Barzani’nin Kürdistan’daki rolü, gelişebilecek bir halk devrimini engellemektir

0
358

Rohat KORKMAZ

Hemen her gün KDP ve Barzani ailesinin ihanetçi ve işbirlikçi olduğunu kanıtlayan izlere rastlanıyor. Barzani de bunları artık gizli değil açık bir şekilde yapmaktadır. Yaşanan gerilla şahadetlerinin derinliklerine inince bir yerlerden sürekli Parastin ve KDP çıkıyor. Henüz doğrudan olmasa da dolaylı yoldan, istihbarat yoluyla Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı canice hamleler yapmaktan çekinmiyor. Diyar Xerib’in şahadetinde netçe görüldü ki KDP ve MİT ortaklığıyla düzenlenen bir saldırı oldu. KDP’nin MİT’e sağladığı yerel istihbarat ile gerillalar şehit düşürülüyor.

Diğer taraftan Rojava’ya da dönük saldırıları olmakta. Yaklaşık bir yıl önce YPG tarafından KDP ajanları yakalandı. Bunun dışında KDP’nin bizzat Rojava’daki kolu olan ENKS adındaki ajan örgütlenme her fırsatta ABD, Türkiye başta olmak üzere bütün Kürt düşmanlarının ayağına koşup Rojava’yı teşhir ediyor, her yönden psikolojik saldırılar düzenliyor. Doğrudan da saldırı yapmaktadır. Efrin’in işgalinde doğrudan ENKS çeteleri kullanıldı. ENKS çeteleri de işgalci Türk ordusunun güdümündeki ÖSO çetelerine katılmış bulunuyor.

İşgalci Türk devleti tarafından 23 Nisan’da Metina, Zap ve Avaşin’e dönük başlatılan işgal operasyonlarda gerillayı kuşatması birkaç gün önceki bir olay. Bunların örneklerini arttırmak mümkün. Önder APO’nun Kültürel soykırım kıskacında Kürtleri savunmak adlı savunmasından bir kesitle devam edelim:

“KDP ile ilişkiler kritiktir. KDP’nin Doktor Şivan’a (Sait Kırmızıtoprak, Türkiye-KDP Lideri) yönelik tutumunun, yani sonuçta Doktor Şivan ile iki önemli yardımcısının öldürülmesi ve diğer grup elemanlarının dağıtılmasıyla sonuçlanan yaklaşımının bir benzeri PKK’ye yönelik olarak da uygulanmaya konulmak istenmiş olabilir. KDP temsilcilikleri gerillanın hamle yapmasından yana değildiler. Çok yoğun engellemelerde bulundular. Özellikle sınırı geçerek ülkeye giriş aşamasında çok sayıda arkadaşımızı şehit ettiler. Daha sonra çatışma ve öldürmeler süreklilik kazandı. 1985’te Mesut Barzani’nin Şam’da benimle yaptığı görüşmede açıkça 15 Ağustos Hamlesinden vazgeçilmesini istemesinin sadece Türk iç güvenlik güçlerinin bir dayatması olmadığına, bunun İsrail ve NATO Gladio’su ile bağlantılı bir girişim olduğuna dair kuşku ve endişelerim vardı. KDP ile ilişkiler ve çatışmaları sadece Türk iç güvenlik güçlerinin yönlendirdiği olaylar olarak ele almamak, NATO Gladio’su ve İsrail politikaları açısından da bakmak büyük önem taşır. Üzerinde kapsamlı araştırma yapılması gereken bir konudur bu. 15 Ağustos Hamlesi ve ilk yılı önceden tahmin edilse de sistemin kesin bilgileri dışındadır. Nasıl seyredeceği kestirilememiştir. Yönü ve kapsamı doğru tahmin (Kendimiz açısından da böyledir) edilememektedir. Yeni bir döneme yol açtığı kesindir. Ama sonuçlarının en az 1985 yılı boyunca özellikle Türk iç güvenlik güçleri, NATO ve Gladio açısından tartışıldığı kanısındayım.”

Türk devletinin Kürt düşmanlığı

İşgalci Türk devleti’nin kurulması Kürt inkarı ve imhası üzerinedir. Kürt’ü kültürel ve fiziksel soykırıma tabi tutmuş bir Türk devleti ile mücadele etme yöntemi savaş dışında bir seçenek değildir. Kürtlerin dilinden giydiği elbiseye, yaşam tarzından düşüncesine kadar her şeyi Türkleştirme politikasına almıştır. Bir insanı yalnızca fiziksel soykırıma almak, var olduğunu kabul etmektir. Hitler faşizmi Yahudileri katlederken onların yeryüzünde olmadığını ne iddia etti ne de doğrudan inkara kalkıştı. Fakat Türk devleti 1920’li yıllardan itibaren doğrudan Kürtleri inkar etmeye başladı. Osmanlı döneminde de Kürtlerin inkarı söz konusu değildir. Dili yasaklı, kültürü yozlaştırılmaya çalışılmıyordu. Yüz yıllık Türk devleti gerçeğinde “Kültürel soykırım kıskacı”na alınmış bir Kürt halkı vardır. Dili bilimsel olarak dil kabul edilmediğinde buna karşı sadece Kürtçe konuşarak mücadele edilmesinin bir anlamı yoktur.

Kürd’ün inkarı üzerine kurulu olan Türk devletinin demokratik olması imkansızdır. Demokrasi kavramı halkın yönetimi demektir. Bunu Türk devleti de kabul etmektedir. Varlığı kabul edilmeyen bir halkın yönetimini o halka vermek akla ziyandır.

Kürtlerin bir dönemki tartışması “Kürtler var mı yok mu”. Bu tartışmayı yapanlar Kürtler olunca çok tuhaf oluyor. Ben var mıyım, yok muyum tartışmasını yürütüyorsa ne denli bir saldırının olduğunu düşünelim. Bu derece saldıran bir faşizme karşı mücadele etmenin yöntemi demokratik siyaset olabilir mi, ya da meclise giren birkaç Kürt milletvekilinin mücadelesi bu saldırıları durdurabilir mi?

7 Haziran’da HDP’nin 80 milletvekili ile meclise girmesi Kürtler açısından bir ilk oldu. 80 milletvekili ile neler yapılmazdı diyenler olabilir. Neler yapıldı 80 milletvekili ile bakalım: Bir süre sonra bu milletvekillerinin çoğu sabaha karşı bir operasyonla alınıp cezaevlerine gönderildiler. Hala da tutuklu bir şekilde kalıyorlar üstelik milletvekili bile değiller. Belediyelerde açık ara farkla kazanılan seçimler oldu. Yine bir gece yarısı kararıyla kayyum atanıp belediye başkanları tutuklandı.

Türk devleti nazarında Kürt yok, varsa da “kemikleri Kürt ama kanı Türktür”. Yani Kürt kökenli olan Türklerdir. Kürd’ün Kürt olma gibi bir şansı yok. Kürt olması halinde Kürt değil, başkası olur. Türk devleti nezdinde bu böyledir. MHP’nin çete başı Bahçeli’nin geçen günlerde yaptığı konuşma da “kardeşleri” olarak tarif ettiği Kürtlerin nasıl olması gerektiği konusunda mesajlar veriyordu. Türk olarak düşünebilecek, Türkçe konuşacak, Türk devletinin kutsayacak, kendisi için değil devletin kölesi olacak olanlar Kürt’tür. Aksi ise teröristtir.

Böylesi bir devlete karşı mücadelenin yol yöntemi zayıf olamaz. Hatta en güçlüsü, en şiddetlisi olur. Bu saldırılara örnek henüz yeryüzünde yaşanmamıştır. Bunun ilk ve tek yaşandığı yer Kürdistan coğrafyasıdır. Bunu uygulayan da faşist Türk devletidir. Yahudilerin kendileri için “Jenosid’e uğramış biricik halk” tanımını yaparlar. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da Kürtlerin kültürel soykırıma tabi tutulmuş “biricik” halk olduğunu söyler.

Kapitalist sistemin Kürdistan’daki temsilcileri

Esas konuya geçelim. Yukarıda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 5. kitabından bir alıntı ile başlamıştık. Böylesi faşist ve saldırgan bir devlete karşı mücadelenin başlamasını bu kadar engellemek istemesinin sebebi ne olabilirdi? Barzani’nin gerillaları şehit düşürecek kadar cani olmasının sebebi sadece Türk devleti ile olan çıkarları değil kesinlikle. 1985 yılında Güney’e verilmiş bir özerklik de yoktu. İkili çıkarları koruma amacı taşıyor olamaz. Türk devleti ile yakınlığı bugünkü kadar da değildi. Fakat daha Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ’nin ilk yıllarında da bu denli cani ve alçaklaşmıştır.

Medya Haber TV’de Özel Program’a konuk olan Duran Kalkan’ın verdiği örnekler çok çarpıcıdır. Rojava’da ENKS’nin savaşmadığını, bunun için hak iddia etmemesi gerektiğini Özerk Yönetim dile getirdiğinde ABD “biz savaştık ya” demesi ABD’nin “bizim adımıza burada yer alıyorlar” anlamına geliyor. Bir hatırlatma daha yapan sayın Kalkan “Neçirvan Barzani bize siz KDP’yi bitirseniz de ABD bir tane daha kurar” diyor. Bu, Barzanilerin ABD’nin Kürdistan’daki temsilciliği olduğunu gösteriyor.

1800’lü yılların sonunda İngiliz bir heyet Kürdistan’a görüşmelere gelir. Farklı Kürt aşiretleri ile görüşmeler gerçekleştirir. İngilizlerin amacı, İngiltere güdümünde Kürtlerdir. Bunu yapmak için aşiret liderleri ile görüşüp kendi denetimlerine almak ister.

O yıllarda günümüzün ABD’si İngiltere’ydi. Dünyanın süper gücüydü. Ortadoğu’ya da şekil vermek istiyordu. Bölgeye şekil verirken her şeyi güdümünde olan güçlerle planlıyordu. Kürtler de Ortadoğu halkı oldukları için güdümüne alması gerekiyordu. Aksi takdirde Kapitalist hegemonyanın planlarına karşı çıkılabilirdi. İngiltere’nin teklifleri Kürtlerde karşılık bulmuyordu. Kürt aşiret önderleri İngiltere’nin çıkarları yerine (milliyetçi duygularla) Kürtlerin çıkarını önemsiyordu. Evet onlar da İngiltere’den destek almak istiyordu tabi, ama İngiltere’nin uşağı olmak istemiyorlardı. Bunlardan biri de Şeyh Ubeydullah Nehri ailesidir.

İngilizlerin teklifini kabul eden ve güdümüne girmeyi kabul eden ise Barzani ailesidir. Bir nevi Barzani ailesi bununla başlayıp Kapitalist sistemin Kürdistan’daki sözcüsü olur. Barzani ailesi bundan sonra sistemin başını çeken İngilizler tarafında desteklenir. İkinci Dünya Paylaşım savaşından sonra ise merkezi hegemonyaya ABD geçer. İngilizler tarafından Barzani ailesine verilen bu rol ABD döneminde de devam eder. Hatta daha fazla desteklenir ve Barzani ailesi daha fazla ön plana çıkar. Bir süre sonra Barzaniler KDP’yi ele geçirir. Kendini Kürdistan’ın en güçlü ve lideri olarak görür. Kürdistan’ın da dört parçasına yayılır.

Barzanilerin CIA ile ilişkisi 1972 yılında doğrudan olmuştur. Bir heyet ihtiyaç duydukları yardımların mahiyeti hakkında ABD ile görüşmek üzere İsrail üzerinden Washington’a gitmiştir. Heyet üyeleri Washington’da dönemin CIA Operasyonlar Başkanı Helms ve Kissinger’in yardımcısı Albay Richard Candy ile görüşmüşlerdir.

İsrail ve Barzani Ailesi

Kapitalist Sistemin Ortadoğu’daki başat faktörü olan İsrail, Barzani ailesini doğrudan destekler. MOSSAD aracılığı ile Parastin 1960’lı yıllarda kurulur. Başına da Mesud Barzani geçer. Zaten İsrail ile olan ilişkilerini asla gizlemiyor, aksine İsrail’i kutsuyorlar. Filistin’e bombalar yağdırırken tüm dünyanın tepki vermesine rağmen çıtı çıkmaz Barzani ailesinin. Çünkü doğrudan İsrail’dir. İsrail’in Kürdistan’daki koludur.

Barzani ailesi Yahudi bir ailedir. Bu da İsrail ile yakınlaşmasına bir başka sebeptir. Bir Kürt Yahudi olan Prof. Yona Sabar da Barzani ailesine ilişkin şunları söyler: “16. ve 17. yüzyılda yaşayan ailelerin en ünlülerinden birisi Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti”. Prof. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söyledi. Barzani ailesi hakkında en önemli detaylı bilgileri Yahudi Ansiklopedisi – Judaica vermekte ve şöyle açıklamaktadır. Bu aile Barzani ismini yaşadığı bölgenin adından almıştır. Barzani ailesinin diğer Kabalist hahamları Musul’da ve diğer Kürt şehirlerinde yaşamışlardı. Kürt Yahudileri ilerleyen dönemlerde Siyonizm’i de benimsemişlerdi. İsrail kurulduktan sonra, Kuzey Irak ve Suriye’de yaşayan 200 bin Kürt Yahudisi, büyük bir operasyon ile İsrail’e getirilmişler ve İsrail parlamentosunda önemli mevkilerde bulunmuşlardı. Bugün de İsrail’de 250 binden fazla Kürt Yahudisi yaşamaktadır. Kürdistan’da kalanları da bu aile olmuştur.

İsrailliler hala Güney Kürdistan’da var ve Kürdistan’a dair planları bulunmaktadır. Güney Kürdistan’da onlarca İsrail şirketi çalışmakta ve bu şirketler aracılığıyla ülkeye her yıl 500 İsrailli girmektedir. İsrailliler, çifte kimlik taşımakta, kimliklerde müstear isimler kullanılmaktadır. İsrailliler Irak’a özellikle tüccar, iş adamı ve gazeteci sıfatıyla girmektedir. İsrail’in ayrıca Güney Kürdistan’da oluşturmaya çalıştığı finansal alt yapı ve toprak satın alma girişimleri de devam etmektedir.  

1985’teki görüşme

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dile getirdiğine bir daha bakalım: “1985’te Mesut Barzani’nin Şam’da benimle yaptığı görüşmede açıkça 15 Ağustos Hamlesinden vazgeçilmesini istemesinin sadece Türk iç güvenlik güçlerinin bir dayatması olmadığına, bunun İsrail ve NATO Gladio’su ile bağlantılı bir girişim olduğuna dair kuşku ve endişelerim vardı. 1985 yılında İsrail’in Dışişler Bakanı İzak Şamir, Turgut Özal ile görüşür. Bu görüşmede İzak Şamir Turgut Özal’a PKK’ye karşı savaşta işbirliği önermiştir.

Barzani’nin Kürdistan’daki rolü, gelişebilecek bir halk devrimini engellemektir

Mesut Barzani Türk devletine karşı savaşmaya neden bu kadar karşı çıkıyor, sorusuna cevabı bununla bulmuş oluyoruz zaten. Türk devleti NATO’nun bir üyesidir. NATO da Kapitalist Sistemin çekirdek gücüdür. NATO için en önemli şey sistemin devamlılığıdır. Bunlar için iki ülkenin çatışması veya çelişkileri çok sorun olmaz. Sistem içerisinde sorunlar ve çelişkiler olabilir. Fakat sistem içerisinde olabilir. Sistemin dışında bir sorun varsa bu sorun tüm sistemin sorunu olur. PKK, Kapitalist sisteme alternatif olduğu için tüm sistem için tehlikedir. Türk devleti başta olmak üzere diğer tüm devletler PKK’ye karşı birleşmek durumundadır.

Özellikle PKK’nin NATO üyesi olan bir ülkeye saldırısı tüm NATO’ya saldırısıdır. NATO’da bu saldırıya karşı müttefik gücü olan Türk devletine destek vermek durumundadır. Zaten son yıllara baktığımızda SİHA ve İHA’ların tüm parçaları Türk devletine veriliyor. İngiltere, Kanada ve diğer NATO ülkeleri İHA ve SİHA’ların motorlarını ve diğer parçalarını verdiler. Türk devleti sadece bunları birleştirmekle kaldı. Çokça övündüğü yerli ve milli askeri araçların NATO malı olduğu anlaşıldı. NATO’nun desteği PKK’ye karşı hiçbir zaman esirgenmedi Türk devletinden. Bu da şu anlama geliyor: PKK’ye karşı, Türk devletinin üstü bir güç savaşıyor o da NATO’dur.

Daha önce anlattım, bu bir teslimiyet dayatmasıdır. “Sizin söylediğiniz mümkün değil. Dünya da karşımıza çıksa, ikinci kırmızı çizgi de çekilse, ’92 yılını büyük bir direnme yılı haline getireceğiz” dedik. Büyük hazırlıklar yaptık, her cepheye elimden geldiği kadar yüklenmek zorunda kaldım. Arkadaşlarım şüphesiz istediğim gibi savaşmadılar. Fakat ağırlıklı yön, bütün cephelerde direnmeydi. Binlerce şehidin kanına mal olsa da, biz Kürdistan tarihine dayatılan bu en büyük tasfiye ve komplo hamlesini boşa çıkarmaya çalıştık. O büyük bir dayatmaydı ve arkasında bütün dünya vardı. Gerçekte görünüşte PKK tasfiye edilecekti, ama özünde Kürdistan’da namuslu ve onurlu ne varsa o bitirilecekti. Kendimizi aldatmayalım. ‘Kürt Federe Devleti’ bizimle savaşa başladıkları gün ilan edildi. O da bizim mirasımız sayesindeydi. Eğer biz yenilseydik, federe devlet diye bir şey kalmazdı.” (Güney’de egemenlik mücadelesi – Abdullah Öcalan)

Savaşın kızışmasıyla birlikte Barzanilerin de Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı tutumu da sertleşiyor. Bu Türk devleti ile olan çıkar ilişkisinden değil, sistemin emir ve talimatlarına uygun hareket ettiğinden kaynaklanıyor. Barzanilerin Kürdistan’daki rolü ve misyonu Kürdistan’da gelişebilecek bir halk devrimini engellemektir. Gelişebilecek bir devrim sistem karşıtıdır. Sistem için tehlike oluşturur. Sistem de bu şekilde Kürdistan’da kendini garantiye alması gerekiyor. Bunu da Barzanilerin yoluyla yapar. Barzani ailesinin bu derece düşmanlaşması sahip olduğu sermayesini korumak amaçlı değildir. Sistemin doğası gereği bunların zaten sermaye biriktirmesi gerekmektedir. Sermaye biriktirmeleri de sisteme kar sağlar. Bu da doğalında sistemin işlemesini sağlar. Barzani’nin Kürdistan Özgürlük Mücadelesine karşıt olması doğası gereğidir.

Barzani ailesinin Kürt Özgürlük mücadelesine savaş açması sistemin açtığı savaştan kaynaklıdır. Bu savaşta sistemle bir uzlaşma girilmesi halinde Barzaniler de uzlaşır ama savaşın artması halinde de Barzaniler de daha fazla saldırır. Ki, görülen de budur. Şimdi Medya Savunma Alanları’na bir yandan Türk devleti saldırıyor, öte yandan Barzani çeteleri. Yine Şengal söz konusu olduğunda Barzani-Türk devleti ve ABD güdümündeki Mustafa Kazımi bir oldu. Bunların hepsi Donald Trump ile tek tek görüştüler. Ardından ABD’nin “KDP-Türkiye ve Irak ortak Koordinasyon ile PKK ile mücadele etmeli” açıklaması geldi.

Özü itibariyle Barzani ile gelişen çelişki, çatışma ve savaş Kapitalist Sistemle gelişen savaştır. Barzani ihanet etmiş olmuyor, zaten görevini yerine getiriyor. Evet KDP içerisinde belli bir kesim Kürd’ün ihaneti ve işbirliği söz konusudur. Bunlar dışında Barzani ailesinin ihaneti değil, düşmanlığıdır. Barzani Kürt halkının düşmanlarından biridir. Bunun için Barzani’nin tutumları düşmana hizmet ediyor dememek gerekiyor. Zaten düşman bir güç ve olduğu sürece Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı duracak ve elinden geleni yapacak. Gerilla’nın tasfiyesini gerçekleştirmek için gücü yettiği her şeyi yapmaya çalışacak.

Bundan dolayı Barzani ailesi ile geliştirilebilecek bir ulusal birlik yoktur. Barzaniler olduğu sürece Kürt Halkının bir çatı altında toplanması mümkün görünmüyor. Bir yol kalıyor o da Barzanilerin Kürdistan’da Kürt halkı tarafından yalnız bırakılıp etkisizleştirilmesidir. Böylece Kapitalist Sistemin Kürtler içindeki en önemli ayağı, devrim karşıtı ayağı etkisiz olacaktır. Böyle olunca da KDP de, YNK de ve diğer tüm güçler ulusal birlik çalışmasına gelecektir. Tekrardan belirtmeliyiz; Barzaniler, KDP üzerinde etkili olduğu sürece ulusal birlik çalışmalarına ve kongrelerine gelmeyecektir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here