Kapitalist sistem şu anda en gerçek ve çirkin yüzünü gösterdi. Hızlı bir şekilde dünyada yayılan ve özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan insanlar ve toplumun yaşlı kesimini ağır bir şekilde etkileyen koronavirüs (COVID-19) aynı şekilde büyük bir panik ve şaşkınlık da yaratıyor.
Devletler, komşu ülkelerden bağımsız olarak kendi başlarına kararlar aldı ve kendilerini izole etti.
COVID-19 şu an dünya çapında genel bir sorun haline geldi. Paniğin olması da doğal. Dün itibariyle 6.600 insan koronavirüsten dolayı yaşamını yitirdi. Hastalığa yakalanan insan sayısı ise dünya çapında yaklaşık 170 bini geçti.
Aynı zamanda binlerce insan karantina altında, hastalık da hızlı bir şekilde yayılıyor. Ancak bizim önceliğimiz bu virüsün özelliği yerine, toplumun buna karşı nasıl bir mücadele yürüteceğidir.
Görüntüler şok edici ve karışık.
Marketlerdeki tuvalet kağıdı, un ve süt ürünleri için kavga eden insanlar.
Aynı zamanda şiddet görüntüleri…
Günlerdir dünyanın her yerinden şoke edici görüntüler sosyal medya üzeri yayıldı ve bununla beraber panik ve rekabet üretti.
Başka bir fenomen: Koruyucu maskeler, dezenfektanlar, diğer bakteri ve virüs önleyici maddeleri kapmak için toplum adeta bir yarışma içinde.
Neredeyse dünya çapında tüm dezenfekte raflarının haftalarca boş olması ayrıca yüksek talep nedeniyle fiyatların hızla yükselmesi şoke ediyor.
Ek olarak, bencillik o kadar ileriye gidiyor ki, insanlar artık dezenfekten stoklarını hastanelerden çalıyor, kamu kurumlarındaki ilaçlar kişisel kullanım için yerinden sökülüyor ve böylece hastalara ve muhtaçlara kullanımı imkansız hale getirildi.
Virüs saldırganlığı da beraberinde getiriyor. Özellikle de artan ırkçılık durumu. Asya halklarına saldırabilmek için Koronavirüs adeta bir bahane olarak kullanılıyor.
Sadece birkaç gün önce 45 yaşındaki bir Alman, Münih’te Çinli bir kadına dezenfekt ilacı ile saldırdı, “Korona” kadına kelimesini kullandı ve ardından kadını, başını kesmekle tehdit etti.
Almanya’da ırkçılığın bir sonucu olarak Asya hakları dışlanıyor. Alman halkının yine unutmaması gereken şey daha birkaç hafta önce Hanau’da 9 kişi bir Nazi tarafından öldürülmesiydi.
Şimdi koronavirüsten dolayı Alman halkının arasında bir paniğe dayalı ırkçılık, daha birkaç hafta önce gıdasını tahrik edilen ırkçı ajitasyonun ve kinden almıştı. Irkçılık o dönemde genç insanları hayattan koparan biri cinayet şeklinde patlak vermişti.
Kısa bir toplum analizi bizi şunları gösterir: Kapitalizmin modern çağında insanlar, toplumdan gittikçe daha fazla tecrit edilmiş hali yaşıyor. Agresif bir şekilde rekabet gelişiyor. Empati, sadakat, adalet ve eşitlik gibi özellikler kayboluyor. Kapitalizm donuklaştırıyor, insanları soğuk kılıyor. Hırs, savaş, sömürü, faşizm ve cinsiyetçilik teşvik ediliyor, hortlatılıyor.
Amaç bir acıyı farklı bir acı ile kıyaslamak değil ancak insanlığımızın şu andaki kabul edilemez itici davranışı ve mevcut olayların arkasındaki rekabet duygularını incelemek lazım:
İnsanlar “ölüm” kelimesinden sadece kendileri için yakın bir tehlike olduğunu gördüğünde etkileniyor. İçinde yaşadığımız toplumda bencilliği görebiliyor muyuz?
Kaynakları bol miktarda elde etmek, stok etmek, ihtiyacı olan diğer insanların faydalanmasını imkansız kılmak ve aynı zamanda savaş gibi dünyadaki tüm insanlar tarafından üretilmiş acıları görmemezlikten gelmek… Kapitalizmin bütün çirkinliğinin ve vahşetinin altını çiziyor.
Ya insanın insan öldürmesi…
Neden insan bir hastalık sonucunda insanlar ölürken sesini yükseltir fakat insanlar insanları öldürdüğünde susar?
Ayrıca Avrupa devletleri ve siyasetçileri halen militarizmin genişlemesine teşvik ediyor. Dünya çapında silah endüstrisini destekliyor, parlamentoda ırkçı düşünceler yayıyor, savaşlar için mali, siyasi, ekonomik ve sosyal yardım sunuyor. Bununla beraber soykırımlara destek olunuyor.
Aynı zamanda siyasi müzakerecilere dönüşen binlerce insan halen Yunanistan ve Türkiye arasındaki sınırda bulunuyor. Yunan halkının teknelerle varılmasını engellediğini, mültecilere linç girişiminde bulunmak için farklı ülkelerden yola çıkan ırkçıların saldırıları ve sahil güvenliğinin kasıtlı olarak suda boğulan insanların görmemezlikten gelmesi tekrar manşetlerden kayboldu.
Pandemi dönemlerinde aynı zamanda insanların acımasız ve bencil zihniyeti yüzünden doğanın, hayatın, geleceğin yok edilmesinin ve unutulması ayrıca “iklim krizi” ve “iklim koruması” gibi kelimelerin yabancı kelimelere dönme haline gelmesi insanın cehaletini tekrardan gösterdi.
Mevcut pandemide yaratılan panik, modern kapitalizmin başka bir silahını daha gösteriyor: Medya.
Her saniye binlerce yanlış bilgi ve sayısız ispatlanmamış teori yayılıyor ve şimdide akıllıca düşünülmüş satış stratejileri TV, gazeteleri, sosyal medyayı, reklamı ve radyoları “öde ya da öl” sloganına göre süslüyor. Bu utanç verici strateji binlerce insanın virüse yenik düşmüş olmasına rağmen halen yol sürüyor.
İnsanları korkutan, tecride teşvik eden ve büyük tüketime yol açan kitlesel bir psikoloji yaratılıyor. Bu özel savaşın sonucu nedir? Bunun sonucu psikolojik travma geçirilmesidir ve bir toplumun profesyonel etki yoluyla tamamen insanlıktan çıkarılmasıdır.
Ve bunu görebiliriz ki:
İnsanlık önceki yaşadığımız felaketlerden öğrenmiyor ve kolektif hayatı sürdürmek ayrıca dayanışma içinde ve demokratik modernite içinde yaşamak için stratejiler geliştiremiyor.
Çünkü kendi içimizde bunları engellemeye izin veriyoruz ve bu ana inhibitör adını bağırarak açığa vuruyoruz. Bunların sebebi kapitalizmdir!
Şunu’da vurgulamak önemlidir:
Virüs insanlar arasında bir ayrım yapmaz, ancak kapitalizm bunu yapar. Zengin insanlar zaten maddi bollukları ile inşa edilmiş ve duvarlanmış. Kendileri acil durumlar için ihtiyaçlarına sahip olabilirken, toplumun işçi kitlesi kendi ihtiyaçları ile yalnız bırakılıyor. Aynı zamanda hastaların sayısı sağlık branşında aşırı yüklenmesi bakım eksikliğine neden oldu.
Bunun sonucu ilaç endüstrisi kriz karşısında sesli bir şekilde gülüyor ve sağlık sektörü en üst düzeyde çıkarım üretmek için insanlık dışı yöntemler kullanıyor.
Krizle nasıl başa çıkarız?
Her zaman olduğu gibi kapitalizmin yükünü taşıyan işçilerdir. Bu yüke ek olarak on binlerce annelerin ve babaların okulları kapatılmış olan çocuklarına bakmak zorunda kalıyor ve devlet tarafından destek alamıyor. Fakat bunun yerine devlet kazanç-kayıp tartışması sürdürmeyi tercih ediyor.
Hırsız devletin bu kez izle-başa çıkma tekniği özellikle uluslararası kıyaslandığımız zaman kendisinden yabancılaşmış bir toplumun resmini yaratıyor.
Hala sosyal yaşamın sürdürülen ülkelere bakarsak herkes bir araya geldiğinde toplum olarak neyi başarabileceğimize tanık oluruz. Özellikle gerici olduğu iddia edilen doğu ülkeleri, önlemler almak için hızlı ve demokratik bir şekilde halkla beraber harekete geçmeye başladı. Almanya’da ama halkın büyük kısmı ne adaletli hareket eden ne de halkın sağlığı için karar verebilen hükümete güvenmeyi tercih ediyor.
Ama şunu bilelim ve belirtelim: Aslında krizle başa çıkmak kolay olabilirdi. Ve bunun adı “dayanışma” dır.
Bu vesileyle geleceğe de bakmak isteriz:
Koronavirüsün yayılmasını engellemek için birçok ülke sınırlarını kapattı. Fakat geçmişte sınırlar kapatıldıktan sonra bu ülkelerin kapalı kaldıklarını da çok iyi biliyoruz. Özgürlüğe karşı büyük bir darbe ve faşizm için büyük bir zafer.
Mevcut durum bize düşündürülmek için çok şey veriyor ve bu nedenle şu anda büyük bir-başlı-tüketim-politikasını sürdüren bir toplumun bir savaşın sadece gözün köşesinden değilde, dünya çapında yayılması durumunda nasıl hareket edeceğini sormak önemlidir.
Dikkat çekmek istediğimiz başka bir soru da şudur:
Mevcut durum son aşamaya ulaştığında hangi kapsamı alacaktır?
Kapkaççılık, cinayet ve komşuya zarar verme ve insanların kendilerini tamamen izole içine almalarını sizce göz öne bulundurmamalı mıyız?
İnsanlar olarak başka hangi krize atlamak istiyoruz? Birbirimizi daha ne kadar kışkırtmaya ve izole etmeye devam etmek istiyoruz?
Devletin bizi getirdiği rekabete ve insan sömürüsüne karşı direnmeye hazır değil miyiz?
Şimdi dayanışma zamanı!
Çünkü her krizde dayanışma kazanır!
Sadece hastalık zamanlarında birlik bir toplumu oluşturmamız gerektiğini ve bu krizden herkesin etkilendiğini hissettirmeyelim.
Görelim ki; hepimiz nasıl korona riski altındaysak, aynı zamanda hepimiz dünyadaki savaşlarında riskin içindeyiz ve komşularımızın acılarından etkilenmeliyiz.
Mevcut durum aynı zamanda siyasi çabalarımızın kısıtlanmamasını ve sosyal yaşamın devam etmesini gerektiriyor.
Birbirimize karşı empati yapalım, her zaman toplumdaki en zayıfları düşünelim ve komşularımıza ve yakındaki diğer muhtaç insanlara yardım edelim.
Kapitalizme ve rekabet birlikte baş kaldırabilelim ve şunu belirtelim ki; birlikte daha güçlüyüz.
Tüm hastalara acil şifalar diliyoruz. Yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
* Kürdistanlı Öğrenci Birliği (YXK) Temsilcisi