KJK Koordinasyonu Üyesi Çiğdem Doğu, Jin TV’de yayınlanan Xwebûn programında Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve estetik konularını değerlendirdi.
Çiğdem Doğu’nun gazeteci Arjin Baysal’ın sorularını şöyle cevapladı:
Erkek egemenlikli kapitalist sistem estetiği nasıl ele alıyor?
Kapitalizm, bir sistem haline gelirken temel bazı faktörleri var. Kadınların özellikle Batı Avrupa’da o kadar katliamdan geçmesi, cadıların yakılması çok temel bir yandı. Bununla birlikte diğer önemli faktör de bilimcilik anlayışı, pozitivist anlayış. Bilimcilikte; doğal toplumları bütünlüklü ele alış biçimi yerine hakikati parçalayan bir tarzı var. Daha iyi analiz etme, hakikati ortaya çıkarma adına gerçekliği parça parça eden bir gerçekliği ifade ediyor. Bilimciliğin bu zihniyeti, kapitalist sistemin de topluma karşı yürüttüğü politikalarla, kadına yönelik politikalarla esas bir yöntem haline gelmiştir. Sistemi aşmaya çalışırken öncelikle kesin olarak bu bilimcilik yöntemini aşmamız lazım diyoruz. Çünkü onu aşamadığımız oranda onun çizdiği sınırların dışına çıkamıyoruz.
Bu neden önemli ya da konumuzla ne bağlantısı var? Şüphesiz erkek egemenlikli iktidar, ilk geliştiği günden itibaren her şeyi parçaladı. Mesela biz dedik; kadın, toplum, ahlak temel bir üçlemedir. Ataerkilliğin gelişim sürecinde ilkin kadın eve hapsedilerek, toplumdan koparıldı. Kapitalizm bu iktidarcılığın her şeyi parçalayan yöntemini daha bilimsel yaptı. Şu anda da profesyonelce bu işi yapıyor. Toplum, birey paramparça edilmiştir. Toplumla ahlak birbirinden tamamen koparılmaya çalışılıyor. Henüz tam kopmadı ve biz de bunun mücadelesini veriyoruz. Kadın, toplumdan, ahlaktan tamamen koparılmaya çalışılıyor. Erkek ahlaktan koparılmaya çalışılıyor. Paramparça edilmeye çalışılan bir yaşam gerçekliği var. Kapitalist sistemin yaklaşımında etik ve estetiği ele aldığımızda, bakıyoruz ki onlar da parçalanmış. Çünkü -daha önceki anlatımlarımızda değindik- etik ve estetik kopmaz bir bütünlüğü ifade ediyor. Onun bütünlüğü muazzam güzellikleri, anlam değerlerini yaratıyor, insanı yüceltiyor. Tersi ise kötülüğü ve çirkinliği ortaya çıkarıyor. Biz şu anda böyle bir süreci yaşıyoruz. Özellikle de saldırdığı, zayıflatmaya çalıştığı nokta, toplumun ahlaki yapılanmasıdır. Özel savaş en çok bu noktada ortaya çıkıyor. Birey şu anda toplumundan güç alamıyor. Bireycilik, liberalizm budur zaten. Birey alabildiğine bir rekabet, para hırsı, rahat-konforlu, güzel, arabalı yaşam içerisinde. Basit yaşam ideallerine hapsedilmiş bir insan birey gerçekliği var ama öte yandan topluma bakıyorsun; toplum kendi kültürüyle kendi diliyle, kendi öz dinamikleriyle, kendi ekonomisi ve öz savunmasıyla, kendi sağlık politikalarıyla, kendi öz eğitim organlarıyla yaşamıyor. Birey bunlardan güç almıyor. Bunlar yoktur zaten. Ulus devlet vardır, devlet vardır, iktidar vardır, erkek egemenliği vardır. Öte yandan işte zayıflatılmış, alanı daraltılmış bir toplum gerçekliği var. Ahlakı zaten sıkıştırıp kadına hapsetmişler. Mesela kadının erkekle ilişkisine hapsetmişler, buna da namus demişler. Hırsızlık, katliam, tecavüz, taciz, çocuklara kadar cinsel ve emek sömürüsü her şey var.
Ulusal, halk kültürel kimlik de ahlaki yapının çok temel bir ögesidir. Bir insanın kendi diliyle konuşabilmesi, ahlaki yapının çok önemli bir yanını ifade eder. Kapitalizm ne yapıyor? Bir silindir gibi ezmeye çalışıyor. Farklılık diye bir şey kalmamış. Ahlak, kültürel çeşitliliği de ifade eder. Farklılık diye bir şey bırakmamış, her şeyi homojenleştirmiş. Kapitalizmin her şeyi robotlaştırması, teknikleştirmesi, endüstriyalizm ile birlikte fabrikasyon üretime geçilmesi, maddi-manevi her şeyin paraya dönüştürülmesi; bütün bunlar ahlaksızlığı geliştiriyor. Bu biçimiyle kadını yalnızlaştırıp “kadın özgürdür” safsatasını öne sürüyorlar. Hiçbir insan tek başına zaten özgür olamaz. Sadece kadın açısından geçerli değil ama kadın açısından daha fazla bu yalnızlık dayatılıyor ve bunun üzerinden de kadını iradesizleştiriyor.
Bu, vitrinde gösterilen bir özgürlük…
Batı kapitalizmi, kendi toplumsal yapısı içinde gelişen bu kadın kimliğini bir de ideal, modern kadın tiplemesi olarak da sunuyor. Oysa biliyoruz ki burada bir özgürlük yok. İnsan istatistiklere de baksa Ortadoğu’da şiddet, tecavüz, intihar, kadın katliamları çok fazladır ama Batı toplumlarında Amerika’da, Avrupa’da da çok fazladır. Özgür olarak lanse edilen o kadınlar da bu sistem içinde korkunç bir parçalanmayı yaşıyorlar. Duygusu, düşüncesi bedeni parçalanıyor. En çok kadının bedeni üzerinden dayatılan bir parçalama ve metalaştırma söz konusu. Burada ciddi bir saptırma var. Ahlaktan sapma, toplumdan uzaklaştırma var. Erkek egemenliği de canavarlaşmaya başlıyor. Kadın erkek ilişkileri de bir dengeyi ifade eder. Devletler, emperyalist sistem, erkek egemenliği alabildiğine güçleniyor; diğer taraftan toplum alabildiğine güçsüzleştiriliyor, toplum silahsızlandırılıyor, eğitimsizleştiriliyor, sağlıktan uzaklaştırılıyor. Kadın aynı şekilde bunlara maruz bırakılıyor. Ciddi bir uçurum ortaya çıkıyor. Yaşamın tümden yaşam olmaktan çıkarılması söz konusu. Önderlik diyor; “esas toplumsal sorun, yaşamın yaşam olmaktan çıkarılmasıdır. Toplumun toplum olmaktan çıkarılmasıdır.” Gerçekten çok önemli bir tespit. Üzerinde yüzlerce kitabın yazılması gereken bir tespit bu. Kapitalist sistem, egemen erkek aklı, kapitalist aklı bunu nasıl bu hale getirdi? Bilim bu kadar da gelişmiş, muazzam bir bilgi düzeyi var ortada ama bilgi ahlaktan uzaklaşmış, gerçek estetik anlayışından da uzaklaştırılmış.
Güzellik de birey ve toplumda içsel bir eğilimdir ve hep bir güzellik, aşk arayışı vardır. Çok önemli ve anlamlı bir arayıştır bu. Kapitalist sistem, çok derin bir kriz içinde olduğu ve elinde tutabileceği bir değeri kalmadığı için bunları kullanıyor. Yoksa toplumları nasıl ikna edecek? Sadece baskı ve şiddetle insan ve toplum bastırılamaz, iradesizleştirilemez. Burada zihniyet oyunları vardır. Burada birçok boyut var. Baskı politikalarından tutalım da özel savaşın birçok boyutuna kadar… En temel yanlarından bir tanesi, estetiği kullanmasıdır. Etik-estetik bütündür ama sistem estetiği etiğe karşı kullanıyor. Güzelliği toplumun ahlakına karşı, kadının güzelliğine karşı, güzelliği yaşamın bütünlüğüne karşı kullanma stratejisi vardır. Birçok algı operasyonları bu temelde gelişiyor. Düşünün ki en fazla para kazandıran endüstri silah ve kozmetik endüstrisidir. Muazzam bir pazarı var. Silahlar zaten savaşla, göçle, baskıyla toplumu toplum olmaktan çıkarıyor. Bir yerde savaş varsa orada hırsızlık var, yağma var, talan var, kadın katliamı, göç her şey var. Bunun yarattığı bir sürü ahlaki sorunlar var. Ama en fazla kar getiren alan da bu. Savaş devam edecek yani. Diğeri de güzellik alanı…
Estetikle saldırıyor…
Estetikle saldırıyor, bir silah olarak kullanıyor. O yüzden kadın hareketleri olarak da burayı biraz çözmemiz çok önemli. Toplumsal devrim olarak da önemli.
Şunu sormak istiyorum. Mesela estetiğin bununla da sınırlandırılmış olması da ok rahatsız edici bir şey.
Bir savaş aracıdır. Masumane bakamayız. Bir kadın güzelleşmeye çalışıyor, makyaj yapıyor. Estetik ameliyatlar yapılıyor. Kadın bedeni açısından standartlar konuluyor. Bir ara diyorlar 90-60-90, bir ara diyorlar sıfır beden vs. Ama seni ne ilgilendirir, güzellik kültürel bir şeydir. Sistem neden buna bu kadar müdahale eder. Çünkü orada bir operasyon var. Dünya çapında kadınlar güzelleşmek için adeta bir yarış halinde. Şimdi erkekler açısından da böyledir. Erkekler için de böyle yoğunca bir pazar alanı oluşturulmuş.
Cinsellik de bunun içerisinde. Kendi bedeniyle bu kadar uğraşan bir kadın veya bir erkek ne kadar anlamla uğraşabilir, kendi özgürlüğü için düşünebilir, ne kadar erkek egemenlikli sistem bunları yapmaya çalışıyor diye anlayabilir, sorabilir. Muazzam bir savaş var. Hastanelerde anestezi diye bir şey var. Hastaneye gidersin, bir hastalığın vardır, ameliyat olacaksın; önce anestezi yaparlar. Yani uyuştururlar. Şimdi bu anestezi kavramı da estetik kavramından doğan bir kavram. Estetiğe ‘an’ olumsuzluk ekini koyduğunda ‘hissetmeme’ hali anlamına geliyor. Bu tıpta böyle kullanılıyor. Ama aslında estetiği anestezi olarak kullanıyorlar. Estetiği bir iğne gibi düşünelim. Kapitalist sistemin ortaya koyduğu, içi boşaltılmış, parçalanmış estetiği bir iğne gibi insana vuruyor ve uyuşturuyor. Algılamayı algılamamaya dönüştürüyor. Çok çetrefilli ve üstü örtülü operasyon var kadınlar üzerinde. Böyle bir içsel eğilim ve doğallığı bütün içeriklerinden boşaltarak, içi boş bir robota dönüştürüyorlar. Görünüşte bir güzellik yaratıyorlar. Böyle bir güzellik olabilir mi? Senin ahlaki değerlerin, bilincin yok. Bir tarihsel birikimin, sosyolojik bakış açın, bir felsefen yok.
Bu çokça bahsettiğimiz Xwebûnlaşmaya karşı da bir savaş halidir.
Kesinlikle öyledir. Orada sen sen değilsin. Orada sistem tarafından inşa edilmiş bir kadın oluyorsun. Erkekler 90-60-90 ölçüsünde ya da sıfır beden kadını beğenirler. Hemen diyorsun ki, o zaman ben de sıfır beden olayım. Benim toplumumun beğeni ölçüleri ya da kendi beğeni ölçülerime göre yapmıyorum. Birileri beni yönlendiriyor. Kaşı böyle, gözü böyle, burnu böyle, vücudu böyle olmalı. Tek tip yaratılıyor. Bunu da sözüm ona farklılık adına yapıyorlar. Reklamlarda en çok kullanılan yalan da farklı ol, yeni ol, deniliyor. Ama insan dönüp bakıyor farklı değil yani. Tam bir standart var. Hepsi aynı kiloda, aynı elbiseyi giyiyor, aynı burun biçimine sahip. Etrafımıza bakalım, herkes burun ameliyatı olmuş, herkesin burun biçimi aynı. Neden aynı olsun? Toplumda derler ya Allah böyle yaratmış. O bir güzelliktir ya da senin doğandır. En güzeli odur aslında. Sen neden onu illa değiştiriyorsun? Neden vücudunu bu kadar kapitalizme teslim ediyorsun? Sağlığı da etkileyen bir şey. Kadınlar zayıflamaya çalışırken ölüyorlar. Yapılan ameliyatlardan dolayı ölüyorlar. Ölmeseler de sürünüyorlar. Kadın sağlığına yönelik de ciddi bir saldırı var.
Bu benim izlenimim. Bahsettiğiniz çarpık estetik anlayışının Ortadoğu’da daha çok derinleştirildiğini düşünüyorum.
Aslında Batı’da da çok derindir. Ama Batı insanı, kapitalizmi biraz daha erken tanıdı. Bu da benim bireysel yorumum. Tartışılması gereken bir konudur. Batı kadınları endüstriyalizmin ortaya çıkardığı gerçeklik, verdiği zararlar kısmen daha iyi tanımaya başladı. Ama orada da önemli bir pazar var.
Evet ama Ortadoğu’da özel bir politika olarak yürütülüyor.
Çünkü Ortadoğu zapt edilemeyen, tamamen hakimiyet altına alınamayan bir alan. Önce kadını vur, kadını iradesizleştir politikası, emperyalist bir politikadır. Önce bu Ortadoğu kadınını hele bir raydan çıkaralım, kapitalist çizgiye çekelim; o zaman toplumu tamamen kapitalistleştirebiliriz stratejisi kesinlikle vardır. Bunda da oryantalizm ve özenti, Ortadoğu’yu etkileyen önemli noktalardır. Yoğun bir reklam bombardımanı, sivil toplum örgütleri üzerinden bir yaygınlaştırma operasyonları var. Hem tabandan hem medya üzerinden bir saldırı var. Mesela dizi filmler Ortadoğu’da çok izleniyor. İnternet her yere girmiş. Bir kadın tiplemesi oluşturuluyor. Ortadoğu kadınının da arayışı var, her insanın arayışı vardır; ideal tipini arar. Ama tam da bu arayışlarında kapitalizm kendini yerleştirmeye çalışıyor. Ciddi bir pazar oluşturulup teşvik etme durumu var. Başı kapalı kadında bile sen bunu görüyorsun. Sistem her birinde farklı biçimlerde kapitalist kadın modelinin yerleştirmeye çalışıyor. Bu ciddi bir operasyondur. Kadın burada uyuşuyor. Güzel kadın, saç, elbise ayakkabı tiplemesi vs. bazı programlar var; moda programları var. Orada bile çantasından ayakkabısına, makyajından saçına kadar her şeyini tek tek değerlendiriyor. Bu bir ölçü yaratıyor.
Koskoca dünyada çok farklı ülkelerde yaşayan kadınların aynı ayakkabıyı, aynı kıyafeti giymeleri çok tuhaf bir şey. Çünkü koca dünyada üretimin tek tipleşmesi bile bununla bağlantılı.
Faşizmi birçok siyasi kavramla ifade ediyoruz. Faşizmin bir tanımı da modadır. Bu tarzdaki modadır. Kürt halkının kendine has bir giyim tarzı vardır. Sen bir yerde baktığında diyorsun bu Kürt’tür. Kimlik gibidir. Kültürel yapısıdır, güzeldir. Ama al bunu tüm dünyada moda haline getir, Afrika yerlilerine Kürt kıyafetini giydirmeye çalış, endüstriyalizmin modasına göre yapmaya kalk; bu bir faşizm olur. Ortada belki zorla, silahla yapmıyor ama güzelliği silah olarak dayatıyor. Farklı seçenekler sunuyormuş gibi görünüyor ama bu da bir faşizmdir, homojenleşmedir. Aynılaşmanın olduğu yerde özgürlük yoktur. Liberalizm deniliyor ama liberalizm özgürlükçülüktür. Kavramın etimolojik kökeni olarak söylüyorum liberal değildir bu anlamda.
Onun da içi boşaltılmış.
Kavramın köküne baktığımızda asla özgür değildir. Liberal bile dememek lazım kapitalist sisteme. Tamamen faşist bir sistemdir. Bunu da en fazla kadınlar üzerinden uyguluyor. Erkekler üzerinde de hatta çocuklar üzerinde uyguluyor. Şimdi daha kız çocukları küçük yaşlardan itibaren kocaman bir kadın gibi davranmaya çalışıyor.
Kendine bir model yaratıyor.
Giydirilmiş. Hep güzel olmak zorundasın. Tamam, güzel olsun ama kendi kimliğiyle, kültür yapısıyla, ahlakıyla bilinciyle, söz gücü, hitap gücüyle güzel olsun. Neden kaşıyla, gözüyle, bedeniyle güzel olsun? Belki ben kaç kiloyumdur ama benim çok güzel düşüncelerim var, benim çok anlamlı ilişkilerim var, ben çok güzel işler yapıyorum. Böyle olduğunda insan güzeldir. Bunların hiç birini yapmıyorum ama bedensel olarak sistem ne söylüyorsa onu yapıyorum. Öyle bir güzellik yok yani. Bu kapitalizmin çarpıtmasıdır, anestezisidir.
Önder Apo, 3 sacayaktan bahsediyor. Sanat, spor ve seks. Siz dizi kültüründen de bahsettiniz. Orada sadece estetik değil etiği de allak bullak ediyor. O tiplemeler, roller, yaşanan şeyler gerçekmiş gibi sunulan hayatlar…
Tam da bunu anlatmak istiyorum. Ortaya koymuş olduğu sözüm ona estetik tiplemelerle orada sana bir felaketi dayatıyor. Dizi filmlerdeki ilişki biçimleri ne kadar sakattır değil mi? Hep bir fitne fesat, komplo, arkadan iş çevirme, kötülük vardır. Onun belirlediği güzellikle bir bakıyorsun ahlakı boşa çıkartıyor, ahlaksızlığı dayatıyor. Sen güzel bir şeye bakayım derken ahlaksızlığı alıyorsun, kötüyü aklına düşürüyor. İzlemiyorum ama bazen şunu anlamak için bakıyorum. Burada bu film sosyolojik olarak ne vermeye çalışıyor? Toplum bu kadar kötü olabilir mi, bir insan annesi için, kız kardeşi, gelini için bu kadar kötü düşünebilir mi diye düşünüyorum. Tamam, toplumda çelişkiler her zaman vardır. Ama bu çelişkiler bu kadar kasıtlı komplo gibi olabilir mi? Senin aklına düşürüyor. Çok ciddi bir şekilde ahlaksızlığı dayatma stratejisi var. Kadın hareketleri olarak daha ciddi ve ayrıntılı bir yoğunlaşma ve strateji geliştirmemiz lazım. Etiği estetikten kopartıp kadına karşı kullanma stratejilerine karşı bizim de etik ve estetiği bütünleştiren stratejiler izlememiz lazım.
Peki şimdi alternatifine gelelim. Önder Apo diyor; kadın devrimi etik-estetik devrimidir. Çok önemli ve tartışılması gereken bir söz. Siz nasıl ele alıyorsunuz? Birebir Önder Apo’nun sahasında eğitim de gördünüz. Önder Apo’nun etik estetiğe bakışı nasıl, nasıl yorumluyor?
Önder APO bu kapitalist sistem nasıl yaklaşıyorsa tam tersini yapıyor. Tabii bunun çok zengin bir içeriği var. Sistem nasıl kopartıyorsa Önder Apo da birleştirmeye çalışıyor. Etikten yoksun estetik olamaz. Sorun salt bireyler de değil. Bir devrim yapma iddiasında olan insanlarız. Biz hem kadın devrimi gerçekleştirmek istiyoruz hem de toplumsal devrim gerçekleştirmek istiyoruz. Tabii bunların yanında Kurdistan’da sömürgeci soykırımcı faşizmin dayattıkları da var. Bunları bütünlük içerisinde söylüyorum. Tamamen parçalamaya çalıştığı bir gerçeklik var. Buradan yola çıkarak çok yoğun gelişen kadın iradesine karşı çok ciddi saldırılar var. Aşk adına, güzellik adına, özgürlük adına bir çok genç kadın vahşi ve trajik saldırılara maruz kalıyor. Bu konularda da tüm kadınların ama özelde Kürt kadınlarının, kızlarının çok duyarlı olması gerekiyor. Burada bilinçlenme çok önemli. Önderlik kadın devrimi etik estetik olmalı derken bu biçimde ele almaya çalışıyoruz. Biz diyoruz ki, sistem bizi bu kadar bilinçsizleştirerek bizi toplumdan, ahlaktan koparmaya çalışıyor, yalnızlaştırmaya çalışıyor, teslim almaya, ajanlaştırmaya çalışıyor. Bizi tecavüz edilen bir nesne haline dönüştürmeye çalışıyor. Aşk adına kullanmaya çalışıyor. Biz diyoruz ki böyle olmaz. Önce bilinçlenme lazım. Nasıl olacak? Önce ahlakımızı bileceğiz. Cins değerleri ve toplum değerleri ile birlikte birbirinden koparmadan kadın bilinci, ahlakı nedir? Bizim bir farkımız da budur. Biz kadın özgürlük gelişimini toplumun özgürlük gelişimiyle iç içe alıyoruz. Biliyoruz ki kadın toplumundan koptukça düşürüldü. En büyük ahlaksızlık ve hatta ilk ahlaksızlık da budur. İlk sömürülen kadındır. İlk ahlaksızlık da burada ortaya çıktı. Toplumundan kopartıldı erkeğin malı mülkü haline getirildi. Şunu bileceğiz, kadından başlayarak toplumun ahlakını güçlendireceğiz. Kadın bilincini, duygusunu daha güçlendireceğiz. Kadının bedeni bu kadar kullanılıyor, kadının bedenini kullanım alanından çıkartacağız. Siz benim bedenimi, aklımı, emeğimi, duygumu, doğurganlığımı kullanamazsınız diyeceğiz. Kadın devrimi bu bilinçlenme, aydınlanmayla başlar. Bu ahlaki dokusunu daha güçlendirmeliyiz. Yoktur diyemeyiz. Ama alanı çok daraltılmış. Biz eskiden devrimi şöyle tanımlardık. Derdik ki savaş stratejisi var, bu devleti yıkacağız, bir Kurdistan Devleti kuracağız şeklinde stratejimiz ve devrim öncesi devrim sonrası tanımlamalarımız vardı. Paradigma değişikliği ile birlikte Önderliğin önemli tanımlamalarından biri de budur. Devrim bir devleti yıkıp yerine yeni bir devleti kurma; bir iktidarı yıkıp yerine yeni bir iktidarı kurma değildir. Devrim nedir? Devrim daralmış olan ahlaki politik yapının alanını daha da genişletmektir. Toplumun kendi irade gücü olması anlamında alanını genişletmesidir. Kadın devrimi de böyle bir şey. Kadın ve toplumun sıkışmış olduğu bu durumdan çıkartmaktır. Neyle çıkartacak? Bilinçlenerek çıkartacak. Benim ahlakım olmadan, benim kimliğim olmaz diyecek. Ben bir kadın olarak özgürlük arıyorum, eşitlik arıyorum. Ama bunu nasıl aşacağım. Sistemin tuzakları var ve genelde kadınlar bu tuzaklara düşüyorlar. O zaman şunu bileceğiz, ahlak nedir, etik nedir? Toplumsal gerçeklik nedir. Ben kimim? Kendim olmak istiyorum. Ama nasıl Xwebûn olacağım? Kendi ahlaki değerlerimi yaratarak, toplumumu tanıyarak, tarihselliğimi tanıyarak, onunla hareket ederek. Ekonomimi, sağlığımı, güzelliğimi onunla yaratmalıyım.
Çok güzel bir noktaya değindiniz. Peki bu nasıl olacak? Bir kadın gözüyle, ruhuyla, anlayışıyla bir bina nasıl yapılacak, bir hastane nasıl yapılacak, onun mimarisi nasıl olacak. Modası nasıl olacak, giyimi nasıl olacak?
Bunlar kalıplarla anlatılamayacak şeylerdir. Ama şu aklıma geldi. Biz Önderlik sahasındayken Önderliğin kadın arkadaşlara daha özel yoğunlaştırma, geliştirme politikası vardı. Orada Zenubya harabeleri vardı. Zenubya, tarihi kahraman bir kadındır. Önderlik eğitim devreleri bittikten sonra mutlaka grup grup gönderirdi. Derdi, “Gidin Zenubya harabelerini görün. Bir kadın nasıl bir şehir inşa etmiş gidin bakın, dokunun”. Tabii biz o zaman o kadar tarihsel bilince sahip değildik. Şimdi düşünüyorum Önderlik şunu demek istiyordu. Siz bir kadın devrimi yapacaksınız. Bu devrimde şehirler, köyler, ekonomi nasıl olacak? Burada bir kadın iradesi olmalı. Bütün şehirler standart şöyle olacak denilemez. Ama mesela ne olabilir, kadınlarda özgür yaşam bilinci ve arayışını daha fazla geliştirme, bunun tartışma ve kararlaşma mekanizmalarını geliştirmek. Biz buna ne diyoruz? Bizim kadın devrimimiz kadın konfederal sistemidir diyoruz. Mesela kadın konfederal sistemi içinde komünler, meclisler olacak. Bunlar kadının ahlaki politik yapısının harekete geçildiği yerlerdir. Akademileri olacak, her şeyi tartışacaklar; giyiminden saçına kadar yaşamın her şeyini tartışacaklar. Erkekler değil, kapitalist sistem değil kendileri tartışacak. Burada önemli olan nedir. Bunun örgütlü gücünü yaratabilmektir. Sadece tartışalım demek de kadın devrimi için yeterli değildir. Evet tartışıyoruz ama yapma iradesini, örgütlü gücünü ortaya koymamız lazım. Bu kadar geleneklerden devletlere kadar her yer erkek egemenliği ile kuşatılmış. Komün ve meclis kadının örgütü ve sistemidir. Mesela mahalle komününe giden kadınlar bu mahalleyi nasıl güzelleştirebilirim, bu sokağımızı nasıl yapalım, belediyeye neyi dayatalım veya biz kendimiz nasıl yapalım diye tartışacaklar. Kapitalist şehirler var insanı boğan, bu şehirlerin hepsi erkek çıkarı ve aklına göre yapılmıştır. Bu nedenle de dikkat edelim, en fazla tecavüzlerin olduğu yerler şehirlerdir. Çünkü bir sermayenin çıkarlarına göre bir de buna göre yapılmıştır. Şehirler doğadan kopuktur, toprak yoktur, boğucudur, kadınlar yürümeye korkar, her yerde erkek baskısı vardır. Mimari yapısı bile böyledir. Kadın hareketleri olarak bizim de kadın aklıya bir şehir nasıl inşa edilmeliyi ciddi ciddi tartışmalıyız. Bu şehrin estetiği nasıl olmalı. Binalar bu kadar standart, sokak yapısı, ekolojik yapısı diye bir şey yok. İnsan da alabildiğine teknikleşiyor, güdüleri kışkırtılıyor. Biz kadın aklı olarak bunu ince ince tartışmalıyız. Kadının ve toplumun alanını nasıl geliştirelim. Devrim olacak ondan sonra inşa edeceğiz diye değil, kadınlar şimdiden komün ve meclislerini kurabilir yoğun tartışabilirler. Mahallemi nasıl güzelleştireyim mesela?
Bu inşa süreci özellikle Rojava’da başlamış bulunuyor. 50 yıllık bir mücadeleniz var. Bunun ne kadarını gerçekleştirdiğinizi düşünüyorsunuz?
Bu bizim hep tartıştığımız bir konu. Biz eleştirel ve özeleştirel bir hareketiz. Sürekli toplantılarımızda, tartışmalarımızda ele aldığımız bir konu. 50 yıllık genel hareket mücadelemiz, 30 yıllık kadın ordulaşma tarihimiz var. 2005’ten beri 17 yıllık kadın konfederal sistem tecrübemiz var. Bütün bu tecrübeler içinde ağır ama anlam yaratan bedeller ödedik. Bunlar ne kadar güçlü bir kadın devrimini ortaya çıkardı, toplumsal anlamda erkekte, ailede güçlü değişimler yarattı diye sordunuz. Buna ideal bir cevap veremeyiz çünkü gerçekçi olamaz. Devrim stratejimiz şöyle: toplumda yaratılmış gerilikler var, bizim kendi kişiliklerimizde yansıyan yanlar var. Bir yandan biz de Xwebûn olmaya çalışıyoruz. Bir yandan sen bu dönüşümü gerçekleştirmeye çalışıyorsun, diğer yandan toplumda, kadında da gerçekleştirmeye çalışıyorsun. Şüphesiz bu anlamda ortaya çıkan değerler var. Kürdistan’da Kürt toplumunda kadında, çocukta, yaşlısında, gencinde muazzam bir politik ortam oluşmuş. Ciddi bir bilinçlenme ve irade var. bu cinsiyetçiliği aşma adına son noktaya ulaştığımızı mı gösteriyor? Hayır. O konuda hala Kürdistan’da geleneksel yaklaşımlar var. Kapitalizmin etkilediği cinsiyetçi yaklaşımlar var. Bunlar cins mücadelesi olarak gündemimize aldığımız konulardır. Cins mücadelesi sadece Parti içinde mücadele olarak ele almıyoruz. Toplumdaki bu geriliklere karşı da mücadele ediyoruz. Kadının irade olma konusunda görüşlerini belirtmesi, daha cesur ifade etmesi, sokaklara taşırması, protesto yapması, tavrını göstermesinde de bir ahlak var. Kadın “buna hayır diyorum” diyor. Burada bir ret kabul ölçüsü var. bu bir ahlaktır. Bir dinamik, örgütlenme bilinci gelişiyor. Kadınlar bilinçlendikçe daha örgütlü hareket ediyorlar. Eşit temsiliyet, eş başkanlık anlamında önemli bir kültür ortaya çıktı. Zayıflıklar da var ama bir düzey de ortaya çıktı. Bu kadar ciddi operasyonlar saldırılar karşısında, milliyetçilik, cinsiyetçilik, sömürgecilik karşısında sürekli bir savaşı yürütmemiz gerekiyor. Bunun mücadelesini veriyoruz. Önderliğin deyimiyle ‘yoldayız, bu yolda yürüyoruz’. Ama kararlı yürüyoruz. Özellikle kadın kurtuluş ideolojisi temelinde ortaya konan ilkeler var. Bu ilkeleri soyut değerlerden ziyade kadın kimliğinde, bakış açısında somutlaşan bir hakikate ulaştırmak istiyoruz.
Elbette 50 yıllık gittikçe şiddetlenen bir savaş var ve bu savaş ortamında da bu kadar ciddi zihniyet değişimlerini de görmek lazım. Sizler dünya kadın mücadelesine öncülük eden bir hareketsiniz. Ufuk açıcı bir program oldu. Son cümlelerinizi alabiliriz.
Çok önemli yaşamsal bir konu. Herkesin bu konuları gündemine alması, tartışması lazım. Özellikle kadınların yaşamla ilgili, etik, estetik, ahlak, güzellikle ilgili, özgürlükle ilgili her şeyi tartışmaları lazım. Oradan politika üretmeliyiz, örgütlü mücadele yürütmeliyiz, orada kendi öz savunmamızı yapmalıyız. Bunu yaparsak etik ve estetik ilkelerine göre yaşamış oluruz. Bana göre en güzel kadın budur. Bunu yapabilen kadınlar dünyanın en güzel kadınlarıdır. O güzellik tacını o kadınlar hak ediyordur.