Biden ile ABD’nin Ortadoğu ve Kürt Politikası Değişir mi?

0
752

Militan REHAT

Ortadoğu tarihte her zaman büyük devletler kurmuş olan kralların ve imparatorların çekim alanı olmuştur. Gerek doğu ve gerekse batı sınırlarından sürekli fiili saldırıya uğramış, siyasi ve toplumsal baskılar altında bırakılmıştır. Tüm bu saldırı politikalarının aksine Ortadoğu’ya dışardan saldıran sömürgeci güçler bölgede fazla tutunamamış elle tutulur bir zafer elde edememiştir. Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte bölgede güç olmak isteyen devletler, soğuk savaş döneminden beri birçok yönüyle kendi çıkarlarını esas alarak hazırladıkları planları hayata geçirmeye başlamışlardı ve bu süreç halen devam ediyor. On yıl öncesinde Amerika Birleşik Devletleri’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” halen birçok kesim tarafından tartışılırken günümüzde yeni bir çerçeve kazanarak “Yüzyıl Antlaşması” adını alarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

Bu projenin 24-25 Haziran 2020 yılları arasında Kudüs’te Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve İsrail Ulusal Güvenlik Kurumu Başkanı Meir Ben Şabat’ın katılımıyla düzenlenen üçlü toplantıdan kısa bir süre sonra basına açıklanması masada özellikle Ortadoğu pastasının hangi güçler arasında paylaştırıldığı anlaşılmaktadır.

Amerika, Ortadoğu planlarını tahayyül ederken 3 Kasım 2020 tarihinde yapılan seçim sonrası Demokrat kesimin temsilci adaylığını yapan Biden’nin 46. Amerikan Cumhurbaşkanı seçilmesi Amerika’nın Ortadoğu ve özelde de Kürtlere yönelik politikasının nasıl evrileceği sorusu herkesin aklına gelen ilk sorulardan biri oldu.

Kapitalist Modernite Sermayeciliğinin temellerinin sarsılmaya başladığı böylesi bir dönemde dünya jandarmalığına bürünen Amerika bile derin bir çıkmaza girmiş bulunmaktadır. Geçtiğimiz 4 yılda Amerika’nın dünya politikasının merkezi haline gelen Ortadoğu’daki çıkarlarını savaş ve kanla dahi koruyamayan Donald Trump Kapitalist Sermayeciler tarafınca miadını doldurduğu görüşünü ortaya çıkarmıştır. Tarihten bu yana kapitalist sermaye güçleri, kafası çalışan, zeki, entelektüel birikimi olan, kültür ve sanatta ileri düzeyi temsil eden kadroları değil, tam tersine, bütünsel düşünemeyen, her şeye evet diyen, itaatkar kadroların getirildiğini bir kez daha Biden şahsında görmekteyiz.

Bütün emperyalist-kapitalist ülkelerde gerçek egemen güç olan tekelci sermaye, kendi adına hüküm edeceklerin, verecekleri talimat üzerinde düşünmeden pratikleştirecek karakterde olan bireyler olmasına dikkat etmektedir. Çünkü, emperyalist-kapitalist devletlerde devletin önemli kararları hükümetin başına geçen başkanlar tarafından değil, bizzat tekelci sermayenin kendisi tarafından alınır; yürütülecek politika sermaye güçleri tarafından belirlenir. Hükümet başkanları, bu kararları uygulayan birer piyon, bakanlar birer maşa görevi görürler.

Kapitalist sermaye güçlerinin çıkarları söz konusu olduğunda; DAİŞ gibi tüm dünyanın başına bela olmuş barbar çetelerin yenilmesinde büyük bir rol oynayan Kürtlerin kıyımı için, bir gecede sömürgeci, soykırımcı faşist TC devletine binlerce insanın yaşadığı Serêkaniye ve Girê Spî’yi işgal etmesi için yeşil ışık yakmaktan kaçınmadığını Trump döneminde tüm dünya halkları şahit oldu. Yine Kapitalist sermayenin temel taşlarından birini oluşturan Amerika, Kürt Halkının ve Dünya halklarının Önderliği misyonunu üstlenen Önder APO’ya yönelik gerçekleştirilen uluslararası komploda başat rolü oynadığı gerçeğini unutmak gaflet uykusuna yatmaktan başka bir şey değildir.

Bu durumda Trump’ın düşürülmesi ve yerine Biden’ın getirilmesi, dünya halkları açısından yeni bir çıkışa vesile olur mu? Kapalist sermayenin zihniyetini iyi çözümlediğimizde kuşkusuz ki yaşanılacakları kestirmek zor olmayacaktır. Biden’e karşı büyük bir beklenti içerisinde olanlara, örneğin Ortadoğu’yu kana bulayan, Suriye savaşına karar verenlerin Obama ve onun başkan yardımcılığını yapan Biden döneminde olduğunu hatırlatmak gerekir. Ya da, insanlık için büyük tehlike potansiyeline sahip dinci barbar çeteleri eğit-donat programıyla örgütleyen, besleyen ve silahlandıran da aynı bu yönetim döneminde hayata geçirilmiştir.

En önemlisi de Ortadoğu’da en geniş nüfuza sahip olan Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne yönelik ABD’nin tasfiye politikasının Obama-Biden’le başlayıp Trump’la devam etmiş bir politika değil. Onların öncesine dayanıp her dönemde daha geniş bir konseptle Ortadoğu’daki maşaları faşist TC ve KDP hükümetinin eliyle pratiğe koymaya çalışmıştır. Aynı zamanda Kürdistan Devrimini tasfiye için de bu faşizan devletlere her türlü desteği veren, katliam politikalarına karşı üç maymunu oynayan yine ABD’den başkası değildir.

2020 yılının Ağustos ayı ortalarında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu’dan sorumlu Birinci Bakan Yardımcısı Joey Hood Amerikan’ın Ortadoğu’da yürüttüğü politikaların nasıl devam ettirileceğini ifade etmişti.

Joey Hood 19 Ağustos’ta Washington’da yapılan ABD-Irak görüşmelerinden sonra şu açıklamayı yapmıştı:

“Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak merkezi hükümeti ve Türkiye, ABD’nin ve diğer koalisyon ülkelerinin danışmanlığı ve desteğiyle birlikte çalışma yürütebilir. Bunun sonucunda Sincar gibi yerler, PKK da dahil, düzensiz silahlı gruplardan temizlenebilir ve halkın refahına çalışacak ve halk tarafından kabul görecek bir sivil yönetim kurulabilir.”

Yine Kürt halkının azılı düşmanlarından biri olan Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey görevinden ayrılırken Amerikan seçimlerini kim kazanırsa kazansın ABD’nin Suriye politikası aynen devam edeceğini ve beraberinde de “PKK kadrosunun Suriye’den çıktığını görmek istiyoruz. Bu, Türkiye ile gerginliğin temel nedeni” olduğunu belirtmesi ve en son olarak dün ABD’de savunma analizleri yapan “Defense One” adlı siteye konuşan Jeffrey “Washington’da hiç kimse Kürtlere, Türkiye’ye karşı askeri bir garanti vermedi” şeklindeki açıklaması değişen başkanların politikaları belirlemede azami derecede bile etkili olmadığını göstermektedir.

Tarihte tecrübe edilen olay ve olgularla beraber yapılan açıklamalar halen ABD yönetiminde kişilerin değişmesiyle temel politikaların değişeceğini ummak yerinde bir öngörü olmayacaktır.

Fakat şöyle bir gerçeklik de söz konusudur ki Biden; değişen dünya dengelerinin merkezi haline gelen Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarını korumak, diğer hegemon güçlerin bölgedeki hakimiyetini kırıp güç haline gelmesi ve alanda tutunması ancak Ortadoğu halkları en önemlisi de Kürtlerle kuracağı ilişkiye bağlıdır. Yine emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki politikalarında bölge halklarının bu güçlere karşı göstereceği irade ve direniş belirleyici olacaktır.

Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz