İmralı’da hukuk dışı bir sistem uygulandığına dikkat çeken Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, CPT’nin artık tespit ve gözlem ile yetinen bir pozisyondan çıkması gerektiğini söyledi.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde bulunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptıkları tedbir talepli başvurunun reddedilmesi, bunun üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) İmralı’ya 2019’da yaptığı ziyarete ilişkin 5 Ağustos’ta açıkladığı rapora dair değerlendirmelerde bulundu.
AYM’ye yapılan başvurunun temelini koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrasında oluşan riskli durumun oluşturduğunu söyleyen Yürekli, “Koronavirüs sebebiyle İmralı’da tutulan müvekkillerimiz hastalığa ve virüse karşı belli bir korumadan yoksunlar, yaş, sağlık, adanın tutulma koşulları gereğince yaşamsal tehdit altındalar. Buna karşı önleyici ve koruyucu tedbirlerin alınması için taleplerimiz oldu” dedi.
‘İMRALI’DA ALIKOYMA VAR’
AYM’ye yapılan başvurunun önemine vurgu yapan Yürekli, İmralı’dan haber alınmamasının başlı başına kötü muamele yasağı ihlali olduğunun altını çizdi. Yerel hukuk kurumlarına yapılan başvurulardan sonuç alınmaması üzerine AYM’ye başvuru yapıldığını belirten Yürekli, talep ve argüman yönünden başvurunun emsal niteliğinde olduğunu söyledi. Yürekli, “Her ne kadar emsal bir başvuru olsa da söz konusu İmralı gerçekliği olunca 21 yıllık tarihin herhangi bir gününü ifade eden bir başvurudan öte de anlam ifade etmiyor. Çünkü İmralı’da söz konusu olan her an, her saniye, her dakika ve her saat aslında hukuksal güvenliğin, hukuksal korumanın dışında tutulan, sağlığa erişimin olmadığı bir durum var. İmralı’da yasalara uygun teşekkül edilmiş, tutukluluk ve hükümlülük yok. Tutuklu ve hükümlülerin hakları söz konusudur, sağlıkları, maddi-manevi yaşamları hepsi kendilerini özgürlüklerinden alıkoyan devletin güvencesi altındadır. Fakat İmralı’da böyle bir durum söz konusu değildir. İmralı’da söz konusu olan tam anlamıyla ceza yasasında yer alan ‘hürriyetin gaspı’, ‘alıkoyma’ şeklinde tanımlanan suç durumudur” diye belirtti.
Salgınla birlikte birçok kez hukuksal girişimlerde bulunduklarını ancak sonuç alamadıklarını dile getiren Yürekli, “İnfaz Hakimliği, Savcılık, Adalet Bakanlığı ve Cezaevi Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne başvurular yaptık. Aslında bunlardan tek biri yeterlidir ama söz konusu İmralı olunca biz hepsine başvuru yaptık. Bu başvurulardan bir tek birinden cevap aldık. İnfaz Hakimliği ‘o da benim görev alanım değil’ yanıtını verdi. Bu süreç böyle tamamlandıktan sonra tedbir talebiyle başvuruda bulunduk. Onlarda reddettiği için süreci AİHM’e taşıdık. AİHM’den de beklentimiz; biran evvel koronavirüse karşı koruyucu önlem alınması, virüsün adaya bulaşmasının engellenmesi ve bu konuda asgari iletişim kanallarının sağlanması konusunda bir kabul kararı vermesi” diye konuştu.
‘AYM, ÖNYARGILARLA KARAR VERDİ’
AYM’nin başvuru yapıldığı gün karar verdiğini ancak kararın kendilerine bir ay sonra tebliğ edildiğini aktaran Yürekli, “AİHM’in bu tedbir talebiyle ilgili yıllardır oluşturduğu içtihatlar var ancak AYM kararını olumsuz kurmuştur. Fakat kendi kuruluş değerleriyle, içtihatlarına, evrensel norm ve değerlerle çelişmektedir” ifadelerini kullandı.
AYM’nin, “tedbir gerektirecek acil bir durum söz konusu değildir” kararına hangi tespitler doğrultusunda varıldığına dair bir bilgilendirme yapılmadığına dikkat çeken Yürekli, “Bunu yaparken, hangi kurumlarla yazışmış, nereden bilgi almış, İmralı Cezaevi Müdürlüğü’ne bu durum soruldu mu? Onlardan cevap geldi mi? İnfaz Hakimliği’ne, Bursa Savcılığı’yla yazışma sağlanmış mı? Adalet Bakanlığı’yla ya da Cezaevi Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’yle temas söz konusu oldu mu? Bunlara dair yanıt yok. Tamamen önyargılarla bu konulara girmeden verilmiş bir karar söz konusu. Yaşam hakkı ihlali ve kötü muamele uygulamaların olduğuna ilişkin ‘tedbir’ talepli bir başvuruda ülkenin en yüksek yargısal mercinin sergilediği tutum bu olmaktadır. Buda ülkenin içinde bulunduğu hukuk durumunu gözler önüne sermektedir” şeklinde konuştu.
‘İMRALI VİRÜSE KARŞI KORUMASIZ’
İmralı Cezaevi’nin koronavirüs salgınına karşı korumasız olduğunu vurgulayan Yürekli, İmralı Adası’nın koşulları ve müvekkillerinin durumuna ilişkin şu bilgileri paylaştı: “İmralı Cezaevi diğer cezaevleri gibi yüzlerce tutuklunun bulunduğu bir cezaevi değildir. Yalnızca 4 müvekkilimizin orada bulunduğu, Sayın Öcalan için kişiye özgü olarak dizayn edilen bir cezaevi. Tutulan kişi sayısının az olması, izolasyon koşullarının uygun olmasına rağmen binden fazla personel görev yapıyor. Bu personelin sürekli koronavirüs salgının en yoğun olduğu Bursa ili ile bir teması söz konusudur. İmralı Adası’nın içinde bulunduğu nem koşulları, güneş ışınlarından yararlanmama gibi bir durum, acil müdahale gerektirecek bir durumda imkanların kısıtlı olması risk oluşturmaktadır. Başta Sayın Öcalan olmak üzere müvekkillerimiz ileri bir yaşta bulunmaktadırlar. Sayın Öcalan 21 yılını bu cezaevinde geçirdi. Kronik üst solunum yolu rahatsızlıkları söz konusudur. Diğer müvekkillerimiz için uzun süredir cezaevlerindeler. Tüm bu yönlerle ciddi riskler barındırmaktadır.”
CPT RAPORU
AİHM başvurusunun yapıldığı bir dönemde CPT’nin 2019 yılı raporunu yayınlamasının önemli olduğunu kaydeden Yürekli, raporda yer alan tecrit vurgusu ve “gizli tutukluluk” kavramlarının da önemli tespitler olduğunu söyledi. Aile ve avukat görüşlerinin bir düzene girmesinin talep edilmesinin de önemine dikkat çeken Yürekli, “Umarız bu süreci takip ettikleri anlamına gelir” dedi.
‘BEKLENTİ VAR ADIM YOK’
CPT’nin artık tespit ve gözlem ile yetinen bir pozisyondan çıkması gerektiğinin altını çizen Yürekli, CPT’nin işkence ve kötü muameleyi önleme konusunda icrai hak ve yöntemleri bulunan bir kurum olduğu hatırlatmasında bulundu. CPT tarafından yapılan tespitlerin bugün hukuk bilmeyen herkes tarafından yapıldığını kaydeden Yürekli, şöyle devam etti: “CPT, 1999 yılından bu yana İmralı Cezaevi’ne periyodik ziyaretler gerçekleştirmektedir. 2001, 2004, 2007, 2013, 2016 ziyaretleri söz konusudur. Bunlara dair ayrı ayrı raporları söz konusudur. 2001 ziyaretinden sonra sürekli olarak Sayın Öcalan’a telefon hakkının kullandırılması için önerileri olmuştur. Aile ve avukatlarının görüşlerinin bir sisteme bağlanması konusunda tavsiye ve önerileri olmuştur. Ancak geldiğimiz 21 yıllık süreçte bunların hiçbiri bir düzene oturtulmamıştır. 21 yıl boyunca böyle bir beklenti hali, tespit ve gözlem öneri durumu söz konusu. Bunlarla yetinilmemesi, bunların pratik bir hal dönüştürülmesi gerekmektedir. CPT’nin kendi sözleşmesinin 10/2 maddesinin mevcut muhatap hükümeti teşhir etmek ve yaptırımlar düzenlemesi söz konusudur. Bunu devreye sokabilir. Gelinen nokta itibariyle tecrit durumunun uluslararası kurumlarca kabul edilmesi önemlidir ancak yeterli değildir. Mevcut kurumlar kendi sorumluluklarını zamana yayarak, sümen altı etmektedir. Bir beklenti oluşturmakta ancak pratik adım atılmamaktadır. Bu da mevcut durumun değişmediğini ancak kurumlarında kendilerini demokratik görünümlerle perdelemeye çalıştıklarını gösteriyor.”
Yürekli, CPT raporunda yer alan tespitleri de AİHM’e sunacaklarını söyledi.
‘İMRALI’DA FİİLİ HUKUKSUZLUK’
İmralı’da “disiplin cezası” gerekçesiyle yaptırılmayan görüşlerinde yeni bir hukuksuz süreç olduğuna işaret eden Yürekli, bu soruşturmalara avukatlar olarak ulaşamadıklarını, belge ve bilgilerin kendilerinden saklandığını aktardı. Disiplin soruşturmalarına ilişkin belgelerin avukatlardan gizlenerek, saklanarak, yasa da ve hukukta yeri olmaksızın fiili bir durum uygulandığını belirten Yürekli, şunları söyledi: “Bunun kanıksanması halinde daha öncede şahit olduğumuz örneklerde olduğu gibi bunun tüm cezaevlerine yayılması söz konusudur. Bunun yoğun örnekleri var. Bakın yıllarca uygulanmak istenen F Tipi Kapalı Cezaevleri ancak 1999’dan sonra İmralı Cezaevi’nin inşa edilmesinin ardından buradan sağlanan ‘meşrutiyet’ üzerinden 2000’li yıllarda hayata geçirildi. ‘Ağırlaştırılmış Müebbet’ statüsü 1999’da Sayın Öcalan için yasal bir kılıfa bürünmesi için 2005 yılında yasallaştırıldı ve bir gecede insanlar tekli hücreye alındı. Bugün yüzlerce insan bu koşullarda cezaevinde kalmaktadır.”
Hukukun kişiye özgü olmayacağının altını çizen Yürekli, İmralı’da ise kişiye özgü hukuk uygulandığını söyledi. “Hukuk kişiye ve zamana göre sesinizi yükselteceğiz, taleplerde bulunacağınız bir kurum değildir” diyen Yürekli, “Hukukun genelliğinden taviz verdiğiniz anda burada açılan delik genişleyerek, hepimizi bir hukuksuzluk içine alacaktır. İmralı’da gerçekleşen de budur. Hukuka ayrımsız, fakatsız amasız herkesi kapsar şeklinde yaklaşmamız gerekir. Bundan taviz verildiği takdirde, bu hukuksuzluk süreciyle hepimiz karşı karşıya kalacağız. İmralı’da bir hukuksuzluk durumu vardır ve bu bütün Türkiye hukukunu etkilemektedir” diye konuştu.
‘İMRALI HUKUK DIŞI SİSTEMİ BİR GİRDAP’
Türkiye’deki Kürt sorununun en büyük yansımasının İmralı’da 21 yıldır devam ettiğine işaret eden Yürekli, şöyle konuştu: “İmralı hukuk dışı sistemi Türkiye’nin toplumsal yaşamını, toplumsal barışını, hukuksal sistemini emen, içine çeken bir girdap, bataklık durumundadır. Bu yüzden İmralı’nın lağvedilmesi, kişiye özel hukuksal düzenlemelerin lağvedilmesi gerekmektedir. Bu temel toplumsal talep olmaktadır. Bu anlamda Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü, güvenliğini talep etmek tüm bu sorunları giderilmesi konusunda en gerçekçi, en ciddi adımdır. Yoksa bu İmralı hukuksuzluğuna, Sayın Öcalan’ın çözüm gücüne sırtını dönerek, bir muhalefet yürütmek, çözüm beklemek kendini kandırmaktır. Gerçeklere sırt dönmektir.
21 yıllık İmralı süreci orda durduğu sürece, sizin hiçbir şekilde hukuksal güvenceyi sağlamak gibi bir durum yaratmanız söz konusu değildir. İmralı hukuk dışı bir alan olarak durduğu sürece, düzelme söz konusu değildir. Sorunun kaynağını düzeltmediğiniz sürece, gerisi tali konulardır. Tali konulara çözümde köklü değil, kendini kandırma olacaktır. Bunlar talep edilmeli ki Türkiye hukuksal düzenini genel, ayrımsız, eşitlik temelinde bir düzene kavuşabilsin.”