HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin İstanbul İl Örgütü’nde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
IRKÇI SALDIRILAR
Günay’ın konuşmasının satır başları şöyle:
“Hepinizin yakından takip ettiği son dönemlerde Kürt halkına, diline, kültürüne, değerlerine, varlığına karşı gittikçe azgınlaşan ve sistematik hale gelen bir ırkçılıkla muhatap oluyoruz. Sakarya’da mevsimlik tarım işçilerine yapılan saldırının ardından Afyon’da Kürt inşaat işçisi ırkçı saldırı sonucu katledildi. Aynı anlayış Van’da Kürt dilini yasaklayarak Kürtçe tabelaları söktü. Kürdün diline tahammül edemeyen de varlığına saldıran da aynı zihniyetin ürünüdür.
Türkiye’de ırkçılık kendini gizleme derdi ve kaygısı taşımıyor.
Dünya Covid belasıyla uğraşırken, biz bu virüsten daha tehlikeli olan ırkçılıkla uğraşıyoruz Kürt oldukları için dillerini yasaklayan, seçilmişlerini rehin alan, emekçilerini faşist duygular ile öldürten ve cezasız bırakan, Kürtçe yer isimleri değiştiren, Hasankeyf gibi insanlığın ortak mirasını betona gömen bir iktidar var. İşte bu rejimin adı faşizmdir, mayası da ırkçılıktır. Dünya Covid belasıyla uğraşırken, bizler bu virüsten daha tehlikeli ve insanlığın zehirli ideolojisi olan ırkçılıkla uğraşıyoruz ona karşı mücadele veriyoruz.
Devletin ırkçılığı koruyan kodları değişmedikçe ırkçılık büyüyecek.
Türkiye’de açık bir ‘apartheid rejimi’ tesis ediliyor.
Bunun önüne geçmenin yegane yolu ‘Demokrasi Bilinci’ ile antifaşist bir blok etrafında kenetlenmektir.
AKP-MHP bloku kötülükleri üreten temel kaynak.
‘KÜRT EMEKÇİLER YALNIZ DEĞİL’
Irkçılığa karşı mücadele meşrudur, haktır, hatta görevdir. Suç olan ırkçılıktır, farklı olanın varlığına kast etmektir. Kürtler bu ırkçı politikalara karşı bugüne kadar kendilerine, dillerine, kültürlerine, bedenlerine sahip çıktı, bundan sonra da sahip çıkacaktır. Bu ırkçı güruhları buradan uyarıyoruz, devletin ekmeğe muhtaç ettiği, yerinden yurdundan sürdüğü Kürt emekçiler sahipsiz ve yalnız değildir. Bu halk öyle bu ırkçı zihniyetlerle, saldırılarla özgürlük ve demokrasi taleplerinden geri adım atacak bir halk da değildir. Bu halk özgürlüğün şafağındadır ve her ne pahasına olursa olsun, bunu mutlaka elde edecektir. Irkçılıkla bu topraklarda mücadelemiz bitmeyecektir. Sadece tekil olaylara odaklanan bir mücadele değil, bu sistemi koruyan tüm iktidar ve devlet pratikleriyle hesaplaşmayı ve onlara karşı mücadeleyi yükseltmeyi sürdürmeyi görev biliyoruz, varlık sebebimiz sayıyoruz.
Zorunlu göç, işsizlik, baskı ve inkâr politikaları, koruculuk ve olağanüstü hal uygulamalarıyla palazlanan bu ırkçılık esas olarak kadınları hedef alıyor. 38’de Dersim Tertelesi’nde Kürt kadınlarını ve kız çocuklarını kaçıran, cinsel saldırıda bulunan zihniyet bugün Kürdistan’da genç kadınlara tecavüz cüreti gösteriyor. Her alanda direnişten zerre ödün vermeyen örgütlü kadın mücadelesi bu zehirli zihinlerin asla var olmasına müsaade etmeyecektir.
İŞGALCİ POLİTİKALAR
Bu örgütlü kötülüğün ve ırkçılığın bir diğer önemli sonucu ise ne yazık ki yıkımlara, toplu ölümlere ve kıyımlara yol açan savaştır. AKP-MHP savaş bloku özellikle 2015 sonrası milliyetçi politikalar ile Kürt halkını düşman ilan etti. Bu ırkçı politikalar ile kendisini var etmeye çalıştı. Şimdi herkesle savaş diliyle konuşuyorlar, bütün diplomatik ve uluslararası ilişkileri askeri ilişkilere dönüştü.
Gövde gösterisi olsun diye milyonlarca liralık askeri tatbikatlar gerçekleştiriyorlar.
Türkiye AKP politikaları sonucu yalnızlaştı.
Evet, siz bu ülkelerden çıkarsanız bu ülkelere huzur ve özgürlük gelecek.
İhtiyaca, konjonktüre, sıkışıklığın seviyesine göre düşman seçiyorlar.
‘Milli menfaat’ gazına gelip kötülüğün yanına dizilen muhalifleri anlamamız mümkün değil.
‘TECRİDİN KALKMASI HERKESİN TALEBİ OLMALI’
Bakın , ülkenin kaynakları da bitti, halkın gözyaşları da. Artık barışı konuşmalıyız. Barışa katkısı, geçmiş deneyimlerle sabit olan en önemli aktör Sayın Öcalan’dır. Barışın ihtimali belirdiğinde tüm toplumsal sorunların nasıl kolay konuşulur olduğunu, birbirimizi nasıl daha rahat anlayabildiğimizi Sayın Öcalan’ın da içinde olduğu süreçte deneyimledik. Barışın sağlanamadığı her gün ise bu ülkenin sorunları çığ gibi büyüdü, buna da hep beraber tanıklık ettik. Tam da bu yüzden Öcalan’ın barışa katkı sunmasının önündeki engellerin kaldırılması, İmralı’daki tecridin sonlanması belki de Kürtlerden çok Türklerin talebi olmalıdır. Çözüm isteyen herkesin talebi olmalıdır.
‘TTB’Yİ TEHDİT EDENLER HADDİNİ BİLSİN’
Dün iktidar ortağı Bahçeli’nin Türk Tabipleri Birliği’ni hedef alan söylemi de aynı mantığın ürünüdür. Bahçeli, pandemi sürecinde canını dişine takmış, salgınla mücadele eden, büyük bedeller ödeyen hekimler örgütünü hedef alarak “hemen kapatılmasını” emrediyor. Kapattıkları her kurum, çöreklendikleri her siyasal alan onlar için rant alanıdır. TBB (Barolar) yasasında değişiklik yaptılar, yandaş barolara kapı araladılar şimdi gözlerini TTB’ye dikmiş durumdalar. Öncelikle TTB’yi tehdit eden bu zihniyet haddini bilmelidir. Siz kim oluyorsunuz da pandemi ile mücadelede birçok üyesini kaybetmiş bir meslek örgütünü böyle sokak kabadayısı ağzıyla tehdit ediyorsunuz. O insanlar canı pahasına salgınla mücadele ederken siz salgınla işbirliği halindesiniz.
TTB ve bu ülkenin hekimlerinin yanındayız.
AYM başkanı tehdit ediliyor, TTB’ye parmak sallanıyor; Türkiye neredeyse orman kanunlarıyla yönetiliyor.
EKONOMİK ÇÖKÜŞ
Ekonomide de durum içler acısıdır. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının yayımladığı açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarına göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 2 bin 401 TL, yoksulluk sınırı ise 8 bin 304 TL olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de 16 Milyon yurttaş yoksul, 18 milyon yurttaş ise yoksulluk sınırında yaşamaktadır. Yani 34 milyon yurttaşımız açlık tehdidi altındadır. İşte bu rakamların devasallığı tek başına ekonomi politikalarındaki acziyet ve yönetememe halini göstermektedir. TÜİK; son olarak 15 ve yukarı yaşlarda olan işsiz sayısını 4 Milyon 101 bin olarak açıkladı. Bu rakam yüzde 13,4 oranına tekabül ediyor. Ancak TÜİK’in adeta hokkabazlık marifetiyle hesaplama niteliği dışında, gerçek işsiz sayısının bugün 17 milyon civarındadır.
Kredi notunun düşüşünü yine ‘dış güçlere’ bağlamak artık kabak tadı veriyor.
Yönetemediğiniz ekonomiye karton düşman aracılığı ile kılıf bulmayın.
‘ANTİ-FAŞİST BLOK MÜCADELESİNİ BAŞLATIYORUZ’
Sonuç olarak, bir avuç azınlık dışında herkes tehdit altındadır. Herkes bütün bu saldırıların muhatabıdır. Saldırı da giderek azgınlaşmakta ve genişlemektedir. Bunun önüne geçmenin tek yolu, ortak mücadeledir, birlikte hareket etmektir, anti-faşist bir mücadele bloğu yaratmaktır. Bütün gelişmeler ve yaşananlar bunu bir görev olarak önümüze koymuştur. Bugünden tezi yok biz HDP olarak en geniş anti-faşist bloku oluşturma mücadelesini başlatıyoruz. Bütün halkımızı bu gidişattan rahatsız olan herkesi de anti-faşist mücadele bloku içerisinde yer almaya, demokratik bir ülke yaratma girişimine omuz vermeye çağırıyoruz. Kazanan mutlaka biz olacağız, halklarımız olacak, ezilenler ve emekçiler olacaktır.”