Halkların barışı komünalizmle ve demokratik ulusla kurulur

0
229

Kemal SÖBE

1 Eylül Dünya Barış günü yaklaşıyor. Barışın olmadığı bir dünyada barış kutlanıyor. 2. paylaşım-dünya savaşı sonrası, dünya siyasetine yön veren devletler, 1 Eylül’ü dünya barış günü olarak kutlama kararı alıyorlar. Ancak ne yazık ki, 1 Eylül, dünya barış günü olarak kutlansa da, o günden günümüze kadar savaşlar bitmedi, dünyada halklar barış, kardeşlik ve huzur içinde yaşama kavuşamadılar. Barış aslında halklar arasında olmadı, kapitalist devletler arasında oldu. Çünkü savaşlar bitmedi ki barış olsun. Savaşlara yol açan nedenler ortadan kalkmadı. Sınıflar, sömürü, sınırlar ve rekabet savaşların ana nedenidir. Yani kapitalizm-emperyalizm savaşlara yol açıyor. Bu, büyük güçler arasındaki paylaşım savaşıdır. Yani pastayı paylaşamama savaşına, emperyalist savaşlar diyoruz. Bu savaş, ulusal değerleri, ulusu bu savaşlarda kullanır. Kapitalistler, emperyalist savaşları, ulusun savaşı olarak gösterirler, toplumdan, savaşa destek bulmak için.

1950’lerde, Türkiye’nin, Kore’ye, ABD’ye, NATO’ya destek amaçlı asker göndermesini, günümüzde bile, Türkiye’nin çıkarları için gönderildiğini düşünenler var. Kapitalizm, ulus devleti kullanıp, ulus üzerinde hakimiyet kurarak, emperyalist savaşlara destek bulur. Başka türlü ulus üzerinde egemenlik kuramaz ve ulusu, emperyalist savaşlara alet edemez. Ulus-devlet mantığına göre ulus-devlet demek, ulusa ait devlet demektir. Dolayısıyla da, bu mantığa göre, ulus devletin yürüttüğü bütün savaşlar ulus için yürütülür, ulusun çıkarlarına hizmet eder. Böyle bir mantıkla ulus üzerinde egemenlik kurulur ve ulustan her türlü destek alınır. Kapitalizm, varlığını böyle sürdürür. Tabi ki gelişmiş kapitalist ülkelerde, ulus devlet, nispi olarak refah devletini yaratarak da bu desteği alır. Kapitalizm, sadece ulus devletin ulusa ait olduğu mantığıyla bu desteği alamaz, bunu biraz da refah ortamını yaratmakla yapar. Refahı yüksek olan Avrupa ülkelerine baktığımızda, halkların suskun olduğu görülecektir.

Bu suskunlukta, ulus devletin ulusa ait olduğu düşüncesinin ve ulus devletin yarattığı refah ortamının payı büyüktür. Aksi durumda, bir toplum, kapitalizme ve emperyalist savaşlara tahammül etmez, edemez. Tabi ulus devletin etkisini yaşayan toplumlarda yeterli bir demokratik tutum almaları da beklenmez. Görüldüğü gibi, insanlık, küçük bir sermaye kesiminin yarattığı savaşlara esir düşmüş durumdadır. Bütün insani değerler, savaşlara kurban ediliyor. Sermayenin büyüme hırsı, hiçbir ilke ve kural tanımıyor. İnsanlık adeta tanınmaz hale gelmiş bulunuyor. Kapitalizmde barış beklemek, tilkiyi kümese bekçi yapmaya benzer. Dünyada, halkların barışı bu şartlarda gelişmez. 1 Eylül, kapitalistlerin barışıdır, halkların değildir. 1 Eylül, halkların barışı olsaydı, sınırlar, katı ulus devletler, sınıflar ve savaşlar olmazdı. Bu savaşlar neden oluyor, kimlerin savaşıdır? Bu savaşlar, egemenlik amaçlı emperyalist savaşlardır ve bu savaşlarda halklar çok değer kaybettiler, hayat halklara cehennem edildi. 

Kürtler, bu emperyalist savaşlara yüz yıldır kurban edildiler. Sermaye sınıfları, kendi aralarındaki egemenlik savaşlarına, halkları da birbirine düşman edip alet ediyorlar. Halkların, demokratikleşip bu savaşlara alet olmamaları gerekiyor. Halkların, ulus devletin halklar arasına koyduğu sınırları ve duvarları yıkmaları gerekiyor. Sınırlar-duvarlar, halkları boğar, nefessiz bırakır, birbirinden soğutur, düşmanlaştırır. Bütün bunlar, kapitalizmin kendisini yaşatabilmesinin zeminin hazırlar. Ulus devletin etkisini derin yaşayan halklarda sınıf ve emek bilinci de yeterli olmaz. Emek ve sınıf bilincinde yoksun halklar, kapitalizmin her türlü oyununa alet olup, emperyalist savaşlara destek olurlar. Nitekim, günümüze kadar, halklar, bu desteklerini eksiksiz sürdürdüler ama bunun acısını da çekiyorlar. Son yüzyıldır Türkiye’de, katı ulus devletin, milliyetçiliğin ve vahşi kapitalizmin, Türk halkını ne hale getirdiği ortadadır. Ulus devlet ve yarattığı sınırlar, halklar için açık zindan demektir.

Az sayıda ülke dışında, ülkelerin ve halkların çoğunluğu, ulus devletin ve emperyalizmin yarattığı savaşların kurbanı olmuş durumdalar. Bu durumda halklar, hangi barışı, kimlerin barışını kutlayacak? Halklar, kapitalistlerin barışını mı kutlayacaklar? Halkların, önce kendi sistemlerini kurmaları gerekiyor. Kendi sistemlerini kuran halklar, kendi barışını kurabilirler. Bu, halklar arasındaki bütün sınırları yıkmakla olur. Sınırlar, sadece ülkeler arasındaki siyasi ve coğrafik hudutlar-sınırlar değildir. Sınıflı-devletli sistemin binlerce yıldır, halklar üzerinde yarattığı bütün olumsuzlukların hepsi sınırdır. Milliyetçilik, mezhepçilik, alışkanlıklar, eğitimsizlik, cehalet, bencillik, bunların hepsi, insanların düşünce sistemini işgal eden sınırlardır.

İnsanoğlu, bu sınırları aşmadan, özgür olamaz. Siyasi ve coğrafik sınırlar kolay aşılır ama beyinde yer edinen sınırları aşmak, ancak kültür devrimiyle mümkün olur. Beyni özgür olmayanların, fiziği köle olmaktan kurtulamaz. Özgürlük, önce beyinde başlar. Beyni özgür olanların başaramayacağı zorluk yoktur.

Yeni insan, beyni özgür olan insandır. Özgür beyin, dünyalara sığmayacak kadar büyüktür. İnsan, ancak özgürleşerek kendi emeğinin sahibi olur ve halkların barışını kurabilir. Bu açıdan komünalizm ve demokratik ulus çizgisi, halkların kurtuluşunun ve gerçek barışın kurulmasının yegane temelidir. Barış, ancak sınırların, savaşların, sömürünün, sınıfların olmadığı özgür bir dünyada mümkündür.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here