Mesut Barzani: “Babam Mele Mustafa Barzani’nin bize vasiyetidir, dedi ki; TC bizim dostumuzdur. TC’ye karşı tek bir kurşun bile atılmasına izin vermeyin.” KDP lideri Mustafa Barzani 1968 de sömürgeci TC Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a yazdığı mektupta “Biz Osmanlı çocuklarıyız” demiş ve 1946’da yaptığı “dostluk” anlaşmasına vurgu yapmıştı.
DIJWAR SASON
Oğul Mesut Barzani’de aynı duygu ve bağlılıkla soykırım şefi Erdoğan’a 2013 seçim sürecinde AKP’ye destek amacıyla gittiği Amed’te “Bende Erdoğan’a mektup yazdım ve kendisini desteklediğimi söyledim” der. O dönem TC başbakanı olan Erdoğan ise baba Barzani’yi övgü ve rahmetle anarak yad etmişti. Mustafa Barzani daha Mahabad Kürt Cumhuriyeti döneminde ABD’ye bağlanmaya karar vermişti. ABD’de de böyle işbirlikçi bir kişiliğin ve ailenin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğine karar vererek kendisinin Kürdistan’daki dayanağı haline getirecekti. ABD’nin Tahran Büyükelçisi, Barzani için “aman bu adamı ve bu aşireti kaçırmayın“ şeklinde ABD’ye nasihatte bulunmuştu. Sonrasında Barzani tümüyle ABD’ye bağlanmıştı. 1975 yenilgisinin arifesinde aynı şekilde ABD başkanları Kissinger, Nixon ve daha sonra Carter’e yazdığı mektuplarda da, “ABD ve İran’ın şeref sözüne güvenerek direnişe girdiğini” söyleyerek Kürt halkınım öz iradesine değil, tümüyle dış güçlere dayanarak hareket ettiğini, dış devletlerin güdümüne girdiğini, onların vereceği emirlere göre hareket edeceğini tekrar tekrar beyan etmişti.
Baba Mustafa Barzani 1946 Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nde tümgeneral rütbesiyle başkomutan olmuştu. Ne var ki, bu sözde “komutan” Mahabad Cumhuriyetine ihanet edip terk kaçacaktı. Oğul Mesut Barzani bugün Şengal’de, Kerkük’te ne yapmışsa Baba Mustafa Barzani’de 1946’ da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nde aynısını yapmıştı. Mustafa Barzani Qazi Muhammed ve arkadaşlarını bırakıp kaçmış ve katledilmelerine neden olmuştu. Kürt Cumhuriyetinin yıkılışından sonra Qazi Muhammed, Cumhuriyet yöneticileri İran devleti tarafından idam edilmiştir. Barzani 1946 yılında beş yüz adamıyla Türkiye’ye geçtiğinde Türk devletiyle “dostluk ve saldırmazlık” anlaşması yapmış ve bu anlaşmanın gereklerine göre hareket etmiştir. “Dost” kabul ettiği Türk devletine karşı asla kurşun sıkmadığı gibi özgürlük mücadelesi için bunu yapmak isteyen diğer Kürt Hareketlerini de engellemek için komplo, katletme dahil birçok yöntemi kullanmıştır. Bu geleneğe göre yetişen Mesut Barzani, Mustafa Barzani’nin ‘’Türk devleti dosttu, her kim Türkiye’ye düşmanlık yapıyorsa o aynı zamanda Barzani’nin düşmanıydı” söylemlerine dayanan anlayışı benimseyerek “dost” bildiği sömürgeci Türk devletine “PKK sizden önce bizim düşmanımızdır” diyecek ve babasından devraldığı ihanet geleneğini en alçak bir şekilde temsil edecektir. Baba Mustafa’nın “TC’ye karşı tek bir kurşun bile atılmasına izin vermeyin” vasiyetini Barzani ailesi bir ilke olarak benimseyip uygulamıştır. Kürdistan’ın özgürlüğü ve bağımsızlığı için Türk işgalciliğine ve sömürgeciliğine karşı mücadele yürütmek isteyen Kürt güçlerine “önce beni karşınızda bulursunuz” diyerek düşman ilan ederek ve onlara karşı durmakla kalmadı, tasfiyeleri için Türk devletiyle her türlü kirli işbirliğine girmiştir. Bu anlamıyla KDP Sömürgeci efendilerine verdiği sözü gerçekten harfiyen yerine getirmiştir. Ne kendisi kurşun atmış ne de başkasının atmasına izin vermiştir. Öyle ki, KDP, binlerce Kürdün kanına girmiş Türk istihbarat sorumlusu Osman Köse’yi Hewler’ de cezalandırdıkları iddiasıyla yurtsever Kürt gençleri Mazlum dağ ve Abdurahman Er’e idam cezası vermiştir. Duhok asayiş komutanı, Türk devletinin zulmünden kaçıp Güney Kürdistan’a sığınan Kuzey Kürdistanlı yurtseverlere; “siz PKK’lisiniz, Duhok sokaklarında siz olacağınıza DAİŞ’lilerin olmasını tercih ederiz” diyecek kadar Kürtlüğe olan düşmanlığını dışa vurmuştur. Barzani/KDP, TC’ye karşı direnmek isteyen, işbirlikçiliği eleştiren, karşı duran birey, örgüt, parti ve aile/aşiretleri bastırmayı, etkisiz kılmayı, katletmeyi bir vazife bilmiştir. Türk devleti işbirlikçide olsa sırf Kürtlükten dolayı KDP’ye asla güvenmemiştir-güvenmemektedir. Bağımsızlık referandumu sürecinde “sizi açlıktan öldürürüz” gibi aşağılayıcı tehditlerine rağmen KDP efendisine kusur etmemiş ve boyun eğen köleler misali onursuzca biat etmeye devam etmiştir. KDP, TC’ye karşı aşağılanmayı, alçalmayı, düşkünleşmeyi, işbirlikçilik ve ihaneti sahte Kürtlük maskesi altında bir politika olarak özümsemiştir. Gerçekten birazcık Kürtlük bilinci, gururu ve ahlakı olsaydı bu denli hakareti ve aşağılanmayı kabul etmezdi. Demek ki, Barzani/KDP kürtlüğü sorunlu bir Kürtlüktür.
Türk devleti ile Mustafa Barzani 1946-47 arası gizli bir anlaşma yapmıştı. Bunun karşılığında Türk devleti Barzani’nin adamlarıyla birlikte Türkiye üzeri Sovyetler Birliğine geçişine izin vermiştir. Anlaşmaya göre Barzani TC’yi dost kabul etmiş ve ona karşı gelişecek herhangi bir mücadeleye izin vermeyecekti. Bu Mustafa Barzani’den oğluna, yeğenlerine ve ardıllarına kalan bir miras olarak günümüze kadar devam etmektedir. Kürt ulusuna karşı işbirlikçilik ve ihanet geleneği bugünde sürdürülmektedir. Sovyetlerde kaldığı 11 uzun yıla rağmen Barzani kendini eğitmemiş, geliştirmemiş ve sosyalist bilinç edinmemiştir. Zihinsel olarak demokratikleşmemiş ve sosyalizmden etkilenmemiştir. Bir bakıma nasıl gittiyse öyle eski feodal ilkel milliyetçi Barzani olarak geri dönmüştür. 1958 yılında Güney Kürdistan’a döndüğünde kendisine “orada ne yaptınız ne getirdiniz” diye soranlara: “her birimiz bir-iki kadın getirdik soyumuzu çoğaltacağız daha ne yapalım” cevabını verir. Marksist-Leninist görüşleri çok cılız dillendirse de içselleşmeyen bir şablon olarak çıkarları için kullanmış ve tümden bir kenara bırakarak kendini tamamen sömürgeci ve emperyalist güçlere bağlamıştır.
ROJHILAT SÜLEYMAN MUİNİ KOMPLOSU
Doğu Kürdistan’da da devrimci İ-KDP’sinin önderlerini tasfiyesi eden Barzani/KDP ihanet çizgisi Kuzey Kürdistan’da da aynı karşı devrimci saldırılarını gerçekleştirerek devrimci önderleri tasfiye etmeye devam etmiştir. Rojhılat’ ta Süleyman Muini, Kuzey’de Saidler aynı ihanetçi çizginin kurbanı olmuştur.
Süleyman Muini Mahabad Kürt Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Muhammed Emin Muini’nin en büyük oğludur. Mahabad Kürt Cumhuriyetinin yıkılışından sonra Rojhılat Kürdistan’ında bir sessizlik dönemi yaşanır. Süleyman Muini Güney’de gelişen ve Rojhılat’a uzanan KDP odaklı mücadeleye katılır. Güney Kürdistan’da 1961’de Güneyde başlayan silahlı ayaklanmaya silah ve lojistik destek sunar. Barzani hareketine büyük destek sağlar. İran Kürdistan Demokrat Partisinde yer alır. Mao’nun gerilla savaşını araştırarak Kürdistan’a uyarlamayı düşünür. Irak Çin büyükelçisiyle diyaloğa geçme istemleri KDP tarafından engellenir. Rojhılat parçasında gerilla savaşı başlatma kararı alır. Bu düşüncelerini Mustafa Barzani ile paylaşır. Ancak KDP tıpkı Türk devletiyle yaptığı anlaşmanın bir benzerini İran yönetimiyle yapmıştır ve İran’a karşı silahlı mücadeleye izin vermeyecek ve buna karşı duracaktır. Barzani/KDP İran’a karşı silahlı ayaklanmayı “Kürt devrimine karşıtlık ve ihanet” şeklinde ele alacaklarını belirterek Muini’yi İran’a karşı silahlı bir mücadeleye girişmemesi konusunda uyarır. Saidlere yaptığının aynısını Muini’ye yapar. Mauni ve arkadaşları KDP’nin bu tutumunu kabul etmeyerek “İKDP-Devrimci Komite” adıyla yeni bir örgütlenmeye giderler. 1968 yılında Rojhılat Kürdistan’ın Serdeşt bölgesinde İran KDP-Devrimci Komitesinin öncülüğünde İran sömürgeliğine karşı silahlı ayaklanma gerçekleştirilir. Fakat ayaklanma bastırılır. Mücadeleye öncülük eden bazı önderler katledilir. 1968 baharında Süleyman Muini ve ilesi İran sınırını geçmeye çalışırken Barzani’nin emriyle tutuklanır. Muini Barzani’nin emriyle KDP tarafından 15 Mayıs 1968’de infaz edilerek İran devletine teslim edilir. Devrimci önder Süleyman Muini’nin cesedi İran devleti tarafından çeşitli Kürt şehirlerinde asılarak teşhir edilir. Abdullah Muini, Süleyman Muini, Mele Avare gibi önderlerini kaybeden Rojhılat devrimci mücadele böylece tasfiye edilmiş oldu.
Baba Barzani’nin emriyle katledilen Süleyman Muini olayını oğul Mesut Barzani adına yazılan “Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi” kitabında (Doz Yayınları, 2005, İstanbul, sayfa 353-354) “bu adam için böylesine üzücü bir akıbet temenni etmezdik“ diyerek ancak öldürülmesinin “kaçınılmaz olduğunu“ söyleyerek infazı kabul ederek savunmaktadır. “İbrahim Ahmed grubuna katılarak Irak hükümetinin de etkisiyle İran’da yıkıcı faaliyetlerde bulunup devrimle (kendilerini kastetmektedir) İran’ın ilişkilerini bozmaya çalıştılar” gerekçeleriyle de devrimci bir Kürt önderinin infazını ve hareketin tasfiyesini “zorunlu” görmektedir. KDP daha sonraki dönemlerde de Rojhılat’ ta ortaya çıkan Komela gibi Hareketleri de aynı politikalarla tasfiye edip etkisiz hale getirir. Yüzlerce Komela ve İ-KDP üyesini bazılarını sağ, bazılarını da katledip tulumlar içinde İran’a teslim etmiştir. Güney’e getirilip özel kamplarda tutulan Komela ve İ-KDP kitlesi oluşturulan KDP ve İran ortak politikasıyla eritilmiş ve tasfiye edilmiştir. Bir bölümü Avrupa’da mülteci olmuş, büyük bölümü Güney’de siyasi ve örgütsel güç olmaktan çıkarak işçilik, hamallık ve kaçakçılık yapar hale gelmiştir. Direnişi sürdürmek isteyen yöneticiler ise suikastlarla tek tek ya da toplu halde katletmişlerdir. Böylece İ-KDP ve Komela ile başlayan Doğu Kürdistan’da köklü direniş KDP ve YNK tarafından İran’la yapılan anlaşmalar sonucu tasfiye edilmiştir. Aynı zihniyetli Barzani/KDP peşmergeleri şimdide işgalci Türk devletiyle birlikte Heftanin’de Kürt Özgürlük gerillasına karşı savaşmaktadırlar.
FAİK BUCAK, SAİT ELÇİ, SAİT KIRMIZITOPRAK KOMPLOSU VE T-KDP’NİN TASFİYESİ
1963’te Kuzey Kürdistan’da Barzani ve KDP eksenli Türkiye-KDP’sinin kurma çalışmaları başlar. Çalışmayı yapanlar Şeyh Said’in katipliğini yapmış olan Liceli Fehmi Fırat, Ömer Turhan ile Sait Elçi’ydi. 1965’te kurulan partinin ilk başkanı Faik Bucak olur. T-KDP’si esas olarak Güney direnişini destekliyor ve Türkiye’de reformlara dayalı bir mücadele öngörüyordu. Barzani’ye destek isteme amaçlı bir mektup yazılır. Bu mektuptan üç ay sonra Faik Bucak katledilir. Faik Bucak’tan sonra başkanlığa Sait Elçi geçer. Dr. Şıvan (Sait Kırmızıtoprak) ile mücadele daha geniş ve radikal bir evreye dönüşmeye başlar. Kuzey’de silahlı gerilla savaşı başlatmak amacıyla T-KDP’nin yöneticileri Dr. Şivan (Sait Kırmızıtoprak) Brusk (Hikmet Buluttekin), Çeko (Hasan Yıkılmış) 1968 yılında Güney Kürdistan’a geçip hazırlık çalışmalarını başlatırlar. Bu gelişme hem Türk devletini hem de Barzani’yi çok rahatsız eder.
Kürt ve Kürdistan davasında yurtsever çizgide mücadele etmek isteyen üç Kürt önderi komplolarla aynı sürede ve bağlantılı olarak tasfiye edilmiştir. Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini gibi devrimci önderlerin tasfiyesi nasıl ki, Kürt halkının özgürlük davasına büyük darbeler vurmuşsa, Kuzey Kürdistan’da Sait Kırmızıtoprak ve Sait Elçi’nin tasfiyesi Kuzey Kürdistan hareketine büyük darbeler vurmuştur. Kürt halkına büyük tahribatı veren yine Barzani/KDP ihanet çizgisi olmuştur. Yurtsever çizgideki Faik Bucak 1966 yılında Türk devleti tarafından katledilir. Dr. Şıvan (Sait Kırmızıtoprak) Kuzey’de silahlı mücadele başlatacaklarını ve KDP’nin kendilerine yardımcı olmalarını istemek için Mustafa Barzani ile görüşür. Barzani’den olumsuz cevap alır. Barzani Dr. Şıvan’ a; “Türkiye’ye karşı silahlı mücadele başlatmanız yanlış olur, Türkiye ile anlaşmamız var, bizi karşınızda bulursunuz” cevabı verir. Dr. Şıvan ve arkadaşları buna rağmen kararlarından vazgeçmezler, Behdinan/Bamerni/Metina alanında karargâh kurarlar, güç getirirler, Güneydeki aşiretlerle ilişkilenirler. Kuzey’de birçok alanda örgütlemeye giderler. Beş bine yakın insanı partilerine üye olur. İçlerinde kadınlarında bulunduğu gruplarla gerilla eğitimine başlarlar. Türk sol hareketlerine Deniz Gezmiş ve Mahir Çayanlara; “Filistin’ gideceğinize Kürdistan dağlarına gelin” şeklinde haber gönderirler. Durumu öğrenen Türk devleti ve KDP Saidlerin önderliğinde gelişecek demokratik Kürt hareketinin tehlikesini bilerek daha fazla büyümeden tasfiye etmek için anlaşmış ve saldırıya geçmişlerdir. Önce Sait Elçi 31 Mayıs 1971 katledilir. Sonra Dr. Şıvan ve arkadaşları Sait Elçi’nin cinayet faili oldukları gerekçesiyle sahte bir yargılamayla infaz edilirler.
Faik Bucak, D. Şıvan ve Sait Elçi T-KDP’nin merkez yönetiminde yer alırlar. Her üçü de 49’lar davasında bulunmuş yurtsever Kürt aydın ve devrimcileri arasında yer almışlardır. Kürdistan’da hem siyasal demokratik hem de silahlı mücadele arayışındaki Kürt devrimci liderlerdir. 11 Temmuz 1965’te kurulan Kürdistan Demokrat Partisi Türkiye’nin (T-KDP) Genel Başkanı durumundaki Faik Bucak 4 Temmuz 1966’da Urfa/Siverek’te Türk Gladio’yosu (Suikastçılardan birinin başçavuş olduğu ortaya çıktı) tarafından suikast düzenlenir ve 5 Temmuz da hayatını kaybeder. Bütün mal varlığına el konularak şimdi korucu olan işbirlikçi Celal bucak ailesine verilir. Faik Bucak sonrası başkanlığı devralan Sait Elçi 1968 yılında devletin operasyonları sonucu Rojava üzeri Behdinan’a geçmek zorunda kalır. TC ve KDP ortak operasyonlarının gelişeceğin fark etmişlerdir. Yeni durum değerlendirmesi için Dr. Şıvan Sait Elçi’yi bunun için Güney alanına çağırmıştır. Sait Elçi’yi Zağo’da karşılayan ve tutuklatan KDP’li İsayé Zaxoyi’dir. Derwéşé Sado Kuzey’den Elçi’yi yakından takip etmektedir. Daha komplo başlamadan Derwéş MİT’ten Barzani’ye bir mektup getirmiştir. Komplo için talimat verilmişti. Sait Elçi Dr. Şıvan’ın ortadan kaybolduğunu öğrenince arayışa girer ama onu bir daha göremez. Elçi MİT ve KDP tarafından alınmış ve yanındaki iki arkadaşı ile birlikte katledilmiştir. Dr. Şıvan’a giden KDP’li ajanlar “Sait Elçi seni çağırıyor” diyerek onu da alandan çıkartmaya çalışırlar. Elçi adına sahte bir not gösterirler. Dr. Şıvan yazının Sait Elçi’ye ait olmadığını fark eder ve gitmez. Daha sonra bir köylü üzerinden hasta bahanesiyle kamptan çıkartılarak bir köyde komplo ile Brusk ve Çeko ile birlikte tutuklanır. Sait Elçi’yi katledenler sonra suçu Dr. Şıvan’a atarak onu da katlederler. Bingöllü olan Sait Elçi genç yaşta yaşadığı demokratik bilinçlenmeyle önder düzeyine gelerek Kürt mücadelesindeki yerini alır. Çeşitli defalar devlet tarafından tutuklanır, zindanda kalır ve tanıştığı Dr. Şıvan ve diğer arkadaşlarıyla birlikte T-KDP kurarlar. Dr. Şıvan Dersim katliamında ailesinden elli dört kişiyi kaybetmiş, kendisi kıl payı sağ kalmış biridir. Soykırımı bizzat görmüş ve yaşamış biri olarak soykırımcı Türk devletini yakından tanımaktadır. Sosyalist düşüncelerle tanışması onu sömürgeci devlete karşı mücadele arayışına yöneltir. Oda Sait Elçi gibi devlet tarafından tutuklanır, zindanda kalır. Saidler Kürdistan’da silahlı mücadelenin bir zorunluluk olduğunu kavrayarak PKK’den önce Kürdistan’da silahlı gerilla savaşı başlatma kararıyla Güney Kürdistan’a geçerler. KDP ve Türk devletinin korkusu Saidlerin önderliğinde gelişecek yeni bir harekettir. Komplonun hedefinde Sait Elçi ve Dr. Şıvan etrafında örgütlenmiş sosyalist ideolojideki devrimcilerin tasfiyesidir.
Komplonun ikinci aşamasında Barzani KDP’si devreye girer. Dr. Şıvan (S. Kırmızıtoprak), Sait Elçi, arkadaşları Çeko ve Brusk 1971 yılında KDP tarafından komployla katledilir. Böylece KDP-T hareketi içindeki devrimci damar daha çıkışta tasfiye edilir. KDP’nin katlettiği Dr. Şivan, (Sait Kırmızıtoprak), Sait Elçi Kuzey Kürdistan’da Türk sömürgeciliğine karşı bağımsızlık çizgisinde silahlı mücadele başlatmak isteyen sol düşünceli devrimci önderlerdi. Barzanilerin ve KDP’nin gerçek yüzünü görmüş, eleştirmiş ve tavır alarak Türk sömürgeciliğine karşı silahlı direniş stratejisini esas almışlardır. KDP’yi harekete geçiren bu radikal tutum olmuştur. Türk devletiyle yaptığı anlaşma gereği hem kendisi hem de Türk devleti için tehlike olarak gördüğü Saidleri Türkiye işbirliğinde tasfiyeye eder. Mustafa Barzani 1968 de TC Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a yazdığı mektupta bağlılık ve işbirliği konusunda güvence vermiştir. Saidlerin tasfiyesi bu iş birliğinin sonucu gelişmiştir.
KDP, Kürdistan’da PKK’den önce gerilla savaşı başlatmak isteyen sosyalist bir Kürt hareketinin çıkışını başta kendisi için büyük bir tehlike gördü. Türk ve İran devleti de benzer kaygıları taşımaktaydı. NATO, Türkiye’de gelişebilecek solcu Kürt gerilla savaşından kaygı duyuyordu. Bunun Sovyetlere bağlı olarak geliştiğini düşünüyordu. Dr. Şıvan’ın sosyalist kimliği ve Kuzeyde gerilla savaşı başlatma hazırlıkları yerel, bölgesel ve küresel gerici egemen güçleri Saidlere karşı birleşmişti. Dr. Şıvan’ın sorgusunu KDP, Türk MİT’i, İran-SAVAK, CİA ve MOSSAD ortak yapmıştır. İşkenceye bizzat TC, CİA, MOOSAD, İran-SAVAK ve İsrail ajanları katılmış, onu Sovyetlerle bağını sorgulamış ve işkencelerden sonra infaz etmişlerdir. Dr. Şivan’la birlikte olan yoldaşları Brusk (Hikmet Buluttekin) ve Çeko’ da (Hasan Yıkmış) benzer şekilde katledilmiştir.
Komplonun NATO Gladiosuyala gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Kapitalist sistemin işbirlikçisi durumundaki KDP dışında Kürdistan’da denetimleri dışında radikal bir Kürt Önderliğinin ve hareketinin gelişmesinden kaygı duymaktadırlar. Sait Kırmızıtoprak ve Sait Elçi’nin KDP’nin başrolde oynadığı bir komployla vahşice katletme kararı almışlardır. KDP bir tetikçi düzeyinde bu komploda kullanılmıştır. MİT-MOSSAD-CİA komplonun senaryosunu yazmış Barzani/KDP işbirlikçiliği ise cellat ve katil görevini içtenlikle oynamıştır. MİT-MOSSAD-CİA talimat vermiş ve Mustafa Barzani ve KDP bu emri uygulamıştır. Komploda baş rol oynayan dönemin KDP sorumluları olan İdris Barzani, İsayé Zaxoyi, Bakur’da ise MİT ajanı olan Siirt/Kurtalan’lı Derwéşé Sado’dur. Bu başarılı görevinden dolayı Türk devleti hizmetlerinden dolayı Derwéşé Seda’ya Kurtalan tarafında Bışaré Çeto’dan el koyduğu topraklarını ödül olarak vermiş ve Kuzey’deki KDP başkanlığına getirmiştir. Derwéşé Sado ile KDP-T tamamen MİT’in denetimine girmiştir. Parçalara bölünmüş ve kontravari tarzda PKK gibi yurtsever devrimci hareketlere karşı kullanılmıştır. Mesut Barzani 2010 yılındaki KDP kongresinde Derwéşé Sado’yu “Barzani madalyası” ile ödüllendirir.
Katledilen Dr. Şıvan, Sait elçi ve arkadaşlarının cenazelerinin nerede olduğunu KDP yöneticileri dışında hala kimse bilmemektedir. Saidlerin tasfiyesi Kürdistan özgürlük mücadelesi için büyük kayıp olmuştur. O dönemde düşündükleri gerilla savaşı etkili olabilseydi KDP işbirlikçiliği aşılacak, sömürge sistemleri değiştirilecek ve Kürt olgusu çok daha ileri demokratik bir düzeye gelecekti. Çok kısa süre sonra Öcalan öncülüğündeki Kürt devrimcileri Saidlerin bıraktıkları devrimci mirası sahiplenerek, tıpkı onların hayal ettiği gibi Kürdistan dağlarına taşıyacak ve gerilla mücadelesini başlatacaktı. Dr. Şıvan 26 Kasım 1971’de katledildi. PKK 26 kasımı 27 kasıma başlayan günde kuruldu. Dr. Şıvan’ın ilk kamp kurduğu Behdinan alanında şimdi PKK gerillaları bulunuyor. Miras devralındı ve hayaller gerçekleştirilmektedir.
devamı gelecek: 2. Bölüm:1975 BÜYÜK YENİLGİSİ VE BARZANİ’NİN KÜRTLERE ‘TESLİMİYET’ ÇAĞRISI