Sömürgeci hukuk; bütün halkın hukuki normlarını, hukuki ölçülerini ortadan kaldırdığı gibi, hukuksuzluğu iliklerine kadar yaşatmıştır. Nedir hukuksuzluk? İşte herkesin “ben kanunun” demesi, herkesin kendini en haklı görmesi, en doğru görmesi hukuksuzluğun ne kadar boyutlu olduğunu gösteriyor. Toplum hukuksuz olamaz, ama düşünün ki, bizim toplumda hukuk yok. Sömürgeci hukuk, vahşet hukukudur. Ona hukuk demiyoruz. Ama öz hukuk, bireyin hakkından tut toplumun temel ekonomik, siyasal düzenlenişine kadar, hiçbir maddemiz yok, hukuk maddemiz yok. “Felsefe” diyorsun, felsefesi de yok. Ne hukuk felsefesi var, ne hukuk maddesi var. Ve herkes hukuktur, herkes felsefedir.
Hukukun olduğu yerde gelişme var.
Hukukun gelişmesi birey hakkının gelişmesidir.
Bireyin hakkının geliştiği yerde toplumsal hukukun gelişmesi, yani anayasasının gelişmesi söz konusudur.
Bizde bir Kürt anayasasından bahsetmek mümkün değil. Bir Kürt için anayasası demek; –toplumsal açıdan desek- Kürt’ün kendi kendini inkar etmesi, kırması demektir. Burada da hukuk değil, hukuksuzluk var. Bu çok açık; sömürgeci hukukun öz hukuku açısından bir hukuksuzluk olduğu, yalnız toplumsal bütünlük açısından değil, bireye kadar muazzam hakkından, görevlerinden müeyyidesinden, yani yaptırım gücünden uzaklaşmayı, uzaklaştırmayı ifade ediyor. Bunlar sonuna kadar bizde gelişmiş.
Bu anlamda yürüttüğümüz savaş, bir hukuk savaşıdır ve en büyük hukuk savaşını bugün dünyada biz yürütüyoruz. Çünkü, hukuksuz bir halkın hukuka kavuşması en çarpıcı bir biçimde bizde yaşanıyor ve bunu küçümsememek gerekir. Hukukun olmadığı yerde yaşanılmaz.
Önce hukukun felsefesini oluşturmalısın, onu da biz oluşturduk. Hukukun felsefesi olmadan hukukun maddeleri olmaz. Yine hukukun gücü olmadan hukukun maddelerinin de anlamı olmaz. Bu açıdan hak isteyen, ferdiyet isteyen, toplumsallık isteyen herkes, önce güç olmayı bilmelidir. Gücün kadar hukukun olur. Güç neyle sağlanır? Örgütle. Örgütün kadar güç, gücün kadar hukuk, hukukun kadar birey öz talep gelir.
Onun için hukuksuz yaşanılamaz ama, hukuk için de güçsüz yaşanılmaz. Güç için de müthiş siyasi çalışmaya ihtiyaç vardır. Siyasi çalışma olmadan, –ki onun da özü örgütlenmedir- örgütlenme olmadan, –örgütlenmenin de özü propagandadır- propaganda olmadan, –propaganda için de ideoloji gerekli- ideolojik çizgi olmadan demek ki hukuk olamaz. Kürdistan’da hukuk isteyen; önce ideolojik olacak, daha sonra ideolojisinin propagandacısı olacak. İdeoloji nedir? Halk için temel fikir, felsefe sahibi olmaktır. Bu olduktan sonra da bir de propagandası, yani hukuk istiyorsan, müthiş konuşacaksın, bu da yetmez, örgütleyeceksin, çünkü güç gerekli. Bu oldu mu, giderek hukukun, yani taleplerinin karşılanması mümkün.
Hukuksuz insan olmaz diyorum. Hukuksuz insan, şerefsiz, alçaktır. Hukuksuz insan köleden bile beterdir ve düşünün yani, hukuk konusunda ne kadar zavallısınız, ne kadar güçsüzsünüz. Hiçbir talebiniz yerine geliyor mu? Gelmiyorsa, güçsüzlüğünüze bağlayacaksınız. Taleplerinize karşılık vermek istiyorsanız, o zaman güç nedir, nasıl oluşturulur, nasıl kullanılması gerekir? Bu sorulara cevap vereceksiniz.
Biz bunun temellerini açtık, gereklerini ve hatta ön koşullarını önünüze koyduk. Zekiyseniz, iddialıysanız, temsilini yaparsınız. Yapmadığınızda da, “hani benim hakkım, hukukum” dediğinizde, size “git” denir. Hukuk istiyorsanız, önce bu söylediğimiz esaslarda “ne kadar doğru yaşadın, örgüt kurallarına, savaş kurallarına ne kadar bağlıydın, ne kadar yaratıcı uyguladın? Ondan sonra gel hak talep et” diyeceğiz. Bunu kulağınızdan eksik etmeyin, küpe edin.
Parti Önderliği