Baş fail yargılanıyor!

0
734

Nilay EGELİ

Dünya genelinde erkek-devlet şiddetine maruz kalmış, katledilmiş milyonlarca kadının çığlığı haline gelen 25 Kasım’ı geride bıraktık. “Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” diyen Maria Teresa’nın sözleri sadece Latin Amerika coğrafyasını, Mirabel Kardeşler’in kararlı iradeli duruşunu, mücadele azmini; ya da karşıtıyla ifade edersek diktatör Trujillo’nun zulmünü ifade etmiyordu.

Bin yıllardır egemenlik tarihiyle paralel akıp gelen demokratik uygarlık nehrinin ana damarlarından biri olan kadın varoluşunu, başkaldırısını, mücadelesini de anlatıyordu aynı zamanda.

Kelebekler diktatörlüğün sonu oldu

1937’de en az 20 bini sadece 6 gün devam eden “Persil-Maydanoz- Katliamı”nda olmak üzere 50 bin insanın ölümünden sorumlu diktatör Rafael Trujillo’nun Mirabel Kardeşler’e öfkesi bundandı. “Kelebekler” adıyla bilinen 3 kardeş, 25 Kasım 1960’da erkek egemenlikli devletçi geleneğin en çirkin, en acımasız yöntemiyle, kendilerinin sonu olacağını bildikleri kadın kimliğine saldırarak tecavüze uğrayarak katledildiler. Tarihte birçok diktatör gibi Trujillo da bu öncü kadınları fiziki olarak ortadan kaldırarak direnişi bastıracağını, dipten gelen dalgayı durdurabileceğini düşündü, ama yanıldı. Mirabel Kardeşler’in katledilmesi, 31 yıllık diktatörlüğün sonu oldu.

Kadınlar Franco’ya geçit vermedi

Dominik’te olduğu gibi Latin Amerika’da, Ortadoğu’da, Avrupa’da dünyanın farklı coğrafyalarında kadınların isyanı diktatörlerin sonunu hazırlayan ilk kıvılcım oldu. İspanya’da diktatör Franco’ya karşı yumruğu havada “No Pasaran-Geçit Yok” diye haykıran Dolores İbarruri’nin çağrısı, antifaşist cephenin örgütlenmesinin yolunu açtı. Dolores’in “Ayakta ölmek, dizlerinin üzerinde yaşamaktan daha iyidir” sözüne karşılık veren 100 binden fazla kadın direniş mevzilerinde yerini aldı.

Almanya’da Hitler faşizmine karşı direnişin öncüsü de kadınlardı. Katharina Fellendorf, Cato Bontjes van Beek, Annie Kruss, Lisolette Hermann ve adlarını bilmediğimiz nice kadın direnişi sabırla, cesaretle ve fedakarlıkla ördü. Onlar kendilerini bekleyen sonun kurşuna dizilmek, idam edilmek, işkencelerden geçirilmek ve toplama kamplarına atılmak olduğunu biliyordu. Ama iyiden ve güzelden yana olmaktan başka bir seçenek görmediler yaşadım diyebilmek için. Ve çağın en büyük diktatörünü tarihin çöp sepetine göndermenin mimarı oldular.

İtalya’da Mussolini diktatörlüğünün sonunu hazırlayanlar da kadınlardı. Hitler’in çağdaşı ve ardılı olan bu diktatörün kadını bir doğum makinesi olarak gören politikalarına cevaben kadınlar, faşizme karşı savunma gruplarını örgütledi, barikatlarda yerlerini aldı, grevlere öncülük etti. Kadın savunma birliklerine 70 bini aşkın kadın katıldı. 35 bini aşkın partizandan yüzlercesi kurşuna dizildi, Almanya’ya sürgüne gönderildi. Ama İtalyan toplumunun geleceğini Mussolini değil faşizme direnen sayısız kadın direnişçi belirledi.

Bu düzeni yıkmak elimizde

Yakın tarihe bakıldığında da diktatörlerin akıbeti değişmedi. Sudan’da askeri darbeyle başa gelen ve 30 yıl boyunca en fazla da şeriat hükümleriyle kadınlara yaşamı zindan eden El Beşir’in (Diktatör Erdoğan’ın da ‘kardeşim’ diye kucakladığı) devrilmesine giden ayaklanmanın öncülüğünü kadınlar yaptı. Ayaklanmaya katılanların yüzde yetmişini oluşturan kadınların sembolü, “Toub” adı verilen beyaz geleneksel elbisesiyle isyana kalkışmanın sevinci gülüşünden taşan 22 yaşındaki Alaa Salah oldu. Sewra! (Devrim) sloganı ağzından türkü tadında çıkan Salah, diktatörün zulmü altında yaşayan Sudan halkına “bu düzeni yıkmak elimizde” umudunu ve ruhunu verdi. Ve kadınlar diktatörlük rejimini devirmekle kalmadı. Bu yıl Temmuz ayında yapılan köklü yasa değişikliğiyle kadın sünneti, kırbaçlama gibi zulüm yöntemlerine maruz kalan, şeriat hükümleriyle can veren milyonlarca kadının özlem duyduğu haklarına kavuştu.

Günümüzün diktatörü: Erdoğan

Demem o ki insanlık tarihi, toplumu, tarihsel ve sistemsel çelişkisi nedeniyle kadını hedef alan diktatörler ve ona karşı mücadelelerin tarihidir. Bu ikili karakterin yaşam bulduğu coğrafyalardan birinde yaşıyoruz. AKP-MHP iktidarı toplum kırımını en fazla da kırımıyla hayata geçiriyor. Erkek egemenliğinin zirve hali olan faşizm, varlığını sürdürebilmek için ideolojik olarak baş düşman gördüğü kadınları hedef alıyor. Katlediyor, tecavüz ediyor, sömürüyor, iradesini gasp ediyor, emeğini hiçe sayıyor, kadın kimliğini içeriğinden boşaltıyor. İşgal ettiği topraklarda kadınlar kaçırılıyor, köle olarak pazarlarda satılıyor.

Elbette Türk devlet geleneği halkların ve toplumun çeşitli kesimlerinin imhası ve inkarı üzerinden kendini var etmeye dayanıyor. Ancak cumhurun reisliğinden sultanlığa kadar uzanan bir megalomanlığa sahip Erdoğan’ın yaptıkları yukarıda sıraladığımız diğer diktatörlere rahmet okutacak bir tarza doğru ilerliyor. Yönetme daha doğrusu ferman yazma, buyurma biçimiyle diktatör kelimesinin içini dolduruyor. Tarihin lanetlediği diğer dünya örneklerinden geri kalmak bir yana, günümüzün en azılı diktatörlük profillerinden birini oluşturuyor.

Katliamların baş faili…

Bunun içindir ki diktatöre başkaldırı, onun faili olduğu tüm suçların teşhiri, bu suçların yargılanması, mahkum edilmesi bugün faşizme, erkek egemenliğine karşı mücadelenin birincil görevleri arasında yer alıyor. Hitler nasıl ki sadece Hitler değildiyse, Erdoğan da bugün bir sistemin, bir zihniyetin uygulayıcısıdır. Kadın katliamlarının baş failidir.

Kürt Kadın Hareketi 25 Kasım’da Mirabel Kardeşler’in diktatörlüğe, faşizme karşı mücadelesine denk düşecek biçimde Erdoğan diktatörlüğüne karşı bir kampanya başlattı. “Diktatörün yargılanması için 100 Neden” başlığıyla yürütülecek bu kampanyanın hedefi Erdoğan’ın 18 yıllık iktidarı boyunca dünyanın gözleri önünde işlediği savaş suçlarından yargılanması, soykırım düzeyine varan kadına dönük uygulamaların cezasız kalmaması.

Kampanyanın ilk etabı (100 neden için 100 bin imzanın toplanması) 8 Mart’a kadar sürecek. Biz kadınlar, bu diktatörlük rejimi buyruğunda geçen her anın bir kadının daha yaşamını kararttığını, çaldığını biliyoruz. Bunu derinden duyumsuyoruz. Bu yüzden tarihte diktatörlere meydan okuyan tüm kadınlar gibi ısrarlı, iddialı, sabırlı olacak, yaratıcı zengin yöntemler ve tempoyla kampanyayı kamuoyuna mal edeceğiz. İşte o zaman bu bahar kadınlar için gerçek bir bahara dönüşebilir.

Her kadın bu hesaplaşmanın bir tarafı

Her şeyden önce bu kampanya toplumsal bir kampanya. Mücadele alanlarımızı genişleten, çok yönlü sürekli kılan bir yanı da var. O nedenle uzun soluklu ve incelikli düşünülüp sonuç alacağını biliyoruz. Diktatörün işlediği suçlardan ötürü yargılanması için buna sessiz kalan uluslararası kurumlar muhatabımız, ancak adaleti biz sağlayacağız. Her kadın bu kampanyanın yürütücüsü, her kadın Erdoğan’la hesaplaşmada bir taraftır. Her kadın bulunduğu her yerde bu kampanyaya katılabilir, çevresini katabilir, özellikle Avrupa’da yaşayan Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınlar uluslararası kadın hareketlerini, siyasi temsilcileri, kuruluşları bilgilendirebilir, kamuoyu oluşturabilir. Katledilen kadınların sesi olabilir. O acıları hissedebilir, vicdanlara seslenebilir. Diktatör için sona giden yolun taşlarını döşeyebilir. Bu yargılama hayal değil bunun örnekleri de mevcut; Yugoslavya devlet başkanı Miloseviç Lahey’de savaş suçlusu olarak yargılandı. Sudan diktatörü El Beşir’in de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanacağı açıklanmıştı.

Feminicid insanlık suçudur

Soykırım ve savaş suçlarından yargılama örnekleri olsa da, bir diktatörün kadına karşı suçlarla ilgili yargılanmasını talep etmek bir ilk aynı zamanda. Bizler bu kampanya ile kadın kırımının, “feminicid”in insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanınmasını talep ediyoruz. Bu açıdan kampanya, BM, Lahey Adalet Divanı gibi söz konusu kurumların insan hakları, kadın hakları ve adaleti ne denli savunduğunun, erkeklerin kadınlara karşı kurduğu ittifağın sonucu olan katliam, tecavüzlere karşı tutumunun ne olduğunun anlaşılacağı bir turnusol görevi görecek. Bu nedenle ilk adım niteliğindeki bu kampanyaya “100 Neden”le başladık. Ancak 100 değil, bu diktatörlüğün son bulmasını sağlamak için on binlerce nedenimiz; rakamlara dökülemeyecek nice acılarımız, bedellerimiz var. Üstelik her gün bu nedenlere onlarcası ekleniyor. Erdoğan’ın suç dosyası her gün biraz daha kabarıyor.

18 yıl adım adım dikta rejimini kurarken, kadınları katletmeyi yoldaki dikenleri temizlemek olarak gören diktatörün yoluna çıkan dikenler olacağız. Çünkü bunca yıl yaşadığımız her acı ve olay hafızalarımızda. Öfkemiz diri. Gerekçelerimiz bundan sonra tek bir kadının dahi aynı akıbeti yaşamasına katlanamayacak kadar fazla. Bu nedenle yüreğimizde, zihnimizde çetelesini tuttuğumuz bu suçlar karşısında direnmek boyun eğmemek yetmiyor. Hesaplaşmak gerekiyor!

Paris’te alçakça katledilen Saralar’ın, AKP’nin suç örgütü olarak sahaya sürdüğü DAİŞ eliyle katledilen Ezidî kadınların geride bıraktığı her bir saç telinin, köle pazarlarında satılan Kürt kadınlarının, çıplak bedeni sokaklarda sürüklenen Ekin Wan’ın, cenazesi günlerce sokak ortasında bekletilen Taybet Ana’nın, savaş uçaklarının Güney Kürdistan’da katlettiği Solin bebeğin, Sonya Şemal’in, Mexmur’da Türk savaş uçaklarının saldırısıyla can veren 73 yaşındaki Asya ananın, kızı Narin’in, torunu Evin’in, Cizre bodrumlarında yakılarak katledilen Berjinler’in, Rojava’da suikastle hedef alınan Hevrin Xelef’in Efrin’de kaçırılarak katledilen Medya Khalil’in ahı Erdoğan’ın üzerinde, elimiz diktatörün yakasında.

Kaynak: https://www.newayajin.com/

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz