Ferda ÇETİN
Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Avusturya Başbakanı S. Kurz, Hollanda Başbakanı M. Rutte, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı C. Michel, geçen hafta bir video konferans düzenlediler. Konferansta, DAİŞ’in Avrupa’da gerçekleştirdiği eylemler ve “radikal İslam”la mücadele tartışıldı.
Tartışmalar sınır güvenliği, mülteciler sorunu, internetteki radikal islamcı nefret paylaşımları; Suriye, Irak gibi ülkelerde DAİŞ için savaşan ve Avrupa’ya dönecek radikallerin özgürlüklerinin sınırlandırılması ve camilerin denetim altına alınması gibi “tedbir”ler ele alındı.
Bu sığ ve dar çerçeve, Avrupa’nın orta yerinde kafa kesmeye varan cüreti; bu nefreti yaratan motivasyonun kaynaklarını görmezden gelmekte, sorunu ötelemektedir.
Gerçek şu ki, “radikal İslam” kendiliğinden değil, Batı/Avrupa’ya karşı yürüttüğü ideolojik savaş ile örgütleniyor ve toplumsal destek sağlıyor.
ABD ve Avrupa’nın görmezden gelerek inkar ettiği bu gerçeği, Nice’deki saldırıdan sonra; “Radikal islamcılık, 21’inci yüzyılda faşizmin bir türüdür ve Fransa, Radikal-islamcı ideolojiye karşı savaştadır” sözleriyle Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin dile getirdi. Fransa Başbakanı Jean Castex de bu açıklamayı destekledi. Radikal İslamcılık ile uzun yıllardır yapılan uzlaşmaları kınayarak, “bu ideolojik savaşı kazanmalıyız” dedi.
DAİŞ’le ideolojik savaş yürütüldüğü ve radikal islamcılık ile uzun yıllardır uzlaşma yapıldığı ilk kez dile getiriliyordu. El Kaide, El Nusra, Heyet Tahrir’uş Şam ve DAİŞ gibi hareketlerin, ABD ve Avrupa’ya karşı savaşı esasında ideolojik bir savaştır. Bu savaşı görmezden gelmek; DAİŞ’i, meczup ve psikopatların bir araya gelerek kurdukları bir örgüt gibi ele almak, tehlikeyi ve tehditi basitleştirmek olacaktır.
DAİŞ temellerini İslam’ın ilk temsilcilerinin yaşam tarzlarına dayandırmakta, bunun dışındaki yorumları reddetmektedir. DAİŞ ideolojisine göre eskiye dönüş, tartışmasız ve mutlaktır. Kuran’da yazılanlar dışında, akıl ve mantık yoluyla yapılan yorum ve atıflar “küfür” sayılır ve hiçbir biçimde kabul edilemez.
Yeryüzünü “Darülislam” ve “Darülharp” diye ikiye ayıran DAİŞ’in ideolojisinde farklılık, özgünlük ve birlikte yaşam gibi kavramlar cezalandırılması gereken tanımlamalardır. Darülislam, müslümanların hakimiyeti altındaki yerler, Darülharp ise müslüman olmayanların hakimiyeti altındaki yerlerdir. Yapılacak olan, müslüman olmayan tüm ülkelerde “cihad” ilan edilmesi ve bu yerler müslümanların egemenliği altına girinceye kadar kesintisiz bir savaşın sürdürülmesidir.
DAİŞ bu dünyanın düzenini ve kapitalizmi eleştirirken, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri bu dünyada düzeltmeyi değil; bu düzeni kabul edenleri öldürerek düzeni yıkmayı hedeflemekte, hitap ettiği topluluklara uhrevi hayat ile ilgili ümit vermektedir. Vaadler, şehitlik ve cennet, öldükten sonraki hayata dair konulardır ve hayattayken gerçekleştirilmesi beklenmemelidir. Sözü verilen cennete, öldükten veya öldürdükten sonra kavuşulacağına göre El Kaide, El Nusra, HTŞ ve DAİŞ için ölüm, kutsal bir olay ve ilahi bir görevdir.
Tunus’tan başlayarak Cezayir, Mısır, Fas, Ürdün, Irak Lübnan ve Suriye’ye yayılan “Arap Baharı”, ABD ve Avrupa ile iyi ilişkileri olan ülkelerde boy verdi. Yüz yıldır hanedanlıklarla yönetilen İslami-ulus devletlerde, toplumlar ayaklanarak iktidara ve Batı’ya karşı çıkıyordu. Böylece El Kaide ve DAİŞ’in, “Batı bizi eziyor, onun maşası olan yerli-yalancı İslamcılar(tağut) da onlarla işbirliğine gidiyor” tezi toplumda bir karşılık buldu.
Dolayısıyla cihad ve fetih fikri, müslüman topluluklara zorla empoze edilmiyor. Sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkiler bakımından Ortadoğu ile Batı dünyası arasında her geçen gün açılan makas, Batı karşıtlığını da sürekli bir biçimde beslemektedir. Ayrıca, Batı’nın desteklediği İslam ülkelerinde Batı karşıtlığı; Hıristiyanlık, Musevilik karşıtlığı liseler, camiler, kışlalar, üniversiteler ve basın-yayın tarafından sürekli işleniyor.
Ellerinde kılıç, satır ve siyah bayraklarıyla küçük gruplar ortaya çıktığında, evlerinde, işyerlerinde kendi işinde gücünde milyonlarca insan, bu çıkışı haklı ve doğru bir çıkış gibi gördü. Yüzyıllardır batı karşısında, Hıristiyanlık karşısında yenik ve ezik islamın ayağa kalkışı gibi gördü.
DAİŞ, Ortadoğu’da, Asya’da, Uzak Doğu’da, Avrupa’da yıllar yılı gizli çalışmalar yaparak gelişmedi. Arap Baharı ile başlayan süreçte, toplumun iktidarlara ve emperyal güçlere karşı tepkili olduğunu; bu tepkinin biriken ve patlama noktasına gelen sorunlardan kaynaklandığını gördü ve harekete geçti. Toplum hazırdı, “fırsat” doğmuştu. Cüretkar ve gözü kara bir çıkış büyük bir desteğe dönüşebilirdi. DAİŞ bu fırsatı kullandı.
Şimdi ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve radikal İslam tehditi altındaki diğer devletler, çok iyi bildikleri bu gerçeği “yokmuş” gibi yapıyor. Gerçek şu ki, yer üstündeki DAİŞ’lilerin sayısı yeraltındaki DAİŞ’lilerden yüz kat daha fazladır. Ve bu büyüme, DAİŞ’in ideolojik etkisinin sonucudur.
ABD ve Avrupa, El Kaide ve DAİŞ ideolojisine karşı kapitalizmi, liberalizmi ve seçim demokrasisini mi cepheye sürecektir? Yabancısı olduğu, sorunlarını ve sosyolojik gerçekliğini bilmediği, tanımadığı toplumla nasıl bir iletişim kuracaktır? Ulus devlet modeli ve iktidar değişiklikleri dışında topluma hangi alternatifleri sunacaktır?
İşin garip ve tuhaf tarafı şu ki, ABD ve Avrupa, DAİŞ’e karşı hem ideolojik savaş hem de askeri savaş yürüten ve her ikisinde de başarılı olan PKK’yi ve PKK gerillalarını terörizm ile itham etmekte; bunun için terör listeleri ve kriminilizasyon politikaları geliştirmektedir.
Radikal İslam karşısında acz içinde olan ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın Kürdistan ve Ortadoğu için sistemleştirdiği; kapitalizmin ve Radikal İslam’ın önerdiği sistemlerin alternatifi olan demokratik konfederalizmi ve PKK’yi etkisizleştirme faaliyeti yürütmektedir.
ABD, Doha’da El Kaide ile Kabil’de Talibanlarla barış görüşmeleri yaparken; PKK yöneticilerini terörist ilan ederek başlarına para ödülü koymaktadır.
“Bu ideolojik savaşı kazanmalıyız” diyerek Radikal İslam’la yapılan uzlaşmaları kınayan Fransa, El Kaide ve DAİŞ ile kıyasıya bir ideolojik savaş içinde olan PKK’yi kınamakta; DAİŞ’le ideolojik akrabalığı olan Türkiye’ye destek sunmaktadır.
Konu çok geniş, devamı başka bir yazıya…