Barış delegasyonu: Tecrit tüm ülkeye yayılmış, bu diktatörlüğün kurumsallaşmasıdır

0
411

Uluslararası Barış delegasyonu gerçekleştirdiği iki günlük toplantıya ilişkin yaptığı açıklamada, “Tecrit bütün ülkeye yayılmış durumda ve bu durumun bu kadar geniş bir alana yayılması diktatörlüğün kurumsallaşması anlamına da geliyor” dedi.

Uluslararası Barış delegasyonu, İmralı’ya her yıl yolladığı barış delegasyonunu, bu yılki misyonunu sanal olarak gerçekleştirdi. İki günlük toplantı ardından yapılan açıklamada, raporun hazırlandığı belirtildi.

“Uluslararası Barış Delegasyonu İmralı 2021’in aşağıda imzası bulunan katılımcılar, şimdi Türkiye’de Kovid salgını nedeniyle bu sefer sanal olan iki günlük bir misyonu sonuçlandırmış bulunuyoruz” denilen açıklamada ziyaretlerinin 2015 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Türk yetkililer arasında aniden sonra eren barış sürecinin yeniden başlamasını desteklemeyi amaçladığı da belirtildi.

Toplantılarının Türkiye’ye son yıllarda giden İmralı heyetler geleneğinin bir devamı olduğu da kaydedilen açıklamada, “Bu sürecin yeniden başlaması için mutlak ön koşulun İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin sona erdirilmesi olduğunu açık bir şekilde vurguluyoruz” denildi.

Görüşmeler öncesinde heyetlerinin İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesine izin verilmesinin düzenlenmesi için Türk Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e yazdıklarını da vurgulanan açıklamada, Gül ile sanal bir görüşme talep ettiklerini ve şimdiye kadar yanıt almadıkları da dile geldi.

İnsan hakları örgütleri, sendikalar, kadın örgütleri, avukat örgütlenmeleri, tutsaklarla dayanışma örgütleri, siyasi parti ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın hukuk ekibinin temsilcileriyle görüşmeler yapıldığı da kaydedilen açıklamada, “Heyet, bulguları hakkında zamanı geldiğinde bir rapor yayınlamayı planlıyor” dedi.

Açıklamada yapılan görüşmelerde ise şu sonuçlara ulaşıldığı belirtildi:

*Türkiye cezaevlerindeki esaret koşulları, kadın, sendikal ve siyasal haklar çok belirgin bir şekilde ihlal ediliyor. Uluslararası toplum ise bu duruma göz yumuyor.

*Avrupa Konseyi’nin insan hakları ile ilgili belirlediği uluslararası sözleşmeler toplamda ve cezaevlerinde ihlal ediliyor. CPT 2019 yılı Mayıs ayında İmralı adasına yaptığı ziyaretten sonra Ağustos ayında yayınladığı raporda Türk hapishanelerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen tutsaklara uygulanan tutukluluk rejiminin tamamen gözden geçirilmesi konusunda daha fazla gecikmeden harekete geçilmesi gerektiğini belirtmişti. CPT’nin raporu daha sonra Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Daimi Komitesi tarafından da onaylandı.

*Türk yetkililer bu talepleri görmezden gelmekle kalmadı, aslında İmralı’nın tecridini derinleştirdi ve ağırlaştırdı. 22 Nisan 2020’den bu yana Abdullah Öcalan ile herhangi bir görüşme olmadı. CPT, Ocak ayında Türkiye’ye yaptığı ziyarette neden İmralı Adası’nı ziyaret etmeyi talep etmediğini ve tavsiyelerinin bu kadar aşağılayıcı bir şekilde görmezden gelinmesine tepki gösterdiğini açıklamak zorundadır. CPT, neden Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüşmedi.

*Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı Türkiye’ye yaptığı ziyarette, akademisyenlerin tasfiyelerinin en yoğun olduğu dönemde İstanbul Üniversitesi’nde fahri doktora aldı. AİHM’nin başkanının bu unvanı kabulü, AİHM’nin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ciddi şekilde tehlikeye atmaktadır.

*Kadın örgütleri kapatılması, kadınların sosyal haklarının kısıtlanmasına ilişkin de bilgilendirildik. Kadınların genellikle de üniformalı otoriteler tarafından istismara ve tecavüze uğradığına dair acı hikayeler anlatıldı. Ayrıca, cezaevlerinde vahşetin arttığı, avukatlar ile sendikacıların zulüm gördüğü ve siyasi hakların aşındığına ilişkin kanıtlı bilgiler de bize verildi. İnsanların polis tarafından kaçırılması ve kaybedilmesinin yoğunlaştığı bir dönemin yaşandığı, yine ciddi suçlamış insanların salgın gerekçe görerek serbest bırakıldığı ve insanların demokratik taleplerini dillendirmek için düzenlemek istediği eylemlerin “terörizm” olarak nitelendirildiğini öğrendik. Bir katılımcı, durumun çaresiz doğasını “Artık cesetlerin kapımıza teslim edilmesini istemiyoruz” sözleriyle özetledi.

*İmralı’daki tecridi protesto etmek amacıyla 27 Kasım’dan bu yana yapılan açlık grevlerinden de endişe duyuyoruz. Türk hükümeti cevap vermezse, bu açlık grevleri ölümlerle sonuçlanabilir, bundan kaçınılması gerekiyor.

*Muhataplarımız ülke genelindeki insan hakları ihlallerinin artması ile tecridin yoğunlaşmasının birbiriyle bağlantılı olduğunu dile getirdi. Tecrit bütün ülkeye yayılmış durumda ve bu durumun bu kadar geniş bir alana yayılması diktatörlüğün kurumsallaşması anlamına da geliyor.

Toplantıya İzlandalı siyasetçi Ögmundur Jonasson, İngiliz avukat Melanie Gingell, İtalyan editör Laura Quagliuolo, İskoç siyasetçi ve insan hakları aktivisti Roza Salih, sendikacı ve Faşizme Karşı Birleşin başkan yardımcısı Barones Christine Blower, sendikacı Clare Baker, akademisyen Dr. Radha D‘Souza, akademisyen Dr. Thomas Jeffrey Miley, gazeteci, yazar ve aktivist Rahila Gupta, Halkların Daimi Mahkemesi Genel Sekreteri ve Doktor Gianni Tognoni katıldı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here