Kemal SOBE-
İnanç meselesi herkesin bildiği ve yaşadığı gibi din konusudur. Allah ise herkesin düşündüğü ve bildiği gibi herşeyi var eden yaratan ezeli güç olarak bilinir, yada ezeli güçtür.
Ateistlik ise son yüzyıllarda yada son onlarca yıldır konuşulan ve tartışılan bir konu olup, tanrıya inanmama ve dinsizlik olarak bilinir. Bütün toplumsal kesimlerin genellikle bu konularda hemfikir oldukları nokta bu yönlüdür. Yapılan bilimsel araştırmalar ve çalışmalar sonucu, dünyamızın gezegen olarak oluşumu yaklaşık olarak 5 milyar yıl öncesine dayanıyor.
Din meselesi de birkaç bin yıldır yaşanılan ve hayata yöne veren olgular olmaktadır. İnsan, doğa nasıl oluştu, bu içinde yaşadığımız hayat nedir, biz neyiz, niye varız, neden yaşıyoruz sorusunu hep kendi kendisine sormuştur, hala da soruyor ve buna cevap bulmaya çalışıyor. İnsanın doğayı sorgulaması, tanımaya çalışması yüzbinlerce yıl öncesine dayanır, yani son yüzlerce, binlerce yıllık bir olay değildir. Son yüzyıllarda ve onlarca yılda yapılan araştırma ve çalışmalar daha bilimsel ve aydınlatıcı çalışmalar olmaktadır, ama yine de bu çalışmaların kökeni binlerce yıl öncesine dayanıp, ilk evrimleşmeden günümüze kadar geçen 10 milyon yıllık süreçleri de hesaba katıyor. İnsanın fiziki olarak evrimleşmeye başlaması, yapılan araştırmalara göre 10 milyon yıl önce başlayıp, günümüze kadar devam edip, günümüz modern yaşamını ve fiziki olarak gelişmiş insan tipini ortaya koyuyor.
İnanç ve ateizm meselesi son 3-5 bin yıllık bir mesele olmaktadır. Bu konuya tarafsız bir yaklaşımla açıklık getirelim. Çünkü insanların bazı temel konularda
nispeten bile bilgilenmeleri çok önemlidir. İnanç aslında insan topluluklarının ve insanların kendi yaşamlarına çok yönlü olarak yön vermeleri ve amaç hedef sahibi olmalarıdır. İnanç konusu esasen metafizik bir olgu ve durum değildir. Yüzlerce ve binlerce yıldır, Firavunlar krallar, hanedanlar ve din tüccarları, inanç konusunu istismar etmişler, din ve inancı hayattan koparıp afyonlaştırmışlardır. Bu, din tüccarlığı yapanlar, ateizmi, ateistliği dinsizlik ve tanrıya, Allah inanmama olarak göstermişler, bu konuda geleneksel afyonlaşmış dinin etkisinde kalan insanları da bu yönlü etki altında bırakmışlardır. Din ve inanç nedir diye sorulursa, bu soruya verilecek en bilimsel ve akıllıca cevap, içinde yaşadığımız hayatın kendisi olacaktır. Yani inanç konusu aslında metafizik yani görünen ve yaşanılan hayatın dışında bir hayat arama, bir yaşamın var olduğuna inanma konusu değildir.
Egemen kesimler, din ve inancı yüzlerce binlerce yıldır yaşamdan kopardıkları için, insanların belki de büyük bir bölümü bu konuda doğru ve bilimsel bir bilgiye sahip olmayıp, metafizik düşünebiliyor, hatta içinde yaşadığımız hayatın gerçek olmadığını, öldükten sonra gerçek yaşamın olduğunu düşünüyorlar. Tabi bütün bunlar afyonlaşrıtılmış dinin ve inancın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Din tüccarlarına göre ateistlik ve ateizm dinsizliktir, tanrı tanımamadır, ve afyonlaştırılmış dinin etkisindeki insanlarında bu konudaki düşünceleri aynıdır.
Mantıktan ve bilimden ne kadar çok uzaklaşılırsa, yanlışlara ve metafizik düşünceye o kadarda kapı aralanmış olunur. Ateist ve ateizm kavramları materyalist ve materyalizm kavramlarıyla aynı kökten geliyor. Türkçede kullanılan madde kelimesi de materyal kelimesinin mate sonrada madde olarak kısaltılmış ve günümüze kadar kullanılan halidir. Yani ateizm ve ateistlik maddecilik anlamına gelir, ki burada din ve inancı ve tanrıyı redetme yoktur, din ve inanç ve
tanrı konusuna bilimsel ve akılsal yaklaşım vardır. Ateizm ve ateistlik, tanrıya ve inanç meselesine bilimsel yaklaşırlar, bilimsel temeller üzerine oturturlar. Yani din tüccarlarının iddia ettikleri gibi, ateistler ve ateizm dinsizlik ve tanrı tanımamazlık değildir. Ama yüzlerce yıldır afyonlaştırılan, toplumu bilimsellikten uzaklaştıran, toplumu gerçek yaşamdan koparan ve afyon olarak kullanılan sahte din ve inanca karşıdırlar.
Ateistler ve ateizm tabiatı, doğayı ve bilimselyaşamı ele alır, bilimsel temeller üzerinde yaşamı yorumlar ve bilimsel sonuçlara ulaşır. Yani akılcılık, bilim ve mantık ateizmin en temel ilkesidir. Bir toplumuakıldan, mantıktan, bilimden uzaklaştırırsanız, o toplum karanlıkla iç içe yaşar. Bugün Ortadoğu’da nelerin yaşanıldığını ve toplumları ne hale geldiğini ve nasıl yaşadığını görüyoruz. Bundan 300 yıl öncesine kadar Avrupa da aynı durumdaydı ve RÖNESANSLA ( aydınlanmayla) afyonlaşan dinin etkisinde kurtulupbilime ve felsefeye biraz daha yakın hale geldiler. Halbuki gerçek inanç ve gerçek din OKU, VE HAYATI ÖĞREN diyor. Din demek içinde yaşadığımız hayatın kendisidir. Din demek kültür ve yaşam tarzı demektir, edep, ahlak, vicdan, merhamet, kanun ve yasa demektir. Dinler ilk doğduklarında dikkat edilirse kölelik, vardı. Dinlerin ilk çıkışları köleliği ortadan kaldırma, toplumu bilinçlendirme, toplumu ıslah etme düzeltme şeklinde olmuştur. Bütün dinlerin temel ilkeleri Öldürme, hırsızlık yapma, yalan söyleme, zina yapma, kul hakkı yeme, kötülükten uzak dur şeklindedir. Dünyada bütün din ve inançların en temel ilkeleri bunlardır. Hiç bir din tüccarı bu gibi ilkeleri anlatıyor mu? Dinler köleliğe, savaşlara, sömürüye, sınırlara, bir birini ezmeye, zulme, eziyete, baskıya ve kötülüklere karşıdırlar. Kutsal kitaplar olarak bilinen, Avesta, Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran, insanlık tarihinin ilk yazılan ve insanlığa temel yaşamsal bilgiler veren kılavuz niteliğinde kitaplardır ve ilk kanun-yasa kitaplarıdırlar. Bugünkü temel bilgiler o kitapların verdiği bilgiler üzerinden gelişim gösteriyor. Bu kitapları tarihin ilk alimleri-bilgeleri ve toplum önderleri olan peygamberler yazdılar. Yani din tüccarlarının dediği gibi, görünmeyen bir ilahi gücün yazıpta gönderdiği kitaplar değiller.
Bugünkü yaşama ve dünyaya baktığımızda kötülüğün her türlüsünü yaşamıyormuyuz? Allah’ın verdiği ve herkese yetecek kadar nimet yani imkan ve olanak olduğu halde, 7 milyar insanın yarısı, belki de daha fazlası açlık ve yoksulluk yaşamıyor mu? İnanç dediğimiz olgu hayatın kendisidir, amaç ve hedef sahibi olmak, dürüst ve doğru yaşamaktır. İnsanları dini afyonlaştırıp, metafizikleştirip hayattan kopararak kandırmak inanç ve inanmak değildir, din tüccarlığıdır.
Bilimden, akıldan, mantıktan, realiteden
uzak, hayatla ilgisi olmayan metafizik soyut düşünceleri insanları beynine yerleştirip, insanları ve yaşamı tanınmaz hale getirmişler. Bu dünyadaki cenneti cehemneme çeviriyorlar ki öbür dünyada cennete gideceklermiş. Cennet Arapçada BAHÇE demektir. Kim bahçelerin, barışın, huzurun, mutluluğun, refahın, kardeşliğin, sevginin, iyiliğin, güzelliğin, maddi bolluğun, paylaşmanın olduğu bir dünyada yaşamak istemez? İşte gerçek din ve inanç bu saydığımız ilkeleri yaşanılır kılmaktır. Hiç kimse çölün ve kuraklığın olduğu yere cennet demez, ama yeşilliğin ve bahçelerin olduğu yerleri herkes CENNET diye tarif eder öyle değil mi? İşte ateizm ve ateistlik maddecilik demektir, doğaya ve yaşama doğru yaklaşmak demektir. Yaşamın gerçekliğine inanmak, realist olmak demektir. Hakikate inanmak demektir. Yani din tüccarlarının dediği gibi dinsizlik, inançsızlık, tanrı tanımazlık değildir. Doğada evrende var olan hakikate inanmak ve realiteyi kabul etmek ve doğru yaşamak ateizmin ve ateistliğin yani maddeciliğin temelidir. Kendilerini ateist olarak gören bazıları da, ateistliğe doğru yaklaşmıyorlar, din ve inanç konusunu bilimsel bir çerçevede ele almıyorlar, din ve inanca kaba materyalist yaklaşıyorlar. Böyle yaklaştıkları için, ateizmin, ateistliğin ne olduğunu açıklayamıyorlar.
Afyonlaşmış dinin insanlara faydası olmadığı gibi, kaba materyalizmde insanlara doğru hayatı öğretememiş, öğretici olamamış, din ve inanç konusuna doğru yaklaşmamışlardır. İnsan oğlu (bilim adamları) doğayla evrenle ilgili olarak bir çok gelişmişliğe rağmen en fazla yüzde 20 bilgiye sahiptir. Yani doğayla evrenlenilgili olarak çok sınırlı bir bilgiye sahiptir insan oğlu. Ancak bilinen bir şeyde, evrenin ve doğanın maddeden oluştuğudur, madde olduğudur. Yani etrafımıza baktığımızda görüyoruz, ne hissediyoruz ve ne yaşıyoruz? Yani evrende doğada bir güç bir kuvvet bir enerji hemde bitmek tükenmek bilmeyen bir kuvvet, güç var. Nefes alıyoruz, yemek yiyoruz ve su içiyoruz yaşıyoruz. Su içmezsek, nefes almazsak, yemesek ne olur? Doğa evren bize hayat veriyor yaşatıyor. Çevremizde algıladığımız, gördüğümüz, değerlendirdiğimiz her şeye maddiyat diyoruz, yani maddi hayat, maddi koşullar, yani madde diyoruz. Maddesiz bir yaşam düşünülür mü bilimsel olarak?
Din ve inancı afyonlaştıran din tücarlarının önüne maddeyi ve bilimi koyduğunda tıkanıyorlar, kekeliyorlar. Maddeyi bilmeyen, hayatı bilmez, doğru bilgilenmez, doğru yaşamaz. Dolayısıyla din tüccarlarının anlattıkları sahte şeylerin etkisinde kalırlar, tanınmaz hale gelirler. Ortadoğu’ya baktığında ne gördüklerimiz ortadadır. Maddeyi
doğru öğreneceğiz, bilimsel düşüneceğiz, hayatı doğru öğreneceğiz, doğru yaşayacağız. Çünkü inanç, içinde yaşadığımız hayatı doğru ve adaletli yaşamak demektir
Maddecilik (ateistlik, ateizm) demek, doğaya, evrene ve yaşama doğru yaklaşmak demektir. Ateizm, ateistlik, maddecilik, materyalist bakış açısı, doğaya, yaşama ve evrene bilimsel bakış açısı demektir. İnanç demek, içinde yaşadığımız hayatın en adil, en adaletli ve en güzel yaşamın kendisidir. Bir yerde savaşlar, açlık, yoksulluk, katliam, öldürme ve her türlü kötülük varsa, orada inanç yok demektir, kandırma aldatma ve hile var demektir. Ne kadar doğru yaşarsak ve adaletli dürüst olursak,
insanlık için çalışırsak, insanlığı ve adaleti esas alırsak o kadar inanç sahibi oluruz. Hayatı ve doğayı doğru öğrenmek için maddeyi ve bilimi esas almak durumundayız. Aksi halde karalıkta kalırız. Madde, hayatı öğreten bir ışıktır. Maddenin olmadığı bir yerde hayat, amaç, hedef ve inanç olmaz. Her şey madde de başlar madde de biter. Yani hiçbir şey vardan yok olmaz, yoktan var olmaz. Her şey vardan var olur ve olduğu yere geri döner. Yani topraktan geldik, toprağa gidiyoruz sözü bu anlama gelir.