Amed direnişin kabesi, Amed yiğitlerin mekanı, Amed nice doğumlara gebe bilge kadim bir şehir. Amed’le ilgili çok şey yazıldı, söylendi. Pek çok şey onda dile geldi, ne yazılıp söylense de hiçbir zaman Amed’i anlatmaya yetmedi.
Öyle bir şehir ki onu kolayca tarif edecek kelimeler bulmanız imkansızdır. Tariflerinizle, betimlemelerinizle sadece onu bir yönüyle anlatabilirsiniz. Tarih, direniş kokar Amed’in sokakları, isyan kokar. Onun içinde yürürken kendi içinize yolculuk yaparsınız, alır sizi başka zamanlara götürür. Başka isyanlara, direnişlere götürür. Her sokağında bir isyana, bir başkaldırıya tanıklık edersiniz.
Hep susturulmak istenen, sesinden korkulan şehirdir.
Ne yapılırsa yapılsın susmayan, susturulamayan şehirdir.
Kendini öz çocuklarında var olan şehirdir.
Nice cesur yürekli, asi bakışlı kızlar ve oğullar yetiştirmiştir. Her biri bir kahraman, her biri bir ateş topu. O hep yetiştirdiği, oğul ve kızlarıyla gururlanmış, onurlandırılmıştır.
Hep başı dik olmuş, başını eğmeye çalışanlara inat, hem nasıl eğebilirler ki başını, kim böyle kahramanları bağrında büyütüp de sonra başını eğer?
O bağrında büyüttüğü Numanlarıyla, Delalleriyle, Arjînleriyle ve Leylalarıyla hep onurlandırıldı. Onlarla başı daha da dikleşti, destanlarını diğer yetiştirdiği çocuklarına anlattı, onlar gibi onurlu olsunlar diye. Tüm çocuklarının kara gözlerine mühürledi bunları miras diye.
Bu mirası nuska gibi boynuna asıp dağların yolunu tutan nice çocuklar yetiştirdi.
İşte o çocuklardan biri de Amara’ydı.
Amara takmıştı nuskasını boynuna ve çıkmıştı yollara. Bir eli nuskasında, bir eli yüreğinde, gözlerinde binlerce yıllık isyanla. O isyanlarla, her sokak başında karşılaştığı haksızlıklarla zulümlerle büyümüştü. Her yeni doğan güneşle yeni bir isyana açmıştı gözünü, tüm haksızlıkları koymuştu zulasına ve çıkaracağı zamanları bekleyerek büyümüştü. Ve o gün geldiğinde çıkaracaktı zulasından isyanları direnişleri… Yeter ki o gün geldiğinde hazır ve nazır olsun.
ONUN ZAMANI
Şimdi yürürken patikada zulasındakileri çıkarma zamanı geldiğini biliyordu. Şimdi onun intikam zamanıydı. Şimdi onun zamanıydı. Utandırmamalıydı onu bağrında büyüten anasını, ona layık bir evlat olduğunu göstermeli, almalıydı onlardan çalınanların intikamını. Bunun için çıkmamış mıydı yola? Arkasına dönüp bakmadan yürüdü yürüdü…
Hiç durmadı durduramazdı içindeki isyanı.
Bu isyan onu Dersim’e başka bir isyanlar şehrine götürdü. Orada isyanına isyan, mücadelesine mücadele kattı. Nuskasına bir de Zîlanları, Saraları, Atakanları koydu. Onları tanıdıkça kendini tanımaya doğru yol aldı. Her biri O’na başka bir efsaneleşen kahramanlıklar anlattı. Ve Amara nakşetti yüreğine bunları…
Dur durak bilmeden yürüyordu, yorgunluk nedir demeden, sanki bir geç kalmışlığa yetişmek ister gibi. O genç yüreğiyle kucaklamak istiyordu ülkesinin her yerini. Her yeni mekanda biliyordu ki yeni kahramanlıklar tanıyacak, yeni kahramanlar ekleyecek ve kavgasına onları da katacaktı. Her yeni mekan içine açılan yeni bir yolculuk olacaktı. Kendini bulacaktı buralarda, yeni asi gözlerle karşılaşacak ve mühürleyecekti onları gözlerine. Savaşmak için ne kadar çok gerekçesi olduğunu görecekti. Bu onda intikam ateşini daha da artırırken yeni yollara varacaktı. Garê’ye, Metîna’ya varacak, orada PKK ateşinin aydınlatıcılığını, sıcaklığını daha yakından tanıyacaktı ve daha fazla bu devrim ateşinde pişecekti. Rojava‘ya ulaştığında ise karşılaştığı vahşet yüreğinde korku değil, çelikten bir irade oluşturacak, savaştıkça öğrenecek öğrendikçe zaferlere gebe yarınlar inşa edecekti.
DERGAHTA KENDİN OLMA
Daha güçlü olabilmek ve daha da enginleşmek için yüzünü Önder APO’nun dergahına çevirir. Burada önderliğini, onun felsefesini daha güçlü öğrenir. Önderliği daha iyi tanıdıkça ülkesini, tarihini ve kendisini daha iyi tanımaya, anlamaya başlar. Önderliğe yolculuğun aslında kendine yolculuk olduğunu, kendini bulmak olduğunu keşfeder. Bu dergahta benliğine daha da yaklaşarak kendini yeniden yaratmanın sancılarını yaşar Amara. Ondan, halkından çalınanlara öfkesi artar. Öfkesini örgütlerse ve savaşına yansıtırsa sonuç alacağını bilir. Bilinçten yolsun bir öfkenin hiçbir anlamı olmadığını, zaferler getirmediğini bilir. Bunun için esas aldığı kendinde fikir – zikir – eylem birlikteliğini somutlaştırmak olur. Bunun için çaba harcayan Amara, bu defa yönünü Garzan’a çevirir.
ŞİMDİ İNTİKAM ANI
Garzan’a yolculuğun heyecanını yaşar Amara. Durduramaz, söz geçiremez yüreğine. Tekrar Bakur’a gitmenin heyecanı vardır. Ayağındaki yaralara bile aldırış etmeden nefes nefese, coşkuyla yürür Garzan’a doğru. Orada onu Mizgînlerin, Arjînlerin isyanı, baş eğmezliği, direnişleri karşılayacaktır. Bilir bunu. Bundandır heyecanı.
Yükü ağırdır bu defa. Bakur’da katılan o genç kadın değildir artık. Daha büyüyüp olgunlaşmış ve PKK’nin ateşinde kavrulmuştur. Ona bırakılan mirasa layık olmak için elinden gelenin en iyisini yapar. Geldiği alanın nasıl bir mirasa sahip olduğunu bilir. Her patikada bir hakikat yolcusuyla karşılaşır yeni destanları dinler, yeni destanlara şahitlik eder ve yenilerini yaratır. “Nuskasında biriktirdiği tüm intikamları alma vaktidir” der, asi bakışlı Amara. Bunun için eylemden eyleme koşar. Yaşamın her anında mücadele eder, pes etmeden. Verdiği o sözlere layık olmak için soluksuz, amansız bir mücadeleyi esas almıştır. Her eylem sonrası Mizgîn’in güzel sesini, Arjîn’in asi bakışlarını görmüş, duymuştur. Mizgîn’in kilamları onlar içindir bu defa. Her eylem sonrası, her görev sonrası onlarla kutsanmışlardır.
Bir 27 Temmuz’da nuskasını emanet eder Amed’in asi çocuklarına. Şimdi Amed onun kahramanlığını anlatır yeni Amaralara…
Stêrk Andok