Dündar: Dörtler’in tek isteği Kürtler arası birlikti

0
1062

Diyarbakır Cezaevi’ndeki zulme bedenlerini ateş topuna dönüştürerek yanıt veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’i anlatan koğuş arkadaşları Beşir Dündar, ‘Dörtler’in tek isteğinin Kürtler arası birlik olduğunu belirtti.

12 Eylül Askeri Cunta döneminde işkence, kötü muamele, cinayet ve idamlarla gündeme gelen Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde, 17 Mayıs 1982 yılında bedenlerini ateşe vererek, tarihe “Dörtler” olarak geçen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’in eylemlerinin üzerinden 38 yıl geçti. Diyarbakır Cezaevi’nin 33’üncü koğuşunda yükselen alevler ile birlikte ateşi söndürmek isteyenlere “Ateşi gürleştirin, su döken ihanetçidir” sözleriyle seslenen Dörtler, arkalarında “Bu eylem, mutlaka halka ulaştırılmalı. Eylem, Mazlum arkadaşın eyleminin devamıdır. Bizler Mazlum’un ardıllarıyız, eylem doğru anlaşılmalı. İhanet, teslimiyet ve baskılara karşı konulan bir eylemdir” notunu bıraktı.

Dörtler’in bedenlerini ateşe vererek gerçekleştirdiği eylemin 38’inci yılında koğuş arkadaşları Beşir Dündar, o günü ve “Dörtler’i anlattı.

‘BÜYÜK BİR DİRENİŞ VARDI’

Demokrasinin temel taşlarının hazır olmaması nedeniyle 12 Eylül askeri darbesine hazırlıksız yakalanıp, tutuklandıklarını dile getirerek başlayan Dündar, konuldukları Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde karşılaştıkları işkence için “İşkence zaten biz Kürtlerin soyadıydı” dedi.

Dündar, cezaevinde yaşananları ise “Diyarbakır Zindanı’nda büyük bir direniş vardı. Bunun karşısında işkence, kaba dayak ve her türlü işkence vardı. Biz Kürtler o günleri anlatırken, daha çok dayak ve işkenceyi anlatırız. Galiba fazla mağduruz ondan olmalı. Yoksa kendimizi şirin yapmak ya da izleyenlerimizin gönlü yansın istediğimizden değil. Ama bu faturamız da ödediğimiz bedeldi. Sen eğer ki; Kürt olduğunu söylüyor, dilini sevdiğini dile getiriyorsan sen bunun faturasını da ödeyeceksin. Bizim bu taleplerimize bu faturayı kestiler. Sen Kürt olduğunu söylemeyeceksin, kendi tarihini inkar edeceksin, dilini inkar edeceksin, hakaret edeceksin istiyorlardı. Bunu reddetmenin faturasını kesiyorlardı. Cezaevine girmemizin nedenlerinin yüzde 90’ı da buydu. Sağ olsunlar, dayak ve işkenceyi üzerimizden eksik etmediler” sözleriyle anlattı.

Cezaevinde dayak ve işkence ile birlikte direnişi de gördüklerini vurgulayan Dündar, “Öncesinde bizden sayım istiyorlardı, karşı çıkmıyorduk. Ayağa kalkın diyorlardı, kalkıyorduk. Derken zaman geçti ve biz 50 tane marş öğrendik. İşin enteresan tarafı biz okul okumuşlar marşları ezberleyemiyorduk, okul okumayanlar bizden iyi ezberliyorlardı. Bu nedenle biz onlardan iki kat daha fazla dayak yiyorduk. Sabah akşam dayak, açlık vardı. Esat Oktay geldi, İstiklal Marşı okutacak. Biz başını okuyoruz, ortasını unutuyoruz. Ortasını okuyoruz sonrasını unutuyoruz. Derken onun da faturasını bize kesiyorlardı” diye belirtti.

FERHAT’IN SON SÖZÜ

Anlatımlarına yer yer gülümseyerek, kimi zaman hüzünlenerek devam eden Dündar, Dörtler’in gerçekleştirdiği eylemin öncesini ve sonrasını şöyle anlattı: “Newroz’dan sonraydı. Ferhat arkadaş dedi ki; ‘Mazlum arkadaş şehit olmuş.’ Nasıl olduğunu anlattı. Newroz akşamı olduğunu söyledi. Ne yapılacağını bilmiyorduk. Ben Mazlum’u görmedim. Pek kimse de görmemişti. Ama herkes kendisini çok seviyordu. O nedenle de çok üzülüyorduk. Ne olacağını ve ne yapacağımızı henüz bilmiyorduk. Mayıs ayıydı, 16’yı 17’ye bağlayan gece saat 03.30 gibiydi, koğuşu ateş aldı. Arkadaşlar koştu banyo kazanından su taşımaya. Banyomuz da yoktu ama banyo kazanı vardı işte. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Baktık Ferhat ve 3 arkadaşımız. Başta tanımadık ama Ferhat arkadaş oturmuştu. Her 3 arkadaşın da başları Ferhat’ın dizlerinin üstünde ateş içindeydi. Ferhat; ‘Ateşi söndürmeyin, bu bir eylemdir. Ateşi söndüren hainlik yapmış olur’ dedi. Onları kaldırdık. Farklı bir atmosferdi.”

Ateşin sönmesinin ardından Ferhat’a “Ben ne yapabilirim” diye sorduğunu ve Ferhat’ın kendisinden yastık istediğini dile getiren Dündar, şöyle devam etti: “Yastık getirip, başının altına koydum. Elimi başının altına koyduğumda elimde eriyordu. Kendisini çok severdim. Sadece ben değil, herkes severdi. Düşmanı bile severdi. Babasının düşmanı bile severdi. Ne yapmamız gerektiğini sordum. Dedi; ‘Arkadaşlara sahip çıkın.’ Bana söylediği son söz buydu. Şimdi sorsanız onun istediği gibi sahip çıkabildik mi arkadaşlara? Çıkamadık. Çünkü ben de fedakar olsaydım, şimdi onun yanında olacaktım. Bizim içimize yerleşen bu hastalık, hayatımızı teslim alan bu hastalık bırakmadı bu fedakarlığı yapalım. Ferhat fedakardı, akıllıydı. Anadil üzerinde kendisini geliştirmişti, hepimize ders veriyordu. Kürtçe ile ilgili bir eksiğimiz olsa ona sorardık.”

‘EŞREF ANARŞİST RUHLUYDU’

Eşref Anyık’ı “anarşist ruhlu” olarak tanımlayan Dündar, kimi zaman aralarında yaşanan kavram tartışmaları sırasında Anyık’ın yanına gelerek, “Bu konuda sen ne düşünüyorsun?” diye sorduğunu aktardı. Dündar, böylesi anlardan birinde aralarında geçen bir anıyı ise, “Ben ne Marks bilirdim ne Lenin bilirdim. Hemen diyordum ‘Heval Eşref işin rast gelsin.’ Zaten Eşref ile birlikte ben, Adnan, Necmi, Mahmut ve dört arkadaşımız sürekli dayak yiyorduk. Diğerleri gidip bulaşık yıkardı. Çaycı olan da vardı. Bundan dolayı fazladan fatura da kesildi bize. Her gün işkence yapıyorlardı. Biz daha da dirençli oluyorduk. Onlar işkence yaptıkça bileniyorduk. Eşref Heval çok çok iyiydi. Tüm arkadaşlar öyleydi” sözleriyle paylaştı.
Necmi Öner ve Mahmut Zengin’le olan anılarını anlatan Dündar, “Sabah akşam Ferhat ile beraberlerdi. Güzeldiler. Şirindiler. Biz onlara layık değiliz. Ben bunu biliyorum” dedi.

‘BUNDAN SONRA DAHA İYİ OLACAK’

Dörtler’in bedenlerini ateşe vermesinin ardından Ferhat Kurtay’ın “Bundan sonra daha iyi olacak” dediğini söyleyen Dündar, “Ondan sonra işkence biraz durdu. İşkence yine vardı ama önceki kadar değildi. Bu eylem zengin olmak için, bireysel bir çıkar için değildi. Başka bir şeydi bu eylem” diye belirtti.

‘BUGÜN DURUM DAHA VAHİM’

Bu dönemde eskisi gibi işkencenin olmadığını ama durumun daha da vahim olduğunu dile getiren Dündar, “Kapitalizm hayatımıza girmiş ve daha zor bir durum olmuş. Cezaevlerinin durumu daha kötü olmuş. Bugün cezaevine girmek için suç işlemene gerek yok. Bugün belki cezaevine atılma nedenleri zayıf gerekçeler ama büyük bir baskı var” dedi. Kürtlerin cezaevine atılması için bir gerekçeye ihtiyaç duyulmadığını ifade eden Dündar, 12 Eylül döneminden “Bir arkadaş işkence gördüğü zaman ‘beni niye dövdü’ diye tepki gösteriyordu. Bir gardiyana sordu, gardiyan ‘oğlum senin her yerin bahane’ diye cevap verdi. Budur yani” diye örnek verdi.

Kürtlerin tek taleplerinin dilleri ve kültürleri olduğunu dile getiren Dündar, “Değil sadece Kürtçe. Arapça da, Türkçe de hepsi değerlidir. Ama anadilimiz ana sütümüz gibidir. Yarım yamalak olduğu zaman ne yararı oluyor ne zararı ama önemli olan dilimizi iyi bilmemizdir” diye konuştu.

‘BİRLİK VE İTTİFAK HERŞEYDEN ÖNEMLİ’

Bugünün şartlarının da ağır olduğunu dile getiren Dündar, “Kürtler için can azapta gerek” diyerek, şöyle devam etti: “Bugün ittifak ve birlik her şeyden daha önemlidir. Her şeyin sevgisinden daha iyidir. Sevginin en büyüğü ittifak ve birlikten geçer. Birlik ve ittifakı sağlarsak saldırıları fayda etmeyecektir. Birlik olamazsak, eskiden başımıza ne geldiyse bugün de başımıza aynı şeyler gelecek. Ferhat arkadaşların istediği de buydu. Birlik, sadece Kürtler için değil, Türklere de, Araplara da Hıristiyanlara da lazım. Hepimiz birbirimizin kardeşiyiz. Her şey çok güzel yaratılmış. Şimdi korona geldi. Para sahipleri hadi bitirsinler. Kapitalizm hadi bitirsin. Şimdi dermanını da üretemiyor. Evden çıkmayın deniliyor. Bu işte insanların doğayı ve ekolojiyi yok etmesinin faturasıdır. Siyasetin faturası yeterli gelmedi, bir de bunun faturası bize eklendi. Kapitalizm kumardır. Kumarhane sürekli kazanır. Kapitalizm böyledir. Bu nedenle birlik sadece Kürtler için değil tüm insanlar için birlik. Kim insanlık için bir mücadele verirse o bizim kardeşimiz.”

MA

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz