Fransa ve Rusya devrimlerinde edebiyat önemli bir rol oynadı. Edebiyat siyasal mücadelenin bir biçimde yürütüldüğü bir kaynak oldu. Kürdistan devriminde ise durum daha farklıdır. Kürtlerin kimlikleri inkar edildiği için edebiyat ve kültürel gelişimlerine sürekli ket vuruldu. Edebiyatın önünü açan siyasal mücadele oldu. Bu açıdan aydınlar, yazar ve sanatçılar siyasal mücadelede etkili olamadılar, öne çıkamadılar. Bu aydın ve sanatçıların hiç rol oynamadığı veya etkili olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak toplumu etkileme ve dönüştürmede istenen düzeyde olmadı.
Kuzey Kürdistan’da Özgürlük Hareketi bir aydın gençlik hareketi olarak ortaya çıktı ve örgütlendi. Kürtçe yasaklı bir dildi. Aydın gençlik veya başka çevreler bir Kürt edebiyatı kaynağından beslenemediler. Kürtlük adına geliştirilen veya ortaya çıkarılan her şey ancak mücadele ve örgütlenme çalışmalarıyla mümkün oldu. Bu açıdan siyasal mücadele hep belirgin bir farkla öndeydi. Diğer parçalarda durum daha farklı olmadı. Aralarında nitelik farkı olduğunu söylemek zor.
Ulusal parçalanmışlık Kürtlerde büyük bir sorun. Kürdistan’daki bütün aydınlar, sanatçılar ve politik hareketler bu parçalanmışlıktan rahatsızlar. Hepsinin ortak görüşü de Kürtler birlik olamadığı için kaybettiler. Ülkenin dörde bölünmesi, sömürgeci ve dış güçlerin müdahaleleri birliği önleyen ana nedenler arasında. Kürt hareketlerinin bölgesel kalması, aile, mezhep ve aşiretsel parçalanmışlık Kürtlerin birliğini hep önledi. Düşmanları bu çelişki ve parçalanmışlıktan yararlandı. Kürt halkında da bu bilinç oluşmuş durumda. Halk birlik istiyor. Aslında dört parçada halk nezdinde birlik oluşmuş denilebilir.
Bütün hareketler, partiler birlikten yanayız, diyorlar. Halk da birlik istiyor. Bunun bilinci de oluşmuş. Birlik olmadan özgürleşemeyiz, kazanamayız, deniyor. Bütün bunlara rağmen neden birlik kurulamıyor? Bu kronik tarihsel sorununa bir çözüm bulunmazsa Kürtler yine büyük bedeller öder, kaybı fazla olur. Birlik sorunu sadece siyasi çevrelere, partilere bırakılamayacak bir sorundur. Bir halkın kaderi söz konusudur. Bazı aileler ve partiler hala çıkarlarını halkın çıkarları ve birliği önünde tutuyorlar. Bazı iktidar olanakları ortaya çıkmış, onun üzerine oturmaya, elde tutmaya çalışıyorlar. İktidar olanaklarını demokratik bir şekilde yapılandırma yerine yeni hanedanlıklar kurmayla uğraşıyorlar. Ailecilik ve hanedanlığın esas alındığı yerde açık ki, ulusal birlik öncelik olmaz. Bütün aydınlar ve partiler iş söze geldi mi, ulusal çıkarla ailesel ve partisel çıkarların önünde olmalı, diyorlar. Ancak pratikte görüldüğü gibi öyle olmuyor.
Bu açıdan aydın ve sanatçıların partileri aşarak birlik konusunda daha aktif rol oynamaları gerekir. Siyasal yapılar karşısında sanatçı ve aydınların geri planda durmamaları ve var olan durumu kabullenmemeleri önemlidir. Kendilerini etkisiz ve zayıf görmemelidirler. Sanat çevreleri bir biçimde halka ulaşabilirler. Ulusal ve demokratik bir kültür ve bilinç oluşturmada, halkı aydınlatmada devrimci rollerini oynamalıdırlar. Bu tarihi fırsatlar her zaman halkların karşısına çıkmaz. Parçalanmışlık ve kaybetme Kürtler için bir kader değildir. Dikkat edilirse Kürtleri elinde tutan sömürgeci güçler aralarındaki çelişkileri ne olursa olsun Kürtler konusunda birleşiyorlar. Kürtler neden ortak çıkarları için birleşmesinler? Ayrı durmaktan ve parçalanmışlıktan Kürtlerin kazanacağı ne var? Birliği sağlamak kolay olmayacak. Çünkü Kürtler üzerinde oynanan oyunlar büyük. Bunlara dahil olan Kürtler de var. Ancak Kürtler bunu bir kader olarak kabul edemez, bu parçalanmışlığa razı olamaz.
Halk daha çok devreye girmeli. Birliğe gelmeyenleri hak ettiği yere oturtmalı. Aydın ve sanatçılar halka dayanmalı ve halkı aydınlatmalı. Temel güç kaynağı halkın kendisidir. Kürtler birliğini sağlarsa hiçbir sömürgeci güç onlara boyun eğdiremez. Kürtler büyük bir halk, zengin ve geniş topraklara sahipler. Büyük siyasi ve askeri birikimleri oluştu. Güçlü bir aydın ve sanatçı ordusuna sahipler. Dört parça artık anlık olarak birbirlerinden haberdarlar. Onlarca televizyon kanalına ve iletişim olanağına sahipler. Sadece düşmanları onları kendilerine göre dünyaya tanıtmıyor, kendileri de diplomasi yapma, yazma ve kendilerini dünyaya tanıtma olanağına kavuştular. Bu potansiyeli ve tarihi fırsatları doğru kullanıp bir daha kaybetmeye izin vermemek gerekir. Bu açıdan iktidar ve siyasi çıkarlara takılmadan, öncelikle aydın ve sanatçıların tarihi rollerini oynayarak birlik için toplumsal bir zemin yaratma ve siyaset alanları üzerinde baskı kurma çalışmalarını aksatmadan sürdürmeleri zorunludur. Bu stratejik bir hedef olarak hep korunmalı ve dönemsel bakılmamalıdır.