Erdoğan’ın paramiliter ordu teşkilatları

0
1274

Bütün diktatörler zayıfladıkları ve çöküşe gideceklerini bildikleri andan itibaren kendilerini güvenceye almak ve ömürlerini uzatmak için kendilerine ait gizli ordu teşkilatları kurmaya başlarlar. Bütün diktatörler ömür boyu iktidarda kalacağını zanneder ama halkların verdiği direnişler onları baş aşağı eder. Bütün diktatörler seçimle başla gelir, halk direnişleriyle iktidarları çöker ve yargılanırlar.

Bütün iktidarlar zayıfladıkarında, polis vb. güçlerle iktidarlarını koruma içgüdülerinin arttığı görülür. Çöküşe gittiklerini ve yargılanacakları günün hesabını yaparak daha çok kendi iktidarlarını korumaya almaya çalışırlar.

AKP-MHP iktidarının çöküşe doğru gitmesiyle birlikte Saray şefi Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı merkeze bağlı Takviye Hazır Kuvvet müdürlüğü kurması bunun en somut örneğidir. Saray şefi Erdoğan, kurduğu gizli ordularla halkları baskı altında tutmaya çalışmaktadır.

Adolf Hitler’in kurduğu SS orduları ile Erdoğan’ın Kurduğu SS orduları aynı amacı taşımaktadır. İkisi de diktatör, ikiside halkları katliamlardan geçiriyor. İkiside iktidarlarını korumaya yönelik ordular koruyor. Katliam ve soykırımların baş aktörleridir. Faşist Erdoğan Cumhurbaşkanı olmaktan çok ülkenin diktatörü.

Erdoğan’ın kendisi için kurduğu paramiliter güçlerin başında SADAT, Osmanlı Ocakları, HÖH ( Halk Özel Harekat), Bekçiler ordusu ve son olarak Takviye Hazır Kuvvetleri kurması iktidarın içinde bulunduğu hazimeti gösteriyor. Erdoğan’ın kendisi için kurduğu bu orduların ilişkide oldukları İBDA-C, DAEŞ, EL NUSRA, EL KAİDE, HİZBULLAH, ÖSO ve Organize Suç Örgütleri yani Mafya oluşturuyor. Bunların yanında Erdoğan’ın gizli olmayan bir ordusu da TPK yani Türk Polis Teşkilatı’dır. Yukarıda zikrettiğimiz grupların hepsi Polis Teşkilatı ile ilişkili yapılardır.

Erdoğan sona yaklaştıkça daha fazla paramiliter ordular kuruyor. Diktatör Erdoğan, birkaç gizli orduya sahip olduğu herkesçe biliniyor. Kötülüğüyle ün salmış SADAT, Osmanlı Ocakları ve Esedullah Team. Bu ordularla ilgili bazı bilgiler şöyle: Bunlar, buz dağının görünen yüzü. Türkiye’de yaşayan halkların güvenliklerini tehdit ediyorlar. Örneğin SADAT, 15 Temmuz girişimi esnasında askerleri ve sivilleri öldürme görevini yerine getirdi. Ayrıca, Türkiye ve yurtdışında Türk vatandaşlarını kaçırmalarıyla öne çıktılar. Osmanlı Ocakları muhalefet partilerini ve muhalif hareketleri tehdit ediyor. Esedullah Team Kürdistan’da Kürtleri katlettiği biliniyor.

25 bin özel harekatçı, 30 bin silahlı bekçi ve takviye hazır kuvvet

Erdoğan’ın merkeze bağlı takviye hazır kuvvet müdürlüğü kurulması kararı, kendi özel polis gücüne bir yenisini kurmayı amaçlamaktadır. 15 Temmuz’un ardından özel harekatçı sayısını 25 bine çıkaran AKP-MHP iktidarı 30 bin bekçiye silah kullanma yetkisini vermişti.

Şimdi de Erdoğan’ın imzasıyla Ankara’nın ardından İstanbul’da da doğrudan merkeze bağlı takviye hazır kuvvet müdürlüğü kurulması “özel polis örgütü”ne yeni bir ordu kurduğunu gösteriyor. Kurulacak bu ordu  merkezden talimat alarak yönetilecek. Görev yapacak ekiplerin, seçim mitingleri, büyük toplumsal olaylar gibi olağanüstü durumlarda görevlendirilecek.

İstihbarat, 25 Bin Pöh Ve Silahlı 30 Bin Bekçi

15 Temmuz girişiminin ardından Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı birimlerinde ve bunlara bağlı polis sayılarında ciddi artış yaşandı. 2017’de çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle ilk olarak Emniyet’e bağlı Özel Harekât Dairesinin statüsü başkanlık seviyesine çıkarıldı. Özel Harekat Daire Başkanlığına bağlı 8 bölge müdürlüğü kurulması da kararlaştırıldı. 15 Temmuz’dan sonra alınan 10 bin kişiyle birlikte özel harekâtçı sayısı en az 25 bine çıktı. Özel Harekâta son dönemde ağır silahların da alındığı öğrenildi.

17 Ocak 2020’de ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın statüsü yükseltilerek İstihbarat Başkanlığı kuruldu. Vatandaşları ‘fişleme’ yetkisine sahip olan İstihbarat Başkanlığı, elindeki teknik imkânlarla binlerce kişinin telefonlarını dinleyebiliyor, muhalifleri izliyor. İç güvenlikte, bekçi uygulaması da yeniden yürürlüğe girdi. Son alımlarla birlikte bekçi sayısı 30 bine çıkarken, Meclis’te kabul edilen yasayla bekçilere yurttaşların üzerine ve araçlarını arama ve silah kullanma yetkisi verildi.

Erdoğan’ın Türkiye’de kurduğu iç paramiliter Güçler

Faşist Erdoğan’ın doğrudan kendi ideolojisi ve politikalarına hizmet eden ‘özel ordular’ kuruyor. Özellikle Türkiye’deki halkları bastırmaya yönelik kurulan bu Paramiliter güçler, Erdoğan’ın kendi iktidarını korumak ve çıkacak iç savaşa hazırlıktır. Baş aşağı giden Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı hem içte hem de dışta kendi paramiliter ordularını kurarak kendini ve diktatörlüğünü sağlama almaya çalışmaktadır. Erdoğan’ın Türkiye’de kurduğu paramiliter güçlerin başında SADAT, Ülkü Ocakları, Halk Özel Harekat (HÖH), Bekçiler ordusu ve son olarak Takviye Hazır Kuvvetleri gelmektedır.

AKP’nin özel savaş örgütü: SADAT

Bunlardan ilki, “Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anomi Şirketi” (SADAT) adı altında kurulan kontragerilla kurumu. Bir kontragerilla şirketi olan SADAT, 28 Şubat 2012 tarihinde, Kürdistan’da yaptıkları katliamlarla tanınan Adnan Tanrıverdi ile Korkmaz Tağma adlı generallerin başkanlığında Türk Özel Harp Dairesi’ne bağlı 23 subay ve astsubay tarafından kuruldu. 64 subay ve astsubay ise kuruluşuna destek verdi. Bir kontgerilla ve özel savaş kurumu olan SADAT A.Ş., dönemin Türk Başbakanı Erdoğan’ın teşvik ve talimatı ile hazineden finanse edildi. Şirketin merkezi İstanbul Beylikdüzü’nde. Temel misyonu, Kürdistan’ın dört parçasında savaştırmak amacı ile topladığı DAİŞ (IŞİD) gibi çetelere kontrgerilla eğitimi vermek, her türlü silahın kullanılmasını öğretmek, gayrinizami harp yapmak ve yine bu amaçla askeri operasyonları koordine etmek, düzenlemek. Suriye’deki halk ayaklanması daha silahlı bir evreye erişmeden, 28 Şubat 2012’de bu özel savaş şirketinin kurulması, Rojava Kürdistanı’na karşı yürütülecek vekalet savaşı için TC adına çeteleri eğitmek en önemli görevlerin başında geliyordu. Bunun için özel savaş örgütü Sadat’ı hayata geçirdiler.

Black Water ne ise SADAT da o

ABD’deki Black Water Şirketi’nin misyonu ne ise SADAT da aynı misyonla TC tarafından harekete geçirildi. SADAT kendi misyonunu belirtirken, 60 İslam ülkesinin savunma ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla kurulduğunu iddia etmekte. Ne var ki, SADAT’ın şimdiye kadar eğittiği herhangi bir İslam ülkesinin tek bir askeri yok. Tam aksine 60 İslam ülkesi ve dünyanın dört köşesinden getirip Rojava’ya karşı savaştırmak üzere eğitip donattığı onbinlerce DAİŞ, El Nusra, Ahrar-ı Şam, Liva Tevhid çeteleri var. SADAT A.Ş. kurulur kurulmaz, Türk devleti, DAİŞ’in gizli siyasi lideri olan Tarık Haşimi’yi İstanbul’a götürdü. Laleli’de MİT’in denetiminde yaşayan Ebu Ömer Şişani (Tarkan Bataraşvili), Ebu Musa Şişani, Seyfullah Şişani ve Yakup Lezgi Şişani gibi Çeçenleri DAİŞ‘in Rojava’daki askeri sorumlusu yaptı. Daha sonra SADAT’ın koordinatörlüğünde DAİŞ’i Rojava’yı işgal etmek ve soykırım yapmak üzere harekete geçirdi.

DAİŞ’in fikir babası Türk devletidir

DAİŞ Musul’u işgal ettikten sonra Mexmûr, Şengal, Zummar ve Hewlêr’e yönelmesinin kararını ve planını Türk devleti adına uygulayan da Ebu Muslim Türkmeni’dir. Dünya çapında saygın olan ve bir dönem Türk devleti ile PKK arasında arabulucuk yapan Mihemed Emin Pencwînî’nin bu konudaki açıklamaları tayin edicidir. Pencwînî bir röportajda şöyle diyor: “DAİŞ Katar ve Arabistan’ın maddi ve parasal desteği, Türkiye ve Ürdün’ün lojistik ve fenni desteği ile kuruldu. Yani fikir babalığını Türkiye ve Ürdün yaptı. DAİŞ’in kurulması ve bu şekilde büyümesinde en önemli rolü MİT üstlendi. Suudi İstihbarat Şefi de bu projeye destek verdi. DAİŞ ve Sünni güçler Musul’u ele geçirdiği zaman Kürtler bu durumu fazla önemsemedi. Güney Kürdistan’daki bu gelişmelerden sonra Türkiye, MİT aracılığıyla DAİŞ içerisinde etkin olan kolunu Kürdistan’a yönlendirdi. Biliniyor, DAİŞ Erbil’e (Hewlêr) çok yaklaştı. Xurmal’a ulaşmasına 15-20 km kalmıştı.”

SADAT, Şişani ve Türkmeni Türk devletinin maşası

Türk devleti Rojava’daki savaşı Ebu Ömer Şişani, Başûr Kürdistanı’ndaki savaşı da Ebu Muslim Türkmeni üzerinden yürütmekte. Bunların denetimindeki DAİŞ‘li çetecilere, ABD’nin Abraham tankları başta olmak üzere en gelişmiş silahların eğitimini veren de SADAT şirketi.

Örgütlemeyi TİKA sağlıyor

Türk devleti, Başûr ve Rojava Kürdistanı’nda askeri alanda işgal saldırılarını SADAT üzerinden yürütürken; eğitim, propaganda, örgütleme alanında ise Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) üzerinden faaliyet yürütmekte. TİKA, 24 Ocak 1992’de kuruldu. Amacı, TC dışındaki devletlerde eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, sosyal ekonomik altyapı hizmetleri, ulaşım, iletişim, ticaret, çoklu sektörler gibi alanlar faaliyetleri maskesiyle MİT adına örgütleme yapmak. Bu amaçla önce Sovyetler’in yıkılması ile beraber Orta Asya ve Kafkasya’da örgütlemelere gidildi. Yugoslavya’nın dağılması ardından Balkanlar’da örgütleme çalışmalarına hız verildi.

DAİŞ’e eleman devşiriliyor

Aynı TİKA kendisine bağlı cami, cemaat, İHH gibi vakıflar; dernek, şirket, tarikat ve okullar ile mevcut durumda TC dışındaki tüm devletlerde, DAİŞ gibi çetelere eleman yetiştirmek amacıyla propaganda, örgütleme ve eğitim faaliyetlerini yürütüyor. Amerika, Asya, Avustralya ve Avrupa gibi kıtalardan Başûr ile Rojava’ya yapılan çete akışının kaynağı TİKA ve TİKA’ya bağlı yapılar.

Türkiye vizeleri DAİŞ için kaldırdı

Türk devletinin Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Etiyopya, Filistin, Gürcistan, Karadağ, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Kosova, Libya, Lübnan, Makedonya, Mısır, Moğolistan, Moldova, Özbekistan, Pakistan, Sırbistan, Somali, Sudan, Suriye, Senegal, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna ve Yemen gibi ülkelerin hemen hepsine olan vize uygulamasını kaldırması ve buralarda TİKA koordinatörlüklerinin açılmasının nedeni, bu ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynakları ile insan kaynaklarını Türk işgalciliğinin hizmetine sokmak. Vizesiz bir şekilde DAİŞ, Ahrar-ı Şam, El-Nusra gibi çetelerin akışı sağlanmakta.

Türk devleti, TİKA’nın kurduğu ağlar ile bu ülkelerde gençlere yönelik “cihat” adı altında propanganda faaliyeti yürütmekte, örgütlemeye gitmekte ve örgütledikleri çeteleri TİKA’nın denetimindeki Türk Hava Yolları ve Deniz Yolları aracılığıyla ilkin Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit ve Trabzon gibi kentlere; oradan Başûr ve Rojava Kürdistanı’na aktarmaktadır. Başûr ve Rojava’da soykırım yapan DAİŞ çetelerinin ağırlıkta bu ülkelerden olmasının arka planında, bu gelişmeler var.

Erdoğan’ın ikinci ordusu BEKÇİLER

Erdoğan’ın ikinci ordusu ise Bekçiler, oysa Türk devletindeki  polis sayısı 242 bin 488. Son 10 yılda polis sayısı yüzde 36 artmış. Her 185 kişiye bir polis düşüyor. Bekçi sayısı 2017 yılında 4 bin 653’müş. Bir yılda neredeyse 3 kat artırılarak 11 bin 398’e çıkartılmış. Bu bekçilerin atanmasındaki tek kriterin de Erdoğan’a “sonsuz bağlılık” olduğunu geçerken belirtelim. Polis ve bekçilerin toplam sayısı 253 bin 886. Erdoğan’ın doğrudan denetiminde olan muazzam bir iç istibdat ordusu var. Bu sayılara jandarma dahil değil. Ancak görülüyor ki; bu büyük silahlı güç Erdoğan’ın korkularını gidermeye yetmiyor, bekçilerin sayısı ve yetkilerini artırarak yeniden örgütledi. Bekçilerin, sokaklarda “Kimlik bile sorma yetkisi olmayan” bir güvenlik görevlisi olmaktan “Polis yetkileriyle donatılan bir güce” dönüştürmesi, Erdoğan’ın kendi paralel ordu teşkilatına bir yenisi olarak, Bekçileri ekledi.

Bu yetkiyle donatılmış Besiç bekçileri, AKP-MHP iktidarının kendi teşkilatlarından kişilerle dolduruldu. Bekçiler dinci-milliyetçi bir ideolojiyle eğittilerek ve toplum en yoksul kesimlerden alınan gençlerle kuruldu. Dolayısıyla AKP-MHP iktidarıın “özel kuvveti” olarak organize edilecek. Bu kişiler özellikle ortaokul, lise ve hatta hiç okumayan, yoksul kesimlerinden seçiliyorlar. Bu kişilerin yoksul kesimlerin üzerinden seçilmelerinin nedeni ise maddi anlamda Erdoğana bağlı kalmasını sağlamasıdır.

1995 öncesinde, 19 bine yakın bekçi varken, 1995’den 2016’ya kadar hiç bekçi alımı yapılmamış. Bekçi alımı  Kürt Meselesi ve Türkiye’nin demokrasi sorununun tartışıldığı Çözüm Masasının devrilmesi, Dolmabahçe Mutabakatı’nın yok sayılması, MHP ve eski derin devlet unsurları ile kurulan ittifak, çatışmaların tekrar devreye sokulduğu 2015 yılında mevcut bekçi sayısı 3 bin 520. 1995 öncesinde göreve başlamış, bugün aktif görevine devam eden bin 475 bekçi var. 2016’da alımlar tekrar bin 527 bekçi ile başlıyor. O zamandan bu yana en yüksek alım 10 bin 232 kişi ile 2019 yılında. Gelinen noktada, Türkiye genelinde sadece 70’i kadın olmak üzere, 28 bin 266 bekçi görev yapıyor. İstihdam süreci devam eden 8 bin 242 bekçi var. 1041 bekçinin işlemleri devam ediyor. Süreç sonunda toplam sayının 29 bin 307 olacağı hesaplanıyor.

Faşist Erdoğan’a bağlılığın esas olduğu ve  sayıları on binleri  bulan “bekçi ordusu” toplumu baskı altında tutmaya amade.

Erdoğan kendi paramiliter ordusu Bekçileri, kritik bir gün geldiğinde devreye koyacak. Çünkü  polis teşkilatından emin değil bunun için kendini sağlama almak istiyor. Bunlara bir kılıf bulup yasallaştırıyor. Paramiliter ordularını silahladırıyor ve sokaklara salıyor. Erdoğan Toplumun göz önünde bekçi adında rejim muhafızı bir örgüt kurdu. Türkiye’nin yarısı asker, polis ve bekçi olmuş diğer yarısına kimlik soruyor.  Toplumun kalan yarısını denetlemeye başlıyor. Yani Camideki imamlar (Muhtarlar) ve Besiç’ler  (Bekçiler) kendi görev başlarında Erdoğan’ın talimatlarını yerine getirmek için hazır ol vaziyetinde.

Erdoğan’ın Sıkışmışlığını ve saldıranlığını somutlaştıran TAKVİYE HAZIR KUVVETLERİ

Erdoğan’ın yetkileri, kapsamı açık olamayan bir kararnameyle İstanbul’da da kurulmasına hükmettiği bu polis birimine ihtiyaç duyulması bile nasıl bir sıkışmışlık ve saldırganlık içinde olunduğunu görmeye yetiyor

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM)  4 Haziran 2018 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 500 personelle Ankara Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü’nün kurulduğu hatırlatıldı. Ülke genelinde gerçekleşen toplumsal etkinlik ve olaylarda, Ankara Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğünün 2 yılda gösterdiği yüksek performans ve verimlilik göz önüne alınarak 20 Ağustos 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararı ile İstanbul’da da 500 personelle Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğünün kurulduğu belirtilmişti. Şimdi bu açıklamayla birlikte  Yerel yönetimlerin merkezi iktidara bağlanmasını içeren yasa taslağının Meclis tatilinin hemen ardından gündeme alınması hazırlıkları ya da Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla poliste Ankara’nın ardından İstanbul’da da doğrudan merkeze bağlı ‘takviye hazır kuvvet müdürlüğü’ kurulması bunlardan sadece görünenleri.  

Şimdi İstanbul ve ardından İzmir, Bursa, Adana, Diyarbakır gibi tüm büyük kentlerde benzer bir birimin kurulacak olması (Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü), iktidarın nasıl bir haleti ruhiyeyle hareket ettiğinin özeti gibi. Belli ki, bir taraftan seçim hazırlığı yaparken diğer taraftan bu katmanlı kriz ikliminde sandığı kaybetme olasılığına karşı olduğu gibi mevcut toplumsal patlama dinamiklerine ilişkin de kanlı bastırmalar da dahil kapsamlı bir polisiye hazırlık içinde olduğu görülüyor.

Belirttiğimiz gibi bu “takviye hazır kuvvetleri” şimdiye kadar Ankara’daki uygulamalarıyla kendini ortaya çıkardı. Yerel polis müdürlüğünün yetki alanına girmeyen, doğrudan merkeze bağlı çalışan ve donatıldıkları yetkileri en pervasız biçimde kullanan bu birimlerin kadın eylemlerindeki saldırganlığı ya da HDP’nin kendi merkez binası önündeki basın açıklamasına dönük saldırganlıkları akıllardadır. Yerel polisi anında devre dışında bırakarak olaylara “sivil bir güruh” gibi “müdahale” eden bu birimlerin illeriki dönemlerde nasıl pervasızlaşacağı saldıracağı ise ortadadır.

Erdoğan’ın yetkileri, kapsamı açık olamayan bir kararnameyle İstanbul’da da kurulmasına hükmettiği bu birime ihtiyaç duyulması bile nasıl bir sıkışmışlık ve saldırganlık içinde olunduğunu göstermesi kadar bu saldırganlığa dönük nasıl bir hazırlık yapılması gerektiğini de çıplak bir biçimde gösteriyor.

Erdoğan’ın Askerileri: HÖH ( Halk Özel Harekat)

Derneğin kurucusu ve başkanının Fatih Kayadır. Derneğin Merkezi Trabzon’dur.  HÖH’ün Facebook hesabından yapılan bir duyuruda derneğin Türkiye geneli ve yurt dışında 22 İl ve birçok ilçede kurulumunu tamamladığı ifade ediliyor. Derneğe ait sosyal medya hesaplarından Türkiye’nin birçok ilinde derneğin şubelerinin açıldığı da görülüyor.

15 Temmuz girişimiyle ilgili bir konuşma yapan Derneğin kurucusu Kaya,  “Bunun bir cihad olduğunu insanların bilmesi gerekiyor. Baş komutan Recep Tayyip Erdoğan bizlere meydanlarımızı terk etmememizi söyledi. İster 1 hafta ister 1 sene ister hiç fark etmez normal yaşantımıza da devam ederek buradaki tüm arkadaşlarımızla birlikte nöbetimize devam ediyoruz. Allah ömür verdiği sürece de devam edeceğiz. Keşke herkes bunun bilincine varabilse. Cihad kolay kolay ilan edilmez.

Devletimizin başı, başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan bizlere cihad ilan etti. Bizler bunun farkındayız Rabbime şükürler olsun. Şunu da o gafiller, o hainler şunu iyi bellesin; bize sadece sokaklara inin denildi, bizlere sokaklara inin de sokakları onlardan temizleyin denmeseydi biz şu an sizinle Afrika’da röportaj yapıyor olurduk. Bunun bilincine varmaları lazım. Bizler Elhamdülillah Osmanlı’nın torunlarıyız.”demişti.

4.   İBDA-C

 İlk olarak Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu fikrini ortaya atmış ve aynı isimle kurmuş olduğu dergi ile ve yanın da aynı düşünceyle hareket eden arkadaşlarıyla iktidara muhalefet eylemleriyle kendilerini göstermişlerdir. Ancak örgüt Ankara ve İstanbul bölgelerinde ilk defa korsan gösterilerde bulunmuş ve adını böylece duyurmuştur. Korsan gösteriler 1989 yılında kayda geçilmiştir. Örgütün lideri Mütefekkir asıl adı Salih İzzet Erdiş olan ancak Salih Mirzabeyoğlu unvanıyla eylemlerde bulunan bir kişidir. Diğer bir lakabıyla ‘’ kumandan ‘’ olarak da nitelendirilmiştir.

İBDA-C Necip Fazıl’ın 1940 ve 1980 yıllarında çıkarmış olduğu Büyük Doğu dergisinin yazarlarının fikirlerini temsilen kurulmuş bir örgütlenmedir. İBDA-C örgütünün kurucusu Salih Mirzabeyoğlu 15 yaşında olduğu sıralar da Necip Fazıl’ı tanımıştır. Hemen ardından Nakşibendi tarikatının bir üyesi olmuştur. 1970 yılında Akıncılar Dergisinin kurucuları arasında yerini almıştır

Örgüt 1 ağustos 1993 yılında 2 temmuz Sivas katliamını gerçekleştirmiştir. Genel olarak İBDA-C örgütü İslam devleti kurmak adına Necip Fazıl’dan feyz alınarak oluşturulmuş bir örgüttür.  

Erdoğan, İBDA/C lideri olmaktan 16 yıl cezaevinde bulunan ve tahliye olan Salih Mirzabeyoğlu ile görüştü.

Cumhurbaşkanlığı kaynakları, görüşmenin süresi ve içeriğine ilişkinse bilgi vermediler.

6.   EL- NUSRA

Uluslararası kamuoyunun baskısıyla Türkiye’nin terör listesine almak zorunda kaldığı ancak sessiz sedasız El Kaide ile bağlantılı örgütler listesinden çıkardığı El Nusra, aslında Erdoğan rejimine hiç de yabancı değil. Erdoğan’ın  El Nusra’yı savunan sözleri,  “Onlar da IŞİD’e karşı savaşıyor, onlara niye yardım etmiyorsunuz?” sözü, uluslararası basın tarafından da son dakika olarak duyuruldu.

Öte yandan Ankara’nın Suriye topraklarında yakın temas içinde olduğu, elemanlarının tedavisini Türkiye’de yaptırdığı El Nusracılar, Türkiye ile ilişkileri 2013’te Yeni Akit’e verdikleri röportajda açık etti. Yeni Akit’ten Ümit Erdoğan’a konuşan Nusra Cephesi komutanı Ebu Ömer, Erdoğan’a şu sözlerle teşekkür etmişti:

“Türkiye halkına ve hükümetine çok teşekkür ediyoruz. Zaten Türkiye birçok sorun ile uğraşırken bize de yardım etmek zorunda kaldı. Bu duruma rağmen bize en çok desteği Türkiye verdi. Bizlere kapılarını ve evlerini açtılar. Bizi bu halde bırakmadıkları için onlara halkım adına çok teşekkür ediyorum. Savaş bittikten sonra da bunları unutmayacağız.”

Aynı röportajda muhabirin “Yeni askerlere ihtiyaç oluyor mu, Mücahitlerin moral ve motivasyonu ne durumda?, Türkiye’nin yardımları hakkında ne düşünüyorsunuz?” gibi soruları, AKP’nin Nusra ilişkisini ortaya koymakla kalmadı, aynı zamanda basın tarihine de geçmiş oldu.

7.   EL- KAİDE

Cilvegözü Sınır Kapısı’nın Suriye tarafındaki bölümündeki gelir, doğrudan El Kaide’ye gidiyor. USIAD ve DFID gibi Amerikan ve İngiliz yardım kurumları birlikte çalıştıkları ortaklarından bu sınır kapısını kullanmamalarını istedi.

AKP-MHP faşist rejiminin yönetimindeki Türk devletinin El Kaide gibi uluslararası alanda terör çetesi olarak kabul gören gruplarla olan ilişkisi her geçen gün biraz daha deşifre oluyor. Spuknik’in geçtiği bir habere göre; ABD ve İngiltere’nin resmi yardım kuruluşları, Cilvegözü Sınır Kapısı’nın Suriye tarafındaki Bab el Hava Sınır Kapısı’ndaki gelirin tümüyle El Kaide’ye aktarıldığını belirterek birlikte çalıştıkları kurumlardan, burayı kullanmamalarını istedi.

El Kaide militanları, son iki yıl içinde kendileriyle yapılmış pek çok söyleşide, Suriye’ye Türkiye üzerinden geçtiklerini söylemişlerdir. Gündüz Türkiye’deki kamplarda dinlenen, gece sınırı aşıp savaşmaya giden militan öyküleri Türk basınında da çıkmıştır.

Yine Türk basınında oğlu El Kaide saflarında savaşmaya giden acılı ailelerin feryat dolu söyleşileri vardır.

Batı illerimizin Emniyet Müdürlüklerinde, El Kaide saflarında savaşmaya giden çocukları için “bulunsun” başvurusu yapan ailelerin dilekçeleri vardır. Çeşitli ülke istihbarat örgütlerinin yönettiği internet sitelerinde, son iki yıldır El Kaide üyelerinin Türkiye güzergâhını kullandığı not edilmiştir.

2003’te İstanbul’u kana bulayan El Kaide örgütü üyelerinin nasıl tek tek serbest kaldığı ve nasıl Suriye’ye savaşmaya gittiği izaha muhtaçtır. Son iki yılda bu örgütün hangi üyelerinin Suriye’de ölü ele geçirildiği kayıtlıdır. 

8.   HİZBULLAH

AKP iktidarının ilk yıllarında sessiz sedasız toparlanma süreci yaşayan örgüt, 2004’ten sonra sosyal birtakım adımlar atarak ilk defa hem siyaset hem de sivil toplum alanında görünür olma belirtileri göstermiştir. 2005’te bölgede mensuplarının AKP teşkilatlarında görev almasına da müsaade etmiştir. Bu tarihte ve sonrasında ilki Mustazaflar Derneği olmak üzere değişik isimlerle birçok dernek kurulmuştur.

Örgüt bu süreçte cezaevlerindeki üyelerine ve ailelerine, kenar semtlerde yaşayan insanlara yardımlar yaptı. 

Bu yardımlar sayesinde AKP siyasetinin bir türlü hâkim olamadığı kenar semtlerde varlıklarını doğal bir şekilde korumuşlardır. Yine kenar semtlerde Kuran kursu, medrese benzeri yapılarla çok çalışarak genç kuşağı cemaatlerine kazandırmaya devam etmişlerdir. Dünyanın herhangi bir yerinde Peygamber/Kur’an aleyhine yapılan eylemler protesto edilmiş, Peygamberimizin (sav) kutlu doğumu münasebeti ile yüz binleri aşan kitleler bir araya getirilebilmiştir. Bu faaliyetler hem geçmişi unutturma açısından önem kazanmış hem de geçmişi bilmeyen gençler daha kolay/fazla etki alanına girebilmiştir.

9.   ÖSO( ÖZGÜR SURİYE ORDUSU)

“Ey Amerika, Özgür Suriye Ordusu’nu sizinle kurduk.” Recep Tayyip Erdoğan, 5 Aralık 2017.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26 Ocak 2018’de partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında TSK’yle birlikte operasyona katılan ve “ÖSO” olarak anılan güçleri “Şahsiyetli ve onurlu bir mücadelenin askerleri” olarak niteledi. Erdoğan, “ÖSO’ya terörist diyenler PYD’nin, YPG’nin, DAİŞ’ın, PKK’nın tam benzerleridir, kendileridir”

Erdoğan’ın bunca hayranlık beslediği ‘ÖSO’nun tam olarak ne olduğuyla birlikte Zeytin Dalı işgal operasyonuna katılan “ÖSO”da kimlerin yer aldığı da kamuoyuna net bir şekilde ilan edilmiyor.

2011’den bu yana AKP’nin doğrudan destek verdiği fakat tamamen yön veremediği ÖSO, Sultan Murad Tugayları gibi doğrudan MİT bağlantılı gruplar aracılığıyla AKP’nin güdümüne girdi. Bugün bu gruplar aracılığıyla Özgür Suriye Ordusu, “AKP’nin ordusuna” dönüştü.

“ÖSO’nun kaynağı El Kaide’dir” diyen CHP Genelbaşkan yardımcısı Öztürk Yılmaz’a, “Ulan ahlaksız” diyerek yanıt veren Tayyip Erdoğan, ÖSO’yu neden böyle canhıraş savunur? Oysa kendisi Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı makamında oturmaktadır. Hatırlayacağınız üzere İŞİD, iki Türk askerini vahşice yakarak katlettiğinde, değil Türk askerini savunmak, bir açıklama dahi yapılmamıştı. 

Tayyip Erdoğan, Türkiye’de 3.5 milyon ÖSO’cu var demiş. Allah söyletmiş derler ya öyle olmuş, kendini ele vermiş. Demek ki, Suriye’den Türkiye’ye alınan mültecilerin büyük çoğunluğu ÖSO’cu vb. cihadist silahlı gruplar. 

ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTLERİ (MAFYA)

AKP ve MHP’ye verdiği destekle bilinen ve “organize suç örgütü lideri” olarak daha önce ceza alan Sedat Peker, İstanbul Ataşehir’de katıldığı bir açılışa gelen taraftarlarına Cumhur İttifakı’na destek ve silahlanma çağrısı yaptı. 

Daha önce barış akademisyenleri için “Oluk oluk kanlarını akıtacağız” diyen Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in, yeni hedefi Ekrem İmamoğlu oldu. Peker İmamoğlu’nu düşman ülkelere karşı açıklama yapmamakla suçladı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hayranlığıyla sık sık gündeme gelen Peker, daha önce “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan Barış Akademisyenlerini “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız, kanlarınızla duş alacağız” şeklinde tehdit etmiş, 24 Haziran seçimlerinden önce de silahlanma çağrısı yaparak, “İmkânı olanlar mutlaka ruhsatlı silahlar, av tüfekleri alsınlar, mutlaka hazırlıklı olsunlar” ifadelerini kullanmıştı. “Biz bu vatanın delileriyiz, fedaileriyiz” diyen Peker, “Şimdiden seçimlerde YSK’yı tanımadıklarını söylüyorlar, seçim sonucuna göre insanları, partililerini sokaklara dökecekler. Bunun amacı terör örgütleri mensuplarının da o partililerin arasına katılıp ülkeyi yakmaları ve yıkmalarıdır. Polisimiz, askerimiz güçlüdür ancak bu ülkenin evlatları da bu ülkenin sokaklarını koruyacaklar” ifadelerini kullandı.

Silahın iyi insanların elinde bir güvence olduğunu söyleyen Peker, “Bu sebeple imkanı olanlar ruhsatlı silahlar, av tüfekleri alsınlar, mutlaka hazırlıklı olsunlar” dedi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz