“İmgemde oluşmuş kadının yeriyle bu kadının konumu çelişiyordu. Hayret ettim, çok şaşırdım, afalladım, anlayamadım. Kampta gözlerimle gördüğüm bu gerçeği o zamanlar biri bana anlatsa, hiç inanamazdım. Bir kadının, kızın bu dağ başında bu kışta-kıyamette ve üstelik bunca erkeğin arasında ne işi olabilirdi ki?”
Seslen bana çok uzaklardan
seslen ki
kalbim yerinden şiddetle sarsılsın!
Ah!
seslen bana ki
içimdeki kelimeler teker teker dökülsün!
Çağır beni kalbimin yoldaşı!
Rahime Kahraman (Saadet), doğum tarihi günü gününe bilinmese de, 1960 yılının Nisan ya da Mayıs ayında, Dersim’in Mazgerd ilçesine bağlı Goman köyünün Gomik mezrasında doğar. Yurtsever bir ailenin sekiz çocuğundan biridir.
“Kürdistan’da yeni bir yaşam doğarken kızıllaşan toprak” adlı eserinde Abdullah Yıldız (Aziz), mücadele arkadaşı Rahime Kahraman’ın ailesini şöyle anlatır:
“…Biraz sonra kapısını çalacakları bu yurtsever ev, devrim için baştan beri nelere katlanmamıştı ki? Devrimin binbir zorluğunu daha mücadeleyle tanıştıkları ilk anda tatmışlardı. Ev, son derece yoksul olmasına rağmen her şeyiyle devrimin kalesi durumundaydı. Çoğu zaman bir parça ekmeklerini bile devrimcilerle paylaşıyorlardı. Onlarla aynı umutları, aynı inanç ve duyguları taşıyor, onlardan daha büyük acılara katlanıyorlardı. (s.19)”
Her Dersimli gibi okumaya yazmaya meraklıdır Rahime. Karakoçan Lisesi’nden mezun olduğu yıl, aktif mücadele yürüten abisi Baki Kahraman’dan etkilenerek, 1979 yılından itibaren köylüleri Mazlum Doğan ve en çok da Delil Doğan ile birlikte çevre il ve ilçelerde çalışmalar yürütür. Legal alandaki çalışmaları deşifre olunca, gerilla saflarına katılır.
O sıralarda dağlarda çok az kadın savaşçı vardır. Rahime savaşçılığıyla, fedakârlığıyla göz doldurur. Gittiği her yerde ilgi odağı olur. Ondan etkilen bir çok kadın, dağın yolunu tutar ve ona yoldaş olur.
Onca erkeğin arasında tek kadın
“Kaynağa dönüş yolunda Gerillanın Umudu” adlı kitabında Gürcan Özcan (Abdullah Bayık), “Haftanin Kampı‘nda bir kadın” başlığı altında Rahime Kahraman ile ilk karşılaşmasını şu şekilde dile getirir:
“Haftanin Kampı’nda dikkatimi çeken ilk ve en önemli şey; omzunda silahı, belinde raxtıyla kamp içinde bir manganın önünde bekleyen biri oldu. Saçları omuzlarından sırtına dökülen, uzun boylu, silahı omzunda orada duruyordu. Bu bir kadındı. Parti içinde kadınların da olduğunu, Deşta Lala’da zaman zaman gördüğüm Xezal’dan biliyordum. Daha sonra Bozan ismindeki kişi ile düşmana kaçarak kontralaşan Xezal, sivildi ve bizimle sivil ortamdaydı. Oysa bu kadın tamamen askeri bir ortamda ve tam bir gerilla olarak kuşanmıştı. İmgemde oluşmuş kadının yeriyle bu kadının konumu çelişiyordu. Hayret ettim, çok şaşırdım, afalladım, anlayamadım. Kampta gözlerimle gördüğüm bu gerçeği o zamanlar biri bana anlatsa, hiç inanamazdım. Bir kadının, kızın bu dağ başında bu kışta-kıyamette ve üstelik bunca erkeğin arasında ne işi olabilirdi ki?
Gördüğüm gerçeklik karşısında hayret edip şaşırmakla birlikte büyük bir meraka da kapıldım. Oradaki bir arkadaşa, “Bu kız kim? Burada işi ne, orada ne yapıyor?” diye sordum. “O Saadet (Rahime Kahraman) arkadaştır, orada görevdedir, güvenlik nöbeti tutuyor” dedi arkadaş. “Bu kız da arkadaştır?” diye yeniden sordum. “Elbette!” dedi. “Yani o bir gerilladır” dedim. Arkadaş gülerek “Gerilladır tabii” diye cevap verdi. Aldığım bu yanıttan sonra, tuhaf duygular içinde kampın uygun bir noktasına çekilerek, büyük bir merakla, güvenlik nöbetini tutan Saadet arkadaşı izledim. Bu dağlarda, kışta kıyamette ve erkeklerin içinde sevgili Saadet arkadaşı epeyce bir izledikten sonra, bilinçaltım gördüklerimin gerçek olduğuna ikna olup şaşkınlığım yatışınca, bu kez de çok duygulandım. Sonunda kendi kendime, “Bu kız bu dağlarda elinde silah bu işleri yapabiliyorsa bir erkek olarak ben haydi haydi yaparım” dedim. Kendi kendime bunu dillendirince, bende bir rahatlık ve güven duygusu oluştu. Gerillaya katılımımla birlikte zaman zaman kapıldığım kaygılarım, korkularım da oluyordu, fakat Saadet arkadaşın kamptaki varlığından, ordaki duruşundan aldığım güç ve moral ile içimdeki bu kaygı ve korkularımdan kurtuldum. Artık daha güvenli, daha güçlü ve rahattım.
Ertesi gün Saadet arkadaş bizim grubu ziyarete geldi. Onun, uğrunda mücadele ettiğimiz geleceğimizin muştusu güzel yüzünden hiç eksik olmayan gülücükleri o gün olduğu gibi bu gün de hala bana büyük güç ve moral kaynağıdır. (s.65-66)”
Bir süre sonra Rahime’nin düzenlemesi Botan Eyaleti’ne olur. Botan’da da birçok genç kadın ve hatta yeni gelinler Rahime’nin kişiliğinden etkilenerek, dağların yolunu tutar.
Cenazesine defalarca muayene
22 Eylül 1985 günü, yeni katılan savaşçıları almak için gittikleri nokta, bir akarsuyun yakınlarındadır. Orada yıkanırlar ve milisin gelmesini beklerler. Milis gelmekte gecikir. Savaşçı adaylarını teslim alıp yola koyulduktan bir süre sonra, bir korucunun ihbarı üzerine pusuya düşerler. Rahime Kahraman ve yoldaşı Fazlı Yıldırım (Sertaç, 1959, Dîlok doğumlu) Cudi Dağı eteğinde bulunan Şirnex merkeze bağlı Heştan Köyü kırsalında kahramanca çatışarak şehit düşerler. Askerler, cenazelere akla gelmedik işkenceler yaparak, götürüp köy meydanına atar. Bütün köylüleri köy meydanında toplarlar. Askeri doktor getirtilir ve köy halkının huzurunda Rahime’ye bekâret kontrolü yaptırılır. Askeri doktor, Rahime’yi muayene eder ve onun bakire olduğunu açıklar. Komutanları, askeri doktoru halkın içinde aşağılayarak, feci bir şekilde döver ve bunun üzerine en yakın sağlık ocağındaki doktor çağrılır. Doktor, muayene etmek istemediğini, zira yapmış olduğu Hipokrat yemini gereği sadece doğruları söyleyeceğini açıklar. Askerler kabul eder ve cenaze tekrar muayene edilir. Sonuç aynıdır. Devletin askeri güçleri büyük bir yenilgi alır ve yapmaya çalıştığı kirli ve kara propaganda bir bumerang çemberi gibi dönüp dolaşarak kendi bağrına saplanır. Bunun üzerine cenazeleri yerlerde sürükleyerek inanılmaz işkenceler yaparlar. Sonunda onları götürüp en büyük toplu mezarın bulunduğu Newala Qasaba denilen Kasaplar Deresi’ne atarlar.
O doktor…
Sağlık ocağının doktoru Hataylı bir Arap’tır. Bu olaydan sonra devlet ona yönelir. İlkin Dersim’e sürgün edilir, sonrasında devlet terörüne maruz kalır ve o da yönünü dağlara döner. Bir süre sonra Elezîz’in Kovancılar ilçesinin Dersim yol ayrımında yapılan yol kontrolünde ele geçer ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
- “Rahime’nin mezarı bugün Şirnex başta olmak üzere, çevre il ve ilçelerde yaşayan insanlar tarafından ziyaret edilen kutsal bir kabirdir. Çocuğu olmayanlar, onulmaz bir hastalığa düşenler gelip mezarda dilek tutar ve oradaki topraktan alarak, vücutlarına sürer, şifa ararlar.”
Mezarı bugün bir kabir
Halkının zaten çok sevdiği Rahime, Botan halkı için bir efsane, el değmemiş bir özgürlük çiçeğidir artık. Onun ve yoldaşının cenazesinin bir deredeki çöplüğe atılmasına müsaade etmez ve gidip onları oradan alır, kendi inançlarına göre Şirnex’ın Dicle Mahallesi’ndeki mezarlığa yan yana defnederler. O günden sonra da, dağa gitmek isteyen kadınların önüne geçmez ve mücadeleye hep sırt verir, destek olurlar.
Rahime, şehit düştüğünde üzerinde “Zahide” ismine düzenlenmiş bir kimlik vardır. Mezarlığın hemen girişinde bulunan mezar taşlarında “Şehit Zahide-Saadet” ve “Şehit Sertaç” yazmaktadır. Her iki mezarın ortasına dikilen anıt üzerindeki yazı şöyledir:
“Çiya, mirov û heta mirin jî westîyayî be, niha helbestê herî bedew aşitî ye” (Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır. (Yaşar Kemal)
Rahime’nin mezarı bugün Şirnex başta olmak üzere, çevre il ve ilçelerde yaşayan insanlar tarafından ziyaret edilen kutsal bir kabirdir. Çocuğu olmayanlar, onulmaz bir hastalığa düşenler gelip mezarda dilek tutar ve oradaki topraktan alarak, vücutlarına sürer, şifa ararlar.
Yirmi dokuz yıl sonra Rahime’nin mezar yerini bulan ailesi, onu kardeşi ve yoldaşı Baki Kahraman ile -onun da mezarı Dep merkezdedir- birlikte ait olduğu topraklara, köyüne defnetmek ister. Ancak mezarın Şirnex’te kutsal bir kabir/ziyaret olarak kabul görmesi üzerine, halka saygı duyar ve bu isteklerinden vazgeçerler. Ne de olsa Kürdistan’ın her karış toprağı Rahime için de, Baki için de kutsal vatandır…
Eylem KAHRAMAN