Amed PİRAN
Uzun süreden bu yana Kürt halkının gündeminde devrimci halk savaşı yer almaktadır. Peki, Kürt halkı neden bu savaşı verme zorunluluğunda? Birincisi mevcut sömürgeciliğin hiçbir biçimde Kürt halkının haklarını tanımamasından kaynaklanmaktadır. Yani bilinen klasik sömürge statüsünden de öte ulus olarak varlığını kabul etmemesidir. İkincisi Kürt sorunun barışçıl, demokratik siyasal çözüm yönteminin önünü kapatması ve soykırım politikasını dayatmasıdır. Dolayısıyla siyasal, kültürel, ekonomik kısaca bir halkı var eden temel etmenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Durum böyle olunca ya mevcut durumu kabullenip tarihten silinecek ya da direnişe geçip kendi kimlik ve kültürüyle insanlık ailesi içinde hak ettiği yeri alacak. Bunun içindir ki PKK, ulusal olarak yok oluşa giden Kürt halkının var olabilmesi için devrimci halk savaşına başvurmak zorunda kaldı. Bu yönüyle Devrimci halk savaşı ulusal yok oluşa dur deme savaşı olmaktadır.
Peki, devrimci halk savaşı dışında başka bir yol var mıydı? Elbette siyasal demokratik barışıl yöntemlerle çözüm olabilirdi. Ancak tarihten de biliyoruz ki, Alişer’den Şeyh Sait’te, Seyit Rıza’dan Önder Apo’ya kadar hiçbir zaman Türk devleti tarafından siyasal çözüm tercih edilmedi. Direnişe geçilip ayağa kalkıldığında ise hile ve oyunlarla sürekli bastırma, katliam ve soykırım politikaları esas alındı. Önder Apo Türk devletine Kürt sorunun demokratik çözümü için onlarca kez çağrı yaptı ama her seferinde hile ve oyunlarla tekrar katliam ve çağdaş kölelik politikaları dayatıldı. En son Dolmabahçe görüşmelerini herkes hatırlıyor. Sonrası ise 7 yıldır Kürt halkına ve öncüsü PKK’ye soykırım ve imha dayatmaktan başka bir politikaları olmadı. Ne Kürt halkına ne de onun siyasal temsilcilerine Kürt olarak yaşama hakkı tanımadı.
Önder Apo onurlu bir barış için Türk devletinin kirli amaçlarını bilmesine rağmen defalarca büyük fedakarlıklarda bulunarak onurlu bir barışın yolunu açmaya çalıştı ama her seferinde saldırı ve mutlak tecrit uygulandı. Bugün İmralı’da devletin bütün yönelimlerine karşı büyük bir direniş içerisinde mücadele etmektedir. Kürt halkının seçtiği belediye başkanları nerede? Seçtiğiniz milletvekilleri nerede? Ya zindanlara dolduruldu ya da ülke dışına çıkmak zorunda bırakıldılar. Oy verdiğiniz partileri kapatmak istiyorlar. Kısacası Kürt olarak yaşama hakkı tanınmıyor. Ya Türk olacaksın ya da siyasi, fiziki ölüm. Başka da bir yaşam şansı yok. Soykırım ve asimilasyon ikileminde bir yaşama mecbur bırakıyorlar. Kısaca ölümü gösterip sıtmaya razı olmayı dayatıyorlar. Bu yönüyle devrimci halk savaşı Kürt halkının özgürlük savaşıdır, kendisini yeniden var etme savaşıdır. Büyük insanlık ailesi içinde yeniden yer alma mücadelesidir.
Dikkat edilirse bugün karşı karşıya kalınan sömürgecilik sadece ekonomik olarak yer altı ve yer üstü zenginlikleri sömürmüyor. Kürdün beynini, ruhunu, duygularını, kimliğini, kültürünü, kısacası Kürtlüğü var eden her şeyi istiyor. Çünkü Kürdistan’ı kendisinin ulusal yayılma alanı olarak gördüğünden, Kürtçe bir harften tutunda, bir Kürt ismine, diline, tarihine, türküsüne, Kürt olan her şeye düşman. Türklüğe teslim olmanın dışında bir yaşam hakkı tanımıyor. Dikkat edin belediyelere kayyum geldikten sonra Kürtçe olan iş yerlerinin isimleri değiştirildi, tabelalar değiştirildi. Kürt önderlerinin heykelleri kırıldı, kaldırıldı ve daha sayabileceğimiz onlarca hakaret yapıldı
Örnek olarak Rojava’da, Şengal’de, Maxmur’da Türkiye’ye dönük bir saldırı mı var? Hayır, o zaman niye saldırıyor. Çünkü orada özgürce düşünen Kürtler var. Özgürce yaşayan halklar var. Özgürleşmiş bir Kürdistan parçası var da ondan saldırıyor. Her gün ÖSO çetelerini, DAİŞ’i veya bir başkasını besleyip besleyip Kürtlerin kanını içmeye gönderiyorlar. Savaş uçaklarıyla, İHA’larla bombardıman yapılıyor, çocuklar, gençler, kadınlar katlediliyor. Suikastler gerçekleştiriyor. Gençleri ajanlaştırıyor, uyuşturucuya, fuhuşa alıştırıyor. Arap ve Kürt çatışmasını beslemek için elinden geleni yapıyor. İşbirliği içinde olan hainler eliyle Kürt halkının yarattığı değerlere saldırıyor.
Sıkça “Kürtlerle sorunumuz yok” diyorlar. O zaman kendi denetimlerinde olan Efrin’de Kürt halkının malları neden talan ediliyor? Kürt gençleri neden tutuklanıp, işkence ediliyor? Kürt kadınları neden kaçırılıp tecavüze maruz bırakılıyor? Bu ırkçı, faşizan uygulamalara itiraz edildiğinde neden katlediliyor? Demek ki, mesele PKK değil, esasta Kürtlük bilincini edinmiş, Kürt olarak yaşamak isteyen herkes Türk devletinin hedefidir.
Avrupa’da da aynı şeydir. Avrupa’da Kürtlük bilincini edinmiş, yurtseverleşmiş, Önder Apo’nun felsefesiyle hareket eden, Kürdistan özgürlük mücadelesine destek sunan herkes Türk faşizminin hedefi durumunda. Türk istihbaratı adım adım buradaki Kürtleri takibe alıyor., ölümle, tutuklanmayla tehdit ediyor. Bunlardan sonuç almayınca Fransa’da Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez katliamında olduğu gibi kontrgerilla elamanlarıyla canice katlediyor. Kürt derneklerin Avrupalı ortakları olan hükümetlere şikayet ederek kapattırıyor.
Tarihe de dönük baktığımızda aynı katliamlarla karşılaşırız. Türk devletinin Kürdün kanını dökmediği Kürdistan’da bir toprak parçası kalmış mıdır? Dersim’de süngü uçlarında yeni doğmuş bebelerimizi sallayan onlar değil mi? Kürt halk Önderlerini dar ağaçlarında ipe çeken onlar değil mi? Cizre’de diri diri Kürt gençlerini yakan onlar değil mi? Şırnak’ta Hacı Lokman Birliği boynuna ipi geçirip araçla yerlerde sürükleyen onlar değil mi? Şehitlerin mezarlarını bombalayan, şehitleri kaldırımlara gömen onlar değil mi? Gerillaya karşı namertçe kimyasal kullanan onlar değil mi? Halkımızı cezaevlerinde hasta edip, ölünceye kadar bırakmayan onlar değil mi? Önder Apo’yu tecrit altında tutan bu ahlaksızlar değil mi?
Halkımıza yapılan bu insanlık dışı ahlaksızlıkları saydıkça yaranızın kanadığını biliyorum. Ama halen devrimci halk savaşına gerek olmadığına inananlar var! Bu zulüm karşısında sessiz kalanlar var! Bütün bu ağır yükü gerillanın sırtına bırakanlar var! Bu da bir vicdansızlık değil midir? Oysa tam da bu noktada yurtseverlik duygularımız şahlanmalıydı. Vicdanımız ayağa kalmalı, düşmanın yüreğine inmeliydi. Köleliğe, aşağılanıp horlanmaya, yoksulluğa ve yapılan bunca zulüm karşısında serhildanlarda sel olup düşmanı köyünden, sokağından, mahallesinden, şehrinden söküp atmalıydı.
Önder APO’nun deyimiyle “Kürdistan adına yaprağın dahi kımıldamadığı bir dönemde büyük bir çıkış yaparak Kürt halkını bu günlere getirdi. Kendisinden kaçan, kendisine yabancılaşan ve kendi gerçekliğinden utanan bir halk gerçekliğinden savaşan, mücadele eden bir halk gerçekliği ortaya çıkardı. Kürt bireyi ve toplumunda derin bir yurtseverlik duygusu ve bilincini açığa çıkardı. Özgürlük düşüncesini geliştirerek, örgütlü halk ve toplum olarak eyleme geçmenin aklını oluşturdu. Köyü yakıldığında bile mücadelesinden vaz geçmeyen bir halk ortaya çıkarıldı. Bu halk sürgüne gittiği metropollerde yurtseverlik duygusunu ve kültürünü kaybetmeyerek gerillaya kapısını açmaktan çekinmedi. 1990’larda binlerce genç okul hayatına son vererek dağların yolunu tuttu.
Çokları 1990’larda şehirlerde yapılan eylemleri gerillanın yaptığını sanıyordu. Elbette gerillanın yaptığı eylemler de vardı. Ama o dönemde şehirde de kırsalda da birçok eylemi yurtsever halkımız yapıyordu. Analarda, çocuklarda gerillaya kuryelik yapıyordu. Eylemlerde gözcülük yapıyordu. Yetmiyor evinde çorap örerek gerillaya gönderiyordu. Kimisi dua ediyordu. Durumu iyi olan ekonomik yardım yapıyordu. Silahı olan kimseye sormadan haine, işbirlikçiye, korucuya, ajana doğrultuyordu. Gerilla ile eylemde omuz omuza duruyordu. Askere gitmiyor, vergi vermiyordu. Düşmanın tüm hareketinin istihbaratını veriyordu. Kendi öz savunmasını yapıyordu. Ama herkes mutlaka yapacak bir iş buluyordu.
Bugün böylesi yurtsever ruha çok daha fazla ihtiyaç var. PKK’nin mücadelesiyle halk olarak özgür olmanın kıyısına geldik. Ama tehlike bitmedi. Sömürgeci devletler aralarında çelişki ve çatışkı olmasına rağmen Kürtler söz konusu olduğunda birleşiyor. Buna karşı Kürt halkının da birlik olması gerekiyor. Maalesef KDP/ENKS gibi partiler Türk devletiyle işbirliği içinde ve bunu da gizlemiyorlar. AKP-MHP faşizmi Kürt halkının üzerine bomba yağdırıyor, Neçirvan Barzani ikinci gün Erdoğan’ın yanında poz veriyor. O halde halk olarak her dört parça Kürdistan’da devreye girip özgürlüğümüzün teminatı olan devrimci halk savaşına bir yerden katılmamız gerekiyor. Böylesi bir soykırım politikası karşısında halk olarak var olabilmemiz için tek çare devrimci halk savaşına başvurmaktır. Bunun dışında başkada bir yolun kalmadığını görmemiz gerekiyor. Şimdi gerillanın çöküş aşamasına getirdiği AKP-MHP faşizmine son darbeyi devrimci halk savaşıyla vurma zamanıdır. Unutmayalım ki, devrimci halk savaşına inanmış bir halkı hiçbir devlet durduramaz.