Medya DOZ
Hepimiz şu veya bu biçimde içersinde olduğumuz çağın cins çelişkilerinin zirveye tırmanacağı bir çağ olacağını tahmin ediyorduk. Biliyorduk ki kadınlık, aşkı ayaklar altına alınmış bir çağa isyan edecek. Aşinaydık adalet arayışının cinsiyet kabuklarını kırmasına ve bu çığlıkların cins bunalımından yana ses verecek olmasına. Ama bu yüzyılın kadın yüzyılı olacağına hiç ihtimal vermemişti egemenler ve ezilenler.
Ama hep beraber gördük ki dünyadaki kadın devinimleri, halk devrimlerine evriliyor. Bu yüzyıl sadece cins çelişkisinin öne çıktığı yüzyıl değil, halkların, insanlığın ve bütün dünyanın kaderini değiştirecek bir kadın yüz yılı oluyor. Birbirini etkileyen bir diyalektiğe sahiptir kadın mücadelesi, bu gerçekliği en çok da Kürt kadınlarının verdiği amansız mücadelenin, bütün dünya kadınlarını etkilediği hakikatinden anlayabiliriz. Kim inkar edebilir ki bu efsaneler yaratan kadın savaşımını… Kadınlar, özgürlüğe tutku düzeyinde bağlı olmasaydı bu kadar amansız savaşabilir miydi? Bu kadar vahşete, bu kadar acıya göğüs gerebilir miydi? Her günü eşsiz mücadeleler ile dolu bir devrimi omuzlamak sanıldığı kadar kolay değildi ve kadınlar zoru başarmak için inat ettiler. Sevdiler, sevdikleri için savaştılar ve başardılar. Devrim biraz da böyle oluyormuş… Tutku düzeyinde seviyorsun, engel tanımıyorsun, inanıyorsun, savaşıyor ve başarıyorsun… Bu anlamda evrensel değer dediğimiz ahlakın en öncel koşulu özgürlüğüne, emeğine ve onuruna sahip çıkmak ve büyük mücadeleleri göze almaktır. Rojava’da kadınlar bunu yaptı.
Kolektif aşk yolcuları
Rojava devrimiyle somutluk kazanan kadın direnişi ve dirilişi bir yılı daha arkasında bıraktı. Onuncu yılını geride bırakan bu görkemli mücadele, insanın hayal dünyasını büyülüyor. Bazen, “acaba bin yıl sonra bu kadın mücadelesi ve bu mücadelenin kadın savaşçıları nasıl anlatılır, vahşi bir korku imparatorluğu karşısında çıplak yürekleriyle nasıl savaştıklarını hangi hünerli kalem yazar” diye düşünüyor insan. Günümüzde bizi bu kadar etkileyen mitolojik anlatımlara benzer mi acaba bu kadın vicdanının kolektif temsilcileri olan savaşçıları anlatım biçimi de? Neden olmasın demek için başka bir sebep yok aslında. Bugün bile efsaneleşmiş, adına türküler, şiirler yazılmış başka bir oluşum yok gibi bütün dünya coğrafyasında. YPJ ve Kürt kadın gerçekliği, arkamızda bırakacağımız yıla da damgasını vurdu ve bütün dünyada kadın ruhunu ayaklandırdı. Bu hiç kolay olmadı elbet, ölümüne bir mücadelenin eseridir bütün kazanımlar. Her günü bir destan olan bir mücadele yürütüldü YPJ saflarında. Bütün algıları değiştiren, insanlık tarihine motif motif direniş gülleri işleyen bir zamandan geçti Kürt kadınları. Kolektif aşk yolcuları gibi çabalayıp, evrenselleşmeyi başardı kadın savaşçılar. İnsanı kendine hayran bırakacak yeni mitler, efsane ve destanlar yarattı bu kadınlar.
Yüreğine dünyayı sığdırmayı bilenler
Kim ne derse desin onlar cesurdu. Onlar yüreğine dünyayı sığdıracak kadar büyük olmayı bildi. Zılgıtlarıyla ülkeleri sarstılar, devletlerin eksenini değiştirdiler. İhanetleri bastıkları patikalara gömdüler. Gün geldi, yüreklerindeki volkanı kustular bütün kötülüklerin üstüne. Gün geldi, bütün insanlık vicdanını omuzladı bu eli kınalı Kürt kızları. Arinler, Gulanlar yeşerdi bu işgal toprağında. Ve onlar sadece Rojava’nın değil, bütün dünyanın kaderini değiştirdiler. Hakikat yoluna girmiş bir gerçeği insanlığa anlatmak sanıldığı kadar kolay değil, bedel istiyor ve yüzlerini bile göremediğimiz nice güzel kadın savaşçı hepimizin yerine Kobanê’de direnip bu hakikati canları pahasına gerçek anlamına kavuşturdu, kavuşturmaya da devam ediyor. Rojava devriminin geçen on senesi ve YPJ pratiği bize direnmenin, insan olmanın en ahlaki eylemi olduğunu gösterdi. DAIŞ ve bütün gerici zihniyetler milyon kere yenilmiştir bu cihan gülleri kadınlara… Rojava’da bir halk devrimi, bir kadın dirilişi yaşanıyor. Şiddet sarmalının orta yerinde bir halkın ve o halkın düş, duygu haritasını şekillendiren kadın devrimi yaşanıyor. Bütün dünyanın bu gerçeği görmezden gelmesi, değiştirmiyor bu hakikati. Özgürlük projelerinin Rojava’da yaşam bulmasıyla başlayan bu devrimin en temel özelliği, kadınların bütün acılara rağmen kendine ve kendisiyle yaşama yeniden anlam verme girişimidir. Dünyanın her yerinde hayat kadınlar için zaten bir savaşa dönüşmüşken ve bu savaş hep kadının aleyhine sonuçlanıyorken, Rojava’da on senedir devam eden savaş ve şiddet ortamına rağmen, kadınlar hayatın ve toplumun sosyolojik dokusunu değiştirmeyi başarıyorlar. Hem oğullarını, eşlerini, sevdiklerini, hem de kendilerini haksızlığa, zulme karşı, örgütleyip, başarı elde edecek hale getiriyorlar, ayrıca toplumun moral değerlerini ayakta tutmak için, kendilerini bir direnç kalesi gibi yapılandırıyorlar. Bu manevi sorumluluk, özel mülkiyet ve bireysel aidiyet duygusunu ortadan kaldırmakla kalmıyor, hem kadını, hem de kadın etrafında şekillenen toplumsallığı gerçek özüne kavuşturma imkanları sunuyor.
Toplumun vicdanını yaşatmayı bilen kadınlar
Mirabel kardeşlerin devrim için heyecanla dolan kalbi şimdi Rojava’da atıyor. Rojava’nın birçok eğitim akademisi ve okul duvarlarında Mirabel kardeşler, Rosa Luksenburg ve Clara Zetkin’in resmini görüp, “bu güzel kadınların arzuları hayat buluyor” dememek mümkün değil. Erkek hukukunu ortadan kaldıracak ve kadın adaletini oturtacak bir kadın kurumlaşması var Rojava’da. Mala jin (kadın evleri) denen kurumlaşmada toplumun tecrübesini ve vicdanını kişiliğinde yaşatmayı başarabilen kadınlar, toplumun bütün sorunlarını çözmeyi görev biliyorlar. Bu oluşumdan sonra Rojava’da şiddet olayları çok aza inmekle kalmamış, kadınların yaşadığı toplumsal ve ailevi sorunlar da daha adil bir şekilde çözülmeye başlanmış. Bütün şiddet olaylarına el atan, boşanma davalarına bakan mala jin, kadınların yaşam, istihdam ve çalışma koşullarını da düzeltmeye çalışıp, kadını erkek tekelinden çıkarmaya çalışıyor ve cinsler arasındaki eşitsizliği özgür eş yaşam ilişkisine dönüştürme çabasını sergiliyor. Bu zihniyet yapısı, meclis ve komünlerde de yaşamsallaştırılmaya çalışılıyor. Eğitim, hukuk, dil, kültür, sağlık, ekonomi, vb alanlarda da kadınlar daha etkili bir şekilde katılım gösterdikleri için toplum daha sağlıklı ilişki biçimleri yaşıyor. Şiddet karşıtlığı olan adil tutum, doğal olarak kadınların eyleminde yaşanıyor. Toplum dengeleniyor, erkekliğin iktidar dürtüsü olan şiddet, toplumsal ve örgütlü çalışmalarla törpüleniyor. Her anını yaratmak ve düşünmekle geçiren kadına şiddet uygulanırsa karşılıksız kalmayacağını artık her erkek biliyor ve toplumsal ahlaka göre kendine bir şekil vermek zorunda kalıyor.
İktidar algıları yerle bir oluyor
Özgürlük için ayaklanmış kadına el uzatılamayacağının mesajını alan erkek akıl, şiddeti inceltme yollarına başvuruyor olsa da, sürekli eğitim halinde olan kadınların bu geri tarihsel gerçekliğe baş eğmesi olanaksız hale geliyor. Özgürlükle tanışan kadını kölelik yoluna koymak imkansıza en yakın ihtimal oluyor. Ve ancak özgürlük bilinciyle tanışmış bir kadın, kaba şiddeti aşan, inceltilmiş iktidar yöntemlerini çözüp karşı koyabilir. Rojava deneyiminden yola çıkarak görüyoruz ki kadın dayanışması, şiddeti bertaraf eden, ilkesel bir doğrultudur. Kadınca dayanışmanın zayıf olduğu ve her kadının kendi dünyasında yalnızlaştığı yerlerde, kadın her türlü şiddete maruz kalıyorsa, orda özgürlük ve fikir çalışması zayıf demektir. Rojava’da kadın katliamı, taciz, tecavüz, erken evlendirilme, çok eşlilik vb. kadınlara yöneltilen tüm şiddet biçimleri, kadınların görüşleri esas alınarak çözülmeye çalışılıyor. Toplumun dayatmaları gelip kadın mekanizmasına takılıyor, kadın adaletiyle sorgulanıyor ve kadın direnişi ile karşılaşıyor. Bu yaklaşım çok güçlü bir kadın dayanışmasını ortaya çıkarıyor. Merkezi bir devletin baskısına maruz kalmadan sorunlarını çözmeye çalışan kadınlar, birbirini de yeniden keşfedip anlayışta derinleşiyorlar. Devlet olmayınca, hapishane, tımarhane gibi kurumlar işlevini kaybediyor. Kadınlar bunu çok erkenden anladığı için Rojava’da hiçbir işten geri kalmak istemediler, güvenlik, asayiş, yerel yönetim ve siyasi çalışmalarda da aktifleşip sosyal yaşamlarına daha geniş işlevler kazandırdılar. Bu deneyimlerin hepsi elbette ki sosyolojik değişimler yaratıyor ve insan ilişkilerine daha derin içerikler kazandırıyor. Her şeyden önce şiddet anlamsızlaşıyor ve iktidar algılarını yerle bir edecek yeni kavrayışlar gelişiyor. Anlayış özgürlüğe giden yolun nerden geçtiğini tartışmaya açıyor. Bu esnek yapı kadınların kendilerini ifade edecekleri yeni bir alan oluyor.
Hayat eril tekellerden alınıyor
Rojava’da şu an binlerce kadın erkek yasalarından bağımsız bir şekilde, ekonomi çalışması yürütmektedir. Ve bu kadınlar ziraat kooperatifinde baharat, sebze tahıl üretiminde büyük roller oynayıp ekonominin toplumsal nabzını tutmayı başarmaktadır. Bunun yanı sıra süt ürünlerinin işlendiği kooperatifleri bulunmaktadır. Ayrıca kadınlar özgün işlettikleri fırınlara, kafeteryalara, lokantalara, elbise ve aksesuar dükkanlarını da erkek akıldan bağımsız işletmektedir. Bu çalışmaların yanı sıra atölye çalışmaları da yürüten kadınlar, onlarca tekstil atölyesini de işletmektedir. Görüldüğü gibi kısacık bir zamanda hayat eril tekellerin elinden alınabilir. Doğru çok zor ama zevkli bir mücadeledir devrim mücadelesi. Hak aramak ve hakikat savaşçısı olmak, zaten hiçbir zaman kolay olmadı… Yeter ki insanda onur olsun, azim olsun, kendi özüne saygı olsun, bir de bitmeyen bir sevgi olsun tabi…
Her şeyi bir kenara bırakalım Rojavalı kadınlar, son on yılda yüzbinlerce fidan ekti, o fidanlar ağaç oldu, meyve verdi.
Zorlu zaman parçacıklarını toplayıp özgür bir tarih yaratmak kadar gurur verici bir şey yoktur. Kendini yöneten kadının eylemi kadar özgür ve anlamlı eylem bulmak zordur. Zoru başaran kadınların her günü yeni devrimlere gebedir.