Elif KAYA
Rêber Apo’nun meclislerine katılıp sohbetlerini dinleyen, sofrasına oturup nimetinden yiyen her bireyde bilgeliğin yaşamı dönüştüren, öncesi ve sonrası diye zamanı ikiye bölen etkisini görmek mümkün. Aradan geçen onca zamana rağmen her anlatanın heyecanı ilk günkü gibi, özlemle ilk karşılaşma anını anlatıyor.
Bilgelik, bellek ve yürekle kurduğu bağda gizlidir. Özgür yaşamın ruhuna değen dokunuşlarda, aklı yürekle buluşturan yol sunmalarında dile gelir. Bu bazen bir ömre silinmez izler düşen bir söz, bir bakış, bazen de bir anlık suskunluk olur.
Bilgelik, hem BİR hem çoğul olabilmeyi başarabilmektir. Bir yanı insanlığın oluş ve öz haline, diğer yanı binlerce yıllık nehirlerden içirilen uygarlığın yabancılaştıran yanına ayna tutar. Bu nedenle bilge olan, gerçeği söylediğinde acı söyler ama diğer yandan insanı kanatlandıran yanı vardır. Yaşamın kaynağı, kaynağın anlamla olan bağını kurarak insanın bir ömür peşi sıra gidecek amaç ortaya koyar. Mütevazidir, ulaşılmaz değildir. Ama ulaşmak, anlam arayışına yolcu olmayı gerektirir.
Bu nedenle bilgenin yeri kimsenin rahat el uzatamayacağı yürek evindedir. Anlamına eren gittiği yere onu da götürür. Kentini terk etmek zorunda kalsa da, evi talan edilip yıkılsa da yürek mabedinde bilgenin anlam gücünü taşır, onunla yaşam bulur. Gittiği her yerde onunla yeniden kök salar. Şehba ve Halep’te bunun çok canlı izleri var. Efrîn ve Halep halkının direnişi, Bilge’nin yürekle kurduğu bu bağda gizli.
Rêber Apo’nun meclislerine katılıp sohbetlerini dinleyen, sofrasına oturup nimetinden yiyen her bireyde bilgeliğin yaşamı dönüştüren, öncesi ve sonrası diye zamanı ikiye bölen etkisini görmek mümkün. Aradan geçen onca zamana rağmen her anlatanın heyecanı ilk günkü gibi, özlemle ilk karşılaşma anını anlatıyor. Bir filmin detaylı hatırlanan karesi gibi hiçbir şey unutulmadan söze dökülüyor. İlk selamlaşma, ilk karşılaşma, ilk bakış… Hangi yarasına parmak bastı, hangi umudu aşıladı da bir ömür ardı sıra yol aldı, ayrıntısına kadar hatırlayıp anlatılıyor. Anlatılanlarda açığa çıkan sonuç; o karşılaşmadan sonra ne kadın ne de erkek eski yaşamına dönebiliyor. Kimisi onurlu bir yaşam, kimisi özgür Kürdistan hayalini Reber Apo’da görüp, peşi sıra yollara düşmüş.
Bu çalışmalara kadınların katılımı tüm zorluklara rağmen daha yoğun oluyor. Rêber Apo kadınlara başarabileceklerine dair inanç aşılıyor. Kadınlar bundan aldıkları güçle tüm köprüleri yıkıp mücadeleye katılıyorlar. Evinin dışına eşi veya aileden bir erkek olmadan çıkması ayıp sayılan kadın, çocukları aileye bırakıp kuryelik faaliyetlerine çıkıyor. Tanımadığı ama aynı davaya inandığı insanları evinde misafir ediyor, kimi kez tutuklanıp Suriye zindanlarında ağır işkencelerden geçiyor. Ama pes etmiyor, her defasında daha fazlasını yapabileceğine inanıp, kendi gücüyle yüzleşiyor. Halep’te oturan Ane Özgür, “Bir dönem cephe çalışmalarına ara verip, evle ilgilenmek istedim. Sonra birden kuryelik çalışmalarında buldum kendimi. Eskiden hiç değilse her akşam evdeydim, kuryeliğe başlayınca haftanın 3-4 günü evin yüzünü bile görmedim.” Sesinde ne bir sitem ne bir şikayet…sadece bunca yolu, zorlukları aşmanın ve başarmış olmanın gururunu taşıyor.
Sabri Amca, “Bir Kürdistan hayalimiz vardı, o dönem var olan siyasi yapılar, kendi içinde parçalanmış ve umut verecek bir düzeyi kalmamıştı. Kürdistan mücadelesi için birinin Kobanê taraflarına geldiğini duyunca, görüşmek için arayışa girdim” diyor.
Kendi doğumunu arayan bir halkın ve kendi doğuşuyla özgür bir halkı doğurma hikayesi böyle buluşuyor. Doğuş bir tamamlanma hali değil, hep oluş halinde olunca bilgelikle, özgürlükle anlamını buluyor. Bir bireyin doğumundan bir halkın doğuşunun başarılması, yaşanan anların derin iz bırakıp unutulmaması Rêber Apo’nun bilgelik dokunuşlarıyla hayat buluyor.
Uluslararası komplo ve İmralı ağır tecrit sistemi, bilgeliğin gücünü zorbalıkla yok etmek amacıyla inşa ediliyor.
Ama 8 Mart ve Newroz açığa çıkardı ki hiçbir zorbalığın erişemediği yürek evinde, bilgeliğin direniş gücü artarak devam ediyor.