Aren HOZAT
Biz toplum olarak kadim gelenekten gelen çok güçlü toplumsal yapıya sahip büyük değer yargıları olan ahlaki ölçüleri, kültürel olarak zengin bir halkı gerçekliğine sahip Kürt halkıyız ahlakımızda hırsızlık, yalan ,hile, başkasının namusuna, canına malına göz koyma el uzatma, dil uzatma, pis işler çevirme bu diğer bütün kötü ve yanlışlıklara yer yoktuk toplumumuzda yer bulmayan toplum dışı davranışlar ve kötü ahlak olarak bakılan ahlaksızlıklardır. O halde neden günümüzde çokça yaşanan durumlar haline geldi ,nereden geldi? gerçekten söylendiği gibi zaman mı kötü zamane gençleri mi böyle! nasıl oldu da çocuklar uyuşturucuya bulaştı, nasıl oldu da genç kızlar erkekler fuhuşa bulaştı, her taraf hırsızlarla doldu, aileler çocuklarına çocuklar ailelerine bu kadar yabancı ve birbirilerine karşı bu kadar sorumsuzluk içinde oldu ,bizim olmayan bize ait olmayan bilmediğimiz tanımadığımız bir dili, kültürü, ahlakı nasıl oldu da sevdik, benimsedik, öğrendik, özümsedik, tarihin en kadim halkı olan en kadim kültüre sahip, dili dünya dilleri içerisinde en orijinal olan Kürt halkı ne zaman ve nasıl bu kadar zayıf düştü küçük düştü de nereden geldiği belli olmayan kime ait olduğu belli olmayan bir dile, kültüre, bu kadar sevdalandı bu kadar özenti duymaya çalışıyor, asil bir halkın evlatları olan bizler nasıl oluyor da başkasına benzemeye çabalıyoruz? Nasıl oluyor ? bu güzel bir soru kimler yapıyor bunu ? Nasıl fark ettirilmeden, hissettirilmeden ölüyoruz öldürülüyoruz! Önce Kürt yok ,dili yok, kültürü yok, tarihi yok sonra ahlakı yok namus yok sonra yaşamı yok dediler, sonra ve sonra demek ki TC’nin nazarında olmayan kocaman bir HİÇ mişiz ,bunu neden söylüyorum, cumhuriyet kurulduğunda devlet nezdinde ‘BARBAR VE ASİ LER olarak tanımlandık, bu fiziki katliamlarla sonuçlandı, ilerleyen yıllarda ‘kıro,medeniyetsiz, cahil, olarak adlandırıldık, bu da asimilasyon ve soykırım politikalarının uygulanmaya başlamasına neden oldu, Önderliksel çıkışla başlayan Kürtlerin özgürlük mücadelesi gelişince terörist olduk, bu seferde her türlü muamele mubah görüldü görülmeye de devam ediyor. Kürdistan’da yürütülen politika tam anlamıyla SOYKIRIM, toplumsal kıyım yaşanıyor, bugün Kürdistan’da yaşanan sadece bastırma ve sindirme değil tümden tasfiye etme politikası uygulanıyor, sayısız okul sayısız cami sayısız karakol ,alabildiğine uyuşturucu kullanımını geliştirme, fuhuşu yaygınlaştırma, yoksullar ordusu, hırsızlar ordusu, katiller ordusu, coğrafyamız talan ediliyor güzelim doğa, dağlarımız talan ediliyor, kadınlara, çocuklara tecavüz edilerek toplumun onuru rencide ediliyor, ajanlaştırma yolu ile toplumun bir birine olan güveni zedelenerek toplumsal bağlar zayıflatılıyor, daha da sıralayabileceğimiz uygulamalar ile soykırımın nasıl yapıldığını detaylandırabiliriz. Devlet Kürt toplumunu tanrıdan kendisine bahşedilmiş kurbanlık gözüyle bakıyor ama öyle değil öyle olmayacak da ,devlet sadace toprağı kendi mülkü olarak görmüyor ,halkı da istediği gibi muamele uygulayacağı kölesi olarak görüyor, böyle gördüğü için de yukarda saydığımız uygulamaları gerçekleştiriyor yoksa kimse kendi toplumuna hatta hiçbir topluma böyle savaş açmaz saldırıda bulunmaz, insan insana bunu yapmaz, kendisi insanlıktan çıkmış bizi de insan yerine koymuyor. Düşmanın yaptıkları saymakla bitmez varlığımıza ,yaşamımıza saldırıyor yok etmek istiyor, bu tartışmasız bir gerçektir. Burada önemli olan bizlerin buna karşı ne yaptığı nasıl tepki gösterdiğidir, bu saldırılar karşısında nasıl bir mücadele anlayışımız ,nasıl bir mücadele tarzımız var? daha doğrusu mücadele ediyor muyuz ,topluma karşı açılmış bir savaştan acımasızca yapılan saldırılardan bahsediyoruz hem de hiçbir insani ve ahlaki ölçüsü olmayan savaştan bahsediyoruz buna karşı ne yapıyoruz? Yani ÖZ SAVUNMAMIZI yapıyor muyuz, kendimizi koruyor muyuz, topyekûn saldırı karşısında savunmamızı sağlıyor muyuz yapıyorsak hangi düzeyde ve nasıl yapıyoruz, yapmıyorsak neden yapmıyoruz? Biz kendimizi savunmasak kim bizi savunacak! Toplumdaki her bireyin görevi kendisini, ait olduğu toplumu ve değer yargılarını gelişen her türlü saldırıya karşı öz savunmasını yaparak güvenliğini sağlamaktır, bu doğal bir haktır, doğadaki her canlı yaşamak için kendi savunmasını sağlar ve bu temelde varlığını korur. İnsan toplumsal bir varlıktır toplumu olmadan hiçbir insan yaşamını sürdüremez .Bilim ve teknolojinin geldiği düzey ve savaşlardaki rolü ve kulanım oranı göz önüne getirildiğinde savaşların yıkıcılığının boyutlarının doğa ve toplum açısından doğurduğu olumsuz sonuçlar hesaba katıldığında geliştirilecek savunmanında nasıl olması gerektiği çarpıcı olarak ortaya çıkmakta anlam ve önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Öz savunma toplum savunmasının genel ifadesidir, yani varlığını sürdürmek için içine girdiği eylemlerin hepsini ifade eder, bilinçli veya bilinçsiz olarak girdiği toplumsal refleksleri tanımlar. Topluma ait gelenek görenekler, dil, kültür, müzik giyim kuşam ve toplumsal özellikler, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılır, fiziksel varlığını sürdürmek için biyolojik çoğalma sağlanır böylece savunma altına alınır, bu doğal savunma yöntemidir, insan ırkı (türü) varlığını sürdürebilmek için toplumsallığını geliştirmiştir. Siyasi, politik çalışmalarda yürütülen faaliyetlere karşın yapılan engellere karşı demokratik eylemlerle kitlesel tepki gösterilerek savunma yapılır, kişi ve toplumun hak hukukunu ihlal edilen durumlarda hukuki savunmalar yapılarak koruma altına alınır, askeri olarak saldırı varsa buna göre savunma sağlanır, her durumda savunma varlık için vazgeçilmez bir doğa kanunudur, savunmasını yapamayan toplumlar ve doğasal varlıklar yok olmaktan kurtulamaz. Savunma yöntem ve çeşitleri üzerinde çok daha fazla örneklendirme yapabiliriz ama yukardaki örnekler konunun anlaşılması açısından yeterlidir. Yaşamak için var olmak varlığını sürdürmek için öz savunma olmazsa olmazımızdır. Esas önemli olan günümüzde bu öz savunmayı nasıl geliştireceğimizdir. Özelde Kuzey Kürdistan’da ve Kürdistanın dört parçasında soykırım politikaları ile varlığı tehdit altına alınan halkımız SAVUNMASINI hangi yöntemlerle yapmalıdır! Soykırım ve imha ile yüz yüze olmak nasıl ve hangi düzeyde bir savunma gerektirir? Bir ülkede hukuk, adalet, demokratik haklar yoksa aksi bir durum şiddet, baskı, özel savaş, asimilasyon hukuksuzluk, işkence, sindirme hak ihlalleri yaşanıyorsa düşman bütün gücüyle topyekûn toplumu hedef almışsa ve pervasızca saldırıyorsa savunmada ona göre güçlü olmalı, düşmanın sana ya biteceksin ya biteceksin diyorsa ona şiddetle karşı çıkacak savunmanı geliştireceksin. Topyekûn direnişle cevap vereceksin. Halk savaş temelli direniş sergileyecektir, halkın kendisi kendini eğiterek ,örgütleyerek en şiddetli şekilde düşmanla savaşacaktır. Çünkü soykırım ve imha saldırıları ancak savaşla boşa çıkartılabilinir. Savaş olmadan bu tür faşist ve diktatör devletler asla yenilmezler ve halka zulüm ve işkence başta olmak üzere her türlü insanlık ve ahlak dışı tutumu sergilemekten geri durmazlar ki nitekim Kürdistan somutunda yaşanan gerçeklikte bunu çok iyi gözler önüne seriyor. Bunun için ,kendimizi devrimci bilinçle eğiteceğiz örgütleyeceğiz, düşman gerçekliğini iyi tanıyacağız ve savaşan halk haline getireceğiz. Düşman bir toplumu ve o toplumun yaşadığı toprakları işgal etmişse o halk sömürge altında yaşıyorsa, sokırım imha politikaları özel ve psikolojik savaş temelinde uygulanıyorsa tek yol devrimci mücadele anlayışı temelinde silahlı halk savaşıdır. Kürdistan’da yürütülen özgürlük mücadelesi toplumda belli oranda ulusal bilinçlenme temelinde belli bir örgütlenme düzeyi yakalamıştır. Gelinen bu aşamada düşmanın saldırılarına paralel KENDİNİ SAVUNMA ekseninde halk savaşının zamanı gelmiştir, diğer mücadele yöntemleri bu aşamada anlamsız hale gelmiştir, daha doğrusu ikinci veya üçüncü plana düşmüştür. Bu kadar yoğunlaşan saldırılar diğer mücadele yöntemlerini doğal olarak anlamsız kılmıştır. Savaş kaçınılmaz olarak kapımızdan içeri girmiş bulunuyor .
İşgalcileri toprağımızdan kovalım, gitmezlerse direnirlerse mezara gömelim. Ona diyelim bizi imha etmek yok etmek istiyorsun, hayır ben seni imha edeceğim demeliyiz. Özel savaş elamanlarını imha edelim, sömürgeci kurum ve kuruluşları yakalım yıkalım. İhanetçi iş birlikçileri tasfiye edelim. Kürdistan’ın şehirlerini, kasabalarını, köylerini, mahalle ve sokaklarını onlara cehennem edelim, halkın onuruna, namusuna, malına el uzatanı ,gençlerimizi fuhuşa ,uyuşturucuya, hırsızlığa, ajanlığa, bulaştıranları affetmeyelim, cezalandıralım, çocuk tecavüzcülerini yaşatmayalım, dilimizi kültürümüzü yozlaştırmaya çalışan, asimile etmeye çalışanları bir daha ayak basmayacak duruma getirelim. Düşmanı cezalandırmada acımasız olalım, çünkü yüzyıllardır bize hiç acımadı, en büyük acımasızlığı da günlük olarak şahit olduğumuz uygulamalarıdır. Savaşmayanlar özgürleşemez, özgür yaşayamazlar! Düşmanın özel savaş elemanları geçmiş zamanın istila ordularıdır ,onların bu toprakları, değer yargılarımızı istila etmelerine müsaade edemeyiz. Bundan herkes her birimiz sorumludur. Bunun için herkesi sorumluluk almaya ,sömürgeci düşmana karşı savaşmaya davet ediyoruz, onlar bize bu ülkeyi zehir etmeden biz bu ülkeyi onlara mezar yapalım ve bu savaşa katılalım ve halkımız için geleceğimiz için bu savaşa başlayalım. ONURLU VE ÖZGÜR YARINLAR İÇİN savaşalım. Unutmayalım ki tarihte özgürlüğü için savaşanlar, direnenler zafere ulaşır, savaşmayanlar tarihin derinliklerine gömülür ve yok olur ki tarih bu örneklerle doludur. Ama aynı zamanda tarihin sayfaları direnen ve zaferi kazananlarla da doludur. Varlık yokluk savaşları doğası gereği direnmeyi, doğru direnişi gerektirir. Bizler de Kürt halkı olarak varlığını koruma, özgürlüğünü sağlama anlamında tarihsel bir dönemin içindeyiz, bu tarihsel sorumluluk bilinciyle yaklaşmak ,sorumluluk içine girerek savaşan devrimci halk gerçekliği temelinde görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkalım, geçmişin intikamını almak geleceğimizi özgürce yaşamak için bugün savaşalım! VARLIĞINI KORUMAK ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAĞLAMA temelinde devrimci halk savaşına sende katıl!
AREN HOZAT