“Feminist öz savunma mücadelesi hattında bir program oluşturulmalı”

0
266

İstanbul Sözleşmesi için yapılan eylemde üyelerinden bir kadının gözaltında ölüm ve tecavüz tehdidine maruz bırakıldığını söyleyen ÜKK üyesi Esma Çağlak, kadınların gücünü bastırmaya dönük saldırılar karşısında yapılması gerekeni şöyle özetledi: “Feminist özsavunma mücadelesi hattında bir program oluşturulmalı.”  Kadın katliamlarının ve çocuk istismarlarının çok fazla arttığı AKP döneminde kadınlar için her alan güvencesiz hale büründü.

İktidarın kadınlara dönük düşman hukuku her alanda baş göstermeye başlarken, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte iktidar, kadınları “tecavüz, katledilme” tehdidi ile karşı karşıya bıraktı. 1 Temmuz’da yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı Türkiye’nin dört bir yanından kadınlar alanlara çıkarken, İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula Ankara Kampanya Grubu ile Ankara’da sokaklara çıkan Üniversiteli Kadın Kolektifi üyelerinden bir kadın eylemden iki sonra sosyal medya hesaplarında kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişilerce “ölüm ve tecavüz” tehdidine maruz bırakıldı.  Üniversite Kadın Kolektifi (ÜKK) üyesi Esma Çağlak, eyleme katılan kadınlara dönük tehditlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.  

‘Kadınların yaşam alanları saldırı altında’ 

Sözleşmenin bir gece yarısı feshedilmesini, iktidarın kadın ve feminist hareketten korkmasına bağlayan Esma, rejim değişikliği ile birlikte kadınlara yönelik düşman politikalarının gün yüzüne çıkmaya başlandığını kaydetti. Esma, “Pandemi sürecinde çıkarılan infaz yasası herkesten kaçırılır gibi çıkartılmıştı. Müftülük yasası gibi binlerce yasa insanların evlerine kapandığı ve sokağı kullanmadığı zamanlarda geçildi. Kadınların yıllardır verdiği ve kazandığı kazanımlara dönük saldırı politikası vardı. İstanbul Sözleşmesi bunun son adımıydı. Sözleşme geçtiğimiz Ağustos ayında gündeme gelmişti.  Sonrasında feminist hareketin güçlü tepkisiyle geri çekilmişti. Bu da aslında yeni rejimin kadın düşmanlaştırıcı noktadan şekillendiğini gösteriyor. İstanbul Sözleşmesi hemen kaldırıldı ve akabinde 6284 Sayılı Kanunu’na dair Aile Bakanlığı tarafından durdurulmasına yönelik çeşitli hamleler yapıldığını gördük. Adım adım kadınların yaşamlarına yönelik ciddi saldırıların devam edileceğini gösteriyor” dedi.   

‘Örgütlenen bir erkeklik var’ 

Eylemlerde polislerin kadınlara dönük şiddetine dikkat çeken Esma şöyle devam etti: “Özelde Ankara polisi bizlere saldırıyor olabilir ama gücünü nereden aldığını çok iyi biliyoruz. Tek adamdan aşağıya kadar örgütlenen bir erkeklik var. Cumhurbaşkanının sözleşmeyi bir gecede kaldırması, bütün kadınların yaşam haklarının yok edilmeye çalışılması ile birlikte aşağı indiğimizde ise yargı tarafından faillerin serbest bırakılması olarak karşımıza çıkıyor. En son sokakta sivil bir erkek tarafından bizlere cinsiyetçi söylemlerde bulunulması ise o cüretin nereden geldiği tamamıyla ortaya çıkıyor. Bir sivil polisin bizlere dönük işkence etmesinin arkasında bir tek adamın, rejimin olduğunu ya da mafya devlet olduğunu gösteriyor. Yapılan saldırıların kişisel ya da bireysel bir erkek şiddeti değil, ‘erkek devlet şiddeti’ dediğimizin görünümü. Ankara’da birçok toplumsal muhalefetin sokağa çıkamadığı noktalarda feminist hareketin sokakta olması aslında iktidarın korkusunu da göstermiş oluyor.  Kendi öz gücünü bulan kadınlar, feministler ve LGBTİ+’lar var. Aslında diğer toplumsal muhalefet gibi sindirilmek istendiğimizin başka bir yöntemi.”  

‘Denetim altında tutmaya çalışıyorlar’ 

İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırıldığı 1 Temmuz’da eyleme katılan Üniversite Kadın Kolektifi üyelerinden birinin dijital medya hesabından kimliği belirsiz kişilerce “ölüm ve tecavüz” tehdidi aldığını anımsatan Esma, “Toplantı ve yürüyüş hakkı anayasal bir haktır. Kolluk kuvvetlerine verilen misyon oranın güvenliğini sağlamaktır. Çok yasal bir hak kullanılırken alanlarımız erkek şiddetinin üretildiği bir alan haline geliyor. Kolluk kuvvetleri bir suç işliyor ve bu suçlar ‘haz alır’ biçime evrilmiş. Ara ara arkadaşlarımızın aileleri arandı. İstanbul mitingine giderken yine ailelerimiz arandı. Sürekli bizleri bir denetim altına almaya çalıştıkları bir durum var. Son olarak arkadaşımız İstanbul Sözleşmesi eyleminde gözaltına alındı. Hemen sonrasında sosyal medya hesapları açılarak tehdit edildi. Bunun da nedeni feminist hareketin çok güçlü bir dinamiğini üniversiteli kadınların oluşturması. Özellikle Boğaziçi süreciyle birlikte gelen LGBTİ+’ların ve kadınların güçlenerek geldiği bir süreçten söz edebiliriz. Üniversiteli kadınlar sokağın dinamiğini de oluşturan bir yerde duruyor. Bu da devlet tarafından da görülüyor ve bu yüzden hedef haline gelmiş bir durumda. Bundan üç ay önce ‘Kadın üniversitelerini istemiyoruz’ eyleminde bir arkadaşımız kaçırılarak Ankara’nın ücra bir köşesinde bırakılmıştı. Çok sistematik bir saldırıyla birlikte erkek devlet şiddetinin bir görünümü olarak görüyoruz” diye belirtti.  

‘Faşizme karşı mücadele hattı önemli bir yerde durmalı’ 

Erkek devlet şiddetinin kadınları ve LGBTİ+’ları korkutamayacağını dile getiren Esma son olarak şunları belirtti: “İstanbul Sözleşmesi kaldırılmış, Var olduğumuz bütün alanlardan soyutlanmaya çalışılıyoruz. Kadınların öz gücünü fark etmesi ve feminist özsavunma mücadelesi hattında bir programın oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bundan sonra yasal bir düzlemde mücadele etme hattı kadınlar için gerçek bir mücadele hattı olamaz.  Yasal haklarımızı kaybederken mücadeleyi oraya sıkıştırmak feminist hareketin dinamiğini yok etme gibi bir durum olacaktır.  Bundan kaynaklı feminist özsavunma mücadelesinin özellikle faşizme karşı mücadele hattı önünde önemli bir yerde durması gerekiyor.” 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here