Rojava’daki birlik görüşmelerinde tıkanma yaşandığını belirten PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Foza Yûsif, ENKS’nin Kürtlerin katilleriyle pozlar vererek “kırmızı çizgileri çiğnediğini” ve “kabul edilemez talepler dayattığını” kaydetti.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Foza Yûsif, Rojava’da Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ile ENKS arasında süren birlik görüşmeleri, Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları, Cenevre’deki anayasa görüşmeleri, yeni ABD yönetiminin Suriye siyaseti, Rusya’nın siyasi çözümdeki rolü ve Şengal’deki son durumu ANF’ye değerlendirdi.
Birlik görüşmelerinde tıkanma yaşandığını belirten Foza Yûsif, ENKS’nin “Rojava halkının kırmızı çizgilerini çiğnediğini” ve “kabul edilemez talepler dayattığını” söyledi.
Türk devleti ve ona bağlı çete gruplarının Suriye’de siyasi çözümün önünde en büyük engel olduğunu vurgulayan Foza Yûsif, “yeni bir muhalefet cephesinin kurulması gerektiğini” bunun için de “Cenevre’nin formatının değişmesi ve anayasa komitesinin yeniden oluşturulması gerektiğini” kaydetti.
Foza Yûsifi ABD’nin yeni yönetiminin DAİŞ’e karşı verilen mücadelede gibi siyasi çözüm için de ciddi bir program sahibi olmasını beklediklerini belirterek, Rusya’nın istediği taktirde Suriye krizinin çözümüne ciddi katkı sunabileceğini söyledi.
KDP’nin Irak merkezi hükümetiyle Şengal üzerine imzaladığı anlaşmayı ve Şengal’de yaşanan gerginliği de değerlendiren Foza Yûsif, “Kimse kendisini Kürtler adına tek söz söyleyici ya da söz sahibi görmemeli” dedi.
* Rojava’da neredeyse bir yıldır süren ulusal birlik görüşmeleri var. Görüşmelerin durduğuna dair bazı haberler var. PYNK ile ENKS arasındaki birlik görüşmelerindeki son durum nedir?
Rojava’da Kürt tarafları arasındaki görüşmeleri, Kürtlerin hem iç sorunlarını hem de Suriye krizinin çözümü için stratejik ele alıyoruz. Yaklaşık bir yıldır devam eden görüşmelerde ilk başlarda iyi adımlar atıldı ve önemli bir aşama da kaydedildi. Çözüm için Kürtlerin ortak bir paydada buluşması önemlidir. Fakat son zamanlarda bu görüşmelerde bir tıkanma yaşanıyor ve görüşmeler durmuş.
* Bu tıkanmanın nedeni ya da nedenleri nedir?
Bu tıkanmada ABD ve koalisyonun görüşmelere arabuluculuk yapan ekibinin değişmesinin ve yeni ekibin hala göreve başlamamasının etkisi de var. Fakat tıkanmanın esas nedeni ENKS’nin Rojava’yı bir şirket olarak gören ve bu şirketin paylaşılmasını isteyen yaklaşımıdır. Kürtlerin içerisinde geçtiği süreç ve bu birlik görüşmelerinin amacı Rojava’yı paylaşmak değildir. Bizim amacımız bölgedeki tüm siyasi tarafları ve güçleri kendi hacimleri ve toplumsal karşılıkları düzeyinde demokratik bir şekilde yönetime ortak etmektir. Ama ENKS, Başûrê Kürdistan modeli gibi bir talep peşinde ve yarı yarıya paylaşım peşinde. Bizler de Rojava’nın realistesinin, halkının ve bileşenlerinin Başûrê Kürdistan gibi olmadığını ve Başûr modelinin burada tatbik edilemeyeceğini ifade ediyoruz. Çünkü her yerin kendine göre özgünlükleri var. Geliştirilecek bir model Rojava’nın özgülüğüne göre olmalı. Bunu göz önünde bulundurmadığınızda tıkanmaya neden oluyor.
Tıkanmanın bir nedeni bu iken, diğer nedeni ise Türkiye’ye yaptığı ziyaretti. Çünkü Türk devleti Kürtlerin varlığını ve Kürt davasını inkar eden bir güç. ENKS’nin son ziyareti de Kürt güçleri arasındaki çelişkileri daha da arttıran bir ziyaret oldu. Bu ziyaret Kürt halkı içerisinde de büyük tepkiye neden oldu. Halkımıza yönelik saldırıların aralıksız bir şekilde devam ettiği, Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê’de günlük olarak vahşi saldırıların devam ettiği ve bölgenin demografyasının değiştirildiği bir dönemde, amacı ve sebebi bilinmeyen bu ziyaret görüşmeleri olumsuz etkiliyor.
Diğer yandan ENKS temsilcilerinin, Hevrîn Xelef’in katiliyle verdikleri pozlar, her gün halkımızın değerlerine saldıran çetelerle görüntüler vermeleri birlik için atılan adımları zayıflatıyor. Halkımızın hassasiyetlerini göz önünde bulundurmayan bu sorumsuz yaklaşımlar, adım atmayı zorlaştırıyor ve soru işaretlerine neden oluyor. Çünkü halkımızın taviz vermeyeceği bazı kırmızı çizgileri var ve bu kırmızı çizgilere karşı herkesin sorumlu yaklaşması gerekiyor.
Bu saydığımız sebeplerden dolayı şimdi bir tıkanma yaşanıyor. Çünkü ENKS, her gün yeni bir kabul edilemez şartla karşımıza çıkıyor. Talep edilenleri ise hiçbir siyasi güç, tek başına karşılayamaz. Halkın kabul etmeyeceği, karşılanamaz talepler sürecin ilerlemesini zora sokuyor.
* Diğer yandan işgalci Tük devleti ve çetelerin bölgeye yönelik saldırıları son zamanlarda arttı…
Evet, Türk devleti ve çetelerin özellikle Eyn Îsa, Til Temir ve Şehba bölgesindeki saldırılarında ciddi bir artış var. Aynı şekilde Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’deki savaş suçlarında da ciddi bir artış var. Bu konuda Birleşmiş Milletler’in de de hazırlamış olduğu bir rapor vardı. Ama hazırlanan raporun gerekleri, yani yaptırımları yapılmadığı için bu da Türk devleti ve çeteleri cesaretlendiriyor. Oysaki işgal altındaki bölgelerdeki icraatlar DAİŞ’i aratmıyor. DAİŞ artığı bu çete grupların işgal ettikleri bölgelerden çekilmeleri gerekiyor. Bu konuda uluslararası camianın da adımlar atması gerekirdi. Fakat Türk devleti ve çetelerin suçlarına göz yumulması, bu suçların daha da vahşileşmesine yol açıyor.
Türk devletini bölgeye yönelik saldırıları da, bölgede asıl saldırgan gücün kim olduğunu bir kez daha gösteriyor. Türk devleti bugüne kadar sürekli olarak uluslararası kamuoyuna sınırdan kendisine saldırılar olduğu yalanını söyledi. Ama bunun ne kadar mesnetsiz bir yalan olduğu bugün Eyn Îsa, Til Temir, Şehba bölgeleri ile M4 yoluna yaptıkları saldırılarda bir kez da görülüyor. Bu saydığımız bölgelerde ise sürekli olarak sivilleri hedef alıyorlar. Köylerindeki masum kadın, çocuk ve sivilleri hedef alıyorlar. Çünkü Türk devleti bu insanları buradan göçerterek, bu bölgeleri işgal etmek istiyor.
Ne yazık ki hem ABD, hem de Rusya bugüne kadar imzaladıkları ateşkes anlaşmalarının gereklerine ve o ateşkes anlaşmalarının takibini istenilen düzeyde yapmadı. Bu durum da Türk devleti ve çetelerin saldırılarına zemin ve cesaret veriyor.
* Türk devletiyle birlikte hareket eden çete gruplarının çoğuna “DAİŞ muamelesi” yapılması gerektiğini söylediniz. Ama bu gruplar hem ABD hem de Rusya bu gruplarla görüşüyor, onları muhatap alıyor ve şimdi de bunların temsilcileriyle Cenevre’de anayasa görüşmeleri yapılıyor. Buradan bakıldığında bu söylediğiniz mümkün mü?
Evet, doğru. Ne yazık ki uluslararası kamuoyu, özellikle de Suriye için siyasi çözümden söz eden, istikrardan söz eden, insan haklarından söz eden uluslararası camianın büyük bir ikiyüzlülüğüyle karşı karşıyayız. Öyle bir örnek vereyim: talan, yıkım ve katliam ve hırsızlıktan başka gayeleri olmayan bu çete gruplarının temsilcileri şu anda anayasa komitesinde yer alıyor. Ama Kuzey-Doğu Suriye’deki 5 milyon insanın temsiliyeti ne anayasa komitesinde ne de Cenevre’de söz konusu. Bu örnek bile uluslararası camianın ya da Birleşmiş Milletler’in hala Suriye sorununu çözümünde ciddi olmadığını gösteriyor.
Kaldı ki bu görüşmelerle Suriye’de savaş suçları işleyen bu çete grupları meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Fakat çözüm masasında bu terörist gruplar olduğu sürece Suriye’de çözümün gelişmesi mümkün değil. Çözümün gelişmesi bir yana sorunlar daha da derinleşecektir. Bu çetelerin temsil edildiği ve Kuzey-Doğu Suriye’nin iradesinin ise yansımadığı bir anayasa da Suriye’ye çözüm getirmeyecektir. Çünkü bu sözünü ettiğimiz yapılar Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê işgalleriyle meşruiyetlerini yitirmiş yapılardır. Bu yapılar Suriye halklarına düşman olmuş yapılardır. Gerçekten bir çözüm isteniyorsa bu yapıların lağvedilmesi ve yeni bir muhalefet cephesi oluşturulması gerekiyor.
* Yeni bir muhalefet cephesinin kurulması zemini var mı?
Suriye’nin durumu böyle bir değişimi farz kılıyor. Çözüm isteniyorsa Cenevre’nin formatının değişmesi ve anayasa komitesinin yeniden oluşturulması gerekiyor. Bu çerçevede Suriye muhalefetinin de yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü bu muhalefet çözüm geliştirmek yerine sorun çıkaran ve büyüten bir muhalefettir. Kürt düşmanlığı, radikalcilik, çetecilik üzerine inşa edilmiş bir muhalefetin çözüme katkı sunması beklenemez.
* Bu noktada Şam rejimiyle ilişkileri de sormak istiyoruz. Şam rejimiyle herhangi bir diyalogunuz var mı ya da rejim hala bildiğinde ısrar mı ediyor?
Evet, Şam rejimi bildiğinde ısrar ediyor, hala aynı mantaliteyle hareket ediyor. Bunu aşmak için daha önce birçok kez çabalarımız oldu. Ama ne yazık ki sonuç alamadık. Rejim çözümsüzlükte ısrar ediyor. Bu da sorunların derinleşmesine neden oluyor. Bunun bu şekilde devam etmesi durumunda, Suriye’de ekonomik ve siyasi kriz daha da derinleşecektir. Yine Suriye’de işgale yol açan temel şey de rejimin çözümsüzlükteki bu ısrarı oldu. Rejimin bu ısrarı, yani çözümsüzlükteki ısrarı tüm Suriye için gün geçtikçe daha yakıcı ve yıkıcı oluyor.
* ABD seçimleri oldu ve Joe Biden seçimlerin kazandı. Demokratların yönetime gelmesiyle ABD’nin Suriye politikasında bir değişim olabilir mi? Bir değişim olacaksa size göre bu ne yönde olabilir?
Suriye krizinin başladığı zaman da ABD’de Demokratlar iktidardaydı. Obama yönetimi zamanında DAİŞ’e karşı mücadele ortaklığımız gelişti ve askeri olarak da önemli başarılar da elde edildi. Ancak ne yazık ki siyasi olarak aynı başarı elde edilemedi. Yine çözüm konusunda aynı adımlar atılmadı. Bu konuda yeni yönetimin, tüm Suriye için siyasi çözüm konusunda kararlı bir duruş sergilemesi temel beklentidir. Çünkü DAİŞ karşıtı koalisyonun önemli kazanım ve başarıları oldu. Eğer bu kazanım ve başarılar siyasi çözümle taçlandırılmasa kazanım ve başarılar eksik kalacaktır. Ondan dolayı ABD’nin yeni yönetiminin önünde siyasi çözümü geliştirmeye güçlü bir şekilde katkı sunma gibi önemli bir görev duruyor.
* Suriye savaşının başından beri ABD’nin izlediği ikircikli ya da daha doğru değimle, zaman zaman müttefik değiştiren yaklaşımı siyasi çözümü geciktirmedi mi? Mesela savaş başlayınca ABD, önce İhvancı ve radikal gruplar üzerine inşa ettiği bir siyaset yürüttü. Özellikle Türk devletine verdiği rol DAİŞ ve El Nusra gibi yapıları büyüttü. Sonrasında Kürtler ve Kuzey-Doğu Suriye ile ilişki geliştirdi ama Trump ve James Jeffrey gibi isimleri Türk rejimiyle yaptığı anlaşmalar Kürtler ve Kuzey-Doğu Suriye’ye büyük zarar verdi ve DAİŞ’i yeniden canlandırdı…
Evet, doğru. Bu önemli bir nokta. ABD’nin yeni yönetim takımının seçim sürecinde Suriye, Kürtler ve izlenen siyasete ilişkin bazı beyanatları oldu. Bunlar önemliydi. Şimdiden nasıl olacağını söylemek zor olabilir ama ABD’nin siyasetinde bazı değişikliler olacaktır. Şüphesiz ki ABD’nin çıkarlarını önceleyen bir stratejisi var. Bölgenin istikrarı da bu stratejinin bir parçası. O yüzden Suriye siyasetinde aktif bir rol alacaklarını düşünüyorum. DAİŞ’e karşı verdiğimiz kararlı mücadele benzerinin siyasi çözüm için de verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
* Bu noktada bölgedeki temel güçlerden biri olan Rusya’nın rolünü de sormak istiyorum. Rusya’nın bugüne kadar bölgeye ve bölge halklarına karşı yaklaşımı taktiksel temelde ilerledi. Yeni dönemde siyasi çözüm için Rusya’ya nasıl bir rol düşüyor?
Rusya, Suriye’de söz sahibi olan ve etkisi büyük bir güç. Daha önce de birçok zaman istediğinde birçok şeyi yapabilecek güce sahip olduğunu gösterdi. Mesela Özerk Yönetim ile Şam hükümeti arasındaki görüşmelerde bunu gördük. Ancak ne yazık ki bunları sonuca vardırma noktasında Rusya’dan aynı kararlılığı görmedik.
Rusya’nın Suriye’deki tüm halkları ve inançları gözeten bir siyaset yürütmesi gerekiyor. Bu Rusya’nın çıkarları için önemli bir nokta. Rusya, Suriye’deki çıkarlarını bu yolla garantileyebilir. Bununla bağlantılı olarak Kürt sorununun çözümü için de Rusya’nın yapıcı bir rol sahibi olması gerekiyor. Ama Rusya bugüne kadar o önemli rolü oynamadı. Buna gücü yetmediği için oynamadı değil, Rusya gücü olduğu halde bu rolü oynamadı. Rusya çıkarını daha çok Türk devletinde gördü ve ona oynadı. Bizler Rusya’nın da siyasi çözüm için yapıcı bir rol üstlenmesini bekliyoruz. Çünkü 2021’e giriyoruz ve Suriye savaşında 10 yıl dolacak. Bu noktada Rusya’nın siyasi çözüm için atacağı adımlara katkı sunacağımızı belirtmek istiyoruz.
* Son soru olarak da Şengal’deki son gelişmeleri sormak istiyoruz. Bilindiği üzere KDP ile Irak merkezi hükümeti 9 Ekim’de Şengal’in iradesini yok sayan bir anlaşmaya imza attı. Bu anlaşmadan sonra KDP ile Irak hükümeti eşzamanlı olarak Şengal’e güç yığmaya başladı. Bu konu Kürt güçleri arasında da ciddi bir gerilime neden oldu. Sizce tüm Kürtlerin yüreğinde yara olan Şengal’e yaklaşım nasıl olmalı?
Genel olarak tabloya baktığımızda birçok gücün kendine göre bir Kürt siyaseti geliştirdiğini, daha doğrusu kendi Kürd’ünü oluşturmaya çalıştığını görüyoruz. Bu yaklaşımların birçoğunun temelinde ise 21’inci yüzyılda Kürtleri tekrar statüsüz bırakma niyetinin olduğu biliniyor. Kürtler tüm parçalarıyla DAİŞ’e karşı büyük bir mücadele verdi. Mücadelelerinin bu kadar ses getirmesinde de Kürtlerin DAİŞ’e karşı tek ses olmalarındandı. Bu da bir kez daha gösterdi ki Kürtler birlik olduklarında çok büyük ses getirebiliyorlar. Ancak aynı şekilde parçalı olduklarında da kaybediyorlar. Onun için tüm Kürt partilerine büyük sorumluluk düşüyor. Küçük bir hata büyük kayıplara neden olabiliyor. Bu kayıp da hepimizin kaybı oluyor.
Şengal meselesine gelince de şunu belirtebiliriz: 2014’te Şengal’de yaşananlar başta Başûr güçleri ve partileri olmak üzere bütün Kürtler için kara bir lekedir. Şengal, korunmadı ve vahşetle yüz yüze kaldı. Şimdi de Şengal’in iradesine karşı bir saygısızlık var. O kara lekeyi temizlemek yerine Şengal ve Êzidîlere partisel hesaplarla bir yaklaşım söz konusu. Bu yapılan anlaşma da Şengal’in çıkarına olmadığı gibi Başûr’un da çıkarına bir anlaşma değil. Bugün Şengal’in iradesine saygı duyulmazsa yarın Kerkük’ün, Xaneqîn’in, Celawla ve 140’ıncı madde kapsamındaki diğer yerlerin iradesine saygı duyulmayacak. Şengal anlaşması bu yerler için de kötü bir emsal olacak. Bugün Şengal’in özerkliğine saygı duymazsan yarın öbür gün Başûrê Kurdistan parlamentosuna da saygı duyulmaz ve kazanılmış haklar da tartışma konusu yapılabilir. Bunların hepsi birbirine bağlı şeyler. O yüzden diplomasi yapılırken, anlaşmalar yapılırken dar yaklaşımların içerisine girmemek gerek. Bunlar tehlikeli yaklaşımlardır.
Kimse kendisini Kürtler adına tek söz söyleyici ya da söz sahibi görmemeli. Çünkü Kürt sorunu tüm parçalarıyla birbirine bağlı bölgesel ve uluslararası bir sorundur. Bir parçanın ya da bölgenin güçlenmesi diğer parça ve bölgelerin de güçlenmesi anlamına gelir. Aksine bir yerin zayıflaması diğer parça ve bölgelerin de zayıflaması anlamına gelir. Örneğin Şengal’in çevrelenmesiyle Rojava’da çembere alınıyor. Daha önce Rojava güçlü olmasaydı, ferman zamanında Şengal’e desteğe gidebilir miydi? O yüzden hepimiz birbirimize bağlıyız ve bir yerde atılan adım sadece orayla sınırlı kalmıyor.
Bizler şimdi de kendimizi Şengal’e karşı sorumlu görüyoruz. Aynı şekilde Şengal ve Êzidîlerin korunması ve desteklenmesi tüm Kürtlerin boynunun borcudur. Bundan sonra da diplomatik ve siyasi olarak olarak Şengal’in yanında olmaya devam edeceğiz. Çünkü Şengal’e sahip çıkmak ulusal bir vazifedir ve bu vazife tüm Kürtlerin boynunun borcudur.