Çetelerin reisi Erdoğan, Hitler’i referans alarak, her gün ama her gün ‘büyük yalanlar’ söylemekte. Bu yalanları sürekli tekrarlamakta ve toplumu buna inandırmakta. Gerçeği, yalanın ve devletin en büyük düşmanı olarak bellemekte.
Çetelerin reisi Erdoğan, Hitler’i referans alarak, her gün ama her gün ‘büyük yalanlar’ söylemekte. Bu yalanları sürekli tekrarlamakta ve toplumu buna inandırmakta. Gerçeği, yalanın ve devletin en büyük düşmanı olarak bellemekte. Bu çağın otoriteryen liderlerinin en karakteristik özelliği yalancılık. Çağın enformasyon teknikleri ile pekişen bu yalanlar ağı tam bir dezenformasyona yol açmakta. Yalan üzerinden algı inşa edilmekte ve böylelikle tüm faşizan uygulamalar meşrulaştırılmakta. Suriye konusunda da baştan beri ortalık yalanlarla köpürtülmekte. Bu illüzyonlu iklim, milliyetçi zehirle karıştırıldığında toplumun tüm katmanları asker selamına durmakta.
TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ MÜ?
Faşist Erdoğan, nereye gitse, ‘Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve ulusal egemenliğine saygılı olduğunu ve ülkesinin bunu koruduğunu’ tekrarlamakta. Halbuki Suriye’yi en fazla parçalayan, yıkan, zenginlik kaynaklarına el koyan, hegemon güçlerin koçbaşı olarak kullandıkları Türk devleti ve çeteleridir. Nitekim son İdlib ziyaretinde Esad da “Erdoğan hırsızdır, fabrikalarımızı, buğdayı ve petrolü çaldı, bugün de toprağı çalıyor” diyerek, bu gerçeği resmi ağızdan söyledi.
BM 74. Genel Kurulu’nda “IŞİD tehdidinden en çok zarar gören ülkeyiz” yalanı üzerinden, 30 kilometre derinliğinde, 480 kilometre uzunluğundaki haritayı göstererek, işgal planını resmen deklare etti. ‘Barış Koridoru’ olarak adlandırdığı aslında Türk kılıcıyla açılan Arap koridoruydu. İşgal edilen de Kürtlerin 8 yıldır büyük bedeller vererek kazandığı toprakları ve kurduğu demokratik, özgürlükçü sistemdi.
HABİL-KABİL TEZAHÜRÜ
Çetelerin şefi Erdoğan’ın, ‘kardeşim Esad’ retoriği ve ailece tatil yapma ritüelleri 15 Mart 2011’de başlayan savaşla tepetaklak oldu. Azledilen Ahmet Davutoğlu’nun ‘stratejik derinlik’ adındaki Neo-Osmanlıcı politikaları, ‘sıfır sorun’u bir kenara bırakalım, ülkeyi parçaladıkça parçaladı. ‘Zalim Esad’ın hükümranlığına son verme argümanı egemenlik amaçlarını örtmek içindi. Emevi Camisi’nde namaz kılma, Selahaddin Eyyübi’nin kabri başında Fatiha okuma, Erdoğan paşanın Osmanlı hayaliydi. Zaten baştan itibaren Suriye’deki sorunsallık Türk devletinin ‘iç meselesi’ olarak görülüyordu. ‘İç meseleden’ kastedilen Kürtlerin kılıçtan geçirilmesi ve kökünün kazılmasıydı. Habil-Kabil mitinin tezahürü ‘Kürt kardeşlerim’ yalanıydı.
ERDOĞAN’IN BESLEMELERİ
Suriye savaşının başından itibaren Erdoğan, tüm Esad karşıtlarına kucak açtı; besledi, büyüttü. ÖSO ana üssünü Hatay’da kurdu. Antep’te, Konya’da eğitim kampları açıldı. ABD ile ortak projesi olan Eğit-Donat Programı kapsamında bu cihadist-selefi güçler para ve silah verilerek desteklendi. Dünyanın dört bir yanından gelen bu çeteler, Türkiye’yi hem bir karargâh hem de bir geçiş alanı olarak kullandılar. Hatta bazıları ‘baba ocağı’ olarak bellediler. İstanbul’da siyasi uzantıları için temsilcilikler açıldı. Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında yer almaları için bu paramiliter güçler siyasi arenada da kullanılır hale getirildi. Yüzlercesi Türk hastanelerinde tedavi gördü. Türkiye sınırlarından ellerini kollarını sallayarak Kuzey Suriye topraklarına saldırdı. En son Türk sözde medyasının bile verdiği, Ankara Keçiören’de IŞİD’in Telafer emirlerinden birinin evine yapılan baskınla, 18 yaşındaki Êzidî genç bir kızın ailesi tarafından kurtarılması, bu gerçeğin çarpıcı olaylarından belki de en küçük parçasıdır.
TEREYAĞINDAN KIL ÇEKER GİBİ!
IŞİD şefi, bu çeteleri en çok da Kürtleri etnik temizlikten geçirme ve toprağından sürmek için kullandı. Bu Allahu ekber naralı talanın Suriye’nin bütünlüğünü koruma ve huzur götürmeyle bir alakasının olmadığı aşikâr. Bu çeteleri ‘Suriye’nin özgürleştirici gücü’ olarak lanse eden Erdoğan’ın bu söylemlerinin dünya kamuoyunda hiçbir itibar görmediği de açık.
Erdoğan çetelerinin, 24 Ağustos 2016’da ÖSO ile ABD bilgisi ve hava desteğiyle Cerablus’a yaptığı ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’nu hatırlıyorsunuzdur. Amaç Kobanê-Efrîn arasındaki bağlantıyı koparma, Kürtlerin kontrol alanlarını sınırlamaydı. Sözüm ona ‘IŞİD’ kontrolünden 14 saatte alındı. Beslemeleri olan çetelerinin ellerinden, tereyağından kıl çeker gibi Ezaz, Cerablus ve El- Bab kentine kadar yaklaşık 2 bin kilometre alanı gasp ettiler. Daha doğrusu üniformalar değiştirildi; dört bine yakın çete, polis görünümünde şu an işgal bekçileri olarak duruyor. Zaten bu işgal Türk medyası tarafından ‘Türk kılıcıyla inşa edilen koridor’ olarak tanımlandı.
Yine 20 Ocak 2018’de ‘Zeytin Dalı’ işgali ile Suriye’ye ait 332 bölge, 282 köy, 6 köy altı mezra, 23 dağ ve tepe 1 baraj, 1 havaalanına el konuldu. Bunlar sadece coğrafik rakamlar. BM verilerine göre yüz bin insan topraklarından sürüldü. İşgal edilen bu topraklara Erdoğan’ın çeteleri sadece talan, tecavüz ve soykırım getirdi. Efrîn tarihi ve kültürel mirası yağmalandı, satıldı. Tarihi yerleri askeri üslere dönüştürüldü. Tıpkı şimdi Serêkaniyê’de yapıldığı gibi özerk yönetimin belediyelerine boydan boya Türk bayrakları asıldı. İşgal edilen diğer yerlere de valiler, kaymakamlar atandı. Eğitim sistemi Türkçeye döndü. Diyanet ve Emniyet teşkilatından, Milli Eğitim’e kadar bütün kurumlarıyla paralel yapılar oluşturuldu. Gaziantep Üniversitesine bağlı El Bab, Ezaz ve Efrîn’de fakülteler kuruldu, meslek okulları açıldı. Suriye’nin bütünlüğünü koruma yalanından sadece birkaç emsal. Gerçek olan bu kadim toprakların yerlileri olan halkların bir aradalığına dayalı demokratik sistem. Dolayısıyla bölücü olanın Erdoğan, bütünleyici olanın ise Kuzey Suriye yönetimi olduğu gün gibi açık.
DEVRAN, DİRENÇLE DÖNECEK
Ve en son ‘Barış Pınarı’ adı verilen işgal. Kesinlikle Kuzey-Doğu Suriye’de inşa edilen kadın yüzlü demokratik sistemi parçalama ve dağıtmak içindi. Rojava Devrimi, siyasetçilerine, genç kadınlarına, savaşçılarına, çocuklarına yaptığı zulümle bitirilmek isteniyor. Bu devrimin stratejik ana yollarını ele geçirme, TOKİSTAN hayalini gerçekleştirme ve selefi-çapulcu güçlere yurt edinme de bu işgalin etnik temizlik parçası. Efrîn işgali sonrasında saraylının baş danışmanı İlknur Çevik, ‘şehit vermiş olsak da Türk mütahitleri bu pastadan büyük pay alacak’ itirafında bulunmuştu. Bu işgalde kullanılan arabaların plakaları bile fetihçi: 82 TC -1453, 82 TC- 1071. Yine 10 Ekim’de sahaya intikal eden ‘Milli Ordu’ adına yapılan ‘Kürt savaşçılarını demir yumrukla vurun, ateşinizin cehennemi tattırın’ buyruğu da her şeyi ortaya koymakta. Elbet devran dirençle dönecek. Hep beraber Osmanlı hayalinin Rus ruletine dönüşmesini izleyedurun!
Roni EYLEM