Demokratik Uluslaşma Kadın Özgürleşmesinde ileri bir Aşamadır

0
1244

Kültürü canlılık olarak algılamak demokratik ulus anlayışında kilit bir role sahiptir. Kültürel varlık denilince karşımıza çak canlı ve sonsuz çeşitlilikte renli bir toplum-torih gerçekliği çıkmaktadır. Kimlikler toplumsal bağlam içerisinde var olur. Bir aidiyeti, ortak yaşam ve tarihse bütünlüğü ifade eder. Ortak bilinç ve ruh gelişimi kültürel bir olgudur. Ve farkındalığı gerektirir.  Kendinin farkında olmak, kendi çevresiyle birlik ve farkında olmak, kendi çevresiyle birlik ve farkındalılık bilincini gerektirir. Yoksa bir çok hayvan topluluklarında da ortak yaşam ve soytür devamlılığı anlamında bir tarihsel gelişim vardır. Örneğin karıncalar veya arılar ancak toplulukları ile birilkte yaşayabilmekte, topluluk içerisinde  en yüksek uyum zekasına ve yeteneğine ulaşabilmektedırler.  Kültürel varlık farklı düzeyde bir canlılığın gelişimdir.

Külterel kimlik kaskatı, değişmez ve kapalı değildir. Fakat kapitalist modernite ile birlikte geliştirilme istendiği gibi, öyle endüstriyel bir biçimde üretilen, an-an değişken sanal bir olgu da değildir. Aşırı katılaşmış sınırları, keskin ya da tarihsel-toplumsal kökenlerinden koparılmış birden edinilmiş kimlikler yoktur. Birbiriyle iç içe geçmezse kimlikler yoktur. Birbiriyle iç içe geçmezse de birbirini olumlu-olumsuz etkileyen, değiştiren veya kullayan kimliklerin bir aradadallığı tarihsel toplum gelişiminde esastır. Bu anlamda kültürel varlık oldukça canlı bir doğadır. Hem etkilenmeye-değişime hem de bir üretim veya yaşam aracının hızla değişime uğratabileceği, ama aynı zamanda kendisine yabancılaşmamak örgürlüğü korumak için kendisini uçurumdan atacak veya ölümüne direniş gösterebilecek bir varlıktır da. Kültürel toplum bütün çeşitlenme, farklılaşma ve esnekliğin yanında bir de toplumsal doğanın köskesl özelliğini ; her yerde, her zaman aynı olan ve aşılmaz ilkelerini taşımak gibi bir doğa olma özelliğindedır. Örneğin özgürlüğünü ve varlığını koruma anlamında ahlaki yönleri öndedır, kendi sorunlarını çözme ve kendi işini yürütme anlamında dıştan müdahaleye kapalıdır.  Bu noktada politiktir. Kendi kendini yürütmenin iç düzenleri ve organları vardır. Komünal yönleri öndedır. Paylaşımcıdır. Kolay- sınıflaşmaya, değerlerin tek elde birikimine izin vermez. Bunlara kötü gözle bakar.

Toplumsal örgü kadın etrafında örülmelidir

Cins aidiyetini bu bağlam içerisine oturttuğumuzda farklılaşan iki doğan ve iki yarı kimlikten bahsetmek gerekiyor. Eşeylilik insan ve toplum gerçekliğinde ele almayı gerektiriyor. Toplumsal bağlamda farklılaşma ve kültürleşmenin ve kimlik haline gelişin önemli bir halkası cins kimliğidir.  Kadının yaşama bakışı, yaşamı inşa gacü, bunu dile ilişkiler sistematiğine ve bir zihniyete dönüştürmesi kültürel toplumun gelişimidir. İlk dilin, dinin gelişimi sanat ve diğer bütün metafizik ve maddi değerlerin gelişimi ilk elden kadın niteliklidir. Burada iki ayrı olma itibarıyla çok keskin bir kadın-erken ayrımına gitmek doğru değildir. Fakat bu, toplumsallaşma niteliğinde ve gelişiminde ayrışan farklıllaşan ve belirginleşen yanları görmeyi gerektirmez.  Ana-çocuk ilişkisinde yaşam hızla kültürleşme, maddi-manevi bir değerler bütünü oluşturma ve toplumsal nitelik kazanma özelliğindedır. Toplumsal örgü daha çok kadın etrafında örülmektedır. Kimlikleşmenin cinsiyet anlamında biliyojik bir olgu olmadığı, doğayı ikinci doğaya evriltme anlamında niteliksel bir değişime ve faklılaşmaya uğratmayı gerektirdiği anlaşılıyor. Kandınla gelişen toplumsa kültür hızla yayılma potansiyelindedır. Avcılık-toplayıcılık gibi tek yanlı ve üretici olmayan kültürler karşısında daha verillidir. Sürdürülebilirlik ve sosyalizasyon gücü yüksektir.  Cinsiyet kimliğini kültürel kimlik olarak görmek esastır.  Yaşamın kuucu öğesi olarak kadının cinsiyet kimliği bu anlamda toplusal kimliğin kendisidir. Bu şu anlama gelmektedid; toplumsal kimlik kadın eksenlidir. Etknik dinsel gibi diğer gibi diğer kimlikler daha çok toplumsal cinsiyet kimliği etrafında şekillenen, ondan türeyen ve ona eklenen ikinci, üçüncü halkalardır. Bir egemenlik olarak değil, kültürel zihniyet ve yaşam biçimi olarak kadın tarzı öndedır. Toplumsa cinsiyet kimliğinin ilk kimlik olma özelliği sadece tarihin başlangıcında değil, son olanda da kendisini yoğun bir şekilde hissettirmektedır. Zedelenmiş, gerilemiş veya küçültülmüş olabilir fakat her zaman ve her yerde vardır.  Kadın ağırlıklı klütürler, etnik yapılar ve dinsel topluluklar kadar erkek ağırlıklı kültür, etnik yapı ve dinsel topluluklar da vardır. Örneğin İbrani kabileleri böyle şekillenmiştir. İbrani kabilelerin erkek egemenlikli niteliği daha sonraki tarihin gelişiminde; milliyetçiliğin ulus-devlet tarzında evrensel bir nitelik kazanmasındaki rolleri bu anlamda çarpıcıdır. Ya da tersinden bir örnek vermek gerekirse;  Kürt etnik yapısının günümüze kadar devletli sistemin kıyısında kendi kendine yeterli olan etnik yapılar ve konfedereler halinde kalışının yaşadığı neolitik sürecin derinliğiyle bağlantılı olduğu belirtilebilir. Erkek ağırlıklı şekillenmenin sonradan kadının toplumsal kimliğine karşı ve daha çok da hiyararşik ve egemenlikli nitelikte geliştiğini; bu anlamda bir anti-tez olma özelliğini taşıdığını belirtmek gerekiyor. 

Kadın sentez güçü yüksek bir kültürleşmedır

Avcılık kültürünün, eğer onu erkek ağırlıklı bir kültür olarak tanımlayacaksak- toplumsallığı oluşturma bağlamında, kendi başına yüksek ve çeşitlenen çoklu bir kültür yaratma gücü zayıftır. Onu süreklileştirme ve sosyalizasyona uğratma anlamında cılızdır. Analitik zekayı geliştirme özelliğindedır, plan-pusu kurma, koşulları değerlendirme ve en iyi fayda sağlama, hemen kendine en iyi av alanlarını belirleme, sınırları çizme ve kimseyi kabul etmeme gibi yönleri öndedır. Kendi içerisinde katı, zorlu ve keskin, farklılaşmaya, ortaklaşmaya ve paylaşıma kapalı bir zihniyet yapısıdır. Ne zihniyet ve ne de maddi yaşam koşulları itibarıyla gerekeni esnekliği göstememektedır. Çoklu toplum esnek ve farlılaşmaya açık daha çok kadın eksenli neolitik devrimin bir ürünüdür. Nitekim bunun bir sonu olarak da hızla evrenselleme ve yayılma özellikleri gelişen bir olmaktadır. 2000 li gibi toplumsal tarih açısından uzun olmayan kısa bir zaman diliminde mezopotamya’dan Avrapa-Amerikalalara kadar yayılmaya bağdaşmaya ve ortaklaşamya açıktır, esnektır. Hızla birbirinden kültürel değerler alıp-vermeye ortak değerlerde buluşmaya eğilimlidir. Dolayısıyla sentez güçü yüksek bir kültürleşmedır.

Kadın önemli bir toplusal-manevi otorite kaynağıdır

“Bin tanrılı ülke” Hititler buna en güzel örneklerdiren birisidir. Önde  gelen kendi tanrısını, kendi zenginliğini olarak dilini, kültürünü, kimileri taş ustalığını, kimileri maden ustalığinı veya hayvancılığını, ya da tarımcılığını getirmiştir. Diplomasi illeri düzeydedır. Burada kadın hala önemli bir toplusal-manevi otorite kaynağıdır. Ama onun yanı başında dinsel farklılığa izin vermeyen, kendisini koloniler biçiminde ticaret yoluyla ve akeri zor yöntemlerle yayma eğilimi gösteren, tanrı-kral haline getirmiş Nemrutlar da yükselmektedır. Kadın burada artık toplumsal kimliğinden uzaklaştırılmış, köleleştirilmiştir. Kendi içeresinde ayrışmış bir kadın gerçekliği vardır. Bir yandan haneden soyundan aristokrat kesimden ticaret yapabilen, mülk sahibi ve etkili kadınlar, ama diğer yandan sıradan, eşini aldattığı,  ya da başını açtığı için kırbaçlanan ve yakılan kadınlar vardır. Ya da eşi borçlandığı için alınıp satılarak köle haline getirilen kadınlar vardır. Bunlar kadının cinsiyet kimliğinde derin bir yarılmayı da ifade etmektedır. Bütün iktidar biçimlerinin ilk olarak kadına karşı kurulmuş olmasının altında kadının toplumsal kimliği ve ortaya çıkardığı  toplumsal değerler yatmaktadır. Ve her çağda her yerde iktidar ilk elden ve en fazla kadına karşı kurulur. Bu şunun için önemlidir; kadın ne kadar çok toplumsal kimliğinden koparılıyorsa, erkeklik ne kadar çok kendisini kurumsallaştırıyorsa, toplum o kadar esnekliğini, çoklu niteliğini ve demokratik-kommünal özelliklerini yitirmektedır.

Toplumsal cinsiyetçilğin derinleştiği yerde devlet en üst düzeydedır

O kadar tekçi, homojen ve kaskatı bir kalıba oturulmaktadır. Toplumsal cinsiyetçiliğin en fazla derinleştiği yerde, devletçilik en üst düzeyde kendisini yapılandırmaktadır. Aynı şekilde devletçilik ne kadar büyümüşse, kültürel toplum o kadar yutulmuştur. Kültür ve kadın o kadar kullanım ve değişim değeri kazanmıştır.  Meta haline getirilmiştir. Kadın ne kadar çok düşürülmüşse, kültürel zengilk, gelişim ve toplumsal kimlikler ve unsurlar o kadar çölleştirilmiştir. Bu ilişkiyi ne kadar çok işlesek azdır. Tek dil, tek din, tek bayrak, tek millet gibi totolojiler özünde kadının her türlü istismar ve tecavüz-kültürüne tabi kılındığı sistemler olmaktadır. Totaliter zihniyet ve yapıların toplumsal cinsiyetçilikle bağları kapsamlı değerlendirmeyi gerektirir. “Ulusum”, “vatanım”, “karım”, “malım”-mülküm” hepsi erkek egemenlikli zihniyetin mülkiyetçi, ben-merkezci ve iktidarcı söylemleri olmaktadır.  Oysa ulus, vatan, kadın, maddi değerler hepsi özünde kültürel değerler ve kimliklerdır. Bir toprak parçasını yurt vatan haline getiren de, kadını var eden de yine maddi değerleri geliştiren de yüz binlerce yıllık toplumsal tarih ve kültür birikimidir.  Bu haliyle egemen erkeklik, kültür ve kadın üzerinde hegemonyasını kurmuş devlet olmaktadır. Kadın ve kültürel toplum üretir, egemen erkek ve devlet istismar eder. Bu anlamda kadın aslında Önderliğimizin belirttiği gibi” en eski sömürge ulus”konumundadır. Kapitalist modernitenin ulus-devlet anlayışı gelişim karakteri ve  oluşum biçimi baştan beri kadın ve toplum karşıtlığıdır.

Despotluğun ağırlığı üstümüze daha fazla çöktüğünde bizim için daha değerli olan özgürlük uğruna ölmeyi istiyoruz. Kadınlar silahlanalım!

Fransız devriminde en ön saflarda yer alan kadınlar” despotluğun ağırlığı üstümüze daha fazla çöktüğünde bizim için daha değerli olan özgürlük uğruna ölmeyi istiyoruz. Kadınlar silahlanalım!” diyerek yolda önlerini kesen askerlerden birkaçını öldürerek her türlü engeli aşıp Versailles sarayını işgal ederler. Devrim ardından Jakoben diktatoryası ile birlikte ilk elden ezilen ayaklanan ve eşitlik isteyen kadınlar olur. Öncü kadınlar Olympe De Gouges gibi giyotine gönderilir, zindanlara atılırlar. Mecliste konuşan kadınlar ahlaksızlık ve fahişelikle suçlanırlar; bütün kadın dernekleri kapatılır. Faşizmin ulus-devlet anlayışında toplumu “karılaştırma”, kendi malı-mülkü haline getirme ile kadına dayatılan kimliksizleşme ve meta değeri kazanma arasındaki paralelliğin ve özdeşliğin tarihsel gelişim içerisinde özellikle de kapitalizmle aldığı görünüm çok çarpıcıdır. Demokratik ulus çözümünü kadın açısından böylesine bir arka-plan veya tarihsel gerçeklik ışığında değerlendirdiğimizde; önemli sonuçlara ulaşmak mümkündür. Kadının kendisini sınıf-ulus-etnisite-dinsel-dilsel farklılıklardan öte öz-irade, öz-örgütlülük ve toplumsal kimlik halinde kendisini var edişi, bilimsel bir ifadeye ve yapılanmaya kavuşturması, demokratik ulus haline gelişin en önemli; belki de en stratejik ayağı olmaktadır.

Kadının kendisini özgürce  ifade etmediği hiç bir toplum özgür değildir

Toplumsal cinsiyetçiliğin aşılamadığı, erkeğin değişime uğramadığı ve kadının kendisini özgür bir ifade ve örgütlenmeye kavuşturamadığı hiç bir toplum demokratikleşmeye açık değildir. Çünkü böylesi bir toplumda kendisini ne kadar özgürlükçü ve demokratik lanse ederse etsin, politik organlar ve işleyişler ne kadar gelişkin olursa olsun, her zaman geleneksel-köle kadın gerçekliği ve geleneksel-gemen erkeklik birbirinin gelişim zemini olacaktır. Bu anlamda demokratik ulus gelişimi en başta da aşırı büyümüş devlet ile aşırı büyümüş egemen erkeğin demokrasiye çekilmesidir.

Önderlik “Devlet ve demokrasinin birbirini dengelemis, demokratikleşmenin en hayati sorunlarından birisidir” diyor yol haritasında. Demokratikulus bir anlamda kadının toplumsal kimliğe kavuşması ve aynı zamanda totplumu ve erkeği kadın eksenine doğru kaydırmasıdır. Kadının bu anlamda her türlü mülk konusu olmaktan çıkması; kendisini toplumsal esaslarda kimliklendirmesi, öz iradesini ortaya çıkararak, öz örgütlenmesini toplumsal zeminde sistemlileştirmesi ve yapılandırması demokratik ulus gelişiminde önemli olmaktadır. Demokratik ulus kadında sağlanacak böylesine bir toplumsal-siyasal-kültürel ve cins özgürlüğüne dayalı mücadele gelişimi üzerinden sağlanabilir. Demokratik ulus gelişiminin temel dinamiği ve aynı zamanda unsurlarından birisi bu anlamda özgür irade temelinde öz örgütlenmeye kavuşmuş kadın özgürlük mücadelesi olmaktadır. Cünkü demokratik ulusun dinamikleri kendi içindeki kültürel ve zihinsel gelişimdir.  Kültürel değişim başta dakadın-çocuk ikilisinin özgür ve demokratik birliği ve mücadele gücüyle olmaktadır. Kadın özgürlük Hareketinin kendisini demokratik ulus perspektifinde siyasal boyut olarak demokratik özerklik çerçevesinde yapılandırması ve Demokratik Konfederal örgütlenmesini sağlaması stratejik bir görev olarak durmaktadır. Kadının toplumsal sözleşmesinin oluşturulması kadar; demokratik Anayasada kadın statüsünün güçlü bir temsille ve katılıma dönüşmesi somut ve oldukça kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor. Aslında kadın cephesinde demokratik ulus çalışmalarında somut adımlar atılmış; her şeyden önce Kürt Ulusal Kadın konferansı bütün parçalardaki kadın temsilleri ile oluşturulmuştur. Bunun tarihi bir adım olduğu tartışılamaz. Çalışmanın zeminlerinin oluşturulması demokratik ulus çalışmasının en temel yönlerinden birisi olmaktadır.

Kadının öz iradesi kadının bakışı ve rengi ile özgür yaşam anlam bulacaktır

 Demokratik konfederal yapılanmanın dil-sınıf-etnik ve dinsel farklılıkları aşarak ortak irade ve örgütlenmeden geçtiği ilkesel bir yaklaşım olarak bütün Kadın Hareketlerinde gelişmesi önemli olmaktadır.

Bu çerçevede diplomatik çalışmaların ve ortak siyasal-sosyal-ekonomik projelerin geliştirilmesi; özellikle demokratik çözüm ve barış çalışmalarının başta Türkiyeli kadınlarla geliştirilmesi ve Kadın Özgürlük çalışmalarının siyasal boyutta derinleştirilmesi gerekmektedır. Bu konuda ciddi bir gelişim zemininin olduğu; giderek daha fazla kadının ortak kimlik etrafında birlik arayışının geliştiği belirtilebilir. Demokratik ulus perspektifinin ve ruhunun kadın özgürlüğü konusunda önemli bir durak olduğu ve gelişim düzeyini açığa çıkaracağı anlaşılıyor ve büyük bir umut veriyor. Halkların Baharlaşması kadının öz iradesi ve öz-örgütlenmesi, kadının bakışı ve rengi ile anlam bulacaktır.

Kaynak: Pajk İdeolojik Siyasal Kültürel Dergi/ Esma SEMSUR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz