Sema ÇELİKBİLEK
Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas rejimi 1991’in 27 Mart’tında Güney Kürdistan halkına havadan ve karadan saldırarak, çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden sivilleri bir kez daha katletmeye başladı. Aynı gün Kerkük, ayın 31’inde ise Hewler Irak ordusu tarafından işgal edilmeye başlandı. Saddam rejiminin baskılardan kaçan bir milyonun üzerinde insan korunaklı bir barınak bulmak için yollara düştü. Yönünü Türkiye ve Rojhılat sınırlarına dayandı. Bu göçün üzerinden tam 30 yıl geçti. Ancak Kürtler hala katliamlarla yüz yüze bırakılmakta.
Bir yandan Saddam Rejiminin baskılarından dolayı topraklarını terk etmek zorunda kalan Güney Kürdistan halkı yönünü sınıra verirken, bir yandan da ceberrüt Türk devleti Kürtlerin, evlerini, köylerini yakıyordu. Köyleri yakılan ve faşist Türk devleti tarafından işkence ve ölüme maruz bırakılan Kürtler ise yönünü Güney Kürdistan topraklarına veriyordu. Sınırlar hem gelişlere hem de gidişlere kapatılmıştı. Güney Kürdistan’da yeni bir enfalin önü açılıyordu. Güney Kürdistan halkı bu korku ve telaşla kendini Rojhılat ve Türkiye sınırlarına vurmuştu. Binlerce insan o yollarda açlıktan, susuzluktan ve Baas rejimi ve Türk devletinin baskılarından kaynaklı can vermişti.
Sınırın her iki tarafında yaşayan Kürtler aynı soykırımı yaşıyordu. Saldıranların ismi değişik ancak zihniyet ve uygulama aynıydı. Kürtlerin ölüm fermanı yazılmıştı egemen güçler tarafından. Sadece Güney Kürdistan halkı için değildi; bu Kürtlerin bütünü içindi. Nerde Kürtler varsa orada bir katliam ve enfal olacaktı.
Yıl 5 Mart 1991’i gösteriyordu ve bir milyonun üzerinde insan korunaklı bir barınak bulmak için yollara düştü. Özellikle o dönem Colemerg ve Şırnak sınırında çekilen görüntülerde Kürt halkının yaşadığı zülüm gözlerinden okunuyordu. Soykırımcı Türk devleti ve İran Güney Kürdistan halkına sınırları açmamakta diretiyordu. Sınırda bekleyen Türk askerleri halka baskı ve işkence ederek, geçişine izin vermiyordu. Türk devletinin amacı Kürtleri kendi sınırlarından göç etmeye zorlamaktı. Çünkü Şırnak ve Colemerg köyleri başta olmak üzere Kürt köyleri yakılıp yıkılmaya başlanmıştı. Türk devletinin amacı Kürtleri yok etmekti. Ancak Uluslararası baskıların artmasıyla birlikte Türk devleti ve İran rejimi sınırların geçişine izin vermek zorunda bırakıldı.
Sınırların açılmasıyla birlikte bir buçuk milyona yakın Güney Kürdistan halkı sınırı geçti. Kısa bir süre içerisinde sınırda kamplar inşa edilmeye başlandı. Birleşmiş Milletler (BM) Yüksek Komisyonu’nun verilerine göre, 750 bin insan Rojhılat sınırına, 280 bin insan Colemerg ve Şırnak sınırına ulaştı, ayrıca 300 bin insanda Güney Kürdistan sınırları içerisinde göç etmek zorunda bırakıldı. Çadır, su ve gıdanın bulunmadığı göçte en büyük acıyı çocuk ve yaşlılar çekiyordu. Tıbbi desteğin olmamasından dolayı binlerce çocuk ve yaşlı Kürt, soğuk ve açlık nedeniyle yaşamını yitirdi.
Birçok göçzede Baas rejiminin helikopterleri açılan ateş ve Türk devletinin baskı ve işkencelerinden dolayı katledildi. Çoğunluğu çocuk olan birçok kişi de İran-Irak savaşı döneminde sınırlara döşenen mayınlara basarak ya katledildi ya da yaralandı.
İlaç ve gıda eksikliği nedeniyle çocuklar ishal, enfeksiyon, gıda yetersizliği ve birçok farklı hastalığa yakalandı. ABD Dışişleri Bakanlığı ve uluslararası insan hakları derneklerinin raporlarına göre Colemerg ve Şırnak sınırında günlük 500 ile 1000 kişi arasında hayatını kaybetti. Aynı şekilde Rojhılat sınırında da her gün onlarca kişi hayatını kaybediyordu.
İnsan hakları dernekleri geçici kamplara ilaç ve gıda yardımında bulunmaya başladı. Ancak buna rağmen Kürtler uzun süre Rojhılat ve Kürt illerindeki insanlık dışı koşullara sahip olan kamplarda kaldı.
Bir yandan Güney Kürdistan toprakları Baas rejimi tarafından işgal edilirken, bir yandan da Türk devleti Kürtlerin bulunduğu alanları yakıp yıkarak işgal etmeye çalışıyordu. İşgalcilerin hedefi Kürt topraklarını kendi aralarında paylaşmaktı. Kürtlerin yersiz yurtsuz bırakılma politikaları devreye konulmuştu. 1991’den 1994’e kadar bu politikalar her alanda hayata geçti ve hala devam ediyor. Sınırın her iki tarafı da topraklarından zorla göç ettiriliyordu. Baas rejimi katliamlarını sürürdürürken, işgalci Türk devleti de 93 Konsepti olarak bilinen ve Kürt meselesini topyekûn şiddet yöntemleriyle çözmeye çalışan bir politikanın ürününü ortaya koydu. Konseptin uygulandığı yıllarda yüzlerce köy yakılıp yıkıldı, binlerce köy boşaltıldı, milyonlarca insan göç etmek zorunda bırakıldı.
İşgalci Türk devletinin baskılarından Güney Kürdistan’a kaçan Kürtler, ilk yerleşim yeri Haftanîn olarak bilinen bölgedeki Bihêrê Kampı idi. Kamuoyunda en çok tanınanı ise 6. durakları olan Etruş Kampı oldu. Faşist Türk devletinin tehdit ve baskılardan kaçarak Güney Kürdistan’a kaçan Kürt mülteciler, sırasıyla Bihêrê, Şeraniş, Bêsivê, Gelîyê Qiyametê, Etruş, Nînova ve Nehdara’da kaldı. 4 yılda 7 kamp değiştirmek zorunda kalan Kürt mültecilerden çoğunluğunu çocuk, kadın ve yaşlıların oluşturduğu yüzerce insan, açlık, hastalık ve barınma sorunları nedeniyle yaşamını yitirdi. Bir taraftan Türkiye’nin, bir taraftan Saddam rejiminin baskısı, Kürt mültecileri en son Maxmur’a sürükledi. Maxmur olarak bilinen yer, küçük bir kasaba… Kürtler ve Araplar karışık. Aslında merkezde Kürtler hakim… Ama Baas rejimi sırasında Kürt nüfusun göç ettirilmesinden Maxmurlular da nasibini almış. Türkiye’den giden Kürt mültecilerin oluşturduğu kamp ise Maxmur kasabasının üst tarafındaki küçük bir dağ eteğine kuruludur.
Bugüne baktığımızda Baas rejimi tarafından Güney Kürdistan halkına uygulanan katletme, yerinden etme, aç ve susuz bırakma yani yıldırma politikaları, bu kez de kendini Kürt diye tanımlayan KDP eliyle Kürtlere yani Maxmur halkına uyguluyor. Gittikleri her yerde KDP’nin baskılarıyla karşı karşıya kalan Maxmur halkı kendi öz direnişleriyle var olmayı ve var etmeyi başardılar. Baskıların karşısında diz çökmeyen Maxmur halkı iki yıldır KDP tarafından ambargo altında tutulmaktadır. İki yıldır Türk devletinin emri KDP’nin eliyle Maxmur’a ambargo uygulanmaktadır. Soykırımcı Türk devletinin zülmünden kaçıp Güney Kürdistan’a sığınan Kürtler ile Baas rejiminin katliamlarından kaçarak Bakur’ê Kürdistan’a sığınan Kürtler aynı Kürtlerdir.
Ama bugün KDP Güney Kürdistan topraklarını işgal etmeye çalışan Türk devletiyle birlikte kendi halkına saldırmakta. İşgalcilere zemin hazırlamakta. Yeni enfallerin önünü açmaktadır.