Erzincan: Herkes faşist AKP-MHP-HÜDA PAR kirli ittifakının adayı Erdoğan’a karşı oy kullanmalıdır

0
214

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasını önemli bir gelişme olarak nitelendiren KJK Koordinasyon Üyesi Besê Erzincan, herkesi faşist AKP-MHP-HÜDA PAR kirli ittifakının adayı Erdoğan’a karşı oy kullanmaya çağırdı.

Erzincan, “Cumhurbaşkanlığının ikinci tur seçimlerinde kadınların ve halkların, emekçilerin özgürlük mücadelemiz yeni bir döneme girmiştir. 21. yüzyılın kadın yüzyılı yapılması çalışmalarımız cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları ne olursa olsun bütün gücümüzle, direnişimizle devam edecektir. Parlamento özgürlük mücadelemizin bir parçasıdır. Önemlidir. Ama her şey değildir. Özgürlük mücadelemizi yaşamın her alanında geçmişten aldığımız büyük tecrübe ile daha güçlü sürdüreceğiz. Direnişi yükselterek örgütleneceğiz. Birleşerek büyüyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Besê Erzincan’ın ANF’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

14 Mayıs milletvekili seçimleri sonuçlandı. Cumhurbaşkanlığı seçimi ise ikinci tura kaldı. Seçim sonuçları konusundaki değerlendirmeniz nedir? Kurdistan ve Türkiye’de ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye 14 Mayıs 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. Sonuçlar belli oldu. Türkiye tarihinde cumhurbaşkanın netleşmesi ilk kez ikinci tura kaldı. AKP tarihinin en düşük oylarında kaldı.

AKP-MHP faşist iktidarı büyük yalan, manipülasyon, kurnazlıkla geliştirdikleri çok yönlü hırsızlık yöntemleri ile seçimleri yönetti. Yeni geliştirilen seçim sistemi temelinde büyük oyunlar, komplolar ile mevcut seçim sonuçlarına ulaşıldı. Aslında kaybetmişken çeşitli hilelerle kendini kazanan bir duruma getirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın aldığı 49,5’luk oy oranı kesinlikle doğru bir sonuç değil, ayarlanmış bir seçim sonucudur. Toplumu yanıltma, psikolojik olarak algı yaratma, muhalefeti moralsizleştirme hedefli böylesi bir rakam bilinçli seçilmiştir. Erdoğan nasıl ki ülkenin paralarını çeşitli yöntemlerle çalıp çırpmış ise aynı mantıkla çok ince hesaplamalar ve hileler ile bu seçimi, cumhurbaşkanlığını kazanmanın hesabı içindedir. Türkiye ve Kuzey Kurdistan’da halkımız büyük bir kararlılık ve iddia düzeyi ile seçimlerde oylarını Emek ve Özgürlük İttifakı temelinde giren Yeşil Sol Parti lehine kullandı. Kurdistan’da önemli bir başarı kazanıldı. Bu temel de oylarını Yeşil Sol Parti’ye veren kadınları, halkımızı, halklarımızı kutluyorum. Elbette halkımız, kadınlar, gençler bu süreçte çok aktif ve etkili çalışmışlar ve büyük emek harcamışlardır.

Bir kez daha baskı, işkence, tutuklama, parti kapatma, yoksulluk, göçertme ve özel savaş politikalarına rağmen halkımız özgürlük ve demokrasiden yana olan net ve kararlı tutumunu, mücadele kararlılığını ortaya koymuştur. Kurdistan da çok ciddi bir demokratik kültür, ulusal bilinç ve özgürlük düzeyi gelişmiş ve içselleştirilmiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesinde halkımız, kadınlar tüm baskılara rağmen kendi renklerini ve seslerini güçlü bir biçimde sandıklara yansıtmışlardır.

Bu seçimlerde özgürlük ve demokrasi güçlerinin kadın temsili konusunda neler düşünüyorsunuz?

Yeşil Sol Parti’den seçilen vekillerin yarısı kadındır. Türkiye’de ilk kez bir parti yüzde 49 oranında bir kadın temsiline ulaşarak meclise girmeyi başarmıştır.

Yeşil Sol Parti birçok yerden kadınları birinci sıradan aday göstermiş ve kazanmıştır. Örneğin Kars, Erzurum gibi kritik yerlerde de kadın aday ile bu iller kazanılmıştır. Bu anlamı ile demokratik çizginin en üst düzeyde temsili gerçekleşmiştir. Seçim çalışmalarında kadın seçim beyannamesinin geliştirilmesi, kadın bürolarının açılması, kadın mitinglerinin yapılması, kadınların milletvekili adaylığında her yaştan, meslekten, halktan ve inançtan kadınları eşit temelde aday gösterilmesi ve seçilmesi Türkiye tarihinde ilk kez yaşanmıştır.  Son yapılan seçimlerde Türkiye parlamentosunda yüzde yirmi oranında kadın vekil temsili gerçekleşmiştir. Bu oranının yükselmesinde Yeşil Sol Parti belirleyici bir rol oynamıştır.  Bu temelde Türkiye’de HDP gelenekli partilerin içinde gelişen kadın özgürlük mücadelesi ile çok farklı, önemli, örnek bir demokratik bir temsil geliştirilmiştir. Bağımsız, eşit, özgürlükçü bir kadın özgürlük çizgisinin siyaset sahnesine yansıması gelişmiştir. Kadınların öz gücü, iradesi, potansiyeli, örgütlülüğü güçlü ve etkili bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Kürt kadınlarının, Türkiyeli kadınların özgürlük mücadelesi Türkiye ile sınırlı kalmayıp, Ortadoğu ve dünyayı da etkileyen, değiştiren bir durumdadır.

Bu yönü ile kadınlar cephesindeki bu kazanımlar çok önemli ve değerlidir. Kadınların kazanmış olduğu bu kazanımları bir kez daha kutluyoruz. HDP, Yeşil Sol Parti aynı zamanda bir kadın partisi olarak da bu anlamda önemli bir rol oynamıştır. Kadınlara duyulan güven, saygı bu seçimlerde önemli oranda artmıştır. 2023 seçimlerinde Yeşil Sol Parti’nin kadın cephesinden göstermiş olduğu eşit temsil düzeyi, kadın özgürlük mücadelemizin önemli bir kazanımı olarak tarihe geçmiştir. Yeşil Sol Parti eş başkanlık ve eşit temsiliyet sistemi ile bir kez daha Ortadoğu ve dünyada özgürlüğün ve demokrasinin güçlü bir temsiliyetini gerçekleştirmeyi başarmıştır.

AKP-MHP iktidarı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridi sürdürüyor. Tecrit karşısında demokrasi güçlerine düşen sorumluluklar nelerdir? Seçimden sonra ne gibi gelişmeler yaşanabilir?

Bilindiği gibi Önderliğimiz özelde 2015 yılından bu yana her geçen gün giderek daha da sıkılaşan iki yılı aşan mutlak bir tecrit ve izolasyon ve işkence sistemi içinde tutulmaktadır. Önderliğimiz çok ağır koşullar altında Türkiye’nin demokratikleşmesi, kadın özgürlüğünün geliştirilmesi, Kürt sorunun demokratik çözümü, gençlerin yaşamdaki stratejik temel de yer alabilmeleri, inançların eşit ve özgür bir temel de yaşamaları için olağanüstü bir irade, inanç ve yaratıcılıkla büyük bir özgürlük ve direniş tutumu içinde olmuştur. Demokratik konfederalizm, demokratik ulus modelini bu temel de geliştirmiştir.

Rêber Apo’nun bu alternatif özgürlükçü duruşu, tutumlarına karşı bu seçim süreci boyunca Türk özel savaş rejimi Önderliğimizi hedeflemiştir. Cumhur ve Millet ittifakında yer alan partiler ve bu partilerin basın yayın organları son derece ahlaksız, çirkin, vicdansız bir şekilde Rêber Apo’yu bir seçim aracı, malzemesi olarak kullanmaya çalışmışlardır.

Rêber Apo’nun kadınlar, gençler, Türkiye halkları, Ortadoğu halkları açısından oynamış olduğu demokratik, özgürlükçü tarihsel rol çarpıtılmak, saptırılmak istenmiştir.

Cumhur ve Millet ittifakları değişik düzlemlerde çeşitli söylemlerle Önderliğimizin tecridinin derinleştirilmesinin propagandasını yapmışlardır. Oysa ki Önderliğimiz; İmralı’dan her seferinde verdiği mesajlarla özgürlük ve demokrasi güçlerinin mücadele zeminlerini, zamanlarını oluşturma tutumu içinde olmuştu. Türkiye de demokrasi ve özgürlük güçlerine nefes olma yaklaşımı içinde olmuştu. Rêber Apo İmralı işkence sistemi içinden geliştirmiş olduğu savunmalar ve görüşme notları ile Türkiye de 3. Yol Çizgisini oluşturmuş ve hakiki muhalefetin, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın gelişmesine öncülük etmişti. 3. Yol çizgisi, tutumu, bunun nasıl ve hangi araçlarla örgütleneceği konusundaki önermeleri, yol haritası ile Türkiye’de demokrasi mücadelesine çok önemli katkılar sunmuş ve yön vermişti. Bu anlamda daha önce de belirttiğimiz gibi mutlak tecrit içinde olan Rêber Apo’ya karşı çok haksız, adaletsiz, ahlaksız ve vicdansız yaklaşımlar asla kabul edilemez yaklaşımlardır.

Bu yanlış, yalan, düzmece söylemler ve iddialara, Rêber Apo’nun kişiliğine dönük yanlış algı yaratma amaçlı geliştirilen bu söylemlere emek ve demokrasi güçlerinin her zaman ve mekânda çok güçlü bir cevap olması gerekmektedir. Bugün Türkiye’de gerçek demokratlığın, yurtseverliğin, devrimciliğin temel ölçütü Rêber Apo’ya karşı geliştirilen bu yalan söylemlere tutum göstermekten geçer.

Dolayısı ile Önderlik gerçekliğimizin, hakikatinin doğru anlaşılması, anlatılması, savunulması en temel yurtseverlik ve devrimci, insani, vicdani, ahlaki görevdir. Bu seçimlerde halkımız hem duruşu ve hem de söylemleri ile Önderliğimize en güçlü bir biçimde sahip çıkmıştır. Bunun yanında özgürlük, demokrasi ve özgürlük güçlerinin çok daha örgütlü ve etkili bir şekilde Rêber Apo’yu sahiplenmesi gerekliydi. Önderliğimizin düşüncelerinin, projelerinin, fiziki özgürlüğünün sağlanmasını daha fazla gündemleştirebilmeliydi.  Şu çok daha iyi anlaşılmalıdır; Önderliğimizin tecrit altında tutulması demokrasi, özgürlük çizgisine vurulan en büyük bir darbedir. Önderliğimizin tecridi; özgürlük ve demokrasi güçlerinin, kadınların, gençlerin, emekçilerinde tecrit altında tutulmasıdır. Önderliğimizin özgürlüğü kadınların, Türkiye halklarının, gençlerin, inanç gruplarının, emekçilerin özgürleşmesi, adaletli, eşit ve özgür yaşaması anlamına gelmektedir. Dolayısı ile Önderliğimizin üzerindeki tecridin kaldırılması, fiziki özgürlüğünün sağlanması mücadelesi her zaman ve mekânda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da birinci temel gündemi olmalıdır.

Seçimlerin ardından Emek ve Özgürlük İttifakı’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sonuçları bu açıdan nasıl değerlendirebilirsiniz?

HDP, Yeşil Sol Parti’nin içinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı genel olarak belirlenen hedeflerin gerisinde kaldı. Bu durumun çok yönlü değerlendirmesi elbette Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turundan sonra daha kapsamlı bir şekilde kendileri tarafından yapılacaktır.

Türkiye’deki faşist rejimin, AKP-MHP iktidarının siyasi soykırım saldırıları bilinmektedir. Gerçekten de Türkiye de HDP, Yeşil Sol Parti’nin yerinde başka bir parti olsaydı, o parti bütünü ile tasfiye olur siyasetten silinirdi.

Bu yönü ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan kadınların, halklarımızın, gençlerin, Alevilerin, inanç gruplarının, emekçilerin, sosyalistlerin demokrasi ve özgürlüğü büyük sahiplenişleri, direnişleri çok önemlidir. Öncelikle bunu belirtmek gerekir. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde yer alan partiler, vekiller, çalışanlar, teşkilatları da büyük emek ve çaba içinde olmuşlardır. Elbette bu selamlanacak, değer verilecek bir duruştur.

Emek ve Özgürlük İttifakı sıradan bir ittifak değildir. Faşizm karşısında büyük bir irade, inanç ve emekle direniş içinde mücadele eden bir ittifaktır. Sadece bir seçim ittifakı değil bir mücadele ittifakıdır. Bundan sonra da hem parlamentoda hem de yaşamın tüm alanlarında büyük bir direniş, yoldaşlık ruhu ile örgütlülüğünü, ittifaklaşmasını ve direnişini sürdürecektir. Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye’nin demokratik, özgürlükçü, adaletli, ekolojik bir yaşamın geliştirilmesinde stratejik rolünü daha fazla anlayarak, bu tarihi rolünü etkin bir şekilde oynamaya mecburdur.

Gerçekleşen 14 Mayıs 2023 seçimi ile bu ittifakın önemi ve bu yönlü birlikte mücadele etme gerekliliği ve zorunluğu çok daha fazla arttırmıştır. Bu temelde bu seçimlerde ortaya çıkan bir sonuç da Emek ve Özgürlük İttifakının tarihi önemi ve bu ittifakı geliştirmenin ve büyütmenin gerekliliğidir. Türkiye’de demokratik ve özgürlükçü bir rejim ancak ve ancak Türkiye ve Kurdistan halklarının, kadınların, emekçilerin, gençlerin, Alevilerin, İslami demokratik bir temel de ele alan kesimlerin ortak mücadelesi temelinde gelişebilecektir.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Türkiye’nin demokratikleşmesinde oynayacağı stratejik rol ve misyonun daha derinlikli anlaşılması önemlidir. Elbette bu seçimlerle birlikte eksik ve yetmezliklerin ifade edilmesi açığa çıkarılması, eleştiri ve özeleştirilerin yapılması da önümüzdeki süreçte başarıların kazanılması açısından önemli olmaktadır

Emek Özgürlük İttifakı öncelikle Cumhur ve Millet ittifaklarının dışında üçüncü bir ittifak olarak ortaya çıktı. Bu çok yerinde ve gerekli bir adımdı. Ancak derinlikli bir yoğunlaşma ile 3. Çizgiye özgü bir siyasetin tam olarak geliştirildiğini söyleyemeyiz. Üçüncü yol siyaseti sadece mevcut iktidarın pratiklerini eleştiri altına almak ya da iktidarın uygulamalarını reformlara uğratmak değildir. Üçüncü yol siyaset çizgisi eleştirisi ile Demokratik Cumhuriyetin inşasını gerçekleştirme anlamına gelmektedir. Türkiye’nin tüm demokrasi ve özgürlük problemlerini dile getiren ve alternatif çözümleri, farklığını da ortaya koyan bir dil, üslup ve argümanları kullanması önemliydi. Yine sadece mitinglerle değil çok daha derinlikli toplum ile buluşmaya ihtiyaç vardı. Seçimler çok uzun süredir gündemde olmasına rağmen çalışmalar çok az bir zamana sıkıştırıldı. Daha başarılı sonuçlar için Türkiye ve Kurdistan’da kapsamlı örgütlülüklere, eylemliliklere ihtiyaç vardır. Komün, meclis, akademiler, kooperatifler ile yaygın halk örgütlülüğünün geliştirmesi ve örgütsüz tek bir bireyin kalmaması için çalışmalar yürütülebilmeliydi. Halktan kopuk, toplumdan kopuk bir siyaset ve siyasetçi olmaz. Olursa düzen partilerinden farkı kalmaz.  Düzen partilerine benzeşir. Alternatif olamaz. Doğrudan demokrasinin kapsamlı örgütlülükleri köyden, kentten başlayarak geliştirilmesi, bunun sürekli kılınması için çok daha fazla çalışılmalıydı. Siyasi partiler toplumun içinde onlarla birlikte var olurlarsa toplumdan çok büyük destek görürler.

Dolayısı ile bu seçimlerde HDP ve Yeşil Sol Parti’nin siyaset yaparken 3. Yol ve çizgisi üzerine daha fazla yoğunlaşması ve bunun temsiliyetini pratikte gerçekleşme kabiliyetini geliştirmesi gerekir. Bunun yeterince yapılamaması da daha önce Önderliğimizin birçok defa dile getirdiği ancak bir türlü pratikleşmesi gerçekleşemeyen siyaset akademilerinin kurulması, eğitim çalışmalarının eksikliği ile değerlendirilebilir. Bu temelde bir akademikleşmenin pratikleşmesi temelinde 3. Yol Çizgisinin, siyaseti, diplomasi, örgütlenmesi ve eylem biçimleri gelişebilir. Bu temelde yenilenme, değişim ve dönüşüm gereklidir.

Demokratik konferderalizimin siyaset biçiminde farklılıklar temelinde birlik anlayışı vardır. Bu anlamı ile ne olursa olsun ittifak içinde yer alan partiler tek bir parti ile seçimlere gidebilmeliydiler. Yine Emek ve Özgürlük İttifakı çok daha geniş kesimleri, çevreleri kapsayabilmeliydi.  Örneğin Demokratik İslam’ı savunan kesimleri daha fazla kapsayabilmeliydi.

Emek Özgürlük İttifakı’nın birlikte çok daha fazla ideolojik ve düşünsel tartışmaları geliştirmesi de önemli olmaktadır. Aynı şekilde Önder Apo’nun felsefesini ve düşüncesini bir bütün kabul eden kişilerin, örgütlerin, yapılanmaların da kendi içinde çok daha derinlikli tartışma ve eğitimleri geliştirmesi önemli olmaktadır. Demokratik ulusun inşasında boyutların geliştirilmesi de ciddi bir eğitim gerektirmektedir.

Kısacası; öncelikle düşünsel ve zihniyet çalışmalarına ağırlık verilmesi gereği bu seçimlerde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yine Emek ve Özgürlük İttifakı’nın özellikle ulaşılamayan çok geniş kesimlere ulaşması, örgütlenmelerini geliştirmesi gerekir. Seçimlerde ortaya çıkan temel durum, aynı kitle üzerinde birçok sol partinin çalışma durumudur. Oysa ki Emek ve Özgürlük İttifakı’nın genişlemesi gerekir. Bu durumların ortak değerlendirilmesi ve düzeltilmesi çok önemlidir. Özellikle seçim süreçlerinde sol, demokratik ve sosyalist partilerin aynı kitle üzerinde çalışması çok ciddi kayıplara ve düzen partilerinin kazanmasına yol açmaktadır.

Emek ve Özgürlük İttifakı, faşist Cumhur İttifakı’na karşı çok geniş ittifakları geliştirerek, toplum en küçük hücrelerine kadar örgütleyerek, direnişi geliştirerek başarı kazanabilir.

Seçimlerde AKP-MHP’nin HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi gibi oluşumlarla egemen faşist ittifakı genişletmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu aynı zamanda TC devletinin kuruluşunun 100. yılında faşist özel savaş rejimin derinleştirilerek sürdürülmesi ve yeni Osmanlı imparatorluğu sevdasının pratikleşme çalışmalarının devamı anlamına da gelmektedir. 2002 yılında AKP’nin iktidara gelişiyle birlikte başlayan TC devletinin Kemalizmden arındırılarak yerine kara-yeşil İslamcı, kadın düşmanı faşizmin gelmesiyle yeni bir süreç başlatılmıştı. AKP-MHP ittifakının gelişmesiyle ikinci adım atıldı. Şimdi HÜDA PAR ve Yeniden Refah, diğer bazı küçük partilerin katılması ile bu örgütlülük ve ittifak geliştirildi. Bu yeni süreçte hem Kemalizmden tamamı ile bitirilecek bunun yanında demokrasi ve özgürlük güçleri ise daha fazla hedeflenecektir. Dolayısı ile faşizmin inşasını daha derinlikli geliştirecek bir ittifak anlayışı ve bunun öncü örgütlenmeleri bu seçim ile oluşturulmuştur.

AKP-MHP ittifakına HÜDA PAR gibi en insanlık dışı yöntemleri kullanarak insanları katleden bir örgütün katılması durumu, Türkiye’nin gelecekte nasıl bir ivmeye doğru gideceğini anlatmaktadır. HÜDA PAR’ın Kurdistan’da nasıl vahşi yöntemlerle insanları katlettiği çok iyi bilinmektedir. Böylesi en gerici faşist bir yapılanma meclis içine sokularak meşru bir duruma getirildi. AKP-MHP- HÜDA PAR- Yeniden Refah gibi partilerin halklara, kadınlara, emekçilere, Kürtlere karşı bir ittifak olarak dizayn edildiği ortadadır. Bu faşist zihniyetli partilerin ittifakı zorba, hırsız, tecavüzcü, despot ve yalancı adamların, erkeklerin ittifak gücü oluşturmasıdır. Baskı ve zor güçlerinin, ustalıklı hırsızlığın ve yalancılığın, yolsuzluğun örgütlü kılınmış hali ve bunun ittifak gücüdür. Bu ittifak son derece ırkçı, milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi bir ittifaktır. Ve bu yönü ile bakıldığında Cumhur İttifakının bir araya geliş amaçları çok stratejik, tehlikeli ve çirkindir. Türkiye halklarını, kadınlarını karanlığa boğacak bir ittifaktır.

Cumhur İttifakı, Taliban ve DAİŞ çizgisinde kadını kişiliği ve varlığını ile yok saymaktadır. Zaten esasında liberal çizgide oluşmuş İstanbul sözleşmesini bile kabul etmemekte ve kadın düşmanı çizgilerini her fırsatta ve biçimde ortaya koymaktadırlar. AKP-MHP-HÜDA PAR-Yeniden Refah Partisi özünde kadın düşmanı egemen erkek ittifakıdır.

Millet İttifakı’ndan çok daha ideolojik bir temelde birlik sağlama durumu söz konusudur. 21. yüzyılı faşizmin yüzyılı yapma hedefindeler.

Elbette bu faşist ittifaka karşı kadınlar, halklar, toplumun tüm özgürlük ve demokrasi güçleri son ferdine kadar direnecektir.

Millet İttifakı buna karşı nerede duruyor? Bu ittifakın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Millet İttifakı daha çok seçim için bir araya getirilmiş, bazı görüşlerde ortaklaşma yaşansa da birçok temel konularda ciddi görüş ayrılıkları yaşamaktaydılar.

Millet İttifakının çizgisi oldukça muğlak ve karışıktı. CHP mevcut rejimin radikal eleştirisi ile değişim ve dönüşümünü hedeflemiyor. Kürt sorununa nasıl yaklaşacağına dair kapsamlı bir projesi yoktur. Kadın çizgisi özgürlükçü ve radikal değildir.

Millet İttifakı kısmi demokratik hak ve özgürlüklerle mevcut rejimi devralarak sürdürebileceğini ve böylelikle Türkiye’nin kuruluşundaki Kemalist rejimi savunabileceğini sanıyor. Oysa ki Millet İttifakı’nın faşist, ırkçı, kadın düşmanı örgütlenme düzeyi ve devlet olanaklarını, kurumlarını, yetkilerini ele geçirmesi nedeni bunu başarması asla mümkün değildir. Millet İttifakı’nın mevcut muhalefet biçimi Cumhur İttifakı’nı geriletmesi mümkün değildir. Türkiye de mevcut faşist rejim karşısında muhalefet çok radikal özgürlük ve demokrasi talepleri ile ortaya çıkabilmelidir. Buna göre kendisini örgütleyebilmelidir.  Bu anlamda Millet İttifakı’nın içindeki partilerin hem kendi partileri içinde hem de birbirleri ile bir ayrışmayı ve netleşmeyi yaşayacakları tahmin edilebilir. Millet İttifakı ya özgürlük ve demokrasi cephesinin içinde ya da faşist bloğun içinde yer alacaktır. Başka türlü etkin olması pek düşünülemez.

Millet ve Cumhur ittifaklarının kadın politikalarını, kadına karşı yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cumhur İttifakı’nın kadın politikası çok açık biliniyor. Buna değinmeye pek gerek yoktur. Millet İttifakı’nın kadın çizgisini ise biraz değerlendirmek gerekir. Bu ittifakın kadın çizgisi sistem içidir. Kadınlara bazı göreceli, çok kısmi özgürlükler vererek ancak stratejik karar noktalarından, yaşam noktalarından kadını uzak tutarak erkeğe bağımlı kadın profilini yaratma, geliştirme ve bunu topluma model olarak sunma geliştirme politikası söz konusudur. Örneğin, bu seçim sürecinde Millet İttifakı’nın mitinglerinde kadınlar, gençler hiç konuşmadı, görünür olamadılar. Egemen erkek siyaset anlayışı ve erkekler buna izin vermediler.  Halk mitinglerinde kadınlar konuşamadılar. Konuşturulmadılar. Millet ve Cumhur ittifakları mitinglerinde benze şekilde kadınlar erkeklerin yanında çok şekli ve gölge biçimde kaldılar. Seçim mitinglerinde tüm parti başkanlarının eşleri ile sahnelere çıkma biçimleri, erkekler konuşurken eşlerinin sahnede bekleme pozisyonları, duruşları özünde kadını ikincil, etkisiz, erkeğin eki olarak görmenin sembolü olarak resmedildi. Faşist, egemen erkek zihniyetli bir partinin kadın başkanı olan Meral Akşener ise bu konu da epeyce zorlandı. Kendisi konuşurken eşinin kendi arkasında etkisiz görünmesinin yakışık olmayacağını ve böyle yaparsa kendi partisinden ve tabanından puan kaybedeceğini düşündüğünden adete bir ritüele dönüşen bu seçim görüntülerine dahil olamadı ve taktik üstüne taktik geliştirdi. Bu konuda çeşitli yalancı söylemler üretti.

Kadın eşlerin bu seçimlerde böyle bir role büründürülmesi gerçekten değerlendirilmesi ve eleştirilmesi gereken bir nokta olmaktadır.  Klasik feodal ve küçük burjuva evlilik biçimleri aslında kadının derinlikli köleleştirilmesidir. Kadının mülkleştirilmesidir. Bu evlilik biçimleri topluma model olarak sunuluyor ve kabul ettirilmek isteniyor. Her kadının bir erkek tarafından başının bağlanıldığı bir kez de seçim mitinglerindeki görüntülerde tekrar tekrar resmileştiriliyor.  Kadının özgür ve eşit bir şekilde ilişkilenmesi ayıp karşılanıyor. Bağımsız ve özgür kadın tiplemesi yok sayılıyor. Öyle olmasaydı Millet İttifakı’nın seçim mitinglerinde tüm kadın adaylar da konuşturulurdu. Kadınlar partilerde eşit biçimde aday olarak gösterilirdi. Kadınlar sadece eş olarak değil. Siyasetçi olarak da sahnelere çıkarılırdı. Her partideki görevlendirmelerde, aday olmada erkeklerle eşit düzeyde görev alırlardı. Biz siyaset sahnesinde etkili ve güçlü kadınları Millet İttifakı’nın içinde de göremiyoruz.

Kadınlar şekli olarak varlar ama özde egemen erkek sisteme ve onun zihniyetine eklemlenmişlerdir. Ve erkeğe hizmet eden bir pozisyonda görünür olmalarına izin verilmiştir.

Oysa ki kadınlar kendi bilinçleri, iradeleri, kendi sözleri, duruşları ile yaşamın her yerinde yer almalılar. Kadınlar erkeklerin sözcüsü değil kendi özgürlüklerinin sözcüsü olmalılar. Kendi düşüncelerini, fikirlerini ifade etmeliler. İrade olmalılar. Yaşamın her alanında kendi kararlarını kendileri vermeliler.  Özgür eş yaşam modelleri, kadın erkek birliktelikleri de bu temel de geliştirilebilmelidir.

Bu yönü ile aslında son seçimlerde millet ittifakının kadın politikaları kadına yaklaşımları, kapitalist modernist sistemin 21. yüzyılda gelişen kadın özgürlük mücadelelerine, özgürlük kalkışına karşı geliştirmek istediği çizgi de ile aynıdır. Kapitalist modernist sistemde kadınlar, siyaset içinde ve aslında yaşamın her alanında erkeğe entegre edilmek, bağımlı kılınmak istemektedir. Oysa ki 21. yüzyıl bir kadın yüzyılıdır. Kadın devrimleri yüzyılıdır. Elbette ki kadını siyaset sahnesine çıkışı, yaşamın tüm alanlarına katılım biçimi kendi emeğine, bilincine, örgütlülüğüne dayalı bir tarzda özgürce, eşitçe olmalıdır. Kadın asla erkeğe eklemlenen bir yaşam biçimi ve duruşunu kabul etmemelidir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bir çağrınız var mı?

Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinin gerçekleşmesi önemlidir. İkinci turda tüm özgürlük, demokrasi güçlerini oylarını yurt dışında ve içinde kullanmalıdır.

Faşist AKP-MHP-HÜDA PAR kirli ittifakının cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’a karşı oylarını kullanmalıdırlar. Cumhurbaşkanlığının ikinci tur seçimlerinde tüm kadınlar, halklar oylarını faşist Erdoğan’ın yenilgisi temelinde kullanmalıdırlar.

Kadınların ve halkların, emekçilerin özgürlük mücadelemiz yeni bir döneme girmiştir. 21. Yüzyılın kadın yüzyılı yapılması çalışmalarımız cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları ne olursa olsun bütün gücümüzle, direnişimizle devam edecektir. Parlamento özgürlük mücadelemizin bir parçasıdır. Önemlidir ama her şey değildir. Özgürlük mücadelemizi yaşamın her alanında geçmişten aldığımız büyük tecrübe ile daha güçlü sürdüreceğiz. Direnişi yükselterek örgütleneceğiz. Birleşerek büyüyeceğiz.

Bu seçim ile birlikte özünde tüm kadınların, halkların, Alevilerin, gençlerin, demokrasi ve özgürlük isteyen güçlerin ittifak halinde örgütlenmesi ve mücadele etmesinin hayati önemi ve anlamı herkesçe çok iyi anlaşılmıştır. Bu anlamda 21. yüzyılı kadın devrimlerini pratikleştirme, ”Jin Jiyan Azadî” temelinde direniş ve yaşamı yeniden inşa çalışmalarını geliştirme yüzyılı olacaktır. Kadınlar ve gençler olarak ne pahasına olursa olsun bunu pratikleştirmenin çabaları ve çalışmaları içinde olacağız. Eksiklerimizden dersler çıkararak, kendimizi yeniden yeniden yaratarak faşizme karşı hep var kılacağız. Direneceğiz ve mutlaka kazanacağız.  Önderliğimize, şehitlerimize ve halkımıza, yoldaşlarımıza layık bir mücadelenin militanları olarak mücadelemizi yükselteceğiz. Bu temelde yeniden ”JIN JIYAN AZADΔ diyoruz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz