocuklarını DAİŞ çetelerinin eline bırakan kaçkınlar önce bunun hesabını versin.
Bu anlaşma Erdoğan ile Bahçeli’nin talimatları ve önerileri sonucu yapılmıştır. Erdoğan ve Bahçeli yani faşist Türk devleti bu anlaşma kararını yeni almadı. 9 Ekim 2020 günü duyurusu yapıldı ama yıllardır bu anlaşmanın alt yapısı oluşturuluyor. Çünkü bu anlaşma DAİŞ’i yenilgiye uğratan güçlere karşı yapıldı. Bu anlaşma ile DAİŞ’e nefes aldırmak istiyorlar” dedi.
9 Ekim günü Irak Hükümeti, KDP ve Birleşmiş Milletler arasında Şengal’e ilişkin yapılan anlaşma basına yansıdı. Şengal halkı bu anlaşmayı yeni ferman olarak değerlendirdi. Bildiğiniz üzere geçen sene de 9 Ekim günü faşist Erdoğan Girê Spî’ye yönelik bir işgal saldırısı başlattı. Kürt Halk Önderi sayın Öcalan’a yönelik uluslararası komplo da 9 Ekim 1998 yılında devreye girmişti. Komplonun yıl dönümünde Şengal’e ilişkin yapılan bu anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle geçtiğimiz günlerde şehit düşen HPG Komuta Konseyi Üyesi ve Botan Saha Komutanı Vahdettin Karay (Egîd Civyan), Hebun ve Canfeda yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum. Anıları önünde saygı ile eğiliyorum. Yine heval Egîd şahsında ‘Güneşimizi karartamazsınız’ şiarı ile komploya karşı zindandan heval Halit Oral’a, Moskova’dan Taylan yoldaşa kadar tüm alanlarda fedai eylem yapan bütün şehitleri anıyorum, onlara verdiğimiz sözümüzü, Rêber Apo ve halkın özgürlüğü ile yerine getireceğiz. Bu vesile ile komploya karşı 22 yıldır mücadele eden direnişçi halkımızı da saygı ile selamlıyorum.
Şengal anlaşmasının basına açıklanmasının 9 Ekim günü olması zaten anlaşmanın amacını, anlaşmada yer alan güçlerin taleplerini çok açık bir şekilde belli ediyor. 22 sene önce 9 Ekim günü Ortadoğu’yu dizayn etmek isteyen ABD, İsrail öncülüğündeki uluslararası güçler, Rêber Apo’ya karşı bir komplo gerçekleştirdi. Komplonun hedef ve amacı Rêber Apo’yu ortadan kaldırmak, tasfiye etmek ve Rêber Apo şahsında Özgürlük hareketini yok etmekti. Meydanı da kendileri ile işbirliği içine giren Kürtlere bırakmak istiyorlardı.
Amaç özgür Kürdü yok etmek, bölgeyi tekrar uluslararası güçlere açmak ve amaç Rêber Apo şahsında örgütlenen, mücadele çizgisinde olan halkların, kadınların iradesini kırmak, halklar arasında oluşan birliği dağıtmak, Kürdistan halkını soykırımla yüz yüze bırakmak ve Türkiye’yi de kendi çıkarları için kullanmak. Komplo dönem dönem böyle yöntemlerle gelişti. Dönem dönem de özgürlük hareketi, Rêber Apo’nun duruşu, halkımızın direnişi, onurlu şehitlerimizin kahramanlıkları ve amansız bir mücadele ile komplonun gelişmesinin önüne geçildi, yer yer boşa çıkarıldı ama tamamen ortadan kalktığını söyleyemeyiz.
Komplo Rêber Apo şahsında Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halklarına yönelikti. Komplonun devam ettiğini söyleyebiliriz. Şengal’e yönelik alınan karar ile benzeri kararları böyle tarihi ve dikkat çekici günlerde alıyorlar. 9 Ekim yine Che Guevara’nın katledildiği, Deniz Gezmişlere idam kararı verildiği gündür. Aynı zamanda geçtiğimiz sene 9 Ekim’de Rêber Apo’nun felsefesinin hayat bulduğu Rojava’ya Amerika’nın izni ile işgal saldırıları başladı. Amerika 9 Ekim’de güçlerini çekti, Türk devleti de Girê Spî ve Serêkaniyê’ye işgal saldırıları başlattı.
Yani Kürt halkına komplonun devam ettiği ve özgür Kürtlerin bu kazanımlarla yaşamasına müsaade etmeyeceklerinin mesajını verdiler. Ya benim çizgime geleceksiniz ya da bu saldılar devam edecektir diyorlar. Faşist, işgalci Türk devleti ve Erdoğan-Bahçeli rejimi de zaten böyle bir şeyin peşinde. İktidarları ve çıkarları için peşkeş çekmedikleri bir şey kalmadı. Türkiye şu an gerek ekonomik gerek coğrafik gerekse toplumsal değerler anlamında bir kaos yaşıyor. Çünkü komplonun Türkiye’ye yönelik kısmı da amacına doğru ilerliyor. AKP komplocu güçlere teslim olmuş ve komplocuların çıkarına göre hareket ediyor. Şengal anlaşması da bu komplonun bir bölümü.
Bu anlaşma Erdoğan ile Bahçeli’nin talimatı ve önerileri sonucu yapılmıştır. Erdoğan ve Bahçeli yani faşist Türk devleti bu anlaşma kararını yeni almadı. 9 Ekim 2020 günü duyurusu yapıldı ama yıllardır bu anlaşmanın alt yapısı oluşturuluyor. Çünkü bu anlaşma DAİŞ’e karşı savaşan, DAİŞ’i yenilgiye uğratan güçlere karşı yapıldı. Bu anlaşma DAİŞ çetelerine nefes aldırma anlaşmasıdır. Aslında, DAİŞ’in tamamlayamadığını biz bu anlaşma ile tamamlayacağız diyorlar.
AYLARDIR ŞENGAL ÜZERİNE OYUNLAR OYNANIYOR
Her ne kadar basında Irak hükümeti, KDP, BM ve Amerika’nın yaptığı anlaşma diye geçse de bu anlaşmanın asıl öncülüğünü Erdoğan rejimi yapıyor. Bu anlaşma ile halkımıza onursuzluğu ve ahlaksızlığı dayatıyorlar. Bu yüzden Şengal halkının da belirttiği gibi anlaşmanın halkımız nezdinde hiçbir geçerliliği ve meşruiyeti yok. Hiçbir zaman da uygulanmayacak bir anlaşmadır. Çünkü bu anlaşma soykırım, fermanın devamı, Êzidî halkına onursuzluğu dayatma ve Êzidîlere ait her şeyi ortadan kaldırma anlaşmasıdır. Kimse anlaşmayı başka bir şekilde değerlendirmesin.
Daha önceki açıklamalarımızda Şengal’e yönelik kirli oyunların devrede olduğuna dikkat çekmiştik. Aylardır Şengal üzerine oyunlar oynanıyor. Aralıksız hava saldırılarında bulundular, Arap ve Êzidî halkı arasında cinayetler işlediler, iki halkı birbirine düşürmek istediler, Êzidî gençlerini katlettiler ama gördüler ki bu yaptıkları bilinçli bir şekilde boşa çıkarılıyor, Êzidî ve bölge halkı bu oyunlara gelmiyor, bu sefer de anlaşma ile amaçlarına ulaşmaya çalışacaklar.
Bu anlaşmada kim yer alırsa alsın bizim için hiçbir meşruiyeti yok. İsterse dünyadaki tüm iktidarlar masaya otursun ve bu anlaşmayı imzalasın, eğer Êzidî halkını iradesi, onayı yoksa, Êzidî halkının çıkarlarına uygun değilse, yeni bir fermanın alt yapısını oluşturuyorsa hiçbir meşruiyeti yoktur, asla kabul edilmeyecektir ve tarihin çöp sepetine atılacaktır.
Uluslararası güçler daha önce de Kürt halkına karşı kararlar aldı. Efrîn’in durumu gözler önünde. Şengal’e ilişkin anlaşma da bu anlamda çok önemli. Şengal’in özerk olmasını kabul etmiyorlar. Irak hükümeti Şengal askeri gücünü meşru görmüyor ama DAİŞ’e karşı daha önce birçok kez ortak operasyon yaptılar. Sizce bir dönem ortak operasyon yaptıkları bir gücü şimdi neden meşru görmüyor?
Şu an Irak ve Başur’da çok ciddi sorunlar var. Hatırlarsanız geçtiğimiz sene bu zamanlarda çok büyük gösteriler yapıldı ve aylarca devam etti. Gösterilerden sonra Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi istifa etti. Onlarca kez bir araya gelmelerine rağmen hükümeti kuramadılar. En son Mustafa Kazimi tarafından geçici hükümet kuruldu. Irak halkının tarihi sorunları var. Ekonomik alanda, toplumsal alanda, mezhepsel birçok sorun var. Aynı zamanda Irak hükümeti ve Başur hükümeti arasında da sorunlar var.
3 sene önce Başur hükümeti bağımsızlığını ilan etmek için referanduma gitti. Ne yaptılar? Referandumdan sonra Irak güçleri, Türkiye, İran ve uluslararası güçler referandumu kabul etmediklerini beyan ettiler. Daha sonra Irak devletinin Başur topraklarının yarısını işgal etmesine olanak sağladılar. Bu kaos da hala devam ediyor.
Sorun sadece Şengal’de yaşanmıyor. Kürtlerin şehri Kerkük de işgal edildi ve hala nasıl yönetileceğine ilişkin bir netlik yok. Asıl çözülmesi gereken sorunlar bunlardır. Şengal anlaşması ile de tamamen gündemi değiştirmek istediler. Sanki aralarındaki bütün sorunları çözdüler de sadece Şengal sorunu kaldı. Şengal’in sorunu da oradaki güçmüş gibi. Şengal gücünü oradan çıkarmak ve kendileri oraya yerleşmek istiyor. İnsanın aklıyla alay ediyorlar. Hakikatten ve gerçeklikten uzak bir durum yaşıyorlar. Şengal’in bu şekilde işgal edilmesi Rojava’ya yönelik planı da devam etmektir.
HEWLÊR’DEKİ GÜÇ DE ŞENGAL’DEKİ GÜÇ DE HALKIN ÇOCUKLARIDIR
2014 yılında DAİŞ, Şengal, Kobanê ve Kürdistan’ın diğer alanlarına saldırmadan önce yine KDP eliyle Başur ve Rojava sınırında hendek kazdılar. 2017 yılında da Şengal’e saldırmak için bir araya geldiler ve 2017 yılında maaşlarını Türk devletinden alan ama KDP’de içerisinde mevzilenen çeteler Şengal’e tekrar saldırdılar. Aynı şeyler hala devam ediyor. O yüzden bu plan devrededir. Uluslararası güçleri de yanlarına alarak Êzidî halkını iradesini yok etmek istiyorlar.
Kim meşru, kim meşru değil önemli bir soru. Meşruiyet ne demek? Devlet demek mi? İnsanlık yüzyıllardır toplumsal güçle bugünlere geldi. Binlerce dil, kültür ve insanlık değer devletten önce oluşmuştur. Devletler halkları yok etme üzerinden meşruiyetlerini sağlayabilirler mi? Eğer Şengal’deki güç meşru değilse, o zaman Hewler’deki, Süleymaniye’deki, Selahaddin’deki güçler de meşru olamaz. Onlar kim? Onlar da o halkın çocuklarıdır, diğerleri de Şengal’in çocuklarıdır. Eğer Şengal’i savunanlar meşru değilse, Bağdat ve Musul’daki güçler de meşru değil.
Şengal’deki güçleri meşru görmemelerinin gerekçesi ne? Diyorlar ki ‘PKK onlara yardım etmiş, onları bir güç haline getirmiş.” Doğru PKK onlara yardım etti. PKK kahraman komutan, Şengal’in Egîd’i, (Egîd Civyan) öncülüğünde, Şengal’e saldıran DAİŞ çetelerine devrim bir müdahalede bulundu. Bu devrimci müdahale ile de gurur duyuyoruz. Kahraman Egîdler, Dilgeşler, Berivanlar, Armançlar, Berxwedanlar insanlık onurunu savundular ve Şengal halkını 21. yüzyıl soykırımından kurtardılar. Şengal halkı bu kahramanların emekleri ve mücadeleleri sonucu örgütlendiler, bilinçlendiler, kurumlarını açtılar, demokratik özerk yönetimini oluşturdular, asayiş güçlerini kurdular, savunma güçlerini örgütlediler. Biz de tabii ki hareket olarak onlara yardımcı olduk. Bunu yapmayanlar hesap versinler. Ama Şengal halkına yardım edenlerden hesap sorulamaz.
ASIL MEŞRU OLMAYAN GÜÇ HALKI DAİŞ’İN ELİNE BIRAKIP KAÇANLARDIR
Bu yüzden en meşru güç Şengal’de topraklarını savunan güçlerdir. PKK bütün dünyanın gözü önünde Şengal’e geçti, aralıksız 3 sene boyunca o alanda yüzlerce şehit verdi, emek verdi, kanını döktü, gecesini gündüzüne kattı ve orada bir değer yarattı. Şengal halkı da büyük emeklerle buna destek verdi. Şengal dağında kalan halkın bugüne kadar neler çektiğini çok iyi biliyoruz. Biz orada onlarla yaşadık. Ama bu anlaşmayı yapan güçler halkın ne çektiğini bilmiyor. Asıl meşru olmayanlar, DAİŞ çeteleri halka saldırdığı zaman, en büyük onursuzluğu yapıp, halka sırtını dönüp kaçanlardır. Eğer Şengal’in çocukları olsaydılar o zaman kaçmazlardı. Kelleleri de gitseydi, halkı koruyup DAİŞ çetelerine karşı direnirlerdi.
Ellerinden silahlarını aldılar, sizi savunacağız diyerek halkı kandırdılar ki DAİŞ daha kilometrelerce uzaktayken arkalarına bakmadan kaçtılar. Bu da yapılan bir anlaşmanın sonucuydu. O anlaşmada Ürdün’de gerçekleşen bir toplantı sonucu yapıldı. O toplantıda Şengal’i DAİŞ’e bırakmaya karar verdiler. Hala da o durumu devam ettirmek istiyorlar. İşte meşru olmayanlar onlardır. Özgürlük hareketi olarak her zaman şunu söylüyoruz; büyük bir gururla Şengal’e gittik, görevimizi yerine getirdik. Şengal halkı ve toplumu kendini yönetecek, savunacak düzeye geldikten sonra gücümüzü çektik. İşte komutan Egîd, Şengal’den geldikten sonra başka bir alana giderek faşist Türk devletine karşı direndi. Şehit düşene kadar da faşizme karşı mücadele etti.
Şengal’i bırakıp kaçanlar meşru değildir, onların yargılanması ve hesap vermesi gerekir. Halkın, kadınların, annelerin ve insanlığın gönlünde meşru olanlar o dönem gidip Şengal’i kurtaran özgürlük savaşçılarıdır, şimdi de topraklarını savunan YBJ, YJŞ ve Êzîdxan Aşayişi’dir. Bu güçler o halkın çocuklarıdır. Emekleri ile kazanımlar elde ettiler ve sonuna kadar da topraklarını savunacaklardır. Kimse onlar üzerinden hesap yapmasın. Bu yüzden kimse bu meşruiyet tartışması oyunlarına gelmesin. Kaymakam atayacaklarmış, Şengal’in kaymakamı Demokratik Özerk Yönetim Meclisi’dir. 6 yıldır aralıksız Şengal’i yönetiyorlar. Hiçbir sorun da yaşamadılar ve sadece Êzidîlerin yönetimi de değil. Bölgedeki tüm yapıların yönetimidir.
KİMSE ÊZİDÎ HALKINA KENDİNİ DAYATAMAZ
Demokratik Özerk Meclisi’nde Arap toplumu da yer alıyor. Arap toplumu da bu anlaşmayı kabul etmediklerine dair açıklama yaptı. Êzidxan’da sadece Êzidîler de yaşamıyor. Siyasi partileri var, diplomasi çalışmaları yürütüyorlar, savunma güçleri var, topraklarını savunuyorlar. Onlar DAİŞ’i yenilgiye uğratıp Şengal’i kurtardılar. Siz de değindiniz, şu an Şengal güçlerini meşru görmeyenler o dönem onlarca kez YBŞ-YJŞ’ye teşekkür etti, minnetlerini sundular hatta Irak güçleri YBŞ-YJŞ’nin yolu ile Şengal topraklarına gelebildiler.
Şengal’in şu anki pozisyonu, Şengal halkının yarısının hala dışrarı olmasına ilişkin tartışmalar yürütülebilir. Halkın topraklarına geri dönmesi, Şengal’in yaralarını tamamen sarması için büyük bir proje yapılmalı ama var olan iradenin inkar edilmemesi lazım. Irak ve Başur hükümetinin de buna destek olması gerekir. Kimse devletin gücünü, bölgenin gücünü arkasına alarak Êzidî halkına kendini dayatamaz artık. Bu yüzden meşru, meşru değil tartışmaları da bir oyundur, herkes de bunu biliyor.
Tüm dünya bilmiyor mu PKK oradan çekildi. PKK nedir? PKK direniştir, teslim olmamadır, zulme karşı başkaldırıdır. Diyorlar ki Êzidîler de böyle yapmak istiyorlarsa demek ki onlar da PKK’dir. Bu Rêber Apo’nun düşünceleri ve felsefesidir. Rêber Apo’nun fikirleri ve felsefesi sadece Kürdistan’da mı kabul ediliyor? Hayır. Kürdistan dışında Afrika’dan Amerika’ya, kadar halklar Rêber Apo’nun fikirleri ve ideolojisini esas alarak örgütleniyor. Ortadoğu’da görüyoruz. Örneğin Kuzey-Doğu Suriye’de 5 milyondan fazla insan Türk devleti ve uluslararası güçlerin saldırıları olmazsa huzur içinde yaşıyorlar.
Aynı model şu an Şengal’de de geliştiriliyor. Bu anlamda hiçbir sorunları yok. Ama Şengal’e ilişkin anlaşma yapan güçler çelişki yaratmak istiyorlar. Esas meşru olmayanlar, bu anlaşmayı halka dayatanlardır. Zaten Êzidî halkı da aynı dakikada tepki göstererek, anlaşmayı tanımadıklarını açıkladılar. Bu tutumlarını selamlıyorum, çok önemli bir duruştu. Şengal Demokratik Özerk Meclisi öncülüğünde tüm yapılar ve halk bir olup o anlaşmayı kabul etmediler. Yerinde ve meşru bir tutumdu.
Anlaşmaya yönelik Kürt halkının tepkiler hala devam ediyor. Başur halkı ve siyasi partilerinin rolü nasıl olmalı? YNK geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak bu anlaşmada yer almadıklarını belirttiler. YNK bu açıklamaya göre nasıl bir duruş sergilemelidir?
Basından takip ettiğimiz kadarıyla bu anlaşmada şu ana kadar Başur hükümetinin adı geçiyor. Kazimi hükümeti ile Başur hükümetinin BM ve Amerikalı güçler denetiminde bu anlaşmanın yapıldığı belirtiliyor. Şu ana kadar Başur’daki siyasi partilerden bu anlaşmaya yönelik güçlü bir tepki ve ses çıkmadı. Bazı değerli aydın, sanatçı, siyasetçi ve vekillerin bireysel açıklamaları oldu. Bu tutum tabi ki önemlidir, asla küçümsemiyorum kendilerini de selamlıyorum ama parti olarak açık bir şekilde ses çıkarmadılar. Arada kalmak da bu anlaşmayı onaylamaktır. Ya onlarla birliktesiniz ya da değilsinizdir. Ortada kalmak, lafta onlarla değilim demek ama kamuoyuna karşı sessiz kalmak da soykırım anlaşmasına ortak olmaktır, meşru görmektir ve onaylamaktır.
Başur halkımız çok değerli, onurlu, yurtsever ve bu oyunların bilincinde olan bir halktır. Başur halkı bu oyunları, bu komploları daha önce birçok kez yaşadı. Başur’da anlaşmaya karşı verilen tepkiler değerli ama yeterli değil. Başur halkı hala Şengal’in kendileri için bir yara olduğunu, Şengal’e zamanında sahip çıkamadıklarını, oynanan oyunları göremediklerini ve bu yüzden Şengal’in DAİŞ çetelerine bırakıldığını söylüyor. Şu an da aynı şeyler yapılıyor. İnanıyorum ki Başur halkı, kendisinin de iradesi dışında hazırlanan bu anlaşmaya geçit vermeyecektir. Çünkü bu anlaşma egemenlerin çıkarları, bir siyasi partinin çıkarı, bir aşiretin çıkarı ve bir ailenin çıkarı için yapılan bir anlaşma. Başur halkı bir kez daha sessiz kalmamalı, toplumun soykırımdan geçirilmesini izlememeli.
Özellikle Başur’da ve Irak’daki siyasi partiler bu anlaşmaya tepki göstermeli. Musul pazarlarında Êzidî kadınların, çocukların elleri bağlı şekilde kamyon arkalarında satıldıkları nasıl unutulur? DAİŞ çetelerine teslim olmadıkları için 19 kadın Musul’un ortasında üzerlerine benzin dökülerek yakıldı. Başur halkı bütün bunları yaşadı. Başur toplumu ve bu anlaşmada yokuz diyen partiler, kendilerini demokrat, insan hakları savunucuları olarak görenler, özellikle de kadın örgütleri bu anlaşmaya karşı durmalılar. Dediğim gibi özellikle kadın örgütleri, aydınlar, yazarlar ve bu soykırım anlaşmasına ortak olmadığını söyleyenler, yüksek sesle tepkilerini dile getirmeli. Irak halkı da bu anlaşmanın ortağı olmamalı. Siyasi partiler de ya biz onlarla değiliz diyerek bir tutum göstermeli, ya da evet biz de bu anlaşmayı kabul ettik demeliler ki halk da onların kim olduklarını, hangi safta yer aldıklarını bilmeli.
BİR KEZ DAHA ÊZİDÎ ÇOCUKLARININ KANINI DÖKMEK İSTİYORLAR
Bu anlaşmaya karşı ne yapılmalı, nasıl hareket edilmeli? Bunu önemli görüyoruz. Şu an bir anlaşma yapmışlar bu da özellikle KDP’ye yakın basın tarafından ön plana çıkarılıyor. Bu basın zaten özel savaş basını gibi hareket ediyor. Bu anlaşmayı Başur halkının tamamının da onayladığını, BM nezdinde bütün dünyanın da onlarla birlikte olduğunu ve yarın da yürürlüğe gireceğini göstermeye çalışıyorlar. Bu öyle kolay değil. BM bu anlaşma ile yeni bir soykırımın alt yapısını oluşturmuş durumda. Özellikle bir grup Êzidî kendi kendini kandırıyor. Bu kişiler savaş basınına sürekli çıkarılıyor.
Anlaşma KDP basınında son dakika diye verilir verilmez hemen özel bir program yaptılar. Bu kişilerin boynuna bir kravat takıp, sandalyeye oturttular, adları da bilmem ne Êzidîleri diyerek programa çıkardılar. Bunlar kendilerini satan çetelerdir. Bunun böyle bilinmesi lazım. Hiçbir Êzidî ve Şengalli bunlara itibar etmemelidir. PKK gücünü Şengal’den çektikten sonra Türk devletine çağrı yapıp ‘Gelin her alanı gezdirip, PKK’lilerin yerini size göstereceğiz’ diyenlerdir bunlar. Mam Zeki’yi hedef yaptılar. Toplumu için gece gündüz çalışan, emek veren, halkı savunan kimdi? Mam Zeki, heval Egîd gibi kahramanlardı.
Şimdi de bu savaş basınına, MİT basınına çıkıp, ‘Bu anlaşma geç bile kaldı’ diyorlar. Bu ne anlama geliyor? Êzidî halkını bir kez daha soykırımcı güçlere teslim etmek istiyorlar. 73. fermana sebep olanların yargılanması yerine onları meşru gösteriyorlar. Êzidîler adına konuşan bunların Êzidîlerle, Şengal halkı ile hiçbir alakası yoktur. Kimler, nereden gelmişler belli değil. Êzidî halkımız bunlara itimat etmiyor. Bu yüzden anlaşmanın meşru görülmesi katiline aşık anlamına gelir.
Bu anlaşmayı kabul ettirmeye çalışarak Êzidî halkına onursuzluğu, değersizliği, tarihten silmeyi dayatıyorlar. Bir kez daha Êzidî çocuklarının kanını dökmek istiyorlar. Êzidî halkı ve Başur halkı bunlara karşı bir tutum sergileyip, ‘Siz kimsiniz’ demelidir. Özellikle Başur halkımız büyük bir oyun oynandığını bilmelidir. DAİŞ çeteleri bir kez daha örgütleniyor. Başur’da, özellikle Şengal’i ablukaya alarak büyük bir planı pratiğe geçirmek istiyorlar. Herkesin buna karşı gelmesi gerekir. Êzidî halkımız da bunlara karşı mücadelesini sürdürecektir.
Kürt halkı ve Şengalliler açısından her şey çok net ama sizin de dediğiniz gibi büyük bir plan devrede. Halk bu planlara karşı nasıl önlem almalı? Bu plan ve komploların sonuca ulaşmaması için nasıl bir yol ve yöntem izlenmeli?
Başta da dediğim gibi Şengal’de yaşayan halkın anlaşmaya karşı gösterdiği tutum önemli ve yerinde bir tutumdu. Buna karşı eylemleri de hala devam ediyor. İnanıyorum ki sonuç alana kadar da eylemlerine devam edecekler. Özgürlük mücadeledir, özgürlük değerli ile yaşamaktır, direniştir, kendini savunmaktır ve yönetmektir. Özgürlük öyle kolay elde edilmiyor. Bu anlaşmayı farklı yol ve yöntemlerle pratiğe koymak istiyorlar. Kaymakamlarını, askeri güçlerini Şengal’e yerleştirmek için nasıl bir yol ve yöntem seçeceklerini Şengal halkı iyi biliyor. Şengal halkı, direnişçi Şengal anaları, kadınları ve gençleri, KDP ve Türk devleti 2017 yılında Xanesor’a saldırdığı zaman en büyük direnişi gösterenler kimlerdi? Tabi ki Şengal kadınlarıydı. Sayıları da azdı, imkanları da çok yoktu.
Peki ne yaptılar? Anneler, elleriyle hendekleri toprakla doldurdu. Nazê Naif heval öncülüğündeki genç kadınlar taşlarla o güçlere karşı kendilerini savundular. Yine Gazeteci Nujiyan Erhan, heval Orhan ve Çekdar büyük kahramanlıkla zırhlı araçların Şengal’e girmesine izin vermedi. O kahramanların nasıl direndiğini hepimiz gördük. Şu an Şengal toplumu daha da gelişmiş durumda. Asayişi, savunma güçleri daha fazla imkanlara sahip, kurumlarını oluşturdular. Şengalliler, bölge halkı ile örgütlü ve birlik içinde yaşıyor. Bu yaşama gelmeyenler de ajanlardır. Halkın da bu ajanları içinde barındırmaması gerekir.
Şengal halkı mücadelesini aralıksız sürdürecektir. Şengal’de bir tek anne bile kalsa o annelere güveniyorum, o kadınlara, o halka inanıyorum ki sonuna kadar direneceklerdir. Artık hiçbir şekilde iradelerini teslim etmeyeceklerdir. Kaçkın, ihanetçilerin, halkı DAİŞ’e teslim edenlerin iktidarını kabul etmeyecektir. Hala 2 bin 500 Êzidî kadın DAİŞ çetelerinin elinde, uluslararası devletlerde satılıyorlar. Bunu asla unutmayacağız, unutmak ihanettir. İşte bu anlaşma bunları unutalım diye dayatılıyor bize. Bu yüzden Şengal halkı her şekilde mücadelesine devam edecek. Basından takip ettiğimiz kadarıyla diplomasi alanında çalışmalarını sürdürüyorlar. Şu an Bağdat’talar. Sonuçlarına ilişkin bir bilgimiz yok tabi.
KENDİ ÇİZGİLERİNE GETİRDİKLERİ KÜRTLERİ İSTİYORLAR
Şengal halkı tüm saldırılara karşı da elbette direnecektir. Savunma güçlerini daha da büyütmeliler. Halkımız da YBŞ-YJŞ ve Asayiş güçleri etrafında kenetlenmeli. Kurum ve kuruluşlardaki çalışmalarını büyük bir moral ve motivasyonla yürütmeliler. Kendilerine inanmalılar. Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki kimse irademiz dışında bir şey yapamaz. Eğer Êzidî toplumu, dostları, Şengal’deki yapılar mücadele etseler -ki edeceklerdir- mutlaka kazanacaklardır. Çünkü halkılar, o toprakların sahibiler. Kimseden bir şey istemiyorlar ki. Haklarını koruyorlar. O yüzden Şengal’deki çalışmalar devam etmeli. Yine Avrupa, Rusya, Gürcistan, Ermenistan ve farklı ülkelerde yaşayan halkımız da bu anlaşmaya karşı tepkisini ortaya koyuyor.
Avrupa’da şu an bir dizi eylemler gerçekleşiyor. Bu tutumlarını selamlıyorum. Son süreçte Avrupa’daki Êzidî toplumu kongresini gerçekleştirdi. Yeni yönetim belirlendi. Şimdi de dostları ile eylem halindeler. Bu eylemlerin devam etmesi gerekir. Yine Kuzey-Doğu Suriye’de Êzidî halkı kongresini gerçekleştirdi. Amudê’de yapılan Suriye Êzidîler Birliği kongresinde önemli kararlar da alındı. Êzidî toplumu Efrîn’de de soykırım saldırıları altında. Êzidî halkının bütün kutsal mekanları yıktılar ve şu an üzerine yeni binalar inşa ediyorlar. Yine Serêkaniyê’de Êzidîlerin yerlerini işgal ettiler, kendi anlayışlarını yaşatıyorlar.
Komplocu güçler Şengal’i yok etmeden Êzidîleri bitiremeyeceklerini iyi biliyorlar o yüzden Şengal’e bu kadar saldırıyorlar. Özgürlük hareketi, özellikle Rêber Apo neden Şengal’e, Êzidî toplumuna bu kadar önem veriyor? Çünkü Êzidî toplumunu ortadan kaldırmak orijinal Kürdü yok etmek demektir. Kürdü değersiz, tarihsiz, kültürsüz bırakmak demektir. Yani kendi çizgilerine çektikleri Kürtleri istiyorlar. Diğer güçlerle aramızdaki fark da budur. İnanıyorum ki Êzidî toplumumuz her alanda aralıksız, zengin yol ve yöntemlerle küçük eylemlerden tut, kitlesel eylemlere kadar alanlarda olmalı. Bu anlaşmada yer alan BM’den bir açıklama talep etmeli, hatta bu anlaşmadan çekilmesini sağlamalı. Halkımız bunu da eylemleri ile gerçekleştirebilir.
NADYA MURAD’A ÇAĞRI
Êzidî halkına o kadar acılar yaşatıldı ama mesela Êzidî genç bir kadın var Nadya Murad. Nasıl bir vahşet yaşadığını biliyoruz, ailesinden, o köyden kimse kalmadı. Nadya Murad, Şengal’in özerkliği için, Şengal’in bir kez daha kirli pazarlıkların yürütüldüğü yer olmaması için rolünü oynamalı. Bu şekilde hareket etmeli. Bir takım siyasi partilerin, uluslararası bazı güçlerin onlar üzerinden hüküm sürmelerine izin vermemeli. Hala ailesinden, köyünden onlarca kişi DAİŞ çetelerinin elinde esir. Nadya Murad da Êzidî bir kadın, hatta geçtiğimiz senelerde Nobel ödülü kazandı. O ödül bütün annelerin acısıdır, gözyaşlarıdır. Binlerce katliamlardan geçtiler.
Nadya Murad’a çağrıda bulunuyorum, biraz düşün. Şengal’e gitsin, Şengal halkı ile toplantılar yapsın. Şengalliler ne istiyor görsün. Bir BM heyeti ile Şengal’e gitsin. Bütün Êzidîleri toplasın ve desin ki siz ne istiyorsunuz? Êzidîler ne istiyorsa ona göre BM’ye mektup yazsın, rapor hazırlasın. Birilerinin çıkarlarına hizmet etmesin. Bu tür oyunlardan uzak tutmalı kendini, kimsenin oyununa gelmemeli.
Halkımız da ellerindeki bütün imkanları kullanmalı. İnanıyorum ki bu mücadele devam edecek. Tehlikeleri de zorlukları da olacaktır. Yine hesaba katmadıkları şeyler de çıkabilir ama halkımız direnişi ile, duruşu ile, tecrübeleri ile yapılan planların başarıya ulaşmasını engelleyecektir. Êzidxan Êzidîlerin yurdudur. Êzidxan’dan ellerini çeksinler. Êzidî toplumumuz da onları bırakıp kaçanlara, onları bugüne kadar insan olarak dahi görmeyenlere asla teslim olmayacaktır. Şengal’de şu an devam eden mücadele Kürdistan halkı için çok önemli. Kürdistan halkı arasında da bir infal yaratmış durumda.
Halkımız bu anlaşmaya karşı her alanda ayakta. Kürdistan halkı da Şengal’e yönelik bu komplo ve oyunları boşa çıkarmak için “Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı” hamlesi ile bu mücadeleyi daha da büyütecektir. Mücadele sonuç alıncaya kadar devam edecektir, sonuç da alacaktır. Bu vesile ile bir kez daha Kürdistan halkına, kadınlara, gençlere ve faşizme karşı duran herkese çağrıda bulunuyorum, bu komplolara karşı bir tutum sergilemeliler. Bu soykırım saldırılarına artık yeter demeliler. Halkımızın mücadelesini çok değerli, kutsal buluyorum ve selamlarımı iletiyorum.