Medya Haber’e konuk olan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan gündeme ilişkin konuları değerlendirdi. KDP’nin son günlerde giriştiği provokasyonlara karşı daha güçlü mücadele etmek gerektiğini dile getirdi. Ulusal birlik için PKK’nin üzerine düşen her şeyi yerine getirmeye hazır olduğunu söyleyen Kalkan, “ne bizden istiyorlarsa Hareket olarak yerine getirmeye hazırız fakat şimdiye kadar bize hep şu söyleniyor; sizi yok edeceğiz. Gelip teslim olacaksınız… Bize üçüncü bir yol yok. Teslim olacaksın, yok olacaksın. Yani biz ne teslim olmak için ne de yok olmak için bu yola çıktık. Yani bizim de bir anlayışımız var, mücadelemiz var. Bu kadar şehit verdik, kazanmak için yola çıktık. Kendimiz için kazanacak bir şeyimiz yok. Halk kazansın diyoruz, özgürlük kazansın, diyoruz. Halklar kazansın, diyoruz, insanlık kazansın. Ortadoğu halkları kazansın. Hepsi birlikte” dedi.
Önder Apo’yu tecridi sorarak başlamak istiyorum. Çünkü uzun süredir Önder Apo’dan bilgi haber yok ve ilgili kurumlar da sessiz.
Evet, ben öncelikle tarihi İmralı direnişini, Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. Her programda gündem yapıyoruz, değerlendiriyoruz. Toplumumuzun gündemi, Hareketimizin gündemi aslında insanlığın gündemi. Önder Apo’nun çözümleyiciliğinin önü açılmadan her şeyin dünyada bile ne kadar sorunlu ve tıkanık olduğu ortada. Bunu Kürdistan’da görüyoruz, Ortadoğu’da görüyoruz. Dünyada görüyoruz. Aslında herkes bir tıkanma ve çıkmaz içerisinde. Ön açıcı çözüm gücü gerekli. Bazıları da ifade ediyor. Çözüm gücü rehin alınmış, “sorunlar ortaya çıkartılsın, kriz yaratsın, işler katılsın, böyle bir ortamda daha rahat baskı ve sömürü yürütelim, iktidarımızı sürdürelim” diyor. Ve işler bu temelde yürütülüyor. Şimdi buna dur demek lazım, tabii böyle olmaz. Defalarca ifade ettik. Aslında sınanmamalı bu toplumun refleksleri, insanların durumu, çünkü fedai çizgisinde özgürlük mücadelesi yürüten bir Hareket ve halk durumundayız. Sonuçları çok farklı gündeme gelebilir. Bu bir gerçek.
Bunun için yani ne kadar düşman olsak, savaş yapsak da bir söz oldu. Biz o söze yerine getirilir, dedik. Yine de çok inandık diyemeyiz ama yerine getirilir diye umut ettik. Çünkü Önder Apo devreye girdi. 200 günü aşkın açlık grevi oldu, insanlar ölüm orucuna girdiler. Onar onar, yüzer yüzer de olabilirdi. Buna hazır bir durum var. Fakat kimse sözünü tutmuyor tabii. Uluslararası kurumlar, bu durumu yaratanlar, uluslararası komployu düzenleyenler sessiz. Çok memnun görünüyorlar hallerinden. Söz verenler sessiz. Yani İmralı’da ne oluyor bilmiyoruz. Önder Apo’nun yaşamı, sağlık durumu ne vaziyettedir? Bilgimiz yok. Hareket olarak yok, halk olarak yok.
Şimdi baskı olabilir, zulüm olabilir ama diğer yerlerde baskı ve işkence altında olduğu öğreniliyor, insanların durumu öğreniliyor. Hastaneye gittikleri öğreniliyor. İmralı’dan hiçbir bilgi yok. Dolayısıyla kaygı büyük. Bu böyle olmaz. Diğer yandan toplum bu kaygıyı çok fazla yaşıyor. Bize dönük baskılar çoktur. Bilgi isteme çok. Şimdi avukatlar daha fazla da bilgilendirmeli. Yani ne oluyorsa daha çok enforme etmeli toplumu. Çünkü bizim üzerimizde de baskı çok. Uluslararası kurumlar, bilinen ulusal kurumlar, bu işte sorumlu olanlar ne diyorlar? Ne tür bilgiler varsa verilmeli. Toplum bilgilenmek istiyor, çok doğal olarak. Bilgi yok. Ne tür baskılar var bilinmiyor. Dolayısıyla her şey gelişebilir.
Bu çerçevede de Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Özgürlük Zamanı hamlemizi, daha güçlü geliştirmemiz gerekiyor. Her alanda da gelişti. Yani işin giderek tahammül sınırlarının aşma durumu yaşanabilir. Bu konuda herkes kendi sorumluluğunu bilmeli. Sonunda niye böyle oldu denmemeli. Bir toplum onun iradesi yani sorunlara çözüm üreten bir güç. Göz göre göre yok ediliyor, imha ediliyor. Her şey çözümsüz kılınıyor. Tabii bu böyle gitmez. Herkes bunu bilmeli.
PKK deyince ilk akla gelen en büyük engellerden biri tabii ki fedailik. Haziran ayı PKK’de fedailik ayını temsil ediyor. Bu bağlamda günün mücadelesi açısından fedailiğin önemi nedir?
Evet, şehitler ayı mayıs ayını Hareketi olarak, halk olarak şehitlerimizin izinde özgürlük mücadelesini, özgürlük zamanı hamlemizi gittikçe güçlendirerek yaşadık. Şimdi Haziran ayı fedailik ayındayız. Gulan yoldaşın, Sema yoldaşın Zilan yoldaşın şahadet ayı. Kürt özgürlük fedailerinin, kadın özgürlük fedailiğinin ayı. Öncelikle bu yoldaşları, onların şahsında tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Zilan yoldaşın şahadetinin 25. yıl dönümü. Çeyrek asır geçti bu şahadet üzerinden. 25 yıldır Hareket ve halk olarak Zilan çizgisinde fedai mücadele ettik. Yüzlerce, binlerce, on binlerce Zilan var oldu, savaştı, şehit düştü, savaşıyor. Zilanlaşan bir halk gerçekliği, fedaileşen bir halk gerçekliği ortaya çıktı. Hareketiniz zaten bir fedai hareketi konumundaydı. Böylece insanlık için çok önemli bir duruş, deneyim ortaya çıktı. Bunu görmek lazım. Şunu insan bu şeyle söyleyebilir: Çeyrek asır yani fedai çizgisinde yürüdük, Zilan çizgisinde yürüdük. Bu yoldaşlarının komutasında yürüdük. Ne mutlu bize. Kopmadık, bundan uzak düşmedik. Tam tersine fedailikte daha çok derinleştik, daha çok kararlaştık. Önder Apo çizgisinde özgürlük ve demokrasi mücadelesini fedailik ölçülerinde yürüten bir Hareket ve halk haline geldik. Bu artık kesinleşmiştir. Yani mutlaklaşan bir gerçeklik. Şimdi özgürlük mücadelemiz böyle bir mutlaklaşmaya kesinleşmeye sahip işte. Böyle bir çizgiye sahip fedai çizgisine. Şehitler temelinde oluşturulmuş. Zilan yoldaşın o büyük duruşu eylemiyle kesinleştirdiği bir çizgi yaratılmış. Bu en büyük güç kaynağımız tabii. Bizim arkadaşlar da ifade ediyorlar değerlendirmelerinde, hareket ve halk olarak yarattığımız en büyük gelişme. Her türlü geriliği, gericiliği yıkmamızın temel aracı, yeniden insani değerlerde buluşmamızın. İnsan olarak birbirimizle birleşmenin bütünleşmenin en temel gücü, kaynağı. Yani böyle bir durumu yarattı Önder Apo ve şehitler. Bu en büyük gelişme oldu. İşte yenilmeyen gerçeklik bu. Her türlü zulme, baskıya karsı direnen gerçeklik bu. Teslim olmayan, boyun eğmeyen gerçeklik bu. Ortalama insanın yapılamaz gördüğü her şeyi yapan, başaran gerçeklik bu. Bunları iyi görüp anlamamız lazım. Bu çizgi temel bir duruştur. Bütün başarıların, zaferlerin, gelişmelerin yaratıcısıdır, kaynağıdır. Şimdiye kadar böyle bir temelde hareket ve halk olarak mücadele ettik. Kazandık, gelişmeler yarattık. Bundan sonra da bu çizgide daha da derinleşerek, daha çok bütünleşerek, daha çok güçlenip örgütlenerek mücadele edeceğiz ve kazanacağız. Bu kesin. Bu fedailik ayını böyle karşılıyoruz. Zilan yoldaşın şahadetinin 25’inci yıldönümünü böyle karşılıyoruz. Böyle sahipleniyoruz Zilan çizgisini. Tabii haziran ayında son dönemlerde şehit verdik. Helmet (Diyar Xerib) yoldaşın da şahadetinin yıl dönümü. Haziran sonu ikinci yıl dönümü oluyor. Bu temelde şahadetinin ikinci yıl dönümünde Güney Kürdistan PKK’sinin öncü militanı, önder militanlarından olan Helmet yoldaşı da sevgi ve minnetle anıyorum. İki yıldır gerçekten de Güney Kürdistan’da daha büyük bir duyarlılık oluştu. Daha doğru anlama ve gerçeklere daha doğru yaklaşma gelişti. Helmet yoldaşın emeğini, değerini herkes daha iyi gördü, anladı. En zor koşullarda gerçekten de insanüstü bir derviş gibi yürütülen çalışmaların ne demek olduğunu.
Önemli bir düzeyin ortaya çıktığı açık. Bugün açısından çok daha fazla da anlam taşıyor bu. Yani hiç de öyle şey yapılmış ki, Kürdistan bölünüyor, Kürtler bölünüyor, parsellenmek isteniyor adeta. Yani Kürdistan insanı her şey pazara çıkarmış. Parsellenir gibi şura senin bura benim olacak. Öyle olmayacağının en somut kanıtı Helmet yoldaş gerçeği. Yani bunu böyle görmemiz lazım. Yoksa daha tehlikeli yaklaşımlar ortaya çıkabilir. Helmet yoldaşa yönelik saldırı son derece bilinçli, planlı saldırıydı. Hemen 23 Haziran seçimi ardından intikam alırcasına saldırdı. AKP, MHP faşizmi seçim kaybetmesinin intikamını alırcasına bugüne kadar da saldırıyor. İşte Güney Kürdistan’a saldırıyor, dağına saldırıyor, köyüne saldırıyor, şehrine saldırıyor, insanına saldırıyor, doğasına saldırıyor. Yani bu büyük bir intikam saldırısı.
Herkes sözüne dikkat etmeli, düşüncesini bu temelde tartmalı. Öyle olmazsa o zaman şöyle söylenebilir. Bu katliam nasıl oldu? Nasıl yapıldı? Çünkü hep Tayyip Erdoğan açıklıyor bizzat. MİT ve TSK ortak operasyonu diyor. İşin içine MİT girdi mi tabii ki rengi farklılaşıyor. O zaman kim bu MİT, nerede geziyor? Ne iş yapıyor? Kimler bu MİT’e alet oluyor? Bu soruların hepsi gündeme geliyor ki Helmet arkadaşın şahadeti ve bugün Güney Kürdistan’da yaşananlar temelinde bunların hepsini tabii gündeme getirmemiz lazım. Bu temelde de aslında Helmet arkadaş gerçeğinin, yaşam gerçeğinin, şahadet gerçeğinin bugün yaşanmakta olan birçokları için anlaşılmaz görünen muamma haline getirilmek istenen gerçeklerin ne kadar aydınlatıcı olduğunu görmemiz lazım. Bu temelde bir kere daha tüm yoldaşların, halkımızın fedailik gününü kutluyorum. Zilan yoldaş şahsında tüm kahraman şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Aslında mevcut fedailiği birkaç programdır Zap, Avaşîn Metîna’daki mücadelede, savaşta dillendiriyoruz. Oradaki savaş iki ayı buldu. Şu anda savaşın durumu nedir?
Evet, Zilan çizgisinde süren bir savaş var. Şehitler aуında şehitler çizgisinde büyük bir direniş sürdü. Savaş yürütüldü. Şimdi fedailik ayında Zilan çizgisinde gerçekten de kahramanca bir savaş var. Zilanlaşan bir savaş gerçeğimiz var. Hareket gerçeğimiz var. Fedailik ruhu, iradesi, bilinci en üst düzeyde. Böyle bir mücadele yürüyor. Öncelikle bu büyük direnişi selamlıyorum. Cenge Xabur Devrimci Hamlesi’ni, Bazên Zagrosê Devrimci Hamlesi’ni, Egîdên Botanê Devrimci Hamlesi’ni, bu hamlenin kahraman komutan ve savaşçılarını kutluyorum. Fedai şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Hepsi Zilanlaşma peşindeler. Zilan çizgisinde bilinçleniyorlar, örgütleniyor, savaşıyorlar. Zilan yoldaş şahsında tüm kahraman şehitlerimizi de saygı ve minnetle anıyorum. Evet iki ayına yaklaşıyor savaş. İlk üç gününde, ilk haftasında, 20. gününde, ilk ayında Halk Savunma Merkezi Karargahı, toplu açıklamalar yaptı. Savaşın bilançoları günlük veriliyor. Bunlar kamuoyuna yansıyor. Bunları burada bizim tekrarlamamıza gerek yok. Kuşkusuz iki aylık bilançoyu da verecek, sonuçları o zaman kamuoyu çok daha iyi görecek. Böyle savaş deyip geçmemek lazım. Gerçekten de amansız bir durum var. Şimdi bu savaş gerçeğini tabii doğru anlamak lazım. HPG BİM’den açıklamalar oluyor, günlük bilançolar, sözcüler değerlendiriyor. Merkez Karargah Komutanlığımız değerlendiriyor. Şu görülüyor. Yani biz de önce söyledik. Yani bu kadar elinde teknik gücü var. Bir NATO gücü ya işte toplantı yaptılar, destek aldılar diye de herkes propaganda ediyor. Yani bu güç bir yere girebilir, indirme yapabilir, bir tepeyi tutabilir, bunu yapamaz diye bir şey yok. Kolay giremez tabi ama biz hiçbir zaman giremez demedik. Ama şunu söyledik girer de geri çıkış olur mu olmaz mı? Nasıl olur bir. İki; girdiği yerde ne yapar, nasıl durur? Bu hususlar tabii sorgulamalık. Şimdi gelinen noktada bunu herkes tartışıyor. Bu açığa çıkıyor. Evet, girdi Türk ordusu ama ne durumda? Nasıl kalabiliyor? Çıkabilecek mi? Bunlar tartışma konusudur. Tıkandı dedi Merkez Karargah Komutanlığımız. Adım atamaz hale geldi. Çoğu zaman geri de çekilemiyor. Bazı yerlerden geri çekildiği söyleniyor. Bazı bakımlardan geri de çekilemiyor. Tam bir tıkanma durumu yaşıyor ve böyle bir durumda tabii zaten burada AKP-MHP faşizminde hiçbir hukuk ve ahlak kuralı yok. Savaşta da bunların hiçbirisini tanımaz hale geliyor. Her türlü zehri kullanıyor. Kimyasal silahlar kullanılıyor. Bunu defalarca kanıtladılar. Açıkladılar. Kamuoyu da bunun böyle olduğunu ifade ediyor. Yani resmileşmiş, kanıtlanmış laboratuarlarda açığa çıkmış bir durum var. Suç işleniyor yani açıkça savaş suçu işliyor.
Çeşitli güçlerden aldığı destekle bunu yürütmeye çalışıyor. Burada iki şey önemli tabii. Yani bir düşmanın amaçlarını, hedeflerini iyi görmek lazım. Bunu Hareketimiz, Karargah, defalarca açıkladı, açıklıyoruz hep, herkes bilsin diye. İki; direnişi iyi görmek lazım. Gerçekten de nasıl direniliyor? Nasıl savaşıyor? Kolay mı bu iş öyle? Hangi bedeller ödeniyor? Nasıl bir cesaret ve fedakarlıkla, nasıl bir ruhla bu mücadele yürütülüyor? Bu böyle kolay bir şey değil. Herkes yapamaz yani. Diyorlar eşitsiz koşullar, eşitsiz koşul filan da yok. Karınca ile filin savaşı. Öyle bir durum var. Kıyaslanabilecek bir durum değil ama karınca fili öyle şimdiki çimdikliye çimdikliye bitiriyor. Yani teprenemez, sağa sola adım atamaz. Kendisini savunamaz hale getiriyor. Bu çok çok önemli. Bunu neyle yapıyor? Cesaretle, fedakarlıkla yapıyor. Tam bir fedai ruhuyla yapıyor. Yani bu zirvedir.
Düşmanın amacı açısından da şunu söyledik. Yani gerçekten de hafife alındı. Bu AKP, MHP, Türkiye egemenliği, zaten halkları kandırıyor. Kürtleri kandırmaya çok çok çalıştı eskiden. Şimdi bütün dünyayı, insanlığı kandırmaya çalışıyor. Bunu görmek lazım. Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler kürsüsünden haritasını gösterdi, ilan etti; ben buraları ele geçireceğim, diye. Kimse ses çıkarmadı. Yani ele geçirmek istiyor. Güney Kürdistan’ın çok önemli bir bölümünü Colemêrg’i, Şırnak’ı, öbür tarafı boşaltarak buralarda bir çete egemenliği yaratmak istiyor. Yani savaşa sürdüğü güçler, çeteler kesinlikle İdlib’den bilmem şuradan buradan getirttiği o DAİŞ, El Kaideci çeteleri sonuna kadar kullanıyor. Yani kimyasal bomba kullanıyor. Savaş suçu işliyor. Bu çeteleri Libya’ya götürdü, Azerbaycan’a götürdü. Şimdi de işte Efrîn’e koydu, Girê Spî, Serêkaniyê’ye koydu. Yetmedi, şimdi Heftanîn’e Avaşîn’e Metîna’ya koyarak Güney Kürdistan’ın bir bölümünü Kuzey Kürdistan’ın Çolemerg’ini Şırnak’ını alıp buralarda bir çete devleti kurmak istiyor. Çete bölgesi yaratmak istiyor yani. Kürt soykırımını buna dayanarak gerçekleştirmek, Kürtleri soykırıma uğratmak, Kürdistan’ın merkezine bunları yerleştirerek Kürt toplumunu buralardan sürmek, tehcir uygulamak, soykırım uygulamak istiyor. Bir de bununla tehdit etmeye çalışıyor bütün insanlığı, herkesi. Böyle tehlikeli güç.
Şimdi yani kontrolde sayıyor herhalde bazı güçler, fazla tehdit görmüyorlar. Hitler’i de zamanında tehlike görmedi bu dünya. Ama iş başa gelince bu sefer nasıl kurtulacağız diye kızıl kıyamet kopardılar. Şimdi aslında Türkiye karşısındaki tutum da öyle. Ortada bu kadar somut bir şey varken birçok çevre buna destek veriyor, göz yumuyor.
Bir de diyorlar; burada niye savaş oluyor? Sınırda PKK niye savaşıyor? Aslında Irak ile Türkiye’nin sınırı denen şey savaş için çok elverişli değildir. Biz oralarda hiç savaşmadık, Botan’da savaştık. Zagros dediğimizde de Çolemêrg’in öbür tarafına geçtik, savaştık. Sınıra hiç yakın değildi bizim savaşımız. Şimdi bu savaş sınırda filan değil, Güney’de oluyor yani. PKK bir yere gitmedi. AKP-MHP çeteleri Güney Kürdistan’a girdiler. Gerillanın olduğu yerlere girdiler. Savaş orada oluyor. KDP de bir taraftan oraya girmeye çalışıyor. Yani öyle bir hava yaratıyorlar ki PKK herkese saldırıyor. PKK şuraya saldırıyor. Öyle değildir. PKK’ye saldırıyorlar? Olduğu yerlere saldırıyorlar. Hem suçlu hem güçlü denilir. Yavuz hırsızın kendini haklı çıkarması gibi de söz ediliyor. Bu aynen ona benziyor ki hem saldırıyorlar, elbirliği etmişler hem de PKK niye saldırıyor, diyorlar. PKK burada niye duruyor? Sen de buraya gelmişsin. Türk ordusu burada niye duruyor? Kim getirdi? Yani o zaman getirenler varsa açıkça ilan etsinler. Bu orduya ben çağırdım desinler, benim dostumdur, iyidir. Niye söyleyemiyorlar korkudan, niye ağızlarını tutuyorlar? PKK’yi suçlayarak durumu gizlemeye çalışıyorlar. Kamuoyu ahmak mıdır, kandırabilecekler mi sanıyorlar? Herkes biliyor ki ortak anlaşmalı geliniyor.
Dolayısıyla yani bir işgal var, bir büyük tehdit var, saldırı var. Kürdistan için de aslında Ortadoğu ve insanlık için de. Arap aydınlarının bazıları bunu biraz kavradı. Çok önemli karşı çıkıyorlar. Irak’tan tepkiler geliyor. Bunlar önemli. Yeni Osmanlıcılık diyorlar. Aslında çetecilik var daha fazla. Ortadoğu’nun tüm demokratik güçlerinin, bütün insanlığın bu gerçeği görmesi lazım.
Nasıl DAİŞ ile tehdit ettiler? Fransa’dan Amerika’ya kadar. Hele buralara bir yerleşsin yer tutsun, neler yapacak dünyaya bu faşist zihniyetle, siyaset o zaman görürüz. Ama o zaman da iş işten geçmiş olacaktır. Onun için biz yine diyoruz: Herkes aklını başına toplasın. Bilmem bu PKK terörü saldırısı gibi safsatayı bir yana bıraksınlar, herkes gerçeği görsün. Ortada işgal var, soykırım var. Ortadoğu’nun ve dünyanın, insanlığın başına bela olan bir gelişme var. Buna fırsat vermeden dur demek lazım. Önemli olan bu. Biz herkesi buna davet ettik. Yoksa kendimiz bu mücadeleyi yürütüyoruz zaten.
Ne ilginçtir ki böyle bir durumda gerillaya, gerilla alanlarına dönük KDP’nin provokatif girişimleri var. Tehlikeli durumlar yaratılıyor. Bu noktada cephede durum nedir?
Evet önemli girişimler oldu. Biz geçen programda tepkiler az demiştik. Daha fazla olmalı. Durum ciddi ve tehlikeli. Yani bu geçen süreçte bu yönden önemli gelişmeler oldu. Ciddiyet görüldü, önemli tepkileri ortaya çıktı. Bu duruma karşı gerçekten de ciddi bir kalkış oldu. Avrupa’da var, Rojava’da var, Başûr’da var. Dört parça Kürdistan’da var. İnsanlıkta bir duyarlılık var. Büyük tepkiler ortaya koydular. İşte Avrupa’da, Başûr’da sanatçılar tepki gösterdi, tutum geliştirdi. Çeşitli demokratik, devrimci güçler, insan hakları kuruluşları tepkiler gösterdi. Hewlêr’e kadar gelip buna müdahale etmek istediler. Kürdistan’ı Savun İnisiyatifi diye örgütlenmeye de yöneldiler. Bunların hepsi çok değerli gelişmeler. Avrupa’da, Başûr’da Rojava’da halkımız ayakta, dostlarımız ayakta. İnsanlık ayakta aslında bu tehlikeye karşı. Öncelikle bunları selamlıyorum. Partimiz adına başarılar diliyorum. Çok önemli anlamlı bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Zaten yönetimimiz bu gelişmeleri selamladı. PKK adına ben de selamlamak istiyorum. Hem Kürdistan’ı Savun İnisiyatifi’ni, hem sanatçıların, halkımızın Başûr’da, Avrupa’da ortaya koydukları tutumu, gösterdikleri duyarlılığı, yürüttükleri mücadeleyi. Başarılı olacaklar. Buna dair yüksek inancımı da bir kere daha ifade etmek istiyorum. Yani kesinlikle başaracaklar. Bunu öncelikle ifade etmemiz gerekli. Diğer husus gerçekten açıklamaları oldu, yönetimimizi açıklamalar yaptı. Merkez Karargahımız somut durumları ortaya koydu. Net tutum koydu. Cemal arkadaşının konuşmalarından sonra insan ne diyebilir ki daha farklı. Söylenecek söylendi, gösterilecek tutum gösterildi. Önemli olan bunların anlaşılması ve bunlara cevap olunmasıdır. Onu diyebiliriz. Yani şunu yine de insan söylemeden edemiyor. Çok tekrarlamak bazı şeyleri iyi değil. Bazı konuları geçmişte yaşananları belirtmekten hicap ediyoruz. İyi de değil fakat sorun o kadar ciddi ve bir de genel herkesi ilgilendiriyor ki söylemek gerekiyor. Çünkü herkes tartışıyor. Doğru tartışabilmesi için de doğru iş yapabilmesi için olup bitenleri doğru ve yeterli düzeyde bilmesi de lazım. Bu da önemli. Bunun için de bazı şeyleri söylemek yine de gerekiyor. Yani çok yeni bir şey olmaz. Belki sıkıcı de olabilir ama biz gerçekten şaşırdık. Bir defa onu söylemem gerekiyor. Bu 5 Haziran’da olana. Geçen yıl 15 Haziran’da Mexmûr ve Şengal bombalanmıştı, 16 Haziran’da Heftanîn’e saldırı olmuştu. Şimdi bu 5 Haziran da önemli. Yine Mexmûr’a saldırı oldu. Ardından Metîna’da bu olay oldu, deniyor. Kuşkusuz Pêşmergenin yaşamını yitirmiş olması önemli Karargahımız somut çağrı yaptı. İncelensin, açıklansın. Yani biz sorumlusu değiliz, dedi. Ortak araştırmaya davet etti. O çok önemliydi. Ondan daha önemlisi; orada ne geziyordu o pêşmergeler, ne yapıyordu? 5 kişi değil, 40 zırhlı araçla. Yani gerillanın üstlenme alanına girmek ne demektir? Bunun askeri mantığı var mıdır? Niye oldu bu? Bir de niye 5 Haziran’da oldu? Şaşırdık yani; ne oluyor diye. Çünkü görüşmeler oluyordu. Yeni görüşmeler bekliyorduk. Biz buna dönük neler yapabiliriz diye yoğunlaşırken birdenbire böyle bir durumla karşılaştık. Ne oldu, peki ne anladık?
İşte 14 Haziran’da NATO zirvesi oldu. ABD ile TC görüşmeleri oldu. Tayyip Erdoğan çıktı, NATO salonunda konuşma yaptı. O konuşmayı duyunca bunları anladık. İşte bilmem YPG hastaneyi vurdu, sivilleri katlediyor, bilmem ne terör örgütü. Oradan söyledi. Demek ki yani tutturabilseydi daha çok işte PKK saldırıyor, Metîna’da saldırıyor, dostlarımıza, KDP’ye. Biz onun için oradayız, diyecekti. Belki de gizliden söylediler de. Açığa çıktı ki bunlarla PKK’ye karşı bir NATO kararı yaratmak istiyor. Yeniden bütün NATO güçlerinin PKK’ye karşı savaşta desteğini almak istiyor. Zirve için bir hazırlıkmış. Yeni işte PKK saldırıyor. Türkiye saldırı altında. Ya da KDP saldırı altında. KDP’ye destek vermek için de TC gelmiş. O halde NATO da TC’ye destek vermeli. Herkes PKK terörüne karşı çıkmalı, demek istediler. Fakat tutmadı. Deşifre oldu. Kamuoyunun duyarlılığıyla, Hareketimizin açıklamalarıyla daha çok da Güney Kürdistanlı yurtseverlerin, pêşmergelerin, yaralananların doğru tutum takınmaları ile bu oyun bozuldu. Maske düştü. Aslında bir oyun olduğu, bunun tamamen TC’nin NATO tarafından desteklenmesi için kurulmuş bir oyun olduğu ortaya çıktı. Biz anladık TC böyle oyun yapar. Osmanlı’da oyun çok, derler. Bu çok bildiğimiz bir durum. Peki KDP buna niye alet oldu, işte onu anlayamadık. Ne anlamı var? Gerçekten bu kadar mı? Biz anlayamadık. KDP’nin yaptık şeyleri gerçekten de anlayamıyoruz. PKK, KDP’ye bir şeyler yapıyor, diyorlar. Biz bir şey yapmıyoruz. KDP kendi kendine yapıyor aslında. Bundan üzüntü duyuyoruz, doğru net söyleyebilirim. Yani böyle yapmasına gerek yok. Hareket olarak hep böyle olmadık.
Şimdi öyle şeyler çıkartılıyor ki; sanki bu Xakurkê’den Heftanîn’e kadar PKK yeni gelmiş, sanki bu PKK yeni kurulmuş, sanki KDP ile hiç ilişkisi olmamış, bilmem ortak iş yapmamışlar gibi, yani bu uykudan uyanır gibi yeni, işte burada ne geziyor PKK? Kürt örgütü değildir, bilmem şudur budur deniliyor. Biz, bu KDP’yle 40 yıl önce anlaşma imzaladık. Önder Apo ile Mesut Barzani’nin imzaları vardır 1982’de. Bu orada imzalanırken altında Kuzey Kürdistan İşçi Partisi yazmıyordu, Kürdistan İşçi Partisi ile imzaladı KDP bu anlaşmayı. Bu çok nettir.
Ben 12 Aralık 1982’de Azad Berwari ile birlikte geldim. Ben de PKK’nin yönetimiydim. Azad Berwari de KDP’nin mektep siyasi üyesiydi. Aynı görevlerimizdeydik? Şu anki görevlerimiz neyse ikimiz de aynıydık. Gelirken Doğu Kürdistan’ın köyünde Karasungur arkadaşla birlikte İdris Barzani ve Mesud Barzani ile iki defa görüşme yaptım. KDP’nin başkanı, genel başkanı ve genel başkan yardımcıları olarak. Ben gelmedim, yüzlerce geldik Güney Kürdistan’a. İkinci Kongre’den karar almış olarak geldik. Gezmeye gelmiyorduk. Kürdistan’ın özgürlüğü için savaşmak amacıyla geldik.
Bu dağlarda; Xakurkê’den Haftanîn’e kadar binlerce, on binlerce şehidin ayak izi vardır. Geçtiler, yaşadılar, savaştılar, savaşıyorlar. 40 yıldır, yeni değil. 40 yılda işte örgüt tanınmamış, biz buralı olamamışız. Buralı değiller, çıkıp gitmeliler, deniliyor. Dahasını da söyleyeyim; Mesela 80’den sonra Heftanîn’de ilk kamp kuran Agit arkadaştır. Heftanîn etrafındaki karakolları, Saddam’a ait karakolları kaldırarak Heftanîn’i kurtaran PKK gerillası ile KDP pêşmergesinin ortak savaşı oldu. 1983’ün Ekim’inde/Kasım’ında. PKK’nin komutanı Agit arkadaştı. KDP komutanı Mülazım Ali’ydi. Yaşıyorsa eğer açıklasın gerçekleri. Yani Heftanîn böyle kurtarıldı. KDP, 75 yenilgisinin sonuçlarını ortadan kaldırarak yeniden mücadele eden hareket haline gelişini, PKK ile ilişkiler temelinde yaptı. PKK ile ilişkiler KDP’ye çok kazandırdı. Bunu bilmemiz, görmemiz lazım. Şimdi sanki hiç ilişki kurulmamış, edilmemiş gibi oluyor. Oysa ki örneğin 80’lerde bu ilişki kazandırdı. 90’larda çatışma oldu, işte kazanmadı. 2000’den sonra ilişkiler düzeldi, gelişme sağlandı. Ulusal Kongre oluyordu. Mesud Barzani’yi, Leyla Zana ile birlikte Ulusal Kongre’nin eşbaşkanı olarak Önder Apo ve Hareketimiz önerdi. PKK bizi tanımıyor, yok etmek istiyor, diyor. PKK, ulusal başkan yapmak istedi. Bundan çekildiler. Bunlar bilinmiyor değil, herkesin gözü önünde. Ben televizyoncu olsam o resimleri kilitlerim ekrana. Mesud Barzani, Neçirvan Barzani arasında bir de Ronahi arkadaş oturuyor. PKK’lilerle nasıl yan yana oturdular? Bunlar sanki hiç olmamış gibi söylenemez, yani böyle. Şimdi ne oldu? Şunu söylemek istiyorum. Buna karşı çıkış oldu tabii. 85 Ağustos’unda ittifakı bozdular. Türkiye ile ittifak yaptılar. PKK’ye karşı savaştılar.
PKK’ye karşı çıkışlar ne oldu? 85’te bozdular, 88’i yaşadılar 90’a kadar. 90’lı yıllarda PKK ile çatıştılar, sürekli çeliştiler, ne oldu? Hep kavga oldu yani. 90’lı yıllar KDP-YNK kavgası bilmem KDP-PKK kavgası, hep kavgayla geçti. 2000’den sonra ilişkiler oldu. PKK de gelişti, KDP de gelişti. PKK’nin şimdi işgalci denilen yerlerdeki üslenmeleri her zaman Kürt halkına kazandırdı. Kürt özgürlüğüne kazandırdı, KDP’ye de kazandırdı. Kesinlikle KDP’yi mevcut güçlenme noktasına bu getirdi. Şimdi biz bunu önerdik. Kazan kazan ilkesi deniliyor. Yani ilişki, ittifak, birlikte kazanalım. Arkadaşlarımız dediler biz hiç başka bir şey tartışmadık bile. Şimdi bunu bir yana itip düşmanla bu düzeyde anlaşmak, Kürt düşmanı, Kürt’ü soykırıma uğratan güçlerle böyle ittifak yapmak tehlikeli. Böyle olmaz, bu yaklaşımlardan vazgeçilmeli.
Bunu birileri kışkırtıyor mu? Bu kadar kışkırtmaya gelmemek gerekli. O da olabilir. Ben bir iki şey daha söyleyebilirim. 95 savaşından sonra 96’nın Ocak ayında görüşme yapıyorlardı PKK ile KDP heyetleri. Orada da bir anlaşma imzaladı. 96’nın Ocak mıydı Şubat mıydı… Orada da imzaladık fakat o görüşmeler sırasında bizim heyet, Neçirvan Barzani’nin şunu söylediğini aktardı: Bize niye saldırıyorsunuz, anlamadık. Bizim hepimizi, KDP’yi tümden yok etseniz Amerika gelir. Yeni bir KDP daha kurar…
Biz bunu anladık. Şimdi PYD-ENKS görüşmeleri oluyor, Rojava’da bilgiler yayılıyor Amerikalıların denetiminde. Bu ENKS’liler DAİŞ’e karşı savaşta mücadele etmediler, şimdi gelmişler hak istiyorlar, diyorlar. Orada aracılık yapan Amerikalı diyor ki; niye biz savaşmadık mı? Biz savaştık ya. Yani ENKS biziz, diyor. Şimdi biz bunları biliyoruz, onu da duyduk, onu da duyduk, bu gerçeği anladık. Dikkate alıyoruz. Yani askeri bakımdan Neçirvan Barzani için de bir şey söyleyebilirim. Onlar da bir şeyleri dikkate alabilirler yani. PKK’nin on binlerce silahlı gücü var. Ha dese en kısa sürede yüz binlerce genci silah altına alacak potansiyeli var. KDP iki vilayette örgütlü, PKK 22 vilayette örgütlü. Peki bu KDP saldırarak PKK’yi nasıl yok edecek? Yani buna inanıyor mu gerçekten? AKP-MHP buna ant içmiş, yaparım, diyor. Kendilerini inandırmışlar. O ayrı bir konu. Onlar inandırabilirler. Peki gerçekten KDP de inanıyor mu? Olacak gibi değil. Yani biz kendilerinin söylediklerini dikkate alıyoruz, ciddiye alıyoruz, üzerinde duruyoruz. Bazı gerçekler üzerinde KDP yönetimi de dursa iyidir. Çok fazla bu dış şeye angaje olmak iyi değildir. Ulusal birlik gerekli tabii ki. İyi fırsatlar ve imkanlar o kadar çoktu ki yönetimimiz adeta kötü bir kavram ama yalvarırcasına açıklamalar yaptı. Süreci tanımladı. Fırsatları ortaya koydu, imkanları gelecek için gerçekleşmese tehlikeleri ortaya koydu. Bunları değerlendirmek için birlik gerekir, dedi. İttifak yapmalıyız. Hepimize kazandıracak olan bu tarihi misyonumuzu oynayalım. Geçmiştekiler gibi biz de olumsuzluk yapıp da gelecekte eleştirilmeyelim suçlanmayalım. Yani bütün bunlar boş laflar mıydı? Değildi. Biz buna inanarak söyledik. Yine de inanıyoruz. Yönetimimiz, bütün PKK camiası iman etmiştir bu görüşlere, doğruluğuna. Bu temelde yaşıyor, savaşıyor, mücadele ediyor. Şimdi bunların hiçbir değeri yok mu? Bu kadar fırsat/zaman geçirildi. Bizim zorluklarımız var, sorunlarımız var, Türkiye bizi yer yutar imkanımız yok, diyorlar. İşte Türkiye’ye muhtacız, diyorlar. Bu çok inandırıcı değil. Niye muhtaçlar? Birlik olalım. Dayanışma içerisinde birbirimizin ihtiyaçlarını karşılayalım. Para ihtiyaçları mı var, savaşçı ihtiyaçları mı var, kendilerini tehdit eden güçler mi var? Biz bunları karşılamaya gücümüz oranında hazırız ve gücümüz çoktur da. Başkalarından isteyeceklerine gelsinler PKK’den istesinler, PKK’nin imkanlarını kullanalım, desinler. Eğer PKK yok derse suçlansın. Bunlar hiç yapılmıyor. Öyle PKK’ye bir şey edilmiş bazı güçlerin etkisiyle. Bu kadar dış etkilenme iyi değildir, doğru değil. Herkes de bilsin. Öyle gerçekten de işte Karargah açıkladı; biz faşist, soykırımcı, sömürgeci zihniyetle, siyasetle ölüm kalım savaşı yürütüyoruz. Tarihi bir savaş. Tüm şeyimiz oraya dönük. Başka güçle ne işimiz var? Defalarca dedik ki; gelin katılın, birlikte savunalım. Olmayacaksa hiç olmazsa engel olmayın. Yani bunu bile söyledik. Bunlar geçerli hususlar. Çok fazla uzattık. Aslında söylemeye gerek yoktu. Yönetimimiz de açıkladı. Biz inanıyoruz ve hala umut ediyoruz. Hala da bekliyoruz ki gerçek görülür, doğruya gelinir. Çeşitli oyunlar var, onlardan uzak durulur. PKK ile ilişki KDP’ye hep kazandırdı. Hiç kimse tersini iddia edemez ve kanıtlayamaz. Dolayısıyla yani 96 savaşından sonra da Önder Apo çağrı yapmıştı. Yani sonuna kadar güvenebilirsiniz demişti. PKK ile ilişki, doğru yaklaşan herkese büyük güç katar, kazandırır. Şimdi de geçerli olan bu. Biz kesinlikle bu şeydeyiz. Bu temelde, yani hala hatadan, zarardan dönülmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bunun için her şeye de hazırız. İşte ilk defa Kürdistan’ın Savun İnisiyatifi kuruldu. Çok değerli. Ne bizden istiyorlarsa Hareket olarak yerine getirmeye hazırız fakat şimdiye kadar bize hep şu söyleniyor; sizi yok edeceğiz. Gelip teslim olacaksınız… Bize üçüncü bir yol yok. Teslim olacaksın, yok olacaksın. Yani biz ne teslim olmak için ne de yok olmak için bu yola çıktık. Yani bizim de bir anlayışımız var, mücadelemiz var. Bu kadar şehit verdik, kazanmak için yola çıktık. Kendimiz için kazanacak bir şeyimiz yok. Halk kazansın diyoruz, özgürlük kazansın, diyoruz. Halklar kazansın, diyoruz, insanlık kazansın. Ortadoğu halkları kazansın. Hepsi birlikte. Birlikte gerçekten de bir halklar bahçesi haline getirelim Ortadoğu’yu. Cennet denmiş, bu memlekete bütün kutsal kitaplarda, ilahi dinlerde. Cennet bu topraklar. O zaman bu dinlere inanıyorsa gerçekten de orada da öngörülen cenneti elbirliği ile birlik içinde, dayanışma içinde, kardeşlik içinde yaratalım. PKK’nin istediği bu. Çağrısı bunun için. Kimsenin üzerinde öyle hükümranlık kurma gibi bir şey de yok. Bunu KDP de biliyor. KDP ile birlikte geldi 80’de Güney’e. Kuzey’e 80’de 81’de, 82’de. PKK savaştı. Binlerce şehit verdi. Bakın PKK’nin kendisi için almaya çalıştığı bir şey oldu mu? Yok. Hepsi mücadele etti. Yani kazandırıyor. Başkaları kazansın istiyor. Bir fedai hareketi, yani bundan korkulacak, bunu dışlayacak bir durum yoktur. Biz inanıyoruz bu gerçekler daha iyi görülecek, daha çok görülecek, daha çok doğru tutum geliştirilecek. Yönetimimizin çağrısı da bu temelde oldu. PKK adına da bu çağrıyı yineliyoruz.
Esas olarak da halkımızı, aydınları, sanatçıları, siyasetçileri, kadınları, gençleri, dört parça Kürdistan’da, özellikle de Güney Kürdistan’da ulusal demokratik birliği yaratmak için başlatılan mücadeleyi kesintisiz sürdürerek, genişleterek, geliştirerek, derinleştirerek sonuca götürmeye çağırıyoruz. Çünkü gerçekten de kazandıracak olan bu.
Böylesi bir dönemde 14 Haziran’da NATO toplantısı oldu. Yine bu bağlamda TC ile ABD görüşmeleri uzunca tartışılıyor. Bu tartışmaları nasıl gördünüz, sizce nasıl ele alınmalıdır?
Şimdi nihayet tabii beklenen görüşmeler oldu. O kadar çok gerildi ki insanlık. NATO toplanacak, dediler. Türkiye’yi gerdiler. Erdoğan-Biden görüşecek! Yani görüşmeler yapıldı. Bazı şeyler söylenebilir. Çok tartışıyorlar. Çeşitli çevreler tartışsınlar. Benim diyeceğim yok da içimde bir şey kaldı. Bir şeyi mesela sormak isterim; Acaba Erdoğan’la görüşürken ABD Başkanı Biden, Erdoğan’a şunu sordu mu? Bu DAİŞ’e karşı Kobanê savaşından dolayı bana da dava açtınız mı? Açmayı düşünüyor musunuz? Çünkü Tayyip Erdoğan davet etmiş Türkiye’ye giderse tutuklanıp dava açılmayacağı belli değildir. Neden? Çünkü bugün AKP-MHP yönetimi, Kobanê’de DAİŞ’e karşı savaşa destek veren, katılan herkesi suçlu ilan ediyor ve yargılamaları yapılıyor. İşte HDP’lilerin hali ortada. Rojava’ya saldırı ortada. Bütün Efrîn’den Serêkaniyê’ye kadar olan saldırı aslında Kobanê’nin intikamı içindir. Biden da o zaman başkan yardımcısıydı ABD’nin. DAİŞ’e karşı Kobanê savaşına destek verdi. Sorumlulardan hatta.
Böyle bir soru sorabildi mi? Sormalıydı bence. Diğer yandan yani bu NATO toplantısı ve diğer görüşmelere dair biraz fazla şişiriliyor, çok propaganda ediliyor. O kanaatte değilim yani. Öyle ki çok büyük rol atfediliyor, misyon yükleniyor. Yani sanki dünya yeniden yaratılmış, bilmem neler olmuş, neler olmuş gibi. Öyle bir şey yok yani. Bu abartı sanki onu yapanların böyle psikolojik savaş kapsamındaki yansıtmaları. Bazıları da buna alet oluyor. İşte NATO yeni bir vizyon kazandı. Kendini yeniledi. 2030 vizyonu var. Dünyayı yeniden yapılandıracak, tez elden NATO’ya biat edin, yoksa kaybedeceksiniz. Böyle bir şey yok. Bu havayı yayanlar var mesela. Öyle bir şey yok. NATO’nun yönetimi NATO’culara bile bu söylense korkudan ölürler. O kavramların hepsini uzun yıllardır NATO söylüyor. Hiçbir adım atamadı. Hiçbir değişiklik yok. Sadece değişiklik, Trump ile Biden arasındaki değişikliktir. Trump her şeyi biraz karmakarışık yapmıştır. Biden tekrar ulus devlet bürokrasisinin resmiyetine oturtuyor. Yani biraz daha disiplin, ciddiyet verdi.
Dikkat edin NATO tartışmalarından çok ikili görüşmeler öne çıktı. Yani çıkar görüşmeleridir. NATO bugün çeşitli güçler arasında bir çıkar ilişkisi. En uzun görüşme de ABD ile Rusya arasında oldu. Rusya NATO üyesi de değildir. Yani ABD Başkanı, Rusya Başkanı ile hepsinden daha fazla görüştü, daha çok tartıştı, daha fazla da anlaşma yaptı. Öyle hemen bir ABD-Rusya savaşı başladı, gerginliği oluştu, yeniden bir soğuk savaş başlıyor, diyenler bile oldu. Ne bir yeni NATO vizyonu var, ne yeni bir Soğuk Savaş başlıyor, ne Üçüncü Dünya Savaşı’nı bitirip yeni bir dünya yapılandırma gücü, fikri ve planı var. Ne bu krizden, kaostan çıkma gücü var NATO’nun, ne de Tayyip Erdoğan’a o kadar çok fazla yeni bir misyon verdi. Yani bekçi gibi her yerde kullanıyorlar. Eskiden beri şimdi de aynı şeyinize devam edeceksiniz. Yerli yerinize oturun, çok fazla konuşmayın, dediler. Türkiye’yi öyle kullanmak istiyorlar. Tayyip Erdoğan’a ne söylediler belli bile değil yani. Şimdi öyle bir hava yaratılıyor ki; yani psikolojik savaş içinde adeta karşıt olanlar kaybediyorlar gibi bir hava veriliyor. Tayyip Erdoğan’a yeniden misyon verildi, görüşme yapılıyor. Ne yapılacaktı ki, zaten görüşüyorlardı. Görüşmüyor değillerdi. Bu buranın üyesi. Oraya gidiyor, görüşüyorlar. Onu ifade eden tuhafıma gitti. Sanki Dünya Demokrasi’nin temel kurumu NATO’ymuş gibi gördüğünü ifade ediyor, bu yaklaşımlar çok tehlikeli.
ABD’nin Çin’le ekonomik kavgası çok. Rusya’yla bazı konularda tabii bir mücadele içindeler. Böyle adeta soğuk savaş oluyor, eskiye dönelim. Öyle bir şey yok. Soğuk savaş yapacak halleri de yok. Çin ile Rusya eskisi gibi değil ki. Kim yapacak? Soğuk savaş, Dünya Devrimi iddiasında olan Sovyetler Birliği ile olmuştur. Öyle bir güç yoktur. Çok çok olsa Alman-İngiliz çelişkisine benzer bu çelişkiler.
Bir de AKP-MHP faşizmini sanki Biden ve ABD yıkacakmış gibi denildi. Öyle bir şey yok. Yani bu nereden çıktı? Kim demiş öyle olacak. Bunlar çok yanlış, tehlikeli, zararlı görüşler. Sanki Saddam Hüseyin gibi Tayyip Erdoğan’ı NATO karşısına alacakmış. Öyle olmaz yani, bunu biz biliyoruz. Kendileri de söylüyorlar defalarca. NATO için mücadele, ilişkiler ayrı, dışı ayrı yani. NATO içi şeydir. Aslında cepheden olmaz. Tayyip Erdoğan cepheden işte Devlet Bahçeli’yi de konuşturarak bazen karşısına alıyor. Kendisini biraz onların müdahalelerinden uzak tutuyordu. Şimdi teslim oldu. Bazıları söylediler. Doğru. Bu NATO toplantısının esas şeyi; Tayyip Erdoğan’ın her şeyi ile NATO’ya, ABD’ye teslim oluşudur. Kabul etti mi etmedi mi NATO ve ABD, bilemiyoruz. Şimdi ne çıkar karşıtlıkları bitti ne de mücadele. AKP’liler bile çok umutlu değiller. Örneğin PKK’ye karşı biraz destek verir ama işte Güney Kürdistan’a karşı HPG’ye karşı hiç başarılı olamadık, diyorlar. Çok başarı atfetmek öyle doğru değil.
Tam tersine ne oldu? Gerçekten de teslim oldu. Şimdi böyle bir durumda Rusya ilişkileri ne yapacak? Çin ilişkileri ne yapacak? Çin’den, İran’dan, Rusya’dan o kadar çok şey alıyordu ki AKP, onları nasıl yapacak?
NATO içi ilişkiler iç mücadeledir. Bu biçimde daha fazla NATO’nun, bilmem Amerika’nın, Türkiye’nin iç işlerine, yönetimine müdahale etme imkanları doğmuştur. Yani biz öyle düşünüyoruz. Daha çok müdahale edecekler. Cepheden olsa edemiyorlardı yani. Ya o zaman işte NATO’yu parçalayacaklar ya da sabır edeceklerdi. Sabır ettiler, hep NATO’yu parçalamamak için ama şimdi nasıl daha fazla müdahalede bulunacaklar? Aslında Türkiye’nin işi daha çok karışacak. AKP-MHP’nin durumu daha çok zorlaştı. Son yaklaşıyor. Az kaldı. Çöktü çökecek yani. Fakat yine de şunu söyleyeyim. O güç de bazı güçlerin ima ettikleri gibi. ABD ve NATO çökertmeyecek. Türkler çökertecek, Aleviler, kadınlar, gençler çökertecek. Türkiye halkları çökertecek. Türkiye’nin demokrasi güçleri çökertecek. Onların mücadelesiyle AKP-MHP faşizmi yıkılacak. Biz bunu her zaman söyledik ve işin gerçeği budur. Sanki böyle bir şey yokmuş gibi kendi gücünü görmeyen, devrimci demokratik mücadelenin gücünü görmeyen, onu küçümseyen; demokrasiyi, yeni gelişmeyi, faşizmin aşılmasını hep dışarıdan, ABD’den, NATO’dan bekleyen bir eğilimin çok fazla var olduğunu, bu süreçte servis edilmeye çalışıldığını gördük. Bunu bizim çevremize de yansıtmaya çalışıyorlar. Karamsarlık işte. Türkiye’ye rol biçti. Tayyip’i yeniden kabul etti. PKK’yi reddetti. Kürtler için söylediğini yapmadı. ABD yönetimi Kürt soykırımını kabul ediyor. Öyle bir şey yok. Ermeni soykırımını bu süreçte resmen tanıdılar ki bu bütün soykırımlar için örnektir. Yani daha ötesine geçemez ABD de, NATO da.
Bir de yani bütün bunları bizim mücadelemiz belirler. Dünyada bir yeniden yapılanma, kapitalist restorasyon olacakmış gibi beklemek, gerçekten de kapitalizme teslim olmak demektir. 20. yüzyıldaki gibi krizden, kaostan kapitalizm kendini şöyle biraz bunalımı azaltarak çıkacak, o Ekim Devrimi’nin varlığı sayesindeydi. Başlayıp başarıya ulaşmayan dünya devrimi ortamında oldu. Şimdi öyle bir devrim filan yok. Onlar hep kapitalizmin yapısından değil, başka güçlerden, başka iddiada olan güçlerden kaynaklanmıştır. Şimdi onların hiçbirisi yok. Dolayısıyla kapitalizmin krizden, kaostan çıkma, kendini yenileme, savaşı yok etme gücü, iradesi yok. Öyle bir konumu yok. Yani bir çıkış olacaksa en azından demokrasi güçlerini kabul etmek zoruyla olacak. Önder Apo böyle dedi ki bu doğru bir yaklaşımdır. Dahası daha köklü demokratik gelişimler gelişebilir. Kapitalizm çöküş ve çözülse gidebilir.
NATO’da birkaç saatlik cilalı görüntü vermek, hiç kimsenin ne gözünü kamaştırsın ne de korkutsun. Onların ikisi de kesinlikle doğru değil. Dolayısıyla mücadelenin, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin önemini, anlamını, rolünü azaltan, yani sanki değişim NATO ve ABD tarafından olacakmış gibi beklenti yayan yaklaşımlar, görüşler kesinlikle yanlıştır. Bunları reddetmek lazım. Bu eğer bilinçli yapılmıyorsa bir küçük burjuva eğilim, yani korkma ve teslim olma gibi oluyor. Aşırı teslimiyetçi bir yaklaşım yani. Devrimciler, halka dayanan güçler böyle olamazlar. Devrimci demokratik mücadele yürüten güçler, gelişmeleri kendi iradeleriyle yaratmayı esas alırlar ki gelecek de öyle olacak.
Dile getirdiniz devrimci demokratik mücadele yürüten önemli bir güç olarak HDP var. HDP’ye dönük ciddi saldırılar var. Yeniden kapatma davası açıldı. En son İzmir’de Deniz Poyraz, HDP çalışanı katledildi. Bütün bu gelişmeler Türk iç politikasının geldiği nokta açısından neleri göstermektedir?
Önemli bir durum da bu. Yani gelişmelerle bağlı önemli bir durum. HDP İzmir İl binasının baskın önemli. Son olan olay şimdi gündemi belirleyen, tartışılan bu ki halkımız ayakta. İnsanlar ayakta. Daha fazla da ayaklanmalılar. Bir başlangıç olabilir. Bu da yeni bir durum oluyor. Ben öncelikle katledilen Deniz Poyraz’ı saygıyla anıyorum. Ailesinin ve halkımızın acısını paylaşıyorum, başsağlığı diliyorum. Hareketimiz adına, partimiz adına. Deniz Poyraz, halkların kardeşliğinin şehididir. Demokrasinin zafer sembolüdür. Böyle olacak, böyle yaklaşmak ve böyle anmak lazım. Bu temelde de anlamlandırmak, sahiplenmek gerekli. İyi bir tepki gelişti. Önemli. Daha çok gelişeceğine benziyor.
Aslında bir AKP-MHP faşizmi için, bu faşist saldırganlık için sonun başlangıcı da olabilir. Öyle de görmek ve o hale de getirmek lazım. Faşizmi yıkacak -ki Ortadoğu’da örnekleri de var-, bu diktatörlüğü yıkacak bir eylemlilik tepki ortaya konabilir olmalı. Dahası olmaz. Yani böyle işte silahlı saldırılar ve katliamlar başladı. Daha önce de gerillaya dönük mücadele eden güçlere dönük bunlar yapılıyordu. Ses çıkarılmadı, şimdi herkesi kapsayacak. O halde durmamak lazım. Yani bu bir dönüm noktası olmalı. Öyle olacağa da benziyor. Yani bu HDP’yi kapatma davasını aslında iyi değerlendirecektik. Ama İzmir İl binasının baskını bunun da önüne geçti. Onu da yeni bir mecraya taşıdı.
Kapatma davasından bakarak şöyle diyecektik; bu aslında bir çöküşün, yıkılışının alametidir, korkmamak lazım. Öyle HDP kapısı kilitlenerek kapatılacak değildir. DTP’yi de kapattılar 2009’un Aralık’ında, bir sürü parti kapattılar. Ne oldu? AKP DTP’yi kapatmıştı. Daha çok güçlenerek çıktı. Daha fazla güçlenecek. Az kaldı. Demokrasi zafere gidiyor. Demokratik Türkiye yaratılıyor, diyecektik. Bu İzmir olayı sanki bunun böyle bir eylem sürecini başlattı. Öyle anlaşılıyor ki karşı taraf bir pasifikasyon geliştirmek, sindirmek için böyle bir şeye başvurdu. Yani bunu yapıyorlar. Birçok biçimde haftalardır anlatıyor Sedat Peker bu tür şeyleri. Hepsi doğrulandı, oluyor, olacak.
Bir yandan kapatma davası, bir yandan bu tür saldırılar. İyice sindirmek istiyorlar. Bazıları diyor; böyle şey olunca fırsat bilip seçime gidecek, iktidarını yeniden güçlendirecek. Yani şimdilik de daha zamanı var. Seçim için öyle bir hemen seçim geldi, seçimde kaybediyor gibi bir durum yok. Öyle görmek yerine, yani şeyi seçime bağlamak yerine AKP-MHP çöküyor, çözülmektedir. Yani içi kaynıyor, her şey çöküyor. Ayakta durmak için bunları yapıyor. Ömrünü uzatabilmek, faşist diktatörlüğü yaşatabilmek, biraz daha iktidarda kalabilmek, çökmemek için çırpınıyor, yani ayakta kalmaya çalışıyor. Çöküşü, çözülüşü, önlemeye çalışıyor. Böyle görüp değerlendirmek daha doğrudur. Gerçek olan bu.
Faşizmin durumunu gerçekten de böyle anlamak lazım. Bir sürü iktidarı biriktirmiş, bilmem şu kadar teknik almış, vuruyor, kırıyor. Örgütsüz, hazırlıksız olanları. Vay ne kadar güçlü dememek, lazım. O güç görüntüsü, boş görüntüdür. Bir anda hepsi ters yüz olabilir. Toplumsal olaylar böyledir. Siyasi gelişmeler böyle gelişiyor ve bu rahatlıkla olabilir. Türkiye’de de böyle bir şeye açık bir durum var. Onun için esas olarak çöküşü görüp onu hızlandırmak ve gerçekleştirmek için ne gerekiyorsa yapmak lazım.
Bu işte şimdi geldi böyle bir saldırıya. O halde gerçekten de savunma olmalı, öz savunma gelişmeli. Bir demokrasi, demokratik atak gelişmeli, açığa çıkmalı. HDP’nin kapatılması diye bir şey yok. Onu çok fazla vurgulamamak gerekli. Yani bir bürokratik parti değil ki, bir toplumsal hareket, demokrasi hareketi, durdurulamaz bir hareket. Dolayısıyla kapatılamaz, önlenemez yani. Aman bizi kapatmasınlar diye çalışmak değil, faşizmi yıkmak, demokrasiyi kurmak için çalışmak lazım. Yani o hep tersyüz etmek istiyor, saptırmak istiyor. Çöküş tarihinde çöküşü engellemek için bunların hepsi gündem saptırma. Aldanmamak ve sapmamak gerekli. HDP gerçekten de Türkiye’nin demokrasisini temsil ediyor. Türkiye’yi HDP yönetebilir. Şu an bu durumlarda ortaya çıktı. Bütün yönetim HDP’yi devredilmelidir. HDP yönetimi istemelidir. Türkiye’de mevcut yıkılışı, çöküşü, çözülüşü bu gerginliği, bu kadar sömürüyü, her şeyi ortadan kaldıracak tek çizgi var: HDP çizgisi. Bu çok net.
Bu bakımdan da aslında bütün kapatmak değil de bütün yönetimi̇ HDP’ye devretmek lazım. HDP bütün yönetime aday olmalı, bütün yönetimi istemeli. Bunu gerçekleştirecek bilinci var, iradesi var, programı var, kadrosu var. Türkiye’nin sorunlarını çözecek, Türkiye’yi bu kadar parçalanmışlık, gerginlik, çatışmadan çıkartacak, demokratik istikrara, birliğe kavuşturacak, sorunlarını çözecek yegane çizgi mevcut partiler içerisinde HDP çizgisidir. Bu bakımdan da Türkiye’de HDP’nin kapatılması değil, HDP’nin yönetim olması tartışılmalı. HDP’nin nasıl yönetim olacağı tartışılmalı. Yönetime nasıl geleceği, kimlerle yönetimi nasıl paylaşacağı tartışılmalı.
İşte şimdi İzmir olayı oldu. Herkes kınıyor, karşı çıktığını söylüyor. İş silahlı çatışmaya kadar geldi. Örneğin gerçekten de Türkiye’yi demokratik birliğe, istikrara götürecek asgari demokratik ilkeler temelinde, içinde HDP’nin de temel ilkelerinin yer aldığı bir demokratik birlik oluşacak mı? Bu İzmir katliamına karşı çıkma, demokrasi şehidine sahip çıkma anlamında. Bu olacak mı? Böyle bir şey olabilmeli. Böyle bir durum olursa PKK olarak biz destek veririz. Açık söyleyelim her şey istediğimiz gibi olmaz, istediğimiz gibi olsun da demiyoruz yani. Fakat örneğin gerçekten de durumu değiştirecek bu faşist diktatörlük, ırkçı, şoven, baskıcı, sömürücü durumu ortadan kaldırarak Türkiye’yi kardeşçe demokratik bir yapıya kavuşturacak bir programı öngören yönelime, çabaya sonuna kadar destek veriyoruz. Bütün devrimci güçler de destek verirler. HBDH de bu temelde böyle bir demokratik siyasetin köklü demokratik dönüşümler yapacak siyasetin gelişmesi için destek veriyor. Örneğin bunlar olabilecek mi? Bunları tartışmak lazım. Yoksa yani HDP kapatılacak, Kobanê davası bilmem ne olacak… Kobanê davası HDP’lilerden çok edeceklerse ABD Başkanı Biden’a açsınlar. Yani KDP pêşmergeleri de Kobanê’deydiler. Hem de AKP’nin izniyle gittiler. Ona izin verenlere de açmak lazım. Suriye’ye giden pêşmergeye de açmak lazım. DAİŞ’e karşı bunlar Ankara’da Amed’deki Serhat’taki HDP’lilerden daha fazla destek verdiler. Yani niye oralarda destek vermiş olanlar suçlanıyorlar da bunlar suçlanmıyor.
Tayyip Erdoğan mantığına, yani AKP-MHP mantığına göre aslında hepsi suçludur. Gücü yetse hepsini suçlar. Hepsini de yargılamak ister. Çünkü onda hukuk yok. Kendi çıkarı var. Kendi saltanatını ayakta tutabilmek için ne gerekiyorsa ona mubahtır. Onu yapıyor. Ona göre hareket ediyor. Öyle de yapabilir.
Söylemek istediğim şu; HDP’yi kapatma davası, bilmem Kobanê davası benzeri şeyler bu kadar çürük. Yani temelsizdir. Hiçbir hukuki değeri, siyasi anlamı da yok. Çok basit. Sadece kendi çöküşünü önlemeye dönük bir girişim. Buna aldanmamak lazım. Bu yörüngeye girmemek, bu oyuna gelmemek. İşte buna karşı mücadele ediyor görünmemek gerekli. Bu gündem saptırmadır. Esas gündem dediğimiz gibi HDP nasıl bir yönetim olacak? Türkiye nasıl demokratikleşecek. İlişki, ittifakı nasıl olacak, kimlerle olacak, faşizmi nasıl yıkacak? Bu olmalı. Yıkılacak, yargılanacak birisi varsa AKP-MHP faşizmdir. Böyle görmek, buna göre hareket etmek lazım. Bu temelde Türkiye de iç şeyler gelişecek. Yani aslında bu son görüşmeler NATO görüşmesi de, ABD görüşmesi de Türkiye’deki iç durumun daha fazla tartışılacağı, siyasetin daha çok hızlanacağı bir sürece ifade ediyor. İç mücadele daha çok gelişecek. Az kaldı faşizminin yıkılması, demokratik devrimin zaferi yakın. Buna herkes inanmalı ve bu inançla faşizmi yıkmak, özgürlüğü ve demokrasiyi kazanmak için mücadele etmeli. Zafer bu temelde mücadele edenlerin olacak.