Koronavirüs salgının yol açtığı ortam kutsal metinlerde geçen ve insanlık hafızasında yer edinmiş ibretlik olayları çağrıştırıyor. Virüs Nuh ve Semud kavminin, Sodom, Gomora ve İrem kentlerinin başına gelenleri yeniden düşünmemizi istiyor. Mevcut siyasal sistemin yol açtığı tahribatlardan çıkarılacak çok dersin olduğunu söylüyor. Dolayısıyla sorun gelip kendini bin bir maske ve abartı ile sunan, tüm zamanların en özgürlükçü sistemi olduğunu iddia eden kapitalist moderniteye karşı çağdaş bir peygambersel çıkışla cevap olup olmayacağımıza dayanıyor.
Ana kaynağı Sümer mitolojisi olduğu ispatlanmış Nuh tufanı ve benzer büyük doğa olaylarının insanları korkuttuğu, etkilediği antik metinlerde o dönemin mantığı ve dili ile verilmiştir. Dönemin egemenleri bu korkutucu doğa olaylarını icat ettikleri sınıflaşmayı insanlara kabullendirmek için ideolojik ele almış ve köle sistemi kurmuştur. Bunu tufanı tanrıların insanları cezalandırması şeklinde formüle ederek yapmıştır. Mitolojik çağın analitik aklı, toplumu zora sokan afetleri köleci sistem ahlakını hakim kılacak argüman olarak ele almayı sürdürmüştür.
Köleci sistemin yol açtığı toplumsal sorunlar derinleştikçe peygamberler öncülüğünde karşı mücadele başlamıştır. Peygambersel mücadelelerde ise doğada olup bitenleri toplumsal ahlakın gerekliliğini anlatma yöntemiyle ele alma vardır. Yani hem mitoloji hem de din ön gördüğü toplumsal sistemin kuruluş mücadelesinde afetleri ders alınması gereken musibetler olarak kavratmak istemiştir. Tevrat ile başlayıp İncil ile devam eden ve sonuncusu Kur’an olan İbrahimi dinin metinlerinde bu yöntemi çok daha açık görebiliyoruz. Kur’an’da geçen ibretlik olayların insanları daha adil, daha eşitlikçi ve ahlaklı yaşama inandırmak için elle alındığının somut göstergesi, söz konusu musibetlerin tümünün Mekki ayetler içinde verilmesi, Medine ayetleri içinde de hatırlatılmasıdır.
İbrahimi dinler, köleci sistemin toplumda yol açtığı büyük adaletsizliğe, baskı ve yoksulluğa karşı çıkışlardır. Yol açtıkları sistemin tarihsel süreç içinde aldığı biçimlerin asıl sorumlusu daha sonraki içtihatlardır. Burada önemli olan işin özüdür. Öz kesinlikle köleciliğe, köleleştirmeye karşı olmadır. Daha ahlaki bir yaşam arayışı ve iddiasıdır.
Tarihsel metinler bugün ki gibi tüm dünyayı sarmamış ve çok sayıda insanı etkilememiş de olsa insanlığın koronavirüs benzeri tehlike ve tehditlerle daha önce de karşılaşmış olduğunun delilleri ile doludur. Dolayısıyla mitoloji ve din çağında da insanlık bu tür olaylarla dönemin hakim mantığı ile mücadele etmiştir. Din çağının benzer olaylarla mücadelesinin yol ve yöntemlerinin sonuncusunu İslam’da görüyoruz. Nuh ve kavmi arasındaki mücadele, Semud kavmi Salih Peygamber öyküsü, Ad kavmi ve inşa ettikleri yüksek direkli ve binalı İrem şehrinin yok olma hikayesi… Tüm bu öykülerde alınması istenen ortak ders, doğrulardan uzaklaşıp ahlaklı yaşama gelmeyen bencillik ve büyüklük taslayıp had bilmezlikte ısrar edenlerin tanrı tarafından cezalandırılıp yok edilmesidir. Her üç dinin metinlerindeki anlatımlardan anlaşılması gereken toplumsal kanun, toplumsal yaşamın ahlaksız olamayacağıdır. Örneğin İncil Sodom ve Gomora kentlerinin yok edilmesini çok açık biçimde yoldan çıkmış ahlaksızlıkla ilişkilendirmiştir.
Kapitalizm ahlakı tahrip ederek, toplumsal yaşam kanunlarını parçalayarak yaşıyor. Kendisi yaşarken insanlığı öldürüyor. Geldiğimiz nokta sisteminin yol açtığı sorunların milyarlarca insanı tehdit eden doğa olaylarını tetiklemeye başladığıdır. Artık her dinden ve dilden insanlar aynı tehdit altındadır. Toplumsal yaşam kanunları tahrip edilirken çıkan sorunlar ve tehditler de evrensel oluyor. Demek ki kutsal metinlerde hikayelerini öğrendiğimiz musibetler de kendi dönemlerinin koronavirüs etkisindeki olaylardır. O olayların benzerinin bir daha yaşanmaması için insanlara çağrı yapılmıştır. Çağrıların özü ve ortak yanı ahlaklı yaşama davettir. Adalet ve eşitliktir.
Koronavirüs salgınına yol açan sistemi dinler çağında yaşamış olsaydık bu olayda tıpkı diğerleri gibi ibretlik olarak anlatılacak, ahlaklı yaşamın kutsallığına inanmak için yorumlanacaktı. Ve yüksek olasılıkla insanlardan şöyle anlamaları istenecek şu dersleri alın denilecekti; ‘Sermaye sahipleri ve devlet yöneticileri daha çok kazanmak için insanları ahlaksızlaştırıp yoldan çıkardı. İnsanlar kapitalistlerin oyununa geldi ve para denilen kağıtları tanrı görmeye başladı. Sadece kendini ve çıkarını düşünmek insan hakkı sayıldı. Adaletsizlik, eşitliksizlik aldı başını gitti. Her gün binlerce insan açlıktan ve yoksulluktan ölürken bazı zenginler daha çok yemek için kustu ve yeniden yedi. Asalak ve kibirli dar bir gurup karşısında milyarlarca insan karıncalaştı. Ahlaksızlığa ve sorumsuzluğa özgürlük denilmeye başlandı.
İnsanlar ekolojiyi tahrip ederek tanrının yarattığı her türden canlıya zarar verip doğa kanunlarını bozmaya başladı. Bunlara karşı çıkan ahlak ve vicdan sahibi insanlar terörist, bölücü denilerek komplolarla hapsedildi, hukuk adı altında akla gelmez cezalar verildi. İnsanlara gerçekleri anlatmasınlar diye tecrit edildi. Binlercesi devletin çıkarları ve egemenliği gereği denilerek katledildi. Ve bunu gören adil tanrı gözle görülmez, elle tutulmaz, en hassas terazide bile tartılmaz bir canlısını insanlar üzerine saldı. Ellerindeki tekniğe çok güvenen insanlardan her gün binlercesi, bu küçücük canlının saldırısı sonucu ölmekten kurtulamadı. Ders alıp kapitalizme karşı demokrasi ve özgürlük mücadelecisini ortak versinler diye milyarlarca insanı bir süre hapis eder gibi dört duvar arasındaki yaşama mahkum etti…’
Devletlerin salgına karşı, para dağıtan, sermayedarları koruyan, toplumu korkutan, toplumcu düşünenlerinse daha adil, paylaşımcı ve dayanışmacı sistem önermesi kutsal metinlerde anlatılanların güncellenmiş hali olmuyor mu?