KEMAL SOBE–
Bilindiği gibi politika toplumu yönetme ve toplumsal sorunları çözme sanatı olarak bilinir ve öyledirde, öyle olması gerekir. Toplumsal sorunlar ne ölçüde çözülürse, politikada o ölçüde başarı sağlanır ve politik mercihlerle halk arasında da kopmaz bağlar oluşur.
Politikanın tarih sahnesine çıkıp, yaşama yön vermesi insanlık tarihi kadar eskidir. Çünkü politika yaşamı beslemiş, yaşamda politikayı beslemiş, günümüze kadar gelmiştir. Tarih hem geçmiş hem günümüz ve hem de gelecektir. Tarihe baktığımızda çok şeyin geliştiği ve değiştiği görülecektir. Devletler kurulmuş, imparatorluklar kurulmuş, uygarlıklar gelişmiş ve birçok konuda çok şeyin yaşanıldığı görülür. Tarihte sonradan oluşan, kurulan ve gelişen hiçbir şeyin kalıcılığı olmamış, zaman içinde herşey değişim ve gelişim göstermiş, bir uygarlık başka bir uygarlığın gelişimine zemin hazırlamış ön ayak olmuş, yaşam günümüze kadar gelmiştir.
Tarihte değişmeyen tek şey değişimin olduğu ve hiçbir şeyin bekasının olmadığıdır. Tarihin ve insanlığın bekası var ama
hiçbir devletin, hükümetin hele hele siyasi partinin bekası olmaz. Çünkü tarihin binlerce yıllık geçmişi bize bunu barizce
gösteriyor. Beka sözcüğü ile baki sözcüğü aynı kökten gelir ve aynı anlamı var. Yani kalıcı anlamına gelir. Politikada beka nedir? Politikada beka, politik erkin varlığını sürdürmesi durumudur. Son beş bin yıllık tarih, esasen sömürüye ve sınıflara dayalı tarih olarak yaşanılmıştı, yaşanılmaya devam ediyor. Tarihte hiçbir devlet, hükümet ve sistem toplumsal desteğe ve güce dayanmadan ayakta duramaz, varlığını yani bekasını sürdüremez.
Sınıflı toplumsal sistemlerde devlet erki geçmiş çağlarda TANRI söylemine, son üçyüz yıllık kapitalist toplum sistemleri de ulus devlet ve sahte adalet, vatanseverlik ve demokrasi söylemlerine, argumanlarına sarılarak, toplum üzerinde egemenlik kurmuş, hakimiyet sağlamışlardır. Tarihte birçok devlet ya savaşarak yada çeşitli devrimler ve isyanlar sonucu ya yıkılmış yada değişim yaşamıştır. Köleci, feodal sistemler kendi varlığını toplumun aşırı eğitimsizliği ve cehaleti üzerine kurup, tanrı kavramını arguman olarak kullanarak toplumu egemenlik altında tutarken, son üçyüz yıllık kapitalist sistemde daha çok ulus devleti ve milli değerleri dillendirerek, politikaya alet ederek, toplum üzerinde egemenlik kurmuş ve kendi sistemlerini meşru hale getirmişlerdir. Sınıflı rejimler, toplumun eğitimsizliği ve sistemin kendisini topluma aitmiş gibi göstermesiyle ayakta kalır. Sadece askeri ve siyasi hakimiyet kurarak varlığını sürdürmek uzun ömürlü olmaz.
Toplumlar çoğu kez mevcut siyasi erkin yani devletin ve hükümetin kendilerine yani topluma ait olduğunu bilirler, buna inandırılırlar. Dolayısıyla devletin, yada hükümetin beka sorununu kendi beka sorunları olarak görürler. Toplumsal desteğini ve siyasi meşruluğunu kaybeden bir devlet ve hükümet askeri olarak ne kadar güçlü olursa olsun, yıkılmaktan ve çözülmekten kurtulamaz. Görüldüğü gibi, siyasi partiler, dönemsel hükümetler politikada beka sorununu kendi siyasi iktidarlarını ve toplum
üzerinde kurdukları egemenliklerini devam ettirmek için iyi bir şekilde kullanmasını biliyorlar, toplumu da buna inandırıyorlar. Gelişmemiş ülkeler de milli değerler, dini değerler kullanılarak, gelişmiş ülkelerde de toplumun refahı yükseltilerek, toplum sisteme bir şekilde tutturulur, monte edilir.
Gelişmiş ve demokratikleşmiş ülke ve devletlerde hiçbir siyasi parti ve politikacı kendi dönemsel iktidarlarını çok önemsemez, uzun süre parti liderliğinde durmaz ve gereklide görmez. Gelişmiş ve demokratikleşmiş ülkelerde önemli olan öncelikle yaşamın, sonrada devletin bekası önemsenir. Ancak gelişmemiş ve demokrasisi çok zayıf olan ve göstermelik demokrasiden öteye gitmeyen ülkelerde de, dönemsel hükümetler, toplumsal desteğini kaybetmeye ve iktidarlarının düşeceğini anlamaya başladıklarında da sanki devlet çökecekmiş ve devletin sonu gelecekmiş yaygarasını koparıp, toplumu galeyana getirip, kendi saltanatlarını sürdürmeyi, en azından seçimlerde tekrar kazansınlar diye, devletin bekasını sürekli gündemde tutarlar. Halbuki dönemsel hükümetler gelir geçer, hele hele siyasi partilerin zaten onlarca yıllık ömürleri bile yok. Bir siyasi parti, eğer tutarlı yerleşmiş bir
demokrasi yoksa, 35-40 yıl sonra tarihe karışıyor. Türkiye’nin son 70 yıllık tarihine baktığımızda belki 70 tane parti kurulmuş ve kapanmış tarihe karışmış, unutulmuş, Ama devlet sürekli bir şekilde varlığını sürdürüyor.
Irak’ta Saddam ve çevresi tükendi, yok oldu ama devlet varlığını sürdürüyor. Birçok ülkede hükümetler hatta rejimler gelir geçer ama devlet varlığını sürdürür. Devlet eğer demokratikse varlığını sürekli devam ettirir ama yıkılsa bile yerine başka devlet kurulur. Yani yaşam ve insanlık var oldukça devlet, politik yönetim ve rejimler varlığını sürdürür. Bazı ülkelerde uzun süre iktidara gelmeyen, gelemeyen bazılarına iktidarın kapıları açıldığında bırakmak istemezler, iktidarda kalmak için her türlü hile ve entrikayı yaparlar, kendi dönemsel hükümetlerinin varlığını ve bekasını devletin ve memleketin bekası olarak gösterirler, toplumdan destek alıp, iktidarın nimetlerinden daha çok faydalansınlar diye. Halbuki bir parti ne kadar demokratik olursa ve memlekete hizmet ederse bekasını yani devamlılığını sağlayabilir ama bunun bile bir sonu var. Bir ülkede, normalde toplumun demokratik ve özgür yaşamının bekası önemlidir. Memleketin bekası önemlidir. Ama bazıları kendi iktidar bekasını, devletin hatta memleketin bekası olarak gösteriyorlar. Ve bu konuda toplumun bir bölümünden destek alıyorlar da. Demokratik toplum ve ülkelerde öncelikle demokratik yaşamın, ülkenin ve en son devletin bekası önemsenir, dönemsel hükümetler önemsenmez.
Dönemsel iktidarlar devlet argumanını kullanırlar, daha çok devletin çiftliğinde beslensinler diye. Politikada tutarlı olanlar, demokratik olanlar ve topluma hizmet edenler bekasını sürdürürler. Rant ve çıkar elde etmek için toplumsal değerleri kullananlarda uzun süre iktidarda dursalar da, bekasını sürdüremezler, yıkılmaktan kurtulamazlar. Tarih buna şahit.