Olcay Yaser
“Yaşadığımız toplum saf kapitalist bir toplum değildir. Sümerlerle başlayan ve sanayi devrimi sonrasında devam eden erkek egemenlikli kapitalist üretim biçiminin yarattığı birey-toplum gerçekliği ahlaki bir sorundur.”
Soframıza gelen ekmek nereden gelir, nasıl üretilir? Yediğimiz sebze nasıl yetişir? Giydiğimiz elbise nasıl yapılır? İçtiğimiz su nereden gelir? İçinde oturduğumuz evler neyden yapılmıştır? Benzeri çoğaltabileceğimiz soruların cevabından bihaber yaşayan milyonlarca insan var. Bilen insanlar yaşlandıkça bu soruların cevapları onlarla birlikte yok olmaktadır. Ya da kısmen köylerde yaşayan insanlar bu bilgilere hala sahiptirler. Ancak bu bilgilerin hikâyesini en iyi hatırlayanlar kadınlardır. Kaldı ki bu bilgilere de ihtiyaç kalmamıştır, çünkü ihtiyaç duyulan her şey, mağaza reyonlarına taşınmıştır. Hatta ihtiyaç duyulmayan ürünler de mağaza reyonlarında sergilenmektedir. İhtiyaç dışı olmaları bu ürünleri almak için yarışa girmemize engel olmaz. Kapitalist modernite kendisini sürdürebilmek için böyle bir kişilik yaratmak zorundadır. Dolayısıyla yaşamın önemli bir parçası olan üretim biçimini düzenlemek ve buna denk bir tüketim kültürü inşa etmek durumundadır. Bu kültüre ikna edilip, sistemi yaşatacak insanların olması bir ön koşul olduğu kadar bir zihniyet hegemonyasını da gerektirir. Tüm toplumlar için bunu söylemek, uygarlık karşıtı olup halen direnen ve kapitalizmin dayattığı üretimin dışında kalıp tüketim toplumu olmayı reddeden yapılara, halklara ve topluluklara haksızlık olacaktır. Çünkü yaşadığımız toplum saf kapitalist bir toplum değildir. Sümerlerle başlayan ve sanayi devrimi sonrasında devam eden erkek egemenlikli kapitalist üretim biçiminin yarattığı birey-toplum gerçekliği ahlaki bir sorundur. Bu ahlaki sorunun boyutlarını açığa çıkartmak önemlidir.
Zanaatkârlar ürettikleri ürünü tanıyan son insanlardı
Her şeyden önce kendini yaşatmaya çalışan kadının üretim bilgisi, sanayi devriminden sonra tümden erkek tarafından çalınmış; kadın bir bütün olarak üretimin dışına itilmiştir. İş dünyası artık tümden erkek dünyasıdır. Üretimden kopan kadın sadece evle sınırlı olan alana hapsedilerek bilgisiz ve üretimsiz bırakılmıştır. Böylece kadının konulduğu konuma kendisinin inanmasını sağlamıştır. İnsan, manifaktür dönemi de dâhil, içinde olduğu üretimin tüm aşamalarına hâkimken, sanayi devrimi sonrası gelişen süreçte bilginin bilim tarafından parçalanması üretim açısından da geçerli olmuştur. Zanaatkârlar ürettikleri ürünü tanıyan ve hâkim olan son insanlardı. Daha sonra mimarlık, mühendislik gibi çeşitli mesleklerin oluşmasıyla zanaatçılık tarihe karışmıştır. Bu tesadüfi bir gelişim değildir. Bilimciliğin kapitalizm adına yaptığı akıl yürütmelerinin sonucudur.
Cadılar taşıdıkları bilginin bedelini yakılarak ödediler
Kaynak: http://www.jinnews19.xyz/