Dört mevsim ve bahar – Rohat BARAN

0
815

Dağları, ovaları, akarsuları ve alabildiğine verimli alüvyal toprakları, coğrafi olarak elverişliliği orta kuşakta yer almasıyla bütünleşince yeryüzünün en güzel yeri olmasını sağlıyor. Rivayetlere göre cennet diye tarif edilen yer esas olarak Toros ve Zagros dağ silsilesinin hilal biçimindeki alanı ifade eden Yukarı Mezopotamya ve çevresi oluyor. İnsanlığın ilk kültürel değerleri oluşturduğu ve ilk büyük icatların yapıldığı mekan olma özelliğini de taşıyor. Yeryüzünün en güzel havası, en verimli toprağı, suyu, meyve ve sebzesi, burada yetişiyor. Bu temelde zengin bir kültürün şekillenmesini de sağlıyor. Üretmek, çalışmak, vermek, cömertlik, mertlik, yiğitlik, kendilik, doğayla iç içelik hepsinin anavatanı ve ilk çıktığı yer buralar oluyor.

Karasal iklimin de etkisiyle bu topraklarda yazlar kavurucu, kışlar da dondurucu sıcaklarla geçiyor. O sıcaklar ki insanını yürekten, dostça ve sıcak bir gülümsemeyle tüm dünyayı kucaklar hale getiriyor. Keskin soğuğu yaşam ilkelerinde katı ve disiplinli olmaya neden olurken, dağların çocuğu olmanın getirdiği asilik insanını özgür ruhlu kılıyor. Sonbaharlarının nasıl olduğundan söz etmeye bile gerek yok. Sabahları, yataktan çıkıp dışarı çıktığınızda güneşin kızıllıkla yumuşattığı hafif esinti yüzünüze vurunca o mis gibi havayı bir nefeste içinize çekmek istersiniz. Sonra yutarcasına bir kez daha, bir kez daha tekrar edersiniz bunu. Yazın pişiren sıcağından çıkıp ruhun serinlendiğinin harikuladeliğini yaşarsınız o an. Aslında toplumlar için özgürlük anını ifade ediyor. Yani baskıcı sistemleri yıktığı ve yeniyi inşa etme zeminin doğduğu süreci… Kişide yaşamın hücrelere kadar duyumsandığı ve aslında özgür olunabileceğinin hissedildiği an oluyor. Sonbahar! Sarı, kırmızı ve yeşilin tüm tonlarını oluşturan renk harmonisi en güzel o zaman kendisini gösteriyor. Kim, hangi ressam tuvaline bunu resmedebilir ki! Etse bile de ancak benzetme yapabilir ve sonuçta esin kaynağı burası olur. Oysa bu resim değil, gerçektir, dokunma ve dokunduğunu hissetme, koklama, görmeyle ilgilidir yani.

Doğanın mevsimsel döngüsünü doruğa ulaştırdığı süreç aslında sonbaharla tamamlanmış oluyor. Buna yaşamın evrimselliğinin gerçekleşmesi de deniyor. Doğuş, gelişim ve büyüme, olgunluk ve pişme ve yeniden doğuşun oluşum koşullarının oluşması, yani kış! Kimileri buna ölme süreci de diyor, ama eskiden, çok eskiden ölümün olmadığına inanırmış buranın insanları. Sadece değişime ve ruhun yaşanmışlıklarla niteliksel dönüşümünü tamamlaması için yeni formla kendisini göstereceği süreç gerçekliğinin var olduğu düşünülürmüş.

Ruhun yeni bir biçime kavuşması, yeniden doğması da kolay olmuyor. Beyazlarla örtüp güzel gösterse de kendini çığlarla ya da coşkun sellerle yıkıcı da olabiliyor. Kış, kara kış, dondurucu kış: zamanın eskiyi kendi deviniminde ilerlettiği, bir üst aşamaya geçirmek için zorladığı, kimi zaman da yıktığı; toprak yani kökleriyle ve suyla yani kültürüyle bağları-teması varsa yeni form kazandırdığı ya da tümden yeninin yaratılması zemininin oluşum sürecini ifade ediyor. Onun için de zorlu ve badireli oluyor. Belki de bu süreçte geniş anlamda doğanın, tırtılın kelebeğe dönüşürken, yılanın deri değiştirirken çektiği acının yaşanmasına denk bir süreç yaşanıyor. Belki de hazın, bunu kim bilebilir ki!

Kim hangi mevsimi sever ya da hangi mevsim için ne der bilmem, ama bence başlangıç Baharla olur. Çünkü ben Kürt’üm ve Kürtlerde başlangıçlar, yeni günler baharla yaşanır, baharla başlar. Toprağa, suya, havaya, ağaçlara bakın bunu göreceksiniz. Toprak canlanmış gibi oluyor, Su berrak, hava içine çektikçe ciğerlerin biraz daha istediği bir hal alıyor. Yerde baş gösteren otlar gün geçtikçe boy atıyor ve rengârenk çiçekler açıyor. Her şey sanki yoktan var olmuş gibi ortaya çıkıyor. Arılar konuyor bu çiçeklere, özünü alıyor, sonra ayağındaki polenlerle başka çiçeklerin döllenmesini sağlıyor. Ağaçlar, upuzun dallarıyla kurumuş, bir daha canlanmayacakmış gibi gözükse de tomurcukları, sanki kışın o uzun ve soğuk gecelerinde çektiği ıstırabı, kahrı biriktirmiş, biriktirmiş, şişmiş ve patlama noktasına getirmiş. İnce bir yağmur ve narin bir güneşle ruhu okşanacak, sonra da küçük bir esintiyle bile öfkesini dışarıya atacak. Aslında o zaman güzelliklerini ortaya çıkaracak.

Kürtler bahar toplumudur, takvimlerinde yıla, zamana baharla başlarlar. Newroz’la! Yani yeni günle, yeni yaşamla, yeni umutlar ve bunların mücadelesini yürütecek yeni ruhla! Newroz’un direniş ve mücadele gerçekliği ve oluşturduğu değerler dışında Kürtler açısından bir kere bir başlangıç, yani ontolojik olarak diriliş karakterinin olduğunu bilmek gerekir. Diğer yandan Newroz’un tarihsel anlamı da var tabii, Dehaq gibi zalimlerin baskı düzenine karşı Demirci Kawa’nın gürzüyle başını ezdiği, yere yığdığı ve ondan sonra Kürtlerin kocaman ateşler yakıp etrafında halaylar çektiği bir gerçekliği ifade ediyor. Kollarında çıkan yılanları Kürt gençlerinin beyniyle besleyen Dehaq’tan yani zemheriden böylece kurtuluş sağlanmış oluyor.

Zaman geçer, devran döner, ama bu coğrafyanın dışından gelen ve saldıran Dehaqlar bitmez. Çünkü kutsal kitaplarda tasavvur edilen cennettin yanında tamahkarların ilgisini cezbeden tatlı zenginlikleri de vardır. Dolayısıyla Kürt evlatları da buna denk Kawalarını yaratırlar. Destanlar yazarlar. Çağdaş Kawalar olurlar. Mazlum Doğan, Zekiye Alkan, Rahşan Demirel, Berivan ve Ronahi… Çağdaş Kawa Hareketi olarak ortaya çıktı PKK. Kürt’ü, soykırımcı sömürgeci değirmenin dişleri arasından çıkardı, Kürtlere ruh oldu, kan-can vererek yeniden bir halk haline getirdi; Serhildan halkı yaptı. Hafızalardan silinmiş Newroz halkı olduğunu hatırlattı. Kürtlerde dirilişi gerçekleştirdi, yarım asra varan süreyi zaferle taçlandırma sürecini yaşıyor.

Kuşkusuz Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın yaratmış olduğu katı faşizm hüküm sürüyor. Her şey çok zor olmaktadır. İyi ama zaten zulüm, zalim, Dehaqlar Newroz’un gerçekleşme gerekçesi değil midir?

Kışın dondurucu soğuğundan sonra patlamaya yüz tutmuş tomurcuklar, acaba açarsam don düşüp yakar mı beni diye tereddüt içinde olurlarmış. Bu tedirginlik boşuna, çünkü biten kıştır, bir tomurcuk olsa da olmasa da ağaç yeşerecektir. Güneşin önündeki bulutlar dağılacak, dallar budanacak, bahçeler ekilecek, kuşlar ötüşecek, insanlar bayram şenliğinde her gününde yaşamı cıvıl cıvıl bir hale getirecek. Kürt teşisi dönecek, bu topraklar özlemini duyduğu ve kendini var eden değerlere Dehaqları yıkarak bir kere daha kavuşacaktır.

Newroz Pîroz Be!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz