Beklenen savaşın ilk raundu başladı – Rauf KARAKOÇAN

0
844

Astana, Soçi derken İdlib düğümü “ya hero ya mero” yöntemiyle çözülmesi ve böylece hal yoluna koyulmasına sıra geldi dayandı. Asker cenazeleri gelmeye başlayınca Ankara da paniklemeye başladı. Suriye’yi tehdit ederek, Şubat sonuna zaman biçip, bol keseden atıp tutan AKP şefi, faşist diktatör Erdoğan Ruslardan ateşkes talep eder hale geldi.

Uzun zamandan beri sağduyulu kesimlerden, uzman görüşlerden, hatta aklı selim, mantıklı düşünen herkesten, bu İdlib konusunda uyarılarda bulundu. Nafile; diktatöre laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan da zor oldu. “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” diye bir ata sözünü hatırlatmakta fayda vardır. Diktatör Erdoğan’ın çok istediği savaşın başlaması ile Türkiye’nin beklediği kazanımları elde ede bilecek mi acaba? Bu soruya şu an verecek cevap zor ama, çok ciddi bir panik havası yaşandığı kesindir. Şef Erdoğan, tüm kozlarını sahaya sürecektir. Bu savaşa başkalarını katmaya da gidecektir. Mülteci kozu kullanması ilk akla gelen seçenektir. Avrupa, NATO bu mülteci tehdidini dikkate alıp zokayı yutar mı? savaşa aktif katılır mı? şimdiden kestirmek oldukça zordur.

NATO, Türkiye’nin acil çağrılarına cevap verir mi, verirse ne olur? Savaş daha da genişleyip Rus, NATO savaşına dönüşür mü? S-400 ile Patriot hava savunma mekanizmaları karşılıklı konuşlanırsa, İdlib krizi, ‘Soğuk savaş’ sürecinde ABD ve Sovyetler Birliği arasında 1962 yılında yaşanan Küba füze krizine dönüşe bilir mi? Akla çok sayıda senaryo gelmektedir.

Mevcut durumda iş o beklenen felakete varmadan, demiri soğutma işine girişecekler. Diktatör Erdoğan cenahından yapılan açıklamalarda “bu saldırı uluslararası camiaya bir saldırıdır” açıklamasını yaparak, imdat çağrılarında bulunmakta ve somut adımların atılması için adeta yalvarmaktadır. Ankara şaşkın ve karışık bir tablo çiziyor. Bütün bunlar bir diktatörlüğün bekası için başvurulan maceralardır. Sürüngen Türk medyası yutkunuyor, şaşkın ördek gibi ölü asker haberlerini dahi ürkerek veriyorlar. Sosyal medya erişimi yavaşlatılıyor. Şok etkisi yapan asker kayıplarını, alıştırıla alıştırıla kamuoyuna taksitle duyurmaları, işin vahametini zaten göstermektedir.

Türk devleti tarafında, en acil ihtiyaç olarak dile getirilen konu: bir an önce İdlib’in hava sahasının kapatılması yönündedir. Kısacası, bangır bangır bağırarak “geliyorum” diyen savaşın sonuçları, Türk devleti tarafından tam bir bozguna dönüştü. Sahada olanlar üzerinden İdlib krizi okunursa, Türk devletinin kendisini bağlı kıldığı ve taahhüt altına soktuğu Soçi mutabakatına uymadı. Altına imza attıkları anlaşmanın hiç bir kararını yerine getirmediler. İdlib, radikal cihatçı teröristlerden arındırılmalıydı. Silahsızlandırılmasıydı. M-5 ve M-4 karayollarının sivil ulaşıma açılmalıydı. Türkiye bu kararları imzaladı fakat kulak ardı etti. Verilen süreler doldu, verilen sözler tutulmadı. Kendi deyimleriyle, “kervan yolda düzülür” denilerek, “hele bir anlaşalım gerisi gelir” anlayışıyla, altından kalkamayacakları koşullarla kendisini bağladılar.

Diplomaside kervanın yolda dizilmeyeceği görülmüş oldu. Türkiye kime nasıl yaslanacağını birlemez bir durumdadır. ABD ile AB ve NATO Türkiye’yi kışkırtmanın ötesinde, herhangi somut bir arka çıkma, şu ana kadar görülmüyor. Böyle kapsamlı bir savaşı göze alacakları ihtimali bulunmuyor. Mevcut vuku bulan savaşın da Türk devletinin ahmakça saldırgan politikalarının bir sonucudur. “delinin biri kuyuya bir taş atıyor 40 akıllı onu çıkarmayla uğraşıyor” gibi bir durumdur. Suriye rejimine durup dururken savaşa tutuşmasının hiç bir meşru gerekçesi bulunmamaktadır. Çetelere hamilik yapma uğruna, uydurduğu yalanlara kendisini inandırarak, dünyanın da inanmasını istiyorlar.

İktidarın küçük ortağı pörsümüş Devlet Bahçeli “yıkılsın İdlib” duası gerçekleşti ve enkazın altında onlarca asker cenazesi kaldı. Bu akıl ile yönetilen bir Türkiye’nin geleceği de tam bir yıkımdır. Bütün bu yaşananlara rağmen, hala savaş çığırtkanlığı yapanların peşinde giden bir toplum, zaten toplum olmaktan çıkmış ve bu yıkımın altında kalmaktan kurtulamaz. Kürt düşmanlığında gelinen aşamanın sonuçları Türkiye’ye çok daha pahalıya mal olacağı bilinmelidir. Suriye politikalarında içine girdiği bataklıktan çıkmanın hala bir şansı vardır ve bu şans iyi değerlendirilmelidir. Diktatör Erdoğan’ın Putin’le valsı böyle devam ederse, kafasının dikine giderse, duvara daha çok toslayacaktır. Bu daha lê lê dir, lo lo su da kalmış.

İdlib felaketinin krizini Hatay valisi yönetiyor, kameralara açıklamalar yapıyor. Peki esip gürleyen diktatör Erdoğan’ın kendisi nerede? Kendisine şehitler tepesinde bir kişilik boş yer kaldığını hatırlatalım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz