Dilzar DÎLOK–
İnsan hakları ihlallerini incelemek ve ortaya çıkarmakla yükümlü olan CPT Türkiye’ye gelerek İmralı’da gözlem ve incelemeler yapmış ve sonucunu da rapor etmiştir. Bu rapor kamuoyuna yansımış ve belli etkileri de olmuştur. Ancak CPT’nin raporundan sonra Önderlik üzerindeki baskıların arttığını, İmralı’daki vahşetin üst boyutlara ulaştığını, avukatlar kamuoyuna açıklamıştır. Raporun kamuoyuna açıklanmasından sonra İmralı’daki insanlık dışı uygulamalar için Türkiye’ye yaptırımlar uygulanması ve koşulların değişmesi sözkonusu olmalıyken tersi olmuştur. Olan ise AB’nin Türkiye faşizmine göz yumması, siyasal ve ekonomik çıkarlarını esas alarak durumu idare etmesidir. Bu durum Türkiye gibi faşist bir ülkeye geri adım attırmaktan ziyade işkence uygulamaları konusunda cesaret vermiştir. Sonuçta CPT raporunun kamuoyuna açıklanmasından sonra TC İmralı’daki vahşeti artırmıştır.
İmralı’da ağırlaştırılmış tecrit vardır. Tutsaklar aileleriyle görüştürülmüyor. Tutsaklar yargılandıkları davalara dair söz söyleyemiyor. Bu zindandan tek kelimenin dışarıya çıkmasına izin verilmiyor. İçeriye de dışarıda yaşananlara dair veri gitmesi engelleniyor. Türkiye şunu biliyor, Önder Apo’yu yargıladıkları konulara dair herhangi bir konuşma, söz, değerlendirmenin dahi olması ülkenin tümünü etkiliyor. Bundan dolayı Önder Apo üzerinde ağırlaştırılmış tecrit vardır. Bu tecrit Önder Apo düşüncelerinin salt mensubu olduğu Kürt halkına ve önderi olduğu PKK’ye ulaşmamasını engellemeyi amaçlamıyor; bu tecrit, Önder Apo düşüncelerinin tüm Türkiye halklarına ulaşmasını engelliyor. Çünkü Önder Apo tüm Ortadoğu siyasetini tahlil ediyor, çözümlüyor, belirliyor. Şu anda, tecrit altında olsa da Önder Apo düşünceleri tüm Ortadoğu ve dünyayı etkiliyor. Mevcut durumda tecrit edilen kişi olarak Önder Apo olmakla birlikte, özgür düşünceden, özgür ve demokratik siyaset yapma hakkından mahrum edilen Türkiye ve Kürdistan halkları olmaktadır.
Mevcut tecrit durumunu komplo olarak tanımlamak doğru olandır. Tecrit, Önder Apo üzerinde İmralı işkence sistemini uygulamak, tek kelimenin dahi dışarı çıkmasını önlemekle sınırlı değildir. Tecrit, Kürt düşmanlığını süreklileştirmek, Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye etmek ve günlük olarak Kürt katliamı gerçekleştirmektir. Tecrit, siyasal ve ekonomik tehditlerle Türkiye halklarını dilsizleştirmek, açlığa-işsizliğe mahkum etmek, intihara sürüklemek ve yaşam umudunu kırarak yozlaştırmaktır. Tecrit Kürtler arası parçalanma yaratarak Kürtleri birbirine vurdurtmak, Kürtler içinden yeniden ve yeniden it’leşme yaratmaktır. Tüm bunlar salt tecrit değil komplonun devamıdır. Bugün komplonun bir boyutu da Başûrê Kurdistan üzerinden KDP öncülüğünde sürdürülmektedir. KDP’nin içine girdiği Kürt düşmanı tutum, Başûr halkının getirildiği intihar durumu kadar Kürtler içinde yaratılan parçalanmadan daha öte iktidarı kullanarak tüm Kürt güçlerini baskılama ve zor yoluyla özgür Kürt iradesini ezme yaklaşımıdır.
Kürt’ün özgür iradesini ezmek, komplonun devamıdır. Önder Apo’ya yapılan saldırı ile bugün tüm Kürtlere yapılan saldırı aynıdır. KDP’nin düşmanca söylemlerinden öte gerilla sahalarını kuşatma girişimi, kontra güçleriyle PKK gerillalarına saldırması komplo içinde en kirli rolü oynadığını göstermektedir. Bir boyutu Başûr’da Medya Savunma Alanlarında gerillalara saldırmaktır. Bunun boyutları çoktur ve Başûr Kûrdistan’la sınırlı değildir.
Rojava Kürdistan’da ENKS adıyla Kürdistan halkının direnişine saldırmak, Kürt düşmanlarıyla aynı sofraya oturmak, Kürt katillerine fatiha okumak ve hepsine rağmen de hak istemek şeklinde bu komplo saldırısı sürmektedir. Rojava’da yapılmaya çalışılan kapitalist sistemin özerk yönetimin statüsünü kısmen kabul etme uğruna Önder Apo paradigmasını zayıflatmak, PKK gücünü zayıflatmaktır. ENKS, Rojavayê Kurdistan’da Başûr gibi parsellenmiş bir model oluşturmak istiyor. ENKS en onursuz Kürt’ü temsil etmeseydi, bir gün kendisine “ben bir direniş adımı atmadım, bir düşmana kurşun sıkmadım, bir damla kanımı bu ülke için akıtmadım, bir karış ülke toprağını özgürleştirmedim, ne hak iddia ediyorum?” diye sorardı. Ama sormuyor. Bu soruların sorulmayışı ENKS çevresindeki Kürtlerde de KDP ruhuyla bir onursuzlaştırma, derin bir yozlaştırma yaşatıldığını gösteriyor. Toplumkırım KDP eliyle tüm Kürdistan’a yayılıyor.
Bir diğer boyutu da Bakur Kürdistan’dır. Bakurlu Kürtler hem sayısal hem de siyasal olarak Kürdistan geneli açısından ve Türkiye açısından önemli. AKP’den kopanlar yeni birkaç parti kurdular, ilk etkinliklerini de Kürdistan şehirlerinde yaptılar. Zira Türkiye’nin en zayıf noktası Kürtler. Bundan dolayı birkaç kelime de ettiler. AKP gerçeğinin anlaşılması açısından önemli olsa da güçlü bir muhalefet ortaya çıkaramadılar. Bu durum Kürtler üzerinde siyasal çıkar tartışmalarını devamlı kıldı. HDP zaten dönem dönem zorlanmalar ya da yetersizlikler olsa da belli bir muhalefet yürüttü. Peki AKP’den kopan Kürtler ne olacak? Temel soru ve özünde esas dert buydu. Hakaretlerle birlikte HDP’nin kapısına kilit vurulmasından söz edildi. En geri ve basit soykırım söylemlerine bir daha sarılanlar oldu. Ki bunların en geri milliyetçiliğe oynadığını ve bunun Kürt tabanında bir değişim yaratmayacağını, tersi etkiler yaratacağını herkes bilir. HDP Kürt partisi mi Türkiye partisi mi tartışmaları da aldı başını gitti.
Bakurê Kurdistan’da bu kadar Kürt düşmanlığı, soykırım varken ve parti kapatma tartışmaları sürerken şıp diye bir Kürt partisi doğdu. Ardından İçişleri Bakanının içeriksiz gürüldemeleri duyuldu. Aynı bakan KDP ile iş tuttuğu halde gürleyişine anlam verilemedi. AKP-MHP ittifakı bugün KDP ile işbirliği yapıyor, askerler gerektiğinde KDP giysileri giyiyor. Bu durumda Türk bakanın KDP karşıtlığıymış gibi tripleri ancak mizansenlerde mümkün olabilir. Süleyman Soylu’nun çıkışı TC KDP işbirliğine hizmet ediyor. Kürt duygularına hitap ederek, yüzeysel bir milliyetçiliği Kürtlerde geliştirerek AKP’den yüz çeviren Kürtleri buraya toplamak amaçlanıyor. Bakurda Türk soykırımı denetiminde KDP ile işbirliğinin zirvede olduğu bir dönemde yeni bir Kürt partisi adıyla ortaya çıkıvermek, özgür Kürdistan’a ve özgür Kürtlüğe karşı yapılan komplonun bir devamı olabilir ancak. Bir yandan Önder Apo üzerinde derinleştirilmiş tecrit, sözde disiplin cezaları uygulansın, diğer taraftan yeni Kürt partileri kurulsun! Bu durum ancak TC’nin ulaştığı hibrit durumdan türeyebilir.
Kürtler sahte Kürt partilerine karşı bilinçlidir. Bakurda farklı oluşumlar elbette vardır (tabi ki yenileri de kurulabilir) ve bir ulusal birlik temelinde zaten biraraya da gelmektedirler. Ancak KDP, ulusal birlik istemediğini ilan etmiştir. KDP bu duruşuyla İmralı sistemini ayakta tutan temel malzeme olmaktadır. Benzer yeni adımlar ancak faşizme, soykırıma ve Kürt düşmanlığına hizmet edebilir. Ki buna da bilinçlenen ve özgürlüğün farkına varan Kürtler izin vermez. Komplolara karşı bilinçli olmak ve tavır almak, direnen ve özgür yaşamak isteyen her Kürdistanlının farkında olduğu görevidir.