Faşist AKP-MHP iktidarı artık Kürt-Türk ayrımını yapma gereğini de duymuyor. Faşizme muhalif olan herkes düşmandır. Sıradan bir eleştiri geliştiren sıradan bir vatandaşı, “terör” ile ilişkilendirerek başına gelmedik melanet kalmıyor.
RAUF KARAKOÇAN
Helikopterden atılan Osman Şiban ile Servet Turgut adlı iki yurtsever Kürt Köylünün başına gelenler “bu kadar da olmaz” dedirten olaylardan sadece biridir. Bu olayın kendisi bile Kürtlere düşmanlığın hangi boyutlarda olduğunu anlamaya, anlatmaya, görmeye ve göstermeye yeterli bir olaydır. Devletin güvenlik güçleri tarafından, hiç bir arama ve gözaltı kararı bulunmayan iki köylüyü tarlada çalışırken, görgü tanıklarının gözü önünde alınır, işkence edilir, helikoptere bindirilir ve daha sonra da helikopterden atılır. Bu iki Kürt köylüsünden Servet Turgut 20 günü aşkın tutulduğu yoğun bakımda hayata tutunamadı ve yaşamını yitirdi.
Devletin güvenlik güçleri gerçekleştirdikleri olayın bu kadarıyla yetinmezler. Serdar Turgut’un taziyesine saldırır, yakınlarının konuşmasına müsaade edilmez ve taziyeye gelen halkı tehdit ederek dağılmasını emrederler. Bu yaşananlar olayın sadece bir boyutudur. Bir başka boyutu ise düzmece yalan boyutudur. Helikopterden atılan iki Kürt köylüsünün hastane raporlarına rağmen düzmece yalanlarla olayı çarpıtarak kamuoyuna servis etme işi de devlet yöneticilerine düşer. İç işleri bakanı su katılmamış faşist Süleyman Soylu, olayı “Terör” ile ilişkilendirerek, adeta “müstahaktır” dedirtmeye getirdi.
Bu olayın tıbbi, hukuki, siyasi, ahlaki, vicdani ve hatta insani bütün yönleriyle üzerinde durup değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Tarlasında çalışan ve hiç bir suçu olmayan iki köylü askerler tarafından neden alıkonulur ve işkence edilir? Neden helikoptere alınır ve sonra da helikopterden atılır? Cevaplamaya muhtaç o kadar soru var ki… Devletin gözünde Kürtlerin hepsi potansiyel suçludur. Kırmızıya saldıran İspanyol boğası gibi bütün Kürtleri kırmızı görmekte ve saldırmaktadır.
Helikopterden atılma deneyimi bir ilk değildir. 80’li yıllarda da benzer olaylar yaşanmıştı. O zamanlarda bu tür olaylar haber değeri taşımamıştı bile. Helikopterden atma olayını gölgede bırakan tonlarca olay vardır. Bu devletin Kürtlere karşı işlediği suçlar o kadar çok ki, kirli çamaşırları sergilense gök yüzü kapanacak. Devletin zihniyet yapılanması Kürt düşmanlığı üzerine oluşmuştur. Bu nedenle yaşanan olayları normal hukuk kurallarıyla izah etmenin, insani ölçüye vurmanın hiç bir anlamı yoktur. Bu suçları işleyenler devlet adına işlemiştir. Ülkenin bekası, milli menfaatler adına işlenen suçlar insanlık dışı, yüz kızartıcı savaş suçlarıdır. Suç işleyen sadist ruhlu kişiler de, ne hukuktan, ne ahlaktan anlar ne de insanlıktan nasiplenmişlerdir.
Kürtlere karşı işlenen suçların her biri kendi başına bir roman konusudur. Büyük dramlar, trajediler, tarifi mümkün olmayan acılar yaşayan Kürtler, kendilerini yeterince ifade edemez hale gelmişlerdir. Çünkü tüm kapılar yüzlerine kapanıyor. Hak aramaları bile suç kapsamına girmektedir. Kürtlere işkence yapılmaktan, tutuklamaktan, öldürmekten, öldürme yöntemlerini zenginleştirmekten, şiddetin her çeşidini üretmekten zevk alan bir devletin Türklere de faydası yoktur. Faşist AKP-MHP iktidarı artık Kürt-Türk ayrımını yapma gereğini de duymuyor. Faşizme muhalif olan herkes düşmandır. Sıradan bir eleştiri geliştiren sıradan bir vatandaşı, “terör” ile ilişkilendirerek başına gelmedik melanet kalmıyor.
Kürtlere “ölümlerden ölüm beğen” diyen faşist zihniyetin uygulamaları yeni değil ki. Her türden vahşet, hemen her gün yaşanıyorken bunun görülmemesi de utanç vericidir. En azından Cumartesi Annelerinin feryadına kulak kabartıla bilinirdi. Annelerin çığlıklarını sağır sultan duymuşken, toplumun kayıtsız kalması acınacak bir durumdur. Faşist iktidar, toplumun Kürtlere karşı bu vurdum duymaz tavrından güç aldığı bilinmektedir. Faşist iktidara güç veren vurdum duymaz toplumun, bu suçların ortağı olduğu da bilinmelidir. Suçu işleyen de, suça sesiz kalarak zımni destek veren de aynı yolun yolcusudur.
Bu devlet öldürülen Kürtlerin cesedinden de intikam almaktadır. Bu yetmez! Toprağa defin edilen cesedin kabrinden de intikam alıyor. Mezarlıkları tahrip eder, kemikleri çıkarır kaldırımlara gömer. Kürtlerin çocukları da devlet düşmanlığından nasibini fazlasıyla almıştır. Bilerek, hedef gözeterek açılan ateş sonucu hayatını kaybeden çok sayıda çocuk vardır. Kürtlere yapılan hakaretler, haksızlıklar, hukuksuzlukların ardı arkası kesilmiyor. Kürt coğrafyası da hakeza bu düşmanın hedefidir. Yakılır, yıkılır, tarihi mirası yok edilir, dokusu bozulur, sahip çıkanı olmaz. Çevreciler, yeşilciler, iklimciler de dahil.
Her gerçeğin yalanla yer değiştirdiği bir ülkede yaşanmaktadır. Bunun farkına varmadan yaşamak insana mahsus bir durum değildir. Duyargalarını yitirmiş toplum nihayetinde toplum değildir. Dine inanır gibi yalana inanmak ise insanlıktan çıkma halidir. Bu kadarı da olmaz dediklerimiz o kadar çok ki!